Zorlu PSM'de Dijital Sahne Oyunları

Zorlu PSM, ´Dijital Sahne´ başlığı altında, İbrahim Çiçek´in uyarlayıp yönettiği, çekimlerini ustalıklı bir sinema diliyle Gizem Kızıl´ın, dekor ve kostüm tasarımını Ceyda Balaban´ın üstlendiği klasik tiyatronun kült metinlerine çağcıl bakış getiren ilginç bir çevrimiçi kısa oyun dizisini Zorlu PSM YouTube kanalı üzerinden ücretsiz olarak yayınlıyor. Geçen haftalarda, bu çalışmaların yedisinden söz etmiştim. Bu yazımda son ikisinden söz edeceğim.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
17 Mart 2021 Çarşamba

Dijital Sahne VIII: ‘Üç Kızkardeş’

Rus yazar Anton Pavloviç Çehov’un 1900’de yazdığı ‘Üç Kızkardeş’, aristokrat bir ailenin zamana ayak uyduramayan, mutluluğu geçmişte ya da düşlerde arayan, kendileri gibi yaşayabilmek için gereken yeteneğe sahip olmayan bireylerinin, değişen koşullar ve yeni değerler karşısında yaşadıkları çelişkiler ve bireysel çöküşler üzerine kuruludur. Çehov’un hemen her oyununda karşımıza çıkan, gelecek beklentisi, varoluşa bir anlam arama, iç sıkıntısı gibi gözde temalarının en çok ve hepsi bir arada işlendiği oyunudur.

Moskova’da büyümüş Olga, Maşa ve İrina, 11 yıldır küçük bir taşra kasabasında yaşamak zorunda kalmış üç kız kardeştir. İnce zevklerine ve duyarlıklarına daha uygun bir hayatı simgeleyen Moskova'ya dönüş umutları, amansızca akıp giden gerçek hayatla dokunaklı bir tezat içindedir…

İbrahim Çiçek uyarlamasında, Çehov’un metnini sadık kalarak, geleceğe yönelik umutların taşranın gerçekliğiyle çakışmasını, umut ile umutsuzluk arasındaki ince çizgi üzerinden ustalıkla yansıtır. Godot’yu beklercesine Moskova’ya gidişi bekleyen kız kardeşleri Başak Daşman, Nur Fettahoğlu ve Şükran Ovalı büyük bir inandırıcılıkla canlandırırlar.

Çehov’un özüne bağlı kalmayı, yazarın kendi oyunları için kullandığı ‘komedi’ tanımına uygun yorumlamak olarak algılayan Çiçek, boğucu taşra yaşamını boğucu bir iç sıkıntısıyla yansıtan bir uyarlama yerine komedinin esası olan “güleriz ağlanacak hâlimize” tarzında, yaşananların traji-komik boyutunu ortaya çıkarmayı yeğlemiş. Çok da iyi yapmış.   

 Dijital Sahne IX: ‘Ayı’

 

Çehov’un en bilinen kısa oyunlarından ‘Ayı’, yedi ay önce kaybettiği kocasının yasını ömür boyu tutmaya kararlı taze dul Bayan Popova’nın evine gelen davetsiz alacaklı Smirnov’un, kadının kocasından kalan senetli borcunu istemesiyle başlar.

Adamın ev ipoteğini ödeyebilmek için vadesi gelmiş 1200 rublelik borcu derhal tahsil etmesi gerekmektedir. Kadın, üzerinde bu kadar para olmadığını, ancak şehre inen kâhyası iki gün sonra döndüğünde ödeyebileceğini söylediğinde ikili tartışmaya başlar. Tartışma giderek sertleşir, kişiselleşir ve kavgaya dönüştüğünde Popova adama bir ayı olduğunu söyler. Smirnov bir kadından bile gelse böyle bir hakaretin altında kalmayacağını belirterek kadını düelloya davet eder. Kadın da beklenmedik bir şekilde bu düello teklifini kabul eder…

Ayı’nın güldürüsü, ana karakterlerin aslında kendi kendilerini tanımamaları üzerinde gelişir. Popova avutulamaz derecede üzgün ve yaslı olduğuna inanırken, Smirnov da bir kadın düşmanı gibi davranır. Ama aslında ikisi birbirlerinden etkilenmişler, hoşlanmışlardır.

İbrahim Çiçek, bu absürt komedide farklı dünyalardan iki insanın kızgınlık ve nefretle başlayan ilişkisinin belki tutkudan, belki de yoksunluklardan doğan bir aşka dönüşmesini

çok keyifli bir eğlencelik olarak aktarıyor. Bunda Şebnem Bozoklu ile Enis Arıkan’ın müthiş performanslarının büyük etkisi var. Özellikle Bozoklu’nun toplumsal baskıların dayattığı teselli bulamaz dul imajına “istemem cebime koy” tepkisi çok etkileyici.

Sonuç olarak, dokuz kısa oyunluk toplu gösteri bir yandan bildik metinlere aykırı ve etkileyici yorumlar getirmesiyle, diğer yandan tiyatro ile dijital görselliğin nasıl uyumlu kullanılabileceğini açığa çıkarmasıyla çok etkileyici bir çalışma olmuş. Farklı metinlerden yola çıkılsa da tek bir yorumcunun işi olması, toplu olarak izlendiklerinde bir devamlılık ve bağlantılık olarak hissediliyor.

Tamamına YouTube’da, Zorlu Dijital başlığı altında ulaşılabildiğini de anımsatayım.

 

Pandeminin birinci yılında tiyatrolar…

Bir yıldır tiyatro hasreti çeken bir tiyatrosever olarak, en erken eylül ayında tekrar kavuşacağımız günü beklerken, tiyatroların ve tiyatrocuların durumundan söz etmek istiyorum.

Pandemi başladığında, özellikle yurt dışındaki birçok ünlü tiyatro kurumu dijital arşivlerini ücretsiz olarak gösterime açmıştı. Bunları hemen hepsi, canlı performansların çok sayıda kamera ve üst düzey ses düzeniyle çekilmiş, arşivlenmeden önce ticari sinemalarda gösterime çıkmış ‘sinemada tiyatro’ örnekleriydi. Böylece yıllardır MET, ROH ya da Teatro Alla Scala gibi önde gelen opera evlerinin başlattığı, astronomik canlı performans bilet fiyatları yüzünden ulaşamayanlar için ‘sinemada opera’ oluşumunun tiyatroda da mümkün olduğunu öğrenmiş olduk.

Çevrimiçi gösterimler, canlı performansa dayalı tiyatronun yerin tutmasalar da, çekimler aracılığıyla izleyiciyi sahnenin ta içine sokarak, oyuncularla neredeyse burun buruna izletmek gibi farklı ve heyecan verici bir deneyim sunmakta. Her şey bir yana kişisel olarak, bu çevrimiçi gösterimlere Şalom yazılarımı bir tek gün bile aksatmamış olmayı, bu zorlu süreçte altmışın üzerinde uzunlu kısalı oyunla ilgili izlenimlerimi paylaşmış olmayı borçluyum.

Bu süreçte tiyatroyla ilgili çok önemli bir durumun da farkına vardım. Bir sinema eleştirmeni olarak her dem, “film sinemada izlenir” demişsem de, bir yandan pandemi sürecinde paralı kanalların giderek güçlenmesi ve fiilen film yapımcılığına geçmesi, diğer yandan da ev ortamında film izleme keyfini katlayan yeni teknolojilerinin gelişmiş olması, sinema izleme alışkanlıklarında önemli değişiklikler olacağını gösteriyor.

Tiyatroda ise bence bunun tam tersi yaşanacak. Moda Sahnesinin öncülük ettiği ‘Sahneden Canlı’ her oyunu izlediğimde, her oyuncuyu her yönetmeni nasıl özlediğimi, her birinin nefes alışını, salondayken onun benim, benim onun capcanlı orada olduğumuzu hissetmeyi daha da çok özlüyorum. Bu özlemin sadece bana has olmadığını, hem tiyatrocuların hem de benim gibi tiyatro tutkunu seyircilerin ortak duygusu olduğunu kiminle bu konuyu konuşmuşsam dile getirildiğini de duydum. Sözün kısası, pandemi sonrasında tiyatro, küllerinden yeniden doğan anka kuşu gibi canlı ve güçlü olarak hep yaşamımızda olacak.

Şu sıkıntılı süreçte tiyatrolarımız yine de boş durmuyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Sahneden Canlı olayının öncüsü Moda Sahnesinde, bu ay da kendi yapımlarını ve misafir toplulukların oyunlarını izlemek mümkün. Kendi yapımları için tarihler: ‘Babamı Kim Öldürdü’ 20 Mart ve ‘Yeni Bir Şarkı’ 27 Mart. Misafir topluluklara gelince, ‘Kim Var Orada?’ (BGST) 19 Mart, ‘Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit’ (Hemhâl) 21 Mart 21.00, ‘Einstein’ın İhaneti’ (TiyatroAdam) 24 Mart, ‘Faust’ 26 Mart 21.00, ‘Teftişör’ (TiyatroAdam) 31 Mart tarihlerinde. Gösterim saati 21.00.

Yıllardır Türk Modern Dans topluluklarını desteklemiş, sahnelerini onlara açarak izlenme olanakları yaratmış Moda Sahnesi, Sahneden Canlı Yayın programında da birbirinden ilginç dans gösterilerini misafir ediyor. Özellikle her ay Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın repertuarından önemli performansları programına dahil ediyor. Topluluğun “kayıp ve yerinden edilme” alt başlığıyla sahnelediği ‘Hiçbir Şey Yerinde Değil’ 28 Mart 20.00’de.

Canlı performansları çevrimiçi yayınlamaya başlayan bir diğer topluluk da GalataPerform.

Türkiye’nin ilk dijital sahnesi YeniPerform’da ‘Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’, ‘Terk Edilmiş Kıyılar // Negatif Fotoğraflar’, ‘House of Hundred’ ve ‘Beyaz Kanatlar’ oyunlarını izleyici ile buluşturacak olan topluluğun tarihleri şöyle: 19 Mart 21.00 House of Hundred’ (‘Yüzyılın Evi’nin İngilizce gösterimi) 27 Mart 21.00, ‘Beyaz Kanatlar’ Zoom canlı gösterim ve söyleşi. Diğer oyunlar da nisanda tekrar canlı olarak sahnelenecek.

Tiyatro Pera da, ‘Barakalar ve Saraylar’, ‘Ter’ ve ‘Aklımda Bir Yer’ oyunlarının çoklu kamera ve gelişmiş ses düzeniyle çekilmiş filmlerini yayınlamaya hazırlanıyor.

DasDas Tiyatro da, yeniden buluşana kadar gösterimlerini çevrimiçi olarak sürdürüyor. Bu ay izletebileceğiniz oyunlar 19 Mart ‘Güle Güle Diva’, 20 Mart ‘Timsah’, 21 Mart ‘Yalnızlar İçin Çok Özel’ ve 26 Mart ‘Westend-Batının Sonu’. Mert Fırat’ın orkestra eşliğinde Sabahattin Ali’den hikâyeler okuduğu müzikli gösteri ‘Rivayet Radyosu’ ise 3 Nisan’da. Performanslar 21.15’te başlıyor.

Şimdilik bu kadar. Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün