İstanbul Valiliği, 24 Şubat 1942´de yaşanan Struma faciasında hayatını kaybedenler için anma töreni düzenledi.
1942 yılında Struma faciasında hayatını kaybeden 768 dindaşımız, İstanbul Valiliği tarafından düzenlenen törenle, yine bir 24 Şubat günü hüzünle anıldı.
Struma vapuru 1941 yılının aralık ayında Köstence’den İstanbul’a doğru yola çıktı. Gemide Romanya’nın Yaş şehrinde 14 bine yakın Yahudi’nin Nazilerce katledilmesinden sonra, Nazi Almanya’sı gazabından kaçmaya çalışan 769 Yahudi mülteci bulunuyordu. Motoru birkaç kez bozulan gemi 12 Aralık’ta yola çıkarak 16 Aralık günü, Boğaz’ın kuzeyinde Büyükdere’ye vardı. Her ne kadar çözüm isteği arandıysa da maalesef gemi ve içindekilerin sonu hazin bir sondu. 72 gün sonunda motoru bozuk vapur yakıtsız, Karadeniz’e doğru kaderine terk edilmek üzere demir aldı ve 24 Şubat 1942 tarihinde, saat 02.00’de onu bir Alman yolcu gemisi sanan Sovyet denizaltısı tarafından batırıldı.
***
Sarayburnu’nda gerçekleştirilen anma törenine İstanbul Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek, Dışişleri Bakanlığı İstanbul Temsilcisi Büyükelçi Murat Tamer, büyükelçi ve başkonsoloslar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Hüseyin Aksu, Hahambaşı Rav İsak Haleva, Türk Yahudi Toplumu Eş Başkanı İshak İbrahimzadeh, Portekiz Fahri Konsolosu ve Yazar Aaron Nommaz ile ruhani liderler ve basın mensupları katıldı.
Anma töreninde katılımcılara hitaben İstanbul Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek ve Türk Yahudi Toplumu adına Aaron Nommaz birer konuşma gerçekleştirdiler.
İstanbul Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek
Aaron Nommaz
Kaleme aldığı ‘Struma’ adlı kitabını eline alarak konuşan Nommaz, “Vicdanları sızlatan hikâyedir Struma” dedi. Tam 79 yıl önce 103’ü çocuk 768 kişinin hayatını kaybettiği Struma hadisesini anmanın insanlık için taşıdığı öneme değindi:
“Hepimizin burada toplanma sebebi 24 Şubat 1942’de Karadeniz’in soğuk sularında bir torpido sonucu 768 kişinin sulara gömüldüğü üzücü olayı anmak, unutturmamak ve tekrarını engellememek adına bir adım atmaktır. Bu torpido sadece Struma’daki aç, susuz, yakıtsız ve motoru olmayan, umutsuzluğa terk edilmişlere değil de sessiz kalan insanlığa atılmıştır. Mevcudiyetimizin ikinci anlamı ise insan hayatına verdiğimiz değerdir. Her dinde ve ülkede insan hayatının mukaddesatı bilinse de, maalesef geçmişte çekilen acılara, parçalanan ailelerin ızdırabına iştirak için yapabileceğimiz tek şey bu anma törenini devam ettirmektir. İsterdim ki, her yıl, bugün yaptığımız anma töreninin benzeri Romanya, Balkan ülkeleri, İngiltere, Rusya, Almanya ve İsrail’de de devlet eliyle yapılsın. Din ayrımı yapmaksızın, birçok toplantının iptal edildiği bu pandemi sürecinde, törenin yapılmasına Valiliğin karar vermesi, beni bir Türk Yahudi’si olarak gururlandırıyor. Bunu, anlamlı buluyorum ve ülkeme güvenimi bir kat daha arttırıyor. Nasıl olur da o dönemin taş yürekli yöneticileri kalemleri ile insanları katledip sonra da evlerine dönüp çocuklarını kucaklayabildi, anlayamıyorum. Hiç mi vicdanları sızlamadı! Umudum bu gibi törenlerin, gücü ellerinde bulunduran politikacı ve bürokratların, sonucu insanların hayatlarını etkileyen kararlara imza atarken düşündürebilmesidir.
Struma’da bulunan insanlar nasıl bir vahşetten kaçıyordu? Bu konuda birkaç kitap yazıldı. Ben de ‘Struma - Vicdanları Sızlatan Hikaye’ diye bir kitapla katkı sağlamaya çalıştım. Kitaptaki sayısız örneklerden ikisini paylaşacağım. Bükreş’te Nazi özentili Yeşil Gömlekler şehirde ileri gelen Yahudileri toplar ve Jileva yakınında bir ormana götürüp kurşuna dizer. İki oğlu ile orada bulunan Rav Gutman yaralıdır ama ölmediğine şaşar. Çocuklarını arar ve öldüklerini görür. Ayağa kalkıp yürümeye başlar. Karlar üzerindeki kan izlerini gören biri silahına sarılıp ona ateş eder. Haham yere düşer. Öldü diye bırakılan haham tekrar ayağa kalkar ve sürüne sürüne evine varmayı başarır. Kasabadaki halka mesajı “Her şeye rağmen hayat” olur ve kasaba onu efsane haline getirir.
İkinci örnekte aynı grup, bilhassa varlıklı iş adamlarını evlerinden toplayıp kamyonlarla mezbahaya götürür. Onları çırılçıplak soyduktan sonra ayaklarından askıya alıp üretim bandına çengellerle sarkıtırlar. Biri yalvarır, “Ne isterseniz vereyim” der, ancak başlarındaki komutan “Kimin malını kime veriyorsun, Romanya Romenlerindir” der ve üzerine Kaşer yazılı kızgın bir demiri bastırıp onu bandın sonundaki bıçaklara yönlendirir. İşte bu insanlar, bu ortamdan kaçıp kurtulmak için Struma gibi, sadece bir tuvaleti ve üç lavabosu olan 300 metrekarelik bir takaya yığılmışlardı. Umudumuz hiç kimsenin böyle bir ikilemde bırakılmamasıdır.”
Daha sonra söz alan Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek, “Struma Faciası’nın 79. yıl dönümünü anmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu faciada hayatını kaybeden 768 masum canın aziz hatıralarını huzurlarınızda saygıyla anıyorum. 12 Aralık 1941 günü Köstence Limanından ayrılan Struma, tek amaçları Nazi zulmünden kaçarak güvenli topraklarda yaşamına devam etmek isteyen masumları taşıyordu. Malumunuz, açık denizde arızalanan motoru, İstanbul açıklarında tamamen çalışmaz hale gelince, Sarayburnu açıklarına demir atmak zorunda kaldı. Struma’ya yardım için Türk Kızılay’ı ve Türk Yahudi Toplumu seferber olmuş, geminin arızasının giderilmesi için teknisyenler görevlendirilmişti. Ancak maalesef; 23 Şubat 1942’de Sarayburnu’nu terk eden ve Karadeniz’e yönelmek zorunda kalan Struma, yalnızca bir gün sonra, bir Sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek batırılmış ve gemide bulunan 769 yolcunun 768’i bu elim hadise sonucu yaşama veda etmiştir. Ülkemizin insanı için; izleri hiç silinmeyecek bu trajedi, II. Dünya Savaşı devam ederken, 70 gün süreyle, ilgili devletler nezdinde sergilediğimiz yoğun diplomatik çabalarımıza rağmen her daim yüreğimizde hissedeceğimiz derin bir acıdır” cümleleriyle Struma’nın sürecine ait detayları paylaştı. Struma hadisesinin acı bir tecrübe olduğunu dile getiren Vali Yardımcısı Bozkurt Gevrek, “Geçmişte yaşanan acı tecrübeler bize mazlumun kimliğinin olmadığını öğretmelidir. Holokost’un neden olduğu sayısız insanlık trajedisinden biri olan Struma hadisesinde hayatını kaybedenleri anıyorum, sizleri şahsım ve Valiliğim adına selamlıyorum” diyerek sözlerine son verdi.
Konuşmaların ardından Hazan Natan Siliki anma duasını okudu. Türkiye Hahambaşısı Rav İsak Haleva, Struma’da hayatını kaybedenler için dua ederek ruhlarına Kadiş okudu. Anma töreni, duanın ardından denize çelenk bırakılmasıyla, katılımcılar için iskemlelere bırakılan birer beyaz ve kırmızı karanfillerin denize atmaları ile son buldu.
O, Sessiz Gemi için Yahya Kemal’in ünlü şiirinden birkaç mısra…
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.