Bu hafta sayfamızı 14 yaşında ülkemize madalyalar kazandıran, idealist sporcumuz Roy Kalomiti´ye ayırdık. Roy´un bir milli sporcuya yakışan olgunluğu, azmi ve çalışkanlığı beni tam anlamıyla büyüledi. Ailesinin fedakarlığı ise hepimize ders olacak cinsten. Röportajı yaparken kendimize çok şey kattık ve ondan çok şey öğrendik. Umarız gençlerimiz Roy´un hayat felsefesinden dersler çıkarır.
Sevgili Roy, seni ilk kez 2016 yılında İdil Kohen ile yaptığın röportajda tanıdık. O dönem on yaşında Türkiye Şampiyonu olmuştun. Şimdi 14 yaşındasın ve artık uluslararası turnuvalarda dereceler elde ediyorsun.
Kayakla ilk tanışman nasıl oldu? Nasıl sporcu seviyesine çıktın? Seni bu yolda teşvik eden, destekleyen ve etkileyen kişiler kimlerdi?
Annem ve babam küçüklüklerinden beri kayak yapmayı severler. Kayak ile tanışmam dört yaşında ailece tatil amaçlı kayak merkezine gitmemizle başladı. Yaklaşık iki sene kış aylarında sömestr zamanı Uludağ’a gider, özel ders alır ve çok eğlenmiş şekilde geri dönerdim. Bu arada rol model olarak gördüğüm kuzenim Erim çok iyi bir kayakçı olmuştu. Yarışlara katılıyordu. Onun madalyalarını görmek, yarışlarını seyretmek beni heyecanlandırıyordu. Takımın sahibi ve baş antrenörümüz Fidan Hoca, birinin takıma girebilmesi için onunla bir saat kayak kayıp uygunluğuna bakıyordu. Beni onaylamasıyla beraber #Fidanhocaraceteam maceram başladı. Artık takımdaydım. Benden daha mutlusu yoktu. O yarış tulumunu ve o montu giyebilecek ve onlarla kayabilecektim. Artık onlardan biriydim. Çok havalı bir şeydi benim için...
Tabi ki bu aslında işin görünen kısmı… İşin gerçek kısmı ise başarı için çok çalışmak gerektiği. Nitekim çok çalışıyoruz. Yaz, kış, soğuk, kar, tipi demeden antrenman yapıyoruz.
Nerede kar varsa, biz de oradayız. Beni öncelikle ailem, sonra da takımımdaki antrenörlerim çok destekledi. Bana çok inandılar ve üzerimde çok emekleri vardır. Bazen ufacık bir hatamı düzeltmek için bıkmadan, usanmadan günlerce çalıştılar ve çalıştırdılar.
Bize antrenman temponu biraz anlatabilir misin? Sponsorun var mı?
Altı senedir Uludağ Ski ve Snowboard Club’ın (Fidan Hoca Race Team) lisanslı sporcusuyum. Sezon, kasım ayında Avusturya kampı ile açılır. Mart sonuna kadar Türkiye’de, arkasından yine Avusturya’da çalışmaya devam ederim. Aralık-mart ayları arasında, yaklaşık dört ay Türkiye’nin çeşitli dağlarında antrenman yapıyorum. Oldukça yoğun bir tempomuz var. Günde yedi-sekiz saat antrenman yapıyoruz.
Yaş büyüdükçe rekabet artıyor. Herkes daha iyi olmak için çok çalışıyor. Zira bazen öyle zamanlar oluyor ki bir saliseyle yarışı kaybedebiliyor veya kazanabiliyorsunuz.
Benim dört antrenörüm var. Hepsi çok kıymetli. Levent Hoca ve Erdinç Hoca eski olimpiyat yarışçıları. Onlarla hız ve teknik çalışırız. Macarena ise eski bir World Cup yarışçısı. Kışları gelip harika dokunuşlar yapar. Fidan Hoca ise beni hep koruyup kollayan, bana en çok kızan, aynı zamanda en çok çalıştıran ve ilk günden beri bana hep inanan kişidir.
Sponsorum ailem. Kayak maliyetli bir spordur. Ama bir çocuğa kattıkları o kadar çok ki maliyet ikinci planda kalıyor.
Milli takıma kabulün nasıl geldi? Milli takım heyecanını bize biraz anlatabilir misin?
Milli takım, bu sporu yapan herkesin hayali. Benim milli takıma ilk kabulüm U-12 kategorisinde yarışırken slalomda birinci olmamla geldi. Çok güzel bir heyecan. Seçilmiş biri olmak, Ay-Yıldızlı kıyafetler giymek çok gurur verici.
Milli takım, benim için öncelikle Türkiye’nin her yerinden, farklı aile yapılarından gelen insanlarla kardeş olmak, hayatım boyunca başka yerde karşılaşamayacağım insanlarla dost olmak demek. Bununla beraber; “başarılısın, seçilmişsin ve en iyisisin” demek. Yurtdışına yarışlara gidip, ülkeni temsil etmek demek. Fakat tabi ki her sene yeniden başarılı olmak zorundasın yoksa başkası anında yerini alabilir.
Kosova’dan daha önce herhangi bir uluslararası turnuvaya katıldın mı? Kosova hazırlıkları nasıl oldu? Normalin dışında bir çalışma programın var mıydı?
Kosova benim ilk uluslararası yarışımdı. Çok sıkı çalışıyoruz. Aralık ayından beri evimde uyuduğum gece sayısı beş ya da altıdır. Her gün yedi-sekiz saat antrenmanla geçiyor ki zaten bu şekilde performansımın en iyi noktasındayım. Yapılan etap yarışlarından hemen sonra tekrar antrenman yapmak için sabah Uludağ’a gittim. Öğlen haber geldi, gece eve dönüp ertesi sabah Kosova’ya uçtum.
Kosova’yı biraz anlatır mısın? Oradaki uluslararası ortamı çok merak ediyoruz. Özellikle uluslararası bir turnuvada ülkenin bayrağını taşımak nasıl bir duygu?
Kosova çok güzel bir tecrübe oldu. Çok keyif aldım ve eğlendim. Milli takım hocalarımızla gittiğim ilk yarışım olduğu için çok heyecanlıydım. Kendimi göstermek ve ispatlamak için çok iyi bir fırsat oldu bana.
Sekiz ülkeden sporcular vardı. Saygı duruşundan sonra yarış başladı. Tepede sıramı beklerken aklıma hocalarımın her zaman kullandığı “Ne varsa ortaya koy” anlamına gelen “Ya herro ya merro” sözünü düşündüm ve başladım. İki yarışta da ikinci oldum.
İki farklı teknikle yarıştık. İlki “büyük slalom” diğeri ise slalom. İkisinde de beni geçen Arnavutluk ekibi oldu. Elimden geleni yaptım ama fark maalesef kapanmadı. Ülkeme iki gümüş madalya ile döndüm. Çok mutlu oldum. Ülkemin bayrağını taşımak benim için büyük bir gurur. Her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım.
Ödül töreni de çok heyecan vericiydi. Ailemin, antrenörlerimin, okuldaki öğretmenlerimin ve beni seven herkesin beni görüp gururlanacaklarını düşündüm ve çok mutlu oldum. İçimden “Daha çok çalışıp daha iyilerini de başaracaksın Roy” dedim ve kendi kendime söz verdim.
Kayak ya da snowboard birçoğumuz için sömestr tatili sporudur. Detay bilmeyiz. Ama her spor gibi kayağın da kendi teknikleri var. Örneğin Kosova ‘Alp Disiplini’ turnuvasıydı. Bize biraz teknik verebilir misin? Alp disiplini ne demek? Diğer farklı stiller nelerdir?
Benim için de bu serüven bir sömestr tatiliyle başladı.
Türkiye Kayak Federasyonu’na bağlı spor dalları var; kayak-Alp disiplini, snowboard, kayaklı koşu, kayakla atlama, biatlon. Ülkemiz bu beş dalda da uluslararası platformda yarışıyor. Alp disiplini (kayak) ve snowboard çok ön planda. Diğerleri ise daha çok doğu bölgemizde çalışmalarını devam ettiriyor.
Kayakta bizler iki stilde yarışıyoruz:
Büyük Slalom (Hızı oldukça yüksek ve daha teknik bir stil) ve kayak-Alp disiplini ise özgür bir stil. Ben yaptığım şeyi çok severek yapıyorum. Alp disiplini özgürlük demek. Sınırlarını zorlamak demek. Uçtuğunu hissetmek demek. Benim en sevdiğim disiplin budur.
Yaptığın sporun eğitim hayatına etkileri nelerdir? Zorlukları ve avantajları noktasında. Bu konuda bizi bilgilendirebilir misin?
Yaptığım spor sebebiyle aralık-mart arasında okuldan ve derslerden biraz uzak kalıyorum çünkü bu sporu profesyonel olarak yapmak istiyorsanız sırf hafta sonu antrenmanıyla başarılı olma şansınız yok. Ailemin ilk günden bana koyduğu bir kural var; derslerin iyi olmazsa kayamazsın! O yüzden ben sekiz saat kayak kayıp, otele gelip akşamları ödevlerimi yapıp, bazen de özel ders ile takviye alıyorum. Bu şekilde okul hayatımı da başarılı bir şekilde sürdürüyorum. Okulum ve hocalarım da boş zamanlarda sürekli olarak ek etüt dersleri koyma suretiyle beni destekliyor.
Türkiye’de birçok okul milli takımda olan çocuklara yüzde 100 burs veriyor. Benim okulum daha akademik bir okul olduğundan bu maalesef mümkün olmuyor.
Ve son sorum size Esin Hanım (Roy’un annesi)… Roy’un öncesinde bir hobi olarak başlayıp atlet seviyesine gelmesi ile bu spor sizin aile hayatınızda da önemli bir yer tutuyor. Kayağı yaşamınıza nasıl adapte ettiniz?
Ben ilk günden beri oğlumun bir sporu profesyonel olarak yapmasını çok istedim. Aklını spora yoran çocuk başka şey düşünmez felsefesiyle ilerleyerek ona sunduğum seçenekler içinde kendisi kayağı seçti. Doğrudur ki maddi ve manevi çok yorucu bir tempo. Ama değiyor.
Küçükken her kampa, her yarışa yanında gidiyordum. Günlerce yaz, kış demeden Avusturya’da dağ başında beklediğimi bilirim. Artık büyüdü. Bütün kamplara tek başına gidiyor. Biz sadece onu desteklemek için yarışlara gidiyoruz.
Oğluma kattıkları o kadar çok ki… Kazanmayı, kaybetmeyi… Arkadaşlarıyla pistte rakip olmayı, tebrik etmeyi, her kesimden farklı insanlarla dost olmayı ve paylaşmayı öğrendi. İnanılmaz bir özgüven kazandı. Belki de en önemlisi çalıştığı zaman başarının geldiğini gördü.
Bu sene kızım da abisinin peşinden aynı yola girdi. Biz de anne ve babaları olarak her zaman yanlarındayız. Bu şekilde yolumuza devam ediyoruz.