´Colectiv´ yalnızca yılın en iyi belgesellerinden değil, yılın en iyi filmlerinden biri.
2015’te Bükreş’te Colectiv adlı konser salonunda çıkan yangın sonrası hastaneye kaldırılan yaralılardan 37’sinin ihmal sonucu ölmesi bir sağlık skandalını ortaya çıkarmıştı. Film, Romanya sağlık sistemindeki yozlaşmayı, rüşvet trafiğini, kirli politikacıların bu suça ortak olmalarını, yolsuzlukları ve kötü yönetimi ustalıkla gözlere seriyor. ‘Colectiv’, tüm doktorların, sağlık sektörü çalışanlarının ve yüreğinde insan sevgisi taşıyanların izlemesi gereken bir belgesel.
‘COLECTIV’
Yön: Alexander Nanou
Sen: A. Nanou - Antoeneta Opris
Gör. Yön: Alexander Nanou
Müz: Kyan Bayani
Oyn: Razvan Lutac - Mirela Neag - Catalin Toloutan - Tedy Ursuleanu - Vlad Vioculescu
İKSV’nin ocak ayı seçkisinde yer alan 15 filmin en kalitelisi Romanya sinemasından gelen ‘Collective / Colectiv’ idi. Alexander Nonou’nun bu belgeseli yalnız kendi türünde değil, yılın en iyi filmlerinden biriydi.
‘Colectiv’, tüm doktorların, sağlık sektörü çalışanlarının, hastane yöneticilerinin ve yüreğinde insan sevgisi taşıyan insanların izlemesi gereken bir belgesel. En İyi Belgesel dalında Avrupa Film Ödülü, ABD Film Eleştirmenler Derneği’nin En İyi Yabancı Film Ödülü’nün sahibi olan ‘Colectiv’ bu yıl Romanya’nın Oscar adayı.
Film, Romanya sağlık sektöründeki yozlaşmayı, rüşvet trafiğini, kirli politikacıların bu suça ortak olmalarını, ‘beyaz mafya’ olarak adlandırılan halk sağlığı sahtekârlarını, yolsuzlukları ve kötü yönetimi ustalıkla gözlere seriyor.
Gerilim filmi tempolu belgesel
Film, 2015 yılında Bükreş’te Colectiv adlı konser salonunda çıkan ve onlarca ölümle sonuçlanan yangın sonrasında hastaneye kaldırılan, fakat durumu hayati olmayan yaralıların da ilerleyen dönemlerde ölüm haberlerinin gelmesi üzerine yapılan araştırmanın, sağlık sektöründe palazlanmış büyük yolsuzlukların ortaya çıkarılmasını konu ediniyor.
Film, Romanya’da dev bir sağlık skandalını ortaya çıkararak hükümet ile sermaye sahiplerinin binlerce insanın hayatını nasıl tehlikeye attığını gözler önüne seriyor. Bükreş’teki Colectiv adlı gece kulübünde 2015’te bir konser sırasında çıkan yangın sırasında başlayan belgesel, yanıkları ölümcül olmasa da, neden pek çok yaralının hastanede hayatlarını kaybettiği sorusunun peşine düşüyor.
Bir gazetede konuyu araştıran ekiple birlikte izleyici de bu soruya dair kan dondurucu cevaplar buluyor. Dezenfektanları sulandırarak onları etkisiz hale getirip hastanelere pazarlayan yozlaşmış bir firmanın ve onu koruyan Sağlık Bakanlığı bürokratlarının peşine düşen cesur gazeteciler skandalı ortaya çıkarmışlardı. Ameliyathanelerde kullanılan aletlerin dezenfekte edildiğini zanneden cerrahların yaptığı ameliyatlar, mikrop kapan hastaların ölümüyle sonuçlanıyordu.
Hastane bakterileri yüzünden hayatını kaybeden 37 Colectiv yaralısının hakkını arayan, organ nakli ameliyatlarını Romanya’da değil Avusturya’da yaptıran bürokrat ve kirli politikacıları afişe eden onurlu ve cesur gazeteciler filmin merkezinde yer alıyor. Skandalın patlak vermesinden sonra dönemin Sağlık Bakanı inkâr ettiği olayları politik demagojilerle başka yöne çekmeye çalıştı. Başarılı olamayınca istifa etmek durumunda kaldı.
Yerine Viyana’da ekonomi tahsili yapan, dürüstlüğü ile tanınan 32 yaşındaki Vlad Vioculescu getirildi. Hep doğruları söyleyen, taraflara eşit mesafede durmakla övgü toplayan Vioculescu’nun sağlam politik duruşu takdir edildi. Film, 2017 yılında Sosyal Demokratların seçimi kazanmasıyla ve Vioculescu’nun sağlık sistemini toparlamak için yaptıklarının seçimden sonra yeni hükümet tarafından bozulacağının endişesiyle bitiyor. Ancak 2020 seçimleriyle iktidar Ulusal Liberal Parti’ye geçince Vlad Vioculesco tekrar sağlık bakanı koltuğuna döndü.
Filmin senaryosunu yazıp yöneten, görüntü yönetmenliğini de üstlenerek kurgusuna da katkı veren Alexander Nanou, 1979 Bükreş doğumlu genç bir sinemacı. Kendisi 11 yaşındayken ailesi Almanya’ya göç etmiş ve Alman vatandaşlığına geçmiş. ‘Colectiv’ Nanou’nun dördüncü uzun metrajlı filmi.
‘Beyaz Mafya’ iş başında
İşlevselliğini kaybetmiş bir sağlık sisteminin defolu parçalarını keşfeden filmdeki gazeteci grubu, araştırmacı gazeteciliğin siyasi bir eylem pratiği için önemini yeniden hatırlamamızı sağlıyor. Filmdeki, Catalin Tolantan yönetimindeki günlük yayınlanan ‘Gazeta Sporturilor’ aslında bir spor gazetesi. Bu idealist ve cesur gruba yön veren Genel Yayın Yönetmeni Tolantan Romanya’da bir halk kahramanı olmuştu. Hükümeti istifaya davet eden protesto yürüyüşlerinde Tolantan’ın ismi koro halinde söyleniyordu.
Olayın kahramanları filmde kendilerini oynuyorlar. Bu filme sahicilik ve inandırıcılık katıyor. Soğukkanlı, çalışkan, cesur bir gazeteci olan Tolantan bana bu konudaki hasletleriyle, hikâyeleri sinemaya aktarılan ünlü gazetecileri hatırlattı. Nixon’u ABD tarihinde istifa eden ilk başkan yapan Watergate skandalını ortaya çıkaran iki Washington Post muhabirinin mücadelesini, Alan J. Pakula ‘Başkanın Adamları / All The President’s Men’ (1976) filminde anlatmıştı.
Yine aynı gazetenin, aynı başkan (Nixon) dönemindeki Vietnam fiyaskosuna odaklanan ‘The Post’unu (2017) Steven Spielberg yönetmişti. Pedofil rahipleri ifşa eden Boston Globe’un araştırmacı gazeteci ekibini ‘Spotlight’ (2015) ile Tom McCarthy sinemaya taşımıştı. TV gazeteciliğinin yeni yeni geliştiği 1950’li yıllarda Senatör McCarthy’ye isyan bayrağı açan gazeteci Edward R. Murrow’un mücadelesini George Clooney’nin ‘İyi Geceler, İyi Şanslar / Good Night and Good Luck’ (2006) filminde izlemiştik.
Amerikan Bağımsız Sinemasının güçlü belgesel ustası Michael Moore’un adını anmadan bir ‘sağlık sistemi eleştirisi’ yazısını sonlandırmak haksızlık olur. ‘Benim Cici Silahım / Bowling For Columbine’ (2002) ile Oscar, ‘Farhenheit 9/11’ (2004) ile Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödüllerini kazanan Michael Moore, 2007 tarihli ‘Hasta / Sicko’ adlı belgeseliyle ülkesinin sağlık endüstrisini otopsi masasına yatırmıştı.
Kâr amacına dayanmayan Kanada, İngiltere, Fransa ve Küba gibi ülkelerde yerinde yaptığı tespitlerle, ABD’nin sağlık sistemini mukayese eden Moore, ülkesinin her konuda geride kaldığını çarpıcı örneklerle filminde kanıtlıyordu. Moore ‘Sicko’da Richard Nixon’dan başlayarak, Bill Clinton ve George Bush’un başkanlık dönemlerinde bu kârlı sağlık hizmetinin başarısız kaldığını anlatıyordu.
Kanada, İngiltere, Fransa ve Küba’da hastaneler ve hastalarla yaptığı araştırmalarda Moore en şanslı hastaların Kübalıların olduğu neticesine varıyordu. Komünist sistemle yönetilen, ücretsiz olan sağlık hizmetleriyle Küba bu konuda ilk sırayı aldığını kanıtlamak için Moore şu örneğe filminde yer veriyordu. Sigortalı oldukları halde ödenemez faturalarla yüz yüze gelen ABD vatandaşlarından bazılarını Küba’ya götüren Moore onların ücretsiz sağlık hizmeti alabileceklerini ispatlıyordu.
Ayrıca Moore ülkesinin sağlık sistemindeki çarpıklığı eleştirirken, sağlık şirketlerinin sigortalıları acımasızca istismar etmelerini, sadece kâr peşinde koşan ilaç şirketlerinden para alan siyasetçilerin varlığını da anlatıyordu.
‘Colectiv’i bir hastanede 28 yıl yönetim kurulu üyesi olarak gönüllü çalıştığım için değişik duygularla izledim. Ayrıca bu hastanenin 100 yıllık tarihini anlattığım ‘Sevgi ve Şefkatin 100 Yılı’ başlıklı kitabımı hazırlarken, kendilerini sağlık hizmetine adamış doktor ve yöneticilerle yaptığım görüşmelerden, sağlık hizmeti vermenin önemi hafızama kazındığı için filmi başka duygularla izledim.