Polonyalı Kornelia Binicewicz, yaklaşık altı yıldır İstanbul´da yaşayan bir müzik araştırmacısı, antropolog, plak koleksiyoncusu, müzik festivali küratörü ve DJ. Şehrimize, kadın şarkıcılarımızın ürettiği yerel müziği ve arkasındaki öyküleri araştırmak üzere gelen Binicewicz´in son projesi ´Bir Damla Talih´ (A Drop of Luck)… Bu proje, iki ülkenin hikâyelerini, Türkçe Arabesk ile İsrail´in Mizrahi (Doğu) müziğini, şaşırtıcı düzenlemelerle bir araya getirerek, popüler müzik tarihine taze bir bakış açısı sunuyor. Türk ve İsrailli kadın şarkıcıların bir araya geldiği bu titiz çalışmayı gerçekleştiren Kornelia Binicewicz ile konuştuk.
DORA NİYEGO-TUNA SAYLAĞ
Fotoğraflar: Hüseyin Özdemir
‘Bir Damla Talih’, 1960’lardan 2000’lere kadar, Türkiye ve İsrail müziği arasındaki tarihsel bağlantı, esinlenme ve uyarlamaların hikâyesini anlatıyor. Adını Orhan Gencebay’ın ‘Dil Yarası’ şarkısının en ünlü İsrail uyarlaması olan, Zehava Ben imzalı ‘Bir Damla Talih’ten alan derleme, pop kültürünün sürükleyici tarihine derin bir bakış niteliğinde.
Yaklaşık altı yıldır İstanbul'da yaşıyorsunuz. Buraya gelmenizin sebebi nedir?
2015’te İstanbul'a ilk kez bir aylığına geldim. 60 - 70'lerde kadınların yarattığı müziği keşfetmek, kayıtları araştırmak ve insanlarla tanışma deneyimi yaşamak istedim ki, harika bir tecrübe oldu benim için… Ancak Türk kadın şarkıcıların müzik dünyasında nasıl var olduklarını ve mesajlarının ne olduğunu daha derinden anlamam için konuyla daha yakından ilgilenmem gerektiğini fark ettim. Gelip, uzun süre kalmaya karar verdim. Her şeyi geride bırakarak sadece kadınların müziğine odaklandım.
Türk müziğine ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Hangi müzik türüne daha çok odaklanıyorsunuz? Neden 60'lar, 70'ler ve 80'ler?
Türk müziğine ilgim yaklaşık on yıl önce Polonya'da yaşadığım günlerde başladı. Plak topluyordum; bu arada Barış Manço ve Selda Bağcan'ın müzikleriyle karşılaştım. Yerel geleneksel müziğin Psychedelia, Rock and roll, Tropicalia gibi küresel müzik tarzlarında nasıl yeşerdiğini görmek büyüleyiciydi. 60'lı, 70'li yıllarda, dünyanın her yerinden sanatçılar, geleneksel müzikten ilham aldı ve bunu, kimliklerini tanımlamanın yeni bir yolu olarak kullandı. Bir kültür antropologu olarak çapraz tarzlar ve bu türden stilistik karışımlarla çok ilgileniyorum.
‘Bir Damla Talih’ projesi nasıl doğdu?
Türkiye'ye taşınmadan önce uzun yıllar İsrailli sanatçılarla ve İsrail müzikleriyle çalıştım. Polonya'daki Yahudi Kültür Festivalinin küratörüydüm. Birçok İsrailli sarkıcının plağını da topladım. Mizrahi ve İbrani müziğinin seslerine, kalıplarına aşinaydım. Türk müziğini tanıdığımda, Türk ve İsrail şarkıları, ezgileri arasında çarpıcı benzerlikler fark ettim. Bazı şarkılar tamamen aynıydı, İsrail tarzından çok Türk tarzına göre uyarlanmıştı. Konuyu çok ilginç bulan İstanbul'daki İsrail Kültür Ataşesi Elazar Zinvel’e Türkiye ve İsrail'in müzikal bağlantısını sunan proje hakkındaki fikrimi anlattım. Projeyi müzikal, kültürel ve tarihsel düzeyde tartışmaya devam ettik. ‘Bir Damla Talih’ projesi bu şekilde doğdu. Araştırmak, şarkı toplamak, not yazmak ve tasarımcıyı bulmak üç ayımızı aldı.
ARABESK VE MİZRAHİ MÜZİKLERİ SOSYOLOJİK BENZERLİKLER TAŞIYOR
İsrail ve Türk müziği arasındaki paralelliği ve karşılıklı duyguları nasıl keşfettiniz?
En güzel İbranice aşk şarkılarından biri olan Yaffa Yarkoni'nin ‘Erev Shel Shoshanim’ Türkiye'ye uyarlanarak Gönül Turgut tarafından ‘Uzat Artik Elini’ olarak seslendirilmişti. 1969’da piyasaya sürüldü ve Türkiye’de hit oldu. Bunun gibi, Zerrin Özer 1988’de ‘Hani Yeminin?’ adlı şarkıyı söyledi ve büyük bir popülerlik kazandı. Şarkı, orijinal olarak Türkçe değil, Ofra Haza'nın ‘Im Ninanlu’ şarkısının bir yorumuydu. Bunun gibi, ilhamlar tam ters yönde de işe yaradı. Zehava Ben veya Grazia gibi İsrailli sanatçılar, ülkelerinde büyük bir başarıyla Türkçe şarkıları seslendirdiler. Şarkı ödünç alma mekanizması, sadece estetik tercihlerle bağlantılı değildi, çoğu zaman kültürel, bazen politik veya tarihsel olarak da bağlantılıydı. ‘Bir Damla Talih’, şarkıların nasıl seyahat ettiğini ve bu yolculuğun ne anlama geldiğini gösteriyor.
Çalışmanızın standart bir albümden farkı ne?
‘Bir Damla Talih’, küratöryel bir proje... Onu sadece müzik için değil, arkasındaki hikâyeler için de gerçekleştirdim. Bu çalışma, dinleyiciyi İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiyi keşfe veya yolculuğa davet etmesi bakımından, tipik bir albümden çok farklı. ‘Bir Damla Talih’ elbette sadece bir albüm, bir antoloji olarak da dinlenebilir. Ama astar notları (liner notes) ve dijital ses dosyası (podcast) aracılığıyla, dinleyiciye daha fazlasını anlama fırsatı veriyor.
Araştırma yaparken nerelerden yardım aldınız? Ne gibi öykülere rastladınız?
Benim için en büyük destek, İsrail'in İstanbul'daki Kültür Ataşesi Elazar Zinvel oldu. Projeye çok meraklıydı ve yapmam için beni cesaretlendirdi. Aynı zamanda, yaratıcı süreçte de aktif olarak yer aldı. Bilgisini benimle paylaşan, İsrail ve Türk müziği konusunda akademik makaleler bulmamda yardımcı olan İsrailli bilim adamı ve müzikolog Oded Erez'den de inanılmaz yardım aldım. Türk ve İsrail müziklerinin plak koleksiyoncusu Uri Wertheim de yardım etti. Türk arkadaşlarımın, müzik dinleyicilerimin ve Arabesk'teki uzmanların yardımı olmasaydı bu proje gerçekleşmezdi.
Türkiye'de kadın sanatçıların yeterince takdir edilmediğini düşünüyor musunuz? Diğer ülkelerde durum nasıl?
Kadın şarkıcılar, Türk müziğinde rol alıp takdir edildiler, ama çoğu kez, özerk ve bağımsız olma şansını yakalayamadılar. Müzikteki rolleri nesnelleştirildi. Sadece bir süs veya duygusal bir arzu nesnesi olarak algılanmayı kabul ettiler. Neredeyse kendi müziklerini yarattılar, sözlerini yazdılar, fakat kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmediler. 60'lar, 70'ler ve 80'lerden çok az sayıda Türk kadın şarkıcı bu formdan çıktı. Erkek egemen müzik işi buna izin vermedi. Bu sadece Türkiye’nin meselesi değil. Pop, dünya çapında her zaman erkekler tarafından tasarlanan, çoğunlukla hoş ve sığ duyguların dile getirildiği bir alan oldu. Sanatçıları zor konular hakkında konuşmaktan caydıran sansürü ve siyasi savaşların tarihsel bağlamlarını unutamayız. Tülay German veya Melike Demirağ, Selda Bağcan gibi ciddi sorunlarla uğraşanlar hapse atıldı veya Esmeray gibi radyo ve televizyondan men edildi.
En çok hangi Türk ve İsrailli sanatçıların müziklerini seviyorsunuz?
Türk sanatçılarından Şenay, Hümeyra, Esmeray, Selda Bağcan, Tülay Özer, Kamuran Akkor; İsrailli sanatçılardan Zehava Ben, Ahouva Ozeri, Grazia, Shoshana Gabai, Tzila Dagan’ın müziklerini seviyorum.
İlk çalışmanız ‘Ladies on Records’dan biraz söz eder misiniz?
‘Ladies on Records’, kadınların erkek egemen müzik sektöründeki katkılarını sunmak için yarattığım küratöryel markam. Plak topluyorum, müzik derlemeleri oluşturuyorum, eski plak şirketlerinin müzik arşivlerini keşfediyorum, metinler yazıyorum, DJ setleri çalıyorum. Ladies on Records olarak yarattığım son projem ‘Bir Damla Talih’ oldu.