İki yazımda yaşam öyküsü ve eserlerine yer verdiğim Theresienstadt (Terezin) bestecisi Zikmund Schul, 1944 yılının haziran ayında yaşamının kaybetti. Kötü yaşam koşulları nedeniyle akciğer yetmezliğinden henüz 29 yaşındayken yaşama veda eden Schul’ün ölümü, bir diğer kıymetli Theresienstadt bestecisi olan Viktor Ullmann’ı son derece sarsmıştı. Ullmann, Schul’ün ölümünün ardından aşağıdaki makaleyi yazmıştı. Makale 1944 Haziran tarihlidir. Viktor Ullmann Theresienstadt mahkumiyeti boyunca 26 müzik eleştirisi yazmıştı. Bu eleştiriler, bizlere getto yaşantısına dair büyük ışık tutar. Kimi zaman müziği anlatıyormuş gibi kullandığı bir kelime, kimi zaman ise konserlerde seçilen repertuarlara yaptığı göndermelerle gettonun genel ruh halini sanat diliyle ustalıkla anlatmıştı.
Senelerdir araştırdığım bu müzik kritiklerini en nihayet Hollanda’da kayıtlı oldukları enstitüde buldum ve yayınlamak amacıyla izinlerini aldım. Bu eleştiriler, konuyla ilgilenen herkes gibi benim için de birçok yönden çok büyük önem taşıyor. Bu makaleler sayesinde, Theresienstadt’ı daha iyi anlıyor, Viktor Ullmann’ın kişiliğiyle harmanlanmış derin bilgisinden gelen ifadesi sayesinde Avrupa müzik tarihinin durumu, icracıların müzik anlayışı ve kalitesi hakkında daha net bilgiye sahip oluyoruz. O dönem Fransa’da da doruğa çıktığı gibi, müzikte ve sanatta disiplinleri birbirinden ayırmadan bütüncül öğrenmek, bir icra üzerinde çok kapsamlı okumak, düşünmek ve neticesinde rafine, incelikli icraların izine Ullmann’ın bu makalelerinde de rastlıyoruz. Maalesef günümüzde artık bu anlayış yerini başka değerlere bırakıyor. Bu incelikli, derin ve hakkını veren yaklaşımların son temsilcileri de aramızdan yavaş yavaş ayrılıyorlar. Savaşlar ile birlikte meydana gelen toplu kayıplar, çekilen zorluklar belki de insanlığın odağını başka bir yere çevirdi. Birçok açıdan sağlam bir zemin oluşturan bu köklü geçmişin kesintiye uğramış olması ne acı. Hem insanlık, hem müzik ve sanat, hem de güç aldığımız zeminimiz ayaklarımızın altından çekildiği için.
***
Zikmund Schul1
Besteci Zikmund Schul, 28 yaşında ağır bir hastalık nedeniyle Terezin’de öldü. “Büyük umut” demeye alıştığımız her yetenek de böylece bizi bırakmış oldu. Ama Schul, bir umuttan daha öteydi. Gençliğine rağmen müzikal düşüncenin olgunluğuna inanılmaz bir şekilde ulaşmıştı ve -çiçek açan yaşamının sona ereceğini hissetmişçesine- bir eser serisi yarattı, ki biz onları rahatlıkla başarı olarak görebiliyoruz.
Schul, Hindemith ve Haba’nın öğrencisiydi, geçtiğimiz birkaç sene boyunca benimle de yeni zaman ve klasik müzikle ilgili problemler, form, tonalite, tonalitenin deformasyonu ve deformasyonun parçalanması, biçim, estetik, dünya görüşü ve yaratılış aşamasındaki eserlerinin detayları üzerine sohbet eder olmuştu. Yeni eserlerinin tüm evrelerinden beni haberdar eder, bana danışmayı önemserdi, öyle ki, henüz yaratılış süreçlerinde onları bana dinletirdi. Böylelikle ben de, müzik yapmak için yaratılmış bu nadir kişiliğin oluşumuna dair bir anlayış kazanmış oldum.
Schul anlaşılabileceği üzere hâlâ bir vizördü, papaz değil (Weininger’nın anlayışı üzerine). Başka türlü de nasıl olabilirdi ki, sonuçta büyük ustalar bile bu seviyeye ancak olgun ustalık yıllarında, hatta altın çağları denilebilecek zamanda varırlar. Schul, kendini dışavurumculuğa yakın hissederdi, onun idealine bir isim verecek olsak bu Alban Berg olurdu. Faziletli olanlar bunun ne demek olduğunu bileceklerdir.
Schul’ün tabutunun seyrinde
Hayatın kısa bir strettodan2 ibaretmiş...
Sana gettonun sınırlarına kadar eşlik ediyoruz.
Kaderle pazarlığa mı girmek istedik?
Tanrı’nın çizdiği, meleklerin sürdüğü
Ölüm tarlasındaki
Saban izlerinden, emarelerden sakınıyor saygı!
Hayatlar kafiydi!
Mark özgrülüktür, gaye aşktır,
Amaç ise güzelliktir-dürtü dönüştürür!
Orda, senin olduğun yerdeyiz, her gün.
Ona uykuda ulaşıyoruz, ancak o, tarif edilemez.
Gettonun eşiğinden geri dönüyoruz-
Kaderin semti,
O sonlandırıyor strettonu!
Ah, sanat uzun, fakat yaşam kısadır
Ve verimsizdir hasat, biz ne kadar çabalasak ta.
Ne ister bu sesler, beni bu denli korkutan?
Meleklerin unutulmuş şarkısıdır aranan.
Gösterişli ifritler çoktandır tıslıyorlar bize,
Kilitli duruyor şimdi ve kutsal kasenin mabedi
Ve oyunları ve itibarı ve kederi ve dehşeti
Yok olur gider karşısında alaycı, şeytani şaklabanlığın…
Tabutları taşıyorlar… duyun çocukların haykırışlarını!
Bir araba ilerliyor önden ve çoktan geçip gitti bile
Bu o küçük çocuk değil mi,
ileride bizim seslerimizi duyacak olan?
Ve çaldın çınlayan güneşin harpını
Ve can buldun dilde, meltemde ve neşede
Ve onların zedeleyici seslerinden kendine, şahit yarattın-
Seni alıkoyduğumuzda, onlarla uzlaşacağız.
Sen yarattın eserleri, kaybettin hayatını-
Yıldızlar, o çınlayanlar için mücadele edeceksin.
Ancak dönüyorsun-geri Satürn’den bize-
Övüyorsun geçmişe karışan yazgının talihini.
Viktor Ullmann
1 NIOD Instituut Voor Oorlogs-Holocaust- En Genocide Studies. Almancadan Türkçeye çeviri: Maide Çebi
2 Ç.N. Genellikle İtalyan operasında, parçanın sonuna doğru temponun hızlandığı kısım.