Hahambaşı Rav İsak Haleva ve özellikle Holokost konusundaki çalışma ve konserleriyle takip ettiğimiz piyanist, soprano ve besteci, müzikoterapist Renan Koen´in yeni projesini dinlemek için tarihi binada, bizi her zaman sıcak bir tebessümle karşılayan Rav Haleva´nın ofisinde bir araya geldik.
Teilim’e, Mezmurlar Kitabı İbranice ‘övgüler’, popüler ismiyle Zebur kitabı; kitabın ‘gökten indiricisi’ olduğuna inanılan, Kral Davud'a ithafen Davut'un Mezmurları da denir. Teilim ile ilgili yepyeni bir projeniz var. Bizlerle bu projeyi paylaşmadan önce Teilim deyince neler hissederiz?
Rav İsak Haleva: Teilim’in kaynağı David Hameleh, özü çoban olan bir kral. Çoban ise tabiata yakın olan, tabiatla bütünleşen bir kişidir. Çoban, kendi ruhunu daha kolay keşfedebilir. Tabiatın sesleri David Hameleh için ilham kaynağı olmuştur. David rüzgârın sesi ile uyanır, tabiatın seslerini dinlerdi. Teilim’e gelince; Şiru le Adonay: Tanrı’ya şarkı söyle. Bir başka deyişle, kelimelerle konuşurken adeta Tanrı ile konuşuyorsunuz: “Bir uçurumun gölgesinde bile olsam bana kötülük gelemez çünkü sen benimlesin.” Bu mısralarda ruhsal bir güç, bir bağ vardır. Kral David kendi öz niteliklerinde barışsever biriydi. Ayrıca ne yazık ki ailesinin sayılmayan bir çocuğu idi, buna rağmen kral oldu: “O taş ki, ona inşaatçılar hiç önem vermediler binanın temel taşı oldu.” Kral David’in hayatı hem acı hem neşe ile doludur. Hem iç hem de dış düşmanları olan Kral David en acı duygularını bu mısralarda paylaştı. Müziğin sesi ruhunu etkiler. Teilim bu duyguları, şarkılı övgüler halinde anlatıyor. Bizim de güncel dualarımızın yüzde sekseni Teilimdir zira Teilim’de acısı ve neşesi ile bütün bir dünya yer alır. Teilim’in yüceliği, kelimeleri yaşayarak söylemekten gelir. Kelimeler önemlidir, içlerinde Tanrı’ya yakarışlar, şikâyet etmeler, içinden geçenleri anlatmak var. Teila birisini methetmektir: Alelu Ya, Tanrı’yı övmek. Bu kelimeler kullanıldıkça, insana güzellik verir zira bu kelimeler kalemden değil kalpten çıkmıştır: “Dvarim ha yotsim min halev nihnasim lalev: Kalbimizden konuştuğumuz zaman karşımızdaki bunu gönlünde hisseder.” “Senin verdiğin kanunları ne kadar sevdim, o kanunlar benim güncel konuşmalarım oldu: Ma ahavti Torateha, kol hayom hem sihati.”
Renan Koen: Rav Nafi Haleva’nın organize ettiği Şavuot töreninde bir konuşma yapmıştım. Müziğin dualardaki etkisi, müzikle terapinin anlamını anlatmıştım. Nafi Haleva, “Bizim de Teilimlerimiz var ve bunların kelimelerinde organlarımızı etkileme gücü vardır” dedi. Böylece bu konuyu araştırmaya girdim. Hahambaşımızla da uzun sohbetlerimiz oldu. Bana kitaplar verdiler ve okuduktan sonra nasıl yola çıkacağımı düşünmemi söylediler. Teilim okuyan bir gruba katıldım ve bunları okurken, o duaların içindeki müziğin şifasını, iyileştirici gücünü hissettim. Kral David de, bence bir müzik terapistti. Uzun zaman Teilimleri sindirdikten sonra notalara dökmek istedim. Beni, Moşe Palaçi’ye yönlendirdiler. Kendisi ile görüşmek için İsrail’e gittim. Orada kaldığım yedi hafta boyunca, her gün Moşe Palaçi’nin evine giderek onu kaydettim. Böylece bu koleksiyon ortaya çıktı.
Teilim, hayatta duyulan sıkıntılarla ilgili olduğu için beni çok etkiledi. Yaşam felsefemde bir takım dersleri almak için bu dünyaya geldim. Yani benim bir ruhum var; derslerle dolu ve ben bu dünyada Renan olarak bedenlenerek bu dersleri çalışmaya geldim. Dolayısıyla bir problemle karşılaştığımda bu problemle ilgili içimde kaynağını araştırırım. Her sıkıntı benim için altındaki ışığı bulmak içindir. Bu yolu izlerken ödüllerle karşılaştım ve bunun doğru bir yol olduğuna inanıyorum. Karanlıkta yürürken ışığı aramak. Holokost’la ilgili etkinliklerimde de asıl amacım budur. Ne tesadüftür ki Holokost’ta bestelenen bir eserin de teksti Teilim’den alınma idi.
Bugüne kadar yapmış olduğun çalışmaları okurlarımıza hatırlatır mısın? Ve gelecekle ilgi projelerin neler?
RK: Gençlerle yaptığım bir proje de ‘March of The Music’ adını verdiğim bir çalışma. Gençler Holokost nedir çok fazla bilmiyor. Terezin Toplama Kampındaki sanatçıların orada yaptıkları eserleri görünce, onlara gösterilen korkunç şiddete karşı, ürettikleriyle pozitif bir dirençle cevap verdiklerini gördüm. Eserlerinin içine tarihsel gerçekleri monte ederek, öldürüleceklerini bilmelerine rağmen misyonlarını taşımaya devam etmişler. Sanat, sevgi ve müzik insanın kalbine dokunan, üstelik iyileştirici, insanı ruhu ile bağlayan bir şey. Kişinin bedenine, zihnine zarar verilebilir fakat ruhu tahrip olmuyor. Sanat ve sevgi her ortamda filiz verebiliyor. Sanat, umutla birleşmenin, misyonu taşımanın bir şekli. Böylece, gençlere hem Holokost gerçeklerini anlatmak hem de onların yaratıcılıkları ile beyindeki başka bölümde üretmenin onlara neler kazandıracağını göstermek istedim. Yaratıcılıkla insan, başına gelen kötü bir olayda gerçekle yüzleşip olaya hızlı bir çözüm bulabiliyor. Bunun eğitimlerini tasarladım ve veriyorum. Uzantısı olarak da isteyen gençlerle müzik ve kendi yetenekleri ile pozitif dirençlerini bulmaya çalışıyorum. Terezin Kampını merak ediyorlardı, orada bir konser verdim ve bu March of The Music hattını kurdum. Orayı gençlerle ziyaret etmeye başladık. Yakında çıkacak kitabımda bunları çok kapsamlı olarak anlatıyorum. İsteyen okuyucularımız oradan takip edebilir.
Renan Koen Birleşmiş Milletler dâhil daha birçok Holokost ile ilgili etkinliklerde yer aldı. Holokost’u anma törenleri ne kadar önemli?
Rav Haleva: Holokost küçümseniyor, konuyu hafifletiyorlar, hatta Holokost’u inkâr ediyor, rakamları azaltıyorlar. Bu, ölen insanlara karşı yapabileceğimiz en büyük hakaret ve günah. Bir Yahudi olarak asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. Hahambaşı olarak, Holokost’u anma adına yapılan her etkinliğin, her törenin yanındayım. İntikam değil, unutturmamak için orada olmalıyız. Bu tarihi bir gerçek ve bunun ders kitaplarına da konulmasını rica ettik. Müzik veya her teknik yolla, daima Holokost’u hatırlamalıyız. Kin tutmadan, intikam için değil zihninde tutmak için hatırlayacağız. Go on Renan, ileri!
Yıllardır önemli bir görevi yerine getiriyorsunuz, Rav Haleva veya Renan Koen olmasaydınız ne olurdunuz?
Rav Haleva: Öğretmen olurdum. Öğretmekten zevk alıyorum. Hele çocuklarla, onların seviyesine inerek çocuk oluyorum. Henüz 11 yaşında Talmud Tora’da okurken hocamız Nisim Bahar bana beş - altı çocuğa ‘Alef, Bet’ öğretme görevini verdi. Bu yaşta onları eğitmemi istemeleri, benim hayatımın bir parçası, bir amacı oldu. Öğretmenlik yaptığım tüm yıllarım bana mutluluk verdi.
RK: Yine kendim, Renan ve müzisyen olurdum. Henüz sekiz yaşındayken müzik aşkı içimdeydi, müzisyen olacağımı biliyordum. Bu yüzden ilerde ne olacağım diye bir duygum yoktu. Sanki ben hep müzisyendim.