Hayat yapmak istediklerinle ve potansiyelinle ilgilenmiyor; hareketi alkışlıyor!
Geçenlerde ünlü Psikiyatr Rabi Dr. Abraham J. Twerski’nin kısa bir videosu düştü önüme.
“Istakozlar nasıl büyür?”
Bir rabinin ağzından ıstakozlar hakkında bir ders! İlginç olmalı diyerek izledim. Twerski dişçide sırasını beklerken bir dergide aynı başlıkla gördüğü makaleden öğrendiklerini anlatıyor:
“Istakoz sert kabuk içinde yaşayan narin, yumuşak bir hayvan ve bu sert kabuk genişlemiyor. Bu durumda ıstakoz nasıl büyüyebiliyor? Istakoz büyüdükçe içinde olduğu kabuk ona dar geliyor ve ıstakoz kendini baskı altında ve rahatsız hissediyor. Avcı balıklardan korunmak için bir kaya oluşumunun altına gidiyor, kabuğunu üstünden atıyor ve yeni bir tane üretiyor. Bir süre sonra kabuk tekrar onu rahatsız etmeye başlıyor ve o da yine bir kayanın altına gidiyor ve… Bu süreç ıstakoz yetişkin olana kadar birkaç kez tekrarlanıyor.
Istakozun büyümesini tetikleyen işte o rahatsızlık hissi.”
Istakozdan bile öğrenecek şeyler var!
Büyümek için kendi sınırlarını aşmak ve genişlemek ardından yeni sınırlar inşa etmek zorundalar. Potansiyellerine ulaşmak için bu rahatsızlık hissi ile buluşmalılar ki harekete geçsinler!
Niyetler, arzular, potansiyel çok romantik geliyor kulağa aynı ıstakoz gibi yumuşacık, narin… Halbuki hayat yapmak istediklerinle ve potansiyelinle ilgilenmiyor; hareketi alkışlıyor!
Bu rahatsızlık hissini bu kadar kıymetli yapan ne?
Stres ve baskıdan böylesine kaçarken, her sorunun altından stres çıkarken, şimdi neden bu rahatsızlık hissini arayalım ki?
Hayat, işte böyle paradokslarla dolu.
Bu rahatsızlık hissi aslında büyüme noktası. Sağlıklı ‘büyüme’ konfor alanında olmuyor, biraz zora gelmesi lazım insanın.
Rahatsızlık hissi ile ilişkinize bir fener tutalım:
Öncelikle bu rahatsızlık hissi daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi ‘iyi hissetme hali’ni baltalıyor.
Nerden çıktı şimdi bu?
Neden?
Görmemezlikten gelsem?
Yok saysam?
İlk tepkiler genelde direnç şeklinde. Konfor alanı dediğimiz bildik, alışılmış, durağan, güvenilir alanlardan dışarı çıkmak korkutucu geliyor…
O zaman bekleyelim, belki geçer…
Ne ilginçtir ki konfor alanı rahatsız gelse de oradan çıkabilmek cesaret ve güç istiyor. Çünkü bir sonraki alan biraz korkutucu:
Annemler ne der? Arkadaşlarım ne düşünür?
Ya yapamazsam, beceremezsem?
Uğruna ödemem gereken bedeller?
Bu alan başkalarının fikirlerine verilen önem, özgüven sorunları ve sayısız bahaneler ile başa çıkabilmeyi gerektiriyor. Cesaret, farkındalık, kararlılık, önceliklendirme burada devreye giriyor. Bu aşamayı aştık mı işimiz kolay çünkü sonraki alan öğrenme, büyüme, gelişme alanı. Orası canlı, keyifli, heyecanlı, akışta ve dolayısıyla tatmin getiren, alınan risklere rağmen başarı hissini yaşatan bir alan.
Hayatınızda yeni bir yolculuğa çıktığınız her an aslında konfor alanınızdan çıkıyorsunuz. Yeni bir iş, yeni bir okul, yeni bir hobi… Dahası birinden bir şey istemek, hayır demek, soru sormak, talep etmek, mola almak bile kişiye yaşattığı rahatsızlık hissi doğrultusunda konfor alanı dışına çıkmak demek.
Bazısına daha sıcak gözle bakıyoruz, bazısı daha korkutucu.
Belirsizlik var eninde sonunda… Şartlar belirsiz…
Performansım belirsiz…
Belirsizliği sevmiyoruz… Garanticiyiz…
Bu durumun izdüşümlerini çocuklarımızda ve gençlerde de görüyoruz.
“Başarı merdivenleri eller cepte çıkılmaz”
Birlikte çalıştığım 8. sınıf öğrencilerinden birine kulak verelim:
“Pandemi yetmezmiş gibi sınava hazırlanıyorum. Liseye Geçiş Sınavı. Okula gidilmiyor. Uzaktan öğrenmek zor, odağım kolaylıkla dağılıyor. Hele o uzaktan yapılan deneme sınavları yok mu… Bitmek bilmiyor. Her gün soru çöz, soru çöz. Okul bitiyor, sonra dershane… Akşama matematikten özel dersim de var…
Offf!
Ya başaramazsam?
İyi bir okula gidemezsem annemler kızar mı?
Zaten neden başka bir okula gideyim ki?.. Benim okulum iyi. Bir sürü arkadaşım var. Başka okula gidersem her şey sil baştan!...
Bu kadar stres. Hiç sevmiyorum.
Ben en iyisi biraz Tiktok’ a bakayım….. Kimlerle Snapleşiyim… Ben de soru çözer gibi atayım bi tane…”
Bir koç olarak onu dinlediğimde mevcut durumunu, düşük motivasyonunu, anlam ihtiyacını, mola ihtiyacını duyabiliyorum.
Ya siz?
Rahatsızlığını, stresini hissedebiliyor musunuz?
Bahaneleri duyuyor musunuz?
Anlam ihtiyacını? Sahi neden çalışıyor ki? Okul değiştirmek kimin hedefi acaba?
Ya başarı kaygısını?
Konfor alanının rahatlığı ve davetkarlığı onu nasıl da geri tutuyor.
Üzülerek söyleyebilirim ki bu düşüncelere yenik düşen çokça genç var. Ve bu sadece sınav yılına ait bir durum değil.
Ebeveynlere soruyorum:
Ne yapmalı?
Nasıl cesaretlendirmeli?
Bu rahatsızlık hissi ile nasıl başa çıkmalı?
Ebeveyn olarak çocuklarımızı bu rahatsızlık hissiyle baş başa bırakabilmeliyiz ve bu durumla nasıl başa çıkmaya çalıştıklarını gözlemlemeliyiz.
Sürekli akıl vermek, öğüt vermek, eksik olanı söylemek, kıyaslamak, yargılamak, hatırlatmak, yardım etmeye çalışmak, kontrol etmek, hayatın merkezine tek bir olayı koymak da sıkça yapılan iyi niyetli yanlışlar.
Bir dur.
Geri çekil.
Zorluklarla nasıl başa çıktığını gözlemle.
(Herhangi bir durumdaki tutum, davranışların, her durumdaki tutum ve davranışlarınla aynıdır! - bu bilgelikten faydalan)
Hiç müdahale etmeyecek miyiz?
Müdahale kelimesini sevmiyorum: araya girmek, karışmak, el atmak anlamına geliyor. Kaşla göz arasında sorumluluk çocuktan ebeveyne aktarılıyor. Bunu istemiyoruz!
Asıl amacımız, hayatının iplerini ona teslim etmek, onların konfor alanlarını genişletmek değil.
Bunun için şu dört ilkeye sahip çıkmak gerekiyor:
Kendini tanı. Arkadaşlarının ya da ailenin sana ya da senin yaş grubuna uygun gördüğü her şey sana uymayabilir.
Ne istiyorsun? Bu sorunun cevabına kafa yor. Merakta kal.
Hayat sadece keyif ve eğlenceden ibaret değil. İstediklerini elde etmek için çaba sarf etmen gerekiyor.
Her davranışın bir sonucu var. Bu her zaman keyifli olmayabilir. Yapmadıklarının ve yaptıklarının getireceklerine hazır olmalısın.
Kendini fark etme, kabuğunu değiştirme ve bunu her gerektiğinde tekrar edebilme…
Aynı bir ıstakoz gibi…
Ufak bir fark ile tabii J
Konfor alanından çıkıyoruz sonuçta. Orası kırılgan bir zemin… Destek önemli.
Duygusal ve fiziksel olarak desteğinize ihtiyaç duyduğu dönem; aman dikkat!
Onu bir başına bırakmayın.
Sohbet edin.
Paylaşın.
Kendisine nasıl destek olabileceğini gösterin…
Aşağıya bıraktığım soruların cevapları gerçek bir yol gösterici oluyor.
İçten yanmalı aktif destek sistemini kurmuş oluyorsun.
ŞİMDİ VE BURADA ne oluyor?
Ben ELİMDEN GELENİN EN İYİSİNİ yaptım mı?
Ne işe yaradı?
Neyi farklı yapabilirim?
Şubat ayında aramızdan ayrılan çok değerli hocam Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun ‘Başarıya Götüren Aile’ kitabını tüm ebeveynlere tavsiye ediyorum. Özellikle akademik başarıya önem veren aileler çocuğunuz sınava hazırlanıyorsa sizin için harika bir başucu kitabı olabilir.
“Çocuğunuzun yaşamında, ‘keşke’leri değil, ‘iyi ki’leri çok olsun”, diyor Cüceloğlu.
Ne güzel bir dilek…
Uygulamaya önce kendi hayatınızdan başlayın!