• “İki gün sonra Roş Aşana geliyor. Yeni bir yıl başlayacak. Ben böyle zamanlarda hep bir şeylerin değişeceğine inanırım. (…) Bir tavuk haşlarız herhalde. Yanına da tavuğun suyuyla pilav yaparız. Bayılırım. Belki ´pastelikos´ da pişirilir bak. Duruma göre yani… Ha, bir de balık… Tabii ya, bu bayramda balık mutlaka yenmeli, değil mi?… Palamut çıkmıştır. O fırında pişer, biliyorsun herhalde. Domatesli soğanlı falan. Ne yapmalı? Balığın kafasını yemeli tabii. Yani yeni yıl, öyle. Bu evin beyinin hakkı aslında. Ama olmayınca biz yiyoruz artık.” MARİO LEVİ (Nihan Abir yazısı) – www.sanatkritik.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı – Alıntılar
Evet, haklısınız. Bu anlatıların anlamlı olabilmesi için okurun bazı bilgilere hâkim olması gerekir. Üstelik bunu sadece “geniş toplum” için değil, iki nesil sonraki Yahudi toplumu için de yaptım. Günümüzde kaç kişi, Pesah Bayramı’nda şamasların (sinagog memurları), sokaklarda dolaşarak, “Ya empeso la büyük hames-Büyük Hamursuz başladı” diye bağırarak, ekmek yeme yasağını anons ettiğini hatırlıyor? Ya da cuma akşamları şamasların, sokakları dolaşıp Şabat’ın başlangıcını duyurmak için “Asender k’es tadre - Mumları yakınız geç oldu” dediğini biliyor? İki semtimizde de Yahudiliğin bütün gelenekleri ile uygulandığının görülmesini istedim.
En yoğun göçü Balat verdi. Azınlıklara uygulanan ayrımcı politikalardan çok etkilendiler. Şartlara uyan, ‘20 kur’a askeri (las vente klasas) olmayan tek bir erkek yoktu. Paraları da yoktu ki Varlık Vergisi’ni ödeyebilsinler! 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması ile birlikte Balat’ta neredeyse kimse kalmadı! Bu tarihten sonra Balat’ta Yahudiler nüfus olarak çok azaldı. Genellikle Karadenizliler Yahudilerden kalan boş evlere yerleştiler. İstanbul’dan ayrılmak istemeyen Balatlılar da ekonomik olanaklarını zorlayarak, Şişhane’ye, Galata’ya, Şişli’ye taşındılar. O günlerden günümüze Balat’ın “yerli”si birkaç Yahudi kaldı. Balat insanını kaybetmiş bir semt. Sinagogları, dernekleri, okulları cemaatini kaybetmiş. Her şeye rağmen direnmeye devam ediyor. Günümüzdeki “soylulaştırma” projelerine bir de bu gözle bakmak gerekir. Eğitimli insanlar sahipsiz evleri onarıyor, bakım yapıyor, yerleşiyor. Bu çok güzel. Fakat semtin ruhunu kaybettiğini de görmezden gelemeyiz. En azından hem yerel tarih içinde hem de şehir dokusundaki Yahudi varlığına dair bir bilinç oluşmalıdır. Anıtsal, yapısal izler korunmalı. Belediyelere, sivil toplum örgütlerine bu konuda büyük görevler düşüyor.
NAROD SİRANUŞ MİNASYAN
https://www.gazeteduvar.com.tr/haskoyun-ve-balatin-yahudileri-cek-kayikci-balata-haber-1516015
"Binyamin Netanyahu’nun nasıl bir uyanık olduğunu, nasıl bir siyasetçi olduğunu açık kelimelerle izah etmiştim. Adam yeterinden fazla açık göz. Zorlanmasının nedeni şöyle. Netanyahu öncelikle parti içi siyasetinde kendisine rakip olabilecek herkesi yok etmenin yolunu buldu. Aslında partiler şirket değildir. Partiler para kazanma yeri değildir. Partiler ideolojinin savunulduğu, ideolojinin ön plana çıkması gereken kurumlardır. Likud Partisi de Vladimir Ze'ev Jabotinsky’nin Betar gençlik teşkilatının, Ehud’un, Menahem Begin’in devamı olan bir partidir. Yani milliyetçi Siyonist bir kurumun devamıdır. Bunun için daha fazla ideoloji içermesi gereken bir partidir. Burada işler biraz karıştı. Netanyahu, biri onun ayağını kaydırma ihtimali olsa bile hemen onu bizim tabirimizle 'kıyma makinesine koydu, öğüttü, attı'. Şaron dahil. Pek bir şey tutturamayacaklar gibi geliyor bana. Ama o bu konuda vakit kazanmanın yolunu çok iyi biliyor. Bu seçimlerin bir kısmı da bu vakit kazanmanın yan tesiridir, numarasıdır. Ama bunları beceriyor. Hep hukuki yoldan bunu nasıl yaparım diyor, kurmayları da iyi, altyapısı da fena değil. Ama parti içinde ondan nefret eden bir kısım var. Menahem Begin’in oğlu bile artık Gideon Saar’ın partisinde. Öyle bir durum söz konusu. Ama buna rağmen Saar, yani Netanyahu’nun sözüm ona rakibi görüntüsündeki milletvekili partiden ayrıldığı anda 25 milletvekili çıkartabilecek durumda görünmesine rağmen bugün yayınlanan anketlere göre adam 14 milletvekili zor toparlayacak. Bunun karşısında Sağa Doğru Partisi Naftali Bennet bugünkü anketlerde ilk defa Saar’ı geçti ve 13 milletvekili ihtimaliyle görüntüde. Sağ kanatta Netanyahu’nun Likud Partisi, iki tane dinci parti, Tevrat’ın Yahudiliği Partisi, bir de Dindar Siyonistler Paritsi ki onlar en aşırı gruptur, 47 milletvekili çıkartabilecek durumdalar ama hükümet kurmaya yetmez. Bennet bu gruba katılırsa 60 milletvekilini toparlıyorlar. Nasıl katılabilirler bu hükümete, pazarlık meselesidir. Hangi bakanlığın verilebileceği rotasyon olur mu o da bir başbakanlık. 13 milletvekiliyle başbakanlık alamaz Bennet. Parlamentoya girememe riskiyle karşı karşıya Gantz. Şu anda anketlerdeki durumu 4 milletvekili ve barajı aşamama tehlikesinde. Çünkü Netanyahu’nun kazığını yediği başbakan olmayı beklerken adam kendini neredeyse kapının dışında buldu. Kendi milletvekilleri, parti arkadaşları onu terk etti. Siyaset sahnesinde söylenen bu. Birbiriyle başa çıkamıyorlarsa etraftaki düşmanlarla nasıl başa çıkacak? Bundan ne olur?”
RAFAEL SADİ (CEYDA KARAN RÖPORTAJI)
Mısır ile Türkiye arasındaki yumuşama, son aylarda İsrail’le ilişkilerini normalleştirme adımları atan Arap ülkelerinin izlediği dış politikayla birlikte değerlendirilmeli. Çünkü ABD’nin; İran’ı kuşatmak, etkisini azaltmak için, Arap - İsrail ilişkilerini normalleştirmesi yetmez. Bu cepheye mutlaka Türkiye’yi de katmak ister. Mısır’la ilişkilerini normalleştiren Türkiye’nin, İsrail’le de ilişkilerini düzeltmesini talep eder. Bu talebi de karşılık bulur. Zira ABD’yle ilişkileri bir an önce rayına oturtmak isteyen Türkiye; İsrail’le normalleşmeyi, diğer gerekçeleri yanında, bu açıdan da arzular. Bu adımları atarken de İsrail’in bölgedeki etkisine, ABD nezdindeki önemine, ABD’deki Yahudi lobisinin gücüne, Türkiye - İsrail arasındaki ticarete, Doğu Akdeniz’deki gelişmelere dikkat çeker.
Ankara; Türkiye - İsrail ilişkilerini, Arap dünyasının ipoteğinden kurtarmalı mıdır? Evet. Arap dünyasının, Müslüman ülkelerin, İsrail’le yaşanan sorunlarda Türkiye’den beklentileri yüksek olduğu halde, aynı tavrı kendileri göstermekte midir? Hayır. İsrail söz konusu olunca; iç siyasette, kamuoyu önünde çok sert konuşanlar; ikili görüşmelerde, kapalı kapılar ardında, sözlerini hayli yumuşatmakta, muhataplarına sıcak mesajlar vermekte midir? Evet. Azerbaycan ve KKTC söz konusu olduğunda Arapların tavrı olumlu mudur? Hayır.
Sözün özü, Amerikancılık, Arapçılık, İhvancılık, mezhepçilik, etnikçilik, NATO’culuk çare değildir. Türkiye; dış politikasını, Ankara merkezli bir yaklaşımla saptamalı ve uygulamalıdır.
BARIŞ DOSTER
Bu genel tespitleri yaptıktan sonra, Türkiye-İsrail arka kapı diplomasisinin ayrıntılarına bakalım. Bir süre önce kaleme aldığım yazıda Ankara’nın bakışını “Türkiye’nin İsrail’e Filistin başlığında hangi alanlarda tepki göstereceği belli. Üstelik bu tepki iktidarlar değişse de tarihsel olarak değişmeyecek konular. Yani iki ülke birbirlerinin hassasiyetlerini bilerek yine geçmişte olduğu gibi diplomatik ilişkilerini kurabilir, güçlendirebilir. Ancak ilişkilerin canlandırılmasında İsrail hükümetinin istekli olması gerekiyor. Bu ay İsrail’deki seçimlerde mevcut yönetimden farklı bir sonuç çıkması, iki ülke ilişkilerinde yeni bir kapı açabilir” şeklinde özetlemiştim. Peki İsrail’in bakış açısı ne? İsrailli kaynaklarım İsrail açısından şu tespitleri sıralıyorlar:
İsrail’in de dahil olduğu Doğu Akdeniz birlikteliğinin son yıllarda kapsamı ve üyeleri genişledi. Fizibilite çalışmalarının yapıldığı somut bir alan oldu. Doğu Akdeniz, Türkiye’nin işbirliği yapmak istediği bir başlık.
İran; Suriye ve Irak’taki varlığı ile nükleer kapasitesini arttırmasıyla İsrail ve Türkiye için ortak bir tehdit.
İsrail’in Arap ülkeleriyle yaptığı İbrahim anlaşmaları oyunun kurallarını değiştirdi. Geçmişte siyasi alanda İsrail’in izole görüntüsü Türkiye’nin lehineydi. Ancak artık Arap dünyasında İsrail ile ilişkilere sahip olmak meşru ve ekonomik çıkarlar ön planda. Bu Türkiye’nin ilişkilerini düzeltmesi için teşvik edici bir unsur.
Tespitler böyle, gelelim İsrail açısından beklentilere... Türkiye gibi İsrail de karşıdan güçlü adımlar bekliyor. İsrail, Türkiye’den beklediği adımları şöyle sıralıyor:
Türkiye’nin de masada İsrail’den ilhak ve yeni yerleşim yerlerini durdurması gibi dikkat çeken beklentileri var. Ama şunu unutmayalım: Ülkeler arası kurulan masalara iki taraf da en gerçekleşmeyecek taleplerle otururlar. Zamanla o talepler karşılıklı olarak yerini gerçekleşebilecek taleplere bırakır. Bunların konuşulmaya başlanması ile de uzlaşma sürecine geçilir. Ay sonunda yapılacak İsrail seçimlerinden çıkacak hükümetin yapısı da Türkiye ve İsrail ilişkilerinin geleceği açısından önemli olacaktır.
HANDE FIRAT
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/hande-firat/misir-israil-korfez-yeni-donemin-sifreleri-41760937
Batuhan Yaşar'ın yazısında “Sadece Mısır değil” diye başlayan bir bölüm daha
var. O bölümde de Türkiye'nin bir süredir İsrail'le de arka kapı diplomasisi
sürdürdüğünü belirtiyor ve şöyle diyor:
“Türkiye ve İsrail her an normalleşme adımları atabilir. Doğu Akdeniz'de
ortak projelerin de peşi sıra geleceğine emin olun…”
“Van minut” krizini anımsadınız mı?
Sonrasında Mavi Marmara meselesini.
Ya ABD'nin İsrail'deki büyükelçiliğini Kudüs'e taşıdığında söylenenleri?
Peki ya Filistin'in yetim çocuklarını?
Gazze'deki İsrail bombardımanlarını?
Hükümet, Mısır ve İsrail'le diyalog kapısı aralayarak Türkiye'nin çıkarları
açısından doğru olanı yapıyor olabilir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki
diplomasi istikrar ister. Çok fazla köşeli sözü kaldırmaz.
Koşullar sizi bazı konularda geri adım atmak zorunda bırakabilir. O durumlarda
doğru olanı yapıyor olsanız dahi, geçmişte yaptıklarınız ve söylediklerinizin
tutarsızlığı yüzünden eleştiri oklarından kurtulamazsınız.
DENİZ ZEYREK
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/deniz-zeyrek/manevra-zamani-cok-yakinda-6309052/
Size Pandispanya Yaptım, Musevi geleneğinin dinî günlerine ve bu günlerin sofra açısından önemine de geniş yer ayırır. Romanda Yahudilerin yılbaşı olarak kutladığı Roş Aşana ve Yahudi halkının esaretten kurtuluşunu anlatan Pesah günlerinin yemekleri ve bu günlerde kurulan sofralar kültürel aktarım çerçevesinde değerlendirilebilecek başarılı sofralardır. Roş Aşana’nın aile açısından önemini romanın kilit karakteri Rozi’nin ağzından şöyle dinleriz:
“İki gün sonra Roş Aşana geliyor. Yeni bir yıl başlayacak. Ben böyle zamanlarda hep bir şeylerin değişeceğine inanırım. (…) Bir tavuk haşlarız herhalde. Yanına da tavuğun suyuyla pilav yaparız. Bayılırım. Belki ‘pastelikos’ da pişirilir bak. Duruma göre yani… Ha, bir de balık… Tabii ya, bu bayramda balık mutlaka yenmeli, değil mi?… Palamut çıkmıştır. O fırında pişer, biliyorsun herhalde. Domatesli soğanlı falan. Ne yapmalı? Balığın kafasını yemeli tabii. Yani yeni yıl, öyle. Bu evin beyinin hakkı aslında. Ama olmayınca biz yiyoruz artık.”
Yılbaşı sofrası ailenin bir aradalığını sembolize eder. Her milletin farklı yemek âdetlerini uyguladığı bu sofrada Musevilerin zengin et yemekleri kullandıkları görülür. Balık ise “aile reisinin yaşamının uzamasını ve ailenin köle değil baş olmasını dilemek içindir.”Oysa romanın ana karakterlerinden Rozi’nin aile reisi yoktur. Bu da aslında onun tam bir aileye sahip olamadığını, ailedeki erkek figürünün eksikliğinin hayatını etkilediğini ve etkileyeceğini gösterir.
Romanda geniş yer alan Pesah da Yahudiler için en önemli günlerden biridir. Bugün gerçek hayatta olduğu gibi romanda da kalabalık aile sofrasıyla kutlanır. Kurtuluş bayramı olan Pesah’ta kuzu kurban edilmesi gelenektir.Romanda da bu gelenek şu sözlerle aktarılır:
“Kuzu eti, yılın öteki günlerinde, hele hele bir de fırında pişmiş haliyle, evinde zaten pek yenmezdi. Ama bu bayramda… Bu bayramda mutlaka yenmeliydi. Nedenini torununa defalarca söylemişti. Her söyleyişinden sonra, bu nedeni doğuran hikâyenin daha önce anlatıldığının hatırlatılması üzerine, hafızasının kendisine artık kötü oyunlar oynadığı bahanesine sığınarak… Mirasın gerektiğince aktarıldığına, hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın kanaat getirmek gerekiyordu.”
NİHAN ABİR
http://sanatkritik.com/yazilar/bize-pandispanya-yapan-anlaticiya-sadece-pandispanya-mi-diye-sormak/
Takılan tweetler
Terziler Sinagogu ya da Tofre Begadim Sinagogu. Günümüzde ise karikatür sergilerinin önemli mekanlarından Scheidertempel Sanat Merkezi; İstanbul’ un çok kültürlü geçmişinin odak noktalarından biri olan Galata’da 1893 yılında inşa edilmiş.
19. yüzyılın sonlarında, Galata semtinde yaşayan Aşkenaz cemaatin ibadethane gereksinimini karşılamak amacıyla girişimlerde bulunulmuş ve izin için dönemin padişahı II. Abdülhamit'e başvurulmuştur. 1893 yılında bir fermanla sinagog inşaatına izin verilmiştir.
Musevi cemaatinin bağışları ve Osmanlı Bankası'ndan krediyle sinagog inşaatına kaynak sağlanmış, Sinagog 1 yıllık inşaat sürecinin ardından 8 Eylül 1894'te ibadete açılmıştır.. 1940'lara değin yoğun olarak kullanılan sinagogun cemaatini genellikle esnaf ve sanatkârlar oluşturmuş.
https://twitter.com/Meral_Akcay/status/1370485921250955272
Franz Kafka'nın İbranice karalamaları..
https://twitter.com/muhammedtrkozkn/status/1370831558190465032
İstanbul'daki en eski Musevi mezarlığı olduğu söylenen ve yüzyıllardır sayısız badire atlatan, 1970'lerde Haliç Köprüsü ve bağlı yolların yapımıyla birlikte büyük kısmı yok edilen Hasköy Musevi Mezarlığı'nın günümüzdeki harap ve bitap vaziyetine kısaca değinelim.
...
Mezarlığın ana bölümünün çevresini dolaşırken dağınık hâldeki mezar taşlarını görmek mümkün. Burada Sefarad mezarlarının yoğunluğu yanında Karaim cemaati varlığından da bahsediliyor. Sanduka benzeri taşların da onlara ait olduğundan.
Aktif sinagoglar elbette siyasi ve toplumsal mevzular nedeniyle çok büyük oranda yüksek duvarların arkasına gizlidir ve sokakta yürürken algılanamazlar. Hasköy Maalem Sinagogu da bunlardan biri.
Bilgisel için: https://twitter.com/matruskaninhici/status/1370450970472288259
Yine kimse olmuyacak ama olsun...
En azından, eşeğin gölgesini merak eder belki birkaç kişi..! Göz kırpan surat
SÜBYE:
Yahudilerden İzmirlilere kalan içecek.
Kökeni Yahudilere dayanan ve uzun işlemler sonucu kavun çekirdeğinden elde edilen "SÜBYE" isimli içecek, mir'de artık sadece birkaç kişi tarafından hazırlanıyor ve sıcak yaz günlerinde insanların bir nebze de olsa ferahlamasını sağlıyor.Sübye şerbetini ilk akıl eden ve üretenin kim olduğu bilinmese de, Sefarad (İspanyol) Musevileri'nin 1492 yılında İspanya'dan göç ettirilerek İzmir'e yerleşmesiyle yayıldığı biliniyor.
https://twitter.com/NkayaMuhittin/status/1368847327327363074
Çoğu insan @AuschwitzMuseum’u ziyaret edemiyor. Özellikle bugünlerde.
Bu yüzden http://panorama.auschwitz.org var.
Kamp tarihi ile ilgili gerçekler ve tanıklıklar, belgeler ve fotoğraflar, mahkumların eserleri ve nesnelerle dolu sanal bir ziyaret.
https://twitter.com/AuschwitzMuseum/status/1369387747413286915
Ne hazineler saklıyor İstanbul.. Yürürken başını kaldırıp bakmazsan göremeyeceğin hazineler..
https://twitter.com/ismailerdoga/status/1370294816060411907
17. yüzyıldan kalma terk edilmiş Hevra Sinagogu,#Izmir artık onu daha fazla hasar ve bozulmadan korumak için geçici bir çatısı var (orijinal çatısı 1999'da çöktü). Bu arada, önümüzdeki yıllarda restore edilecek ve sonunda şehrin Yahudi müzesinin bir parçası olacak.
https://twitter.com/kenancruz/status/1370059205554626566
“Yunan’ların Yahudi Soykırımı konusundaki yaptıklarını İngilizce olarak hazırladığımız bilgiseli aşağıda sunulmuştur.”
https://twitter.com/BAUDEGS/status/1369616282040086533
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/hanri-6312538/
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/dogan-hizlan/sami-kohen-anlatiyor-41758339
https://www.youtube.com/watch?v=GFZND7u3nbw
https://odatv4.com/netenyahu-arap-oylarinin-pesinde-10032110.html
https://www.evrensel.net/haber/428089/dostluk-nisanesi-bir-mossad-ajani
https://odatv4.com/israili-sarsan-iddialar...-15032144.html
https://www.youtube.com/watch?v=_5InPQ1HUa4
Bir Makale
İnsanın ilk ortaya çıktığından beri bütün insanlar hayatlarını devam ettirebilmek
için sürekli ekonomik arayış içine girmiş ve farklı dönemlerde farklı ekonomik faaliyetleri bulmuştur. Bu faaliyetlerle beraber de varlığını sürdürmüştür. Bu
çalışmada ağırlıklı olarak XV, XVI,XVII,XVIII ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde yaşayan gayrimüslimlerin ekonomik faaliyetlerinin neler olduğunu Türk tarihinin önemli şehirlerinden olan Bursa’daki Yahudiler örneği ile açıklamayı amaçlamıştır. Bursa hem siyasal açıdan hem de sosyo-ekonomik açıdan
oldukça önemi bir yere sahiptir. Bu önemini Bursa’da sadece Müslüman Türkler değil Bursa’da yaşayan diğer etnik unsurlar ile gayrimüslimler de sağlamıştır. Müslümanlar ve gayrimüslimler biraraya gelerek hem kendi aralarında hem de şehirlerarası ve uluslararası ekonomik faaliyetlerde bulunarak bugün ki Bursa ekonomisinin temelini atmışlardır. Ayrıca üzerine çalışılan dönemde Bursa’da Yahudilerin kısıtlı bir ekonomik faaliyette olmadıkları birden fazla meslekle uğraştıkları da açıklanabilmiştir. Çalışma esnasında ise Yahudilerin ekonomik faaliyetlerini açıklamak için başta Bursa Şer-iyye Sicilleri ve dönemi aydınlatan diğer kaynak eserlerden yararlanılmıştır.
Kırmızı Köşe