Önceliklerimize dair bir ders
Tora’da, Yosef’le babası Yaakov’un uzun yıllar sonra ilk karşılaşmalarına dair şöyle bir anlatım vardır: “Yosef babasını karşılamak üzere Goşen’e çıktı. Babasına göründü ve onun omuzlarında uzun süre ağladı.” Burada biraz garip gelen iki durum var. Biri, Tora’nın Yosef’in babasını görmek yerine, babasına görünmesinden bahsetmesi, diğeri ise, Yosef’in babasının omuzlarında ağladığını söylemesine rağmen, babasının da benzer bir davranış göstermemesi. Ancak sözünü ettiğimiz kişiler, iki büyük tsadik olan Yaakov ve Yosef olunca, duruma farklı açıdan bakmak gerekiyor. Yosef, babasını çok özlemiş ve onu çok görmek istemesine rağmen, öncelikli amacı kendisini babasına gösterip onu memnun ederek, uzun süredir yapamadığı ‘ebeveynini onurlandırma’ mitsvasını yerine getirebilmekti. Babası ise, öldüğünü zannettiği oğlunu yıllar sonra karşısında görmenin sevinç ve duygu yoğunluğunu Tanrı’ya yönlendirerek ‘Şema’ duasını söylemeye öncelik veriyor ve bu yüzden oğlunun omuzunda ağlamasına o an tepki veremiyordu. Biz de bu iki büyük insanı örnek alarak, önceliklerimizi tekrar değerlendirmeliyiz. Acaba seçtiğimiz davranışla kendimizden önce karşımızdakini ve daha ileri gidersek, önce Tanrı’yı memnun etmeyi düşünebiliyor muyuz?
Bir fıkranın yaptığı çağrışım
Yaşlı bir adama piyangodan 10 milyon dolar ikramiye çıkmış. Çekiliş sonrası bilete bakıp piyango çıktığını gören çocukları, bunu babalarına nasıl söyleyeceklerini düşünüp ‘ya babamızın kalbine inerse!’ diyerek endişelenmeye başlamışlar. Sonunda bu konuşmayı yapması için bir psikoloğu görevlendirmeye karar vermişler. Psikolog gelmiş ve yaşlı adamla bir odaya girip konuşmaya başlamışlar. Biraz sonra içeriden bir feryat gelince, korkuyla odaya girdiklerinde psikoloğun kalp krizi geçirdiğini görüp şaşırmışlar. Sonradan, babalarından durumu öğrendiklerinde, psikoloğun şöyle bir taktik izlediğini anlamışlar. Psikolog piyangodan çıkan paranın çeyreğini söyleyip “Sana çıksaydı ne yapardın?” diye sormuş. Adam da bazı planlar söylemiş. Sonra yarı rakamı söyleyip aynı soruyu sormuş. Adam daha kapsamlı planlardan bahsetmiş. Sonra dörtte üçünü sormuş. En sonunda, “Büyük ikramiye çıksaydı ne yapardın?” diye sorup da yaşlı adam “Yarısını sana verirdim” deyince, psikolog kalp krizi geçirmiş…
Bu fıkra, Yaakov’un çocuklarının, babalarına Yosef’in ölmediği haberini nasıl vereceklerine dair endişe duymalarını çağrıştırıyor. Çok iyi bir haber olmasına rağmen, haberin şoku yaşlı babalarının kalbinin durmasına sebep olabilirdi. Bu yüzden kardeşler Aşer’in kızı, Yaakov’un küçük torunu, Serah’ı şarkı söyleyerek Yaakov’a Yosef’in yaşadığını söylemesi için görevlendirdiler. Plan her ne kadar Yaakov’a durumu alıştıra alıştıra söyleme amaçlı gibi gözükse de, aslında kardeşler, bu haberi kendileri vermek istemiyorlardı. Çünkü Yosef’i sattıkları halde Yaakov’a, onun öldüğünü söyledikleri ortaya çıkınca düşecekleri durumdan çekiniyorlardı.
Gerçek sevgiyi anlamak
Tora’da ilginç bir vurgu vardır; Yitshak’ın Esav’ı, Rivka’nın ise Yaakov’u sevdiği vurgusu. Bu vurgu, basit bir bakış açısıyla tuhaf gelir. Nasıl olur da Tora, Yitshak gibi bir şahsiyetin Yaakov yerine, kötülükleriyle ünlü Esav’ı sevdiğini vurgulamaktadır? Biraz daha derine indiğimizde, bu sevgi vurgularını anlatan cümle yapılarında farklılık olduğunu görebiliriz. Yitshak’ın Esav’a sevgisini belirten cümle geçmiş zamandadır. Rivka’nın sevgisini belirten ise geniş zamandır. Yitshak Esav’ı sevdi, ama Rivka, Yaakov’u her zaman sever şeklinde bir anlam vardır. İkiz olan Esav ve Yaakov, 15 yaşlarında dedeleri Avraam ölene dek esas kişiliklerini tam olarak ortaya çıkarmamışlardır. Özellikle Esav, tam bir tsadik gibi davranmakta, babasına derin sorular sormakta ve inanılmaz bir saygı gösterdi. Özel kıyafetler giyip avladığı hayvanların etlerini kendi pişirerek babasına sundu. Aslında avcı yeteneğinin bir başka yönünü kullanmakta ve babasını tuzağa düşürerek adeta avlamaktaydı. Yitshak, Esav’ın bu davranışlarından dolayı onu özel olarak sevmişti. Bu sevgi Avraam öldükten sonra, artık Esav’ın cinsel ahlaksızlıklara ve acımasızca insanları öldürmeye başlamasına kadar sürmüştü. Başka bir deyişle Yitshak, Esav’ı geçmişte ve kendisine gösterdiği bazı olumlu fiziksel davranışlarından dolayı sevdi. Rivka ise, çocuklarının durumunu daha karnında itiştikleri zamanlardan beri biliyordu. Onları büyürken de takip etmiş ve Yaakov’un ne kadar dürüst ve maneviyatı kuvvetli bir insan olduğunun bilincine varmıştı. O nedenle Rivka, Yaakov’u her zaman severdi. Buradan, maddi şeylerden dolayı duyulan sevginin geçici, manevi şeylerden dolayı olan sevginin ise her zaman kalıcı olduğunu anlıyoruz. Örneğin bir erkek bir kadınla sadece güzelliği için evlenirse veya bir kadın bir erkekle yakışıklılığı veya zenginliğinden dolayı evlenirse, ilk başta oluşan sevgi geçici olacaktır. Güzellik, yakışıklılık, zenginlik gibi kavramlar süreklilik göstermeyebilir. Oysaki manevi değerlerinden veya iyi huylarından dolayı duyulan sevgi kalıcı olacaktır.
Maşiah zamanı bayramların sevincinde Purim ve Hanuka’nın özel yeri
Rabilerimiz Maşiah geldikten ve son kurtuluş tamamlandıktan sonra bayram sevincinin farklı bir boyut alacağını söyler. Tora’nın ebedi olduğu ve Tora’da yazan hiçbir şeyin değişmeyeceğinin altını çizerek, yine de gelecekte Tora’da yer alan bayram ve özel günlerin sevincinin eskisi kadar hissedilmeyeceğini, çünkü Maşiah günlerinde normal günlerin bile bayram derecesine yükseleceğini belirtirler. Bunun sebebi, o günlerde büyük bolluk yaşanacak olması ve insanların geçim endişesi hissetmeden ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayacak olmasıdır. Günümüzde, Tora’daki bayram ve özel günlerde iş yapılmadığı, iş stresi ve çabası olmadığı için duyulan rahatlık ve sevinç, Maşiah zamanı her güne yayılacak, insanlar her gün Tora ve maneviyatla ilgilenebilecektir. Dolayısıyla hep bayram havasında olunacağından, bayram günleri fazladan bir sevinç hissedilmeyecektir. Ancak bu durumun iki istisnası vardır. Biri Purim, diğeri de Hanuka’dır. Oysaki bunlar Tora’da bahsi bile geçmeyen bayramlardır. Purim’den Tanah’ta bahis vardır, Hanuka’dan ise orada bile bahsedilmez. Bunlar, Bet Amikdaş yıkılıp artık kutsiyet düzeyi düştükten sonra geçilen yeni bir dönemin bayramlarıdır. Tora’da bahsi geçen bayramlar, Tanrı’nın bizim için açık mucizeler gerçekleştirdiği, bizim ise fazla bir çabamızın olmadığı olaylardı. Çölde Bene İsrael onur bulutlarıyla çevriliydi, Tanrı’nın şehinası onlarlaydı. İsrael’e girdikten Bet Amikdaş’ın yıkılmasına kadar yine şehina vardı ve kutsallık düzeyi yüksekti. Art arda gelen peygamberler, Tanrı ile halk arasında sürekli iletişim kuruyordu. Ancak Bet Amikdaş yıkıldıktan sonra durum değişti. Artık kutsallık seviyesi düşmüştü. Nitekim II. Bet Amikdaş zamanı kutsallık seviyesi birinciye nazaran daha da düşüktü. Tanrı peygamber yollamayı kesmiş, yüzünü gizlemeye başlamıştı ve açık mucizeler göstermiyordu. Artık Tanrı’nın yardımı ve bir mucize gerçekleşmesi için Bene İsrael’in özel çabası ve mücadele etmesi gerekiyordu. Nitekim gerek Purim, gerekse Hanuka’da Yahudiler fiilen savaşmak zorunda kalmış ve neticede tesadüf diyebileceğimiz gizli mucizeler gerçekleşmişti. İşte bunlar yeni dönemin bayramlarıydı.
Bir başka yönden bakarsak Tanrı’nın mucizeleri için teşekkür ettiğimiz her şeyin kalıcıdır. Lea, dördüncü oğlu doğunca Tanrı’ya teşekkür etmiş ve bu manada oğluna Yehuda ismini koymuştu. Bugün hâlâ varlığını sürdüren tüm Yahudiler bu isim altında var olmaktadır. Purim ve Hanuka bayramlarında yaptığımız özel şükran duaları da, onları ilelebet kalıcı kılacaktır. Tora’da sözü geçen üç ana bayramda da Hanuka’da olduğu gibi Allel (methiyeler) okuyoruz, ama bu dualar daha çok Tanrı’yı öven dualardır. Oysaki sadece Purim ve Hanuka’ya özgü olarak Amida dualarımızın içinde Al-anisim duası okuyarak Tanrı’ya mucizeleri için özel teşekkür etmekteyiz.
Hanuka’nın simgesi hanukiya manevi ışıktır. Bunu Bet Amikdaş’ın var olduğu dönemlerdeki menoranın anısına yakıyoruz. Menora sonsuza kadar yanması gereken ışıktır. Onun devamlılığını simgesel olarak sürdürmeye çalıştığımız Hanuka Bayramı da, ilelebet var olacaktır. Hanuka aynı zamanda İsrael topraklarında gerçekleşen bir mucize olarak da diğerlerinden ayrılır.
Bunları biliyor musunuz?
* Şabat Şahrit duasındaki nişmat bölümünde Yitshak ve Rivka’nın isimlerinin karşı karşıya çıktığını. Onların karşılıklı dua etmenin sembolü olduklarını. Nitekim Yitshak’ın gematriyası 208, Rivka’nın ise 307 olup, toplamları olan 515 sayısının da tefila, yani duanın gematriyasına eşit olduğunu.
* Tora’yla ilgili pek çok yerde karşımıza çıkan 10 sayısının, atalarımızı anlatan peraşa sayısında da karşımıza çıktığını. Avraam’dan üç, Yakov’dan altı ve Yitshak’tan bir peraşada söz edildiği ve toplamının 10 olduğunu...
* Atalarımızdan sadece Avraam’ın başta kısır olduğunu, annelerimizin ise hepsinin başta kısır olduklarını ve dualar sayesinde çocuk sahibi olabildiklerini.
*Mısır’dan kurtuluşun Tora’da belirtilen dört aşamasında, esas kurtuluş aşamasının dördüncü ve nihai amaç olan Tora’nın alınması olduğu gibi, 10 belanın da dört aşamadan oluştuğunu. Bunların üçer beladan oluşan üç aşama ile, onuncu ve son bela olan, yine nihai ceza niteliğindeki behorların ölümü olduğunu…
* Paro’nun kızı Batya’nın varoluş amacının, Moşe’yi nehirde sürüklenen ‘sepet, teva’nın içinden kurtarmak olduğunu. Nitekim Batya ve Teva isimlerinin ikisinin de bet-tav-yud-hey harflerinden oluştuğunu…
* ‘Mitsrayim- Mısır’ kelimesinin esaret ve köleliğin ipucunu verdiğini. Mitsrayim’in ilk harfi olan Mem’in bir açıklığı varken, sondaki Mem’in hiçbir açıklığı olmayan bir harf olduğunu. Dolayısıyla Mitsrayim’e, Mısır’daki köleliğe girişin son derece kolay gerçekleşirken, çıkışın Tanrı’nın yardımı olmasaydı imkânsız olduğunu.
* Tora’nın tam orta noktasındaki harfin, Şemini peraşasındaki gahon (karın) sözcüğünün üçüncü harfi olan ‘Vav’ olduğunu ve bu ‘Vav’ harfinin Sefer Tora’larda diğer harflere göre daha büyük yazıldığını…
Sorularla düşünelim
Ay üzerinde bulunması gereken Yahudi bir astronot, zamanı gelmişse Birkat Alevana (Ay Kutsaması) söyler mi?
Soruların cevapları
Tora’da 10 belanın anlatımında, genelde belaların Bene İsrael’in yaşadığı bölgeye zarar vermediğini vurgularken, çekirge belasında böyle bir vurgu yapılmıyor. Tora’da yazılı olduğu gibi “Çekirgeler ülkenin tüm bitki örtüsünü yedi ve bitirdi”. İlk defa Bene İsrael’in de tarlasındaki tüm ürünler yok oldu. Ama bu, aslında onlar için bir ceza değil, aksine bir motivasyon kaynağıydı. Çekirge belası son belalardan biriydi ve artık çıkışa çok az zaman kalmıştı. Bene İsrael’in, senelerdir beslenmesini sağlayan o toprakları gözleri arkada kalmadan terk edebilmeleri için, kendi topraklarındaki ürünlerin de ortadan kalkması gerekiyordu. Hayvanlarını giderken zaten korbanlar için yanlarına alacaklardı. Artık Mısır’da onları orada tutacak hiçbir fiziksel bağ kalmamış olmalıydı.
Yorum ve cevaplarınız için: [email protected]