• Realist zeminde, Türkiye´nin, yaşanan tüm sorunlara karşın, İsrail´de “tanıdığı bir siyasi figür”ün olması, işbirliği-rekabet, kriz-fırsat denklemlerinde önem taşımaktadır. Netanyahu´nun 2021 modelinde, bazı işbirliği başlıklarının artma kapasitesi vardır. Biden döneminde, İsrail-ABD hükümetleri düzeyinde, liderler düzeyinde bir samimiyetin mütevazı koşullarda olması, bölgesel inisiyatiflere yol açacak, yeni formüller gündeme gelecektir. İsrail´de değişmeyen ise, Başbakan ve koalisyonun büyük ortağıdır. • DOÇ. DR. DENİZ TANSİ - http://politikaakademisi.org
Bu Haftanın “Takılanlar”ı – Alıntılar
Netanyahu’nun pragmatik yaklaşımının bir diğer örneğini, İsrailli Arap seçmene yönelik kampanyasında görmek mümkün. Mart 2015 seçimlerinde, oylar atılırken Facebook’tan “Araplar sandığa hücum ediyor!” başlığıyla video paylaşarak seçmenlerini sandığa çağıran Netanyahu, bu kez nüfusun yüzde 20’sini oluşturan İsrailli Arap seçmene de göz kırpmayı ihmal etmedi. Arap nüfusun en yoğun yaşadığı şehirlerde de kampanyasını sürdüren Netanyahu, kendisini Arapların maruz kaldığı şiddet ve ekonomik eşitsizlikle mücadele edecek yegâne lider olarak lanse etti. İsrailli Arap seçmenin bu mesajları inandırıcı bulması beklenemezdi; ancak Netanyahu’nun tavır değişikliğinin Raam Partisi’nin (Birleşik Arap Listesi Partisi) Likud ile koalisyona sıcak baktığından hareketle, Ortak Arap Listesi’nden ayrılarak seçimlere tek başına girmesinin yolunu açmış olması da göz ardı edilmemeli. Elbette, sağın her tonundan partiyi barındıran Netanyahu yanlısı bloğun, Raam Partisi ile- özellikle Müslüman Kardeşler uzantısı olarak kabul edilen bir parti olduğu düşünülürse- dışarıdan destek suretiyle bile olsa, koalisyon ortaklığına sıcak bakması bugün için pek gerçekçi görünmüyor.
Bir diğer koalisyon senaryosu ise, Netanyahu hükümetinde Savunma Bakanlığı yapmış olan Naftali Bennett’in liderliğindeki sağ tandanslı Yamina Partisi’nin pozisyon değiştirerek, Netanyahu karşıtı bloğa destek vermesi. Ancak bu da partinin savunduğu ilkelerle örtüşmediğinden düşük bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Bennett, Netanyahu ile koalisyona kapısını kapatmıyor. Ancak bloğun gerekli sandalye sayısına erişebilmesi için ya merkez-sol’dan bir partinin veya Raam Partisi’nin desteğine ihtiyacı var. Bennett ise, Raam Partisi ile iş birliğini tamamen devre dışı bırakıyor.
Koalisyon pazarlıkları aslında çoktan başladı. Ama resmi süreç, Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’in 7 Nisan itibariyle, siyaseten eli en güçlü adaya, hükümet kurma görevini vermesiyle başlayacak. 28 gün içinde hükümet kurulamazsa, bu kez bir başka aday görevlendirilecek. Başarısız olunduğu takdirde, meclisin üzerinde anlaştığı bir adaya, Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurma yetkisi veriliyor. Son çare ise, seçimlerin yenilenmesi. Ülke bütçesinin iki yıldır onaylanmamasının yarattığı sıkıntılar, bekleyen siyasi/bürokratik atamalar ve İsrail halkında derinleşen bezginlik, günün sonunda siyasi partileri seçim seçeneğini dışlayarak uzlaşmaya itebilir. Kesin olan bir şey varsa, o da hayatta kalma mücadelesi veren deneyimli siyasetçi Netanyahu’nun yine çetin bir pazarlık süreci yürüteceği.
Dr Selin Nasi
http://apm.org.tr/2021/03/27/israilde-galibi-belli-olmayan-secim/
Salı günü gerçekleşen seçim bir kez daha ülkedeki kutuplaşmanın boyutlarını gözler önüne serdi. Temelde iki ayrı cephe bulunuyor ve bu cepheleri birbirinden ayıran en temel unsur Binyamin Netanyahu. Koalisyon kurulması için gereken 61 vekile, taraflar mevcut durumda ulaşamıyor. İsrail’de uygulanan seçim sistemi gereği, ülke tek bir bölge olarak kabul ediliyor, vekiller de tüm ülkeyi temsil ediyor. Demokratik seçim sistemine sahip diğer ülkelere nazaran az sayıda vekilin (120) olması göz önüne alındığında, parlamenter sistemdeki ağırlığı açısından bir milletvekilinin en değerli olduğu ülkelerin başında İsrail geliyor.
Bu seçimden önceki son koalisyon hükümeti, kırılgan bir zeminde kurulan ve uzun ömürlü olması zaten beklenmeyen Likud-Mavi-Beyaz İttifakı lokomotifliğindeki bir uzlaşmayla kurulmuştu. Pandeminin getirdiği olağanüstü şartların tarafları zorlamasıyla kurulan bu koalisyon, Aralık ayında bütçe anlaşmazlığı nedeniyle dağılmış ve bir kez daha erken seçim kararı alınmıştı.
Salı günü yapılan seçimin sonucunda, Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi 30 vekil çıkararak en çok oyu alan parti olmayı başardı. Burada altı çizilmesi gereken nokta, her ne kadar oy kaybetse ve karşısında güçlü bir muhalif cephe olsa da, ülkenin bir numaralı partisinin halen Netanyahu’nun Likud’u olmasıdır.
Likud’un potansiyel koalisyon ortakları olan Ultra-Ortodoks partiler Şas ve Birleşik Tevrat Partisi’nin çıkardıkları toplam vekil sayısı ise 16. Bu seçimde beklentileri aşan Dinci Siyonist Partisi bloğu da çıkardığı altı vekille seçim gecesinin kazananları arasında yer aldı. Bu blok genel ideolojik çizgisiyse aşırı sağda konumlanıyor ve Filistin karşıtlığıyla bilinen, farklı kutuplarla herhangi bir uzlaşıya mesafeli duran bir siyasi perspektife sahip.
Bu ittifaka eklenmesi beklenebilecek sağ-muhafazakâr blok partilerinden sonuncusu olan Yamina Partisi’nin durumu ise belirsizliğini koruyor. Partinin lideri Naftali Bennett seçim öncesinde Netanyahu ile yapılabilecek bir ittifak için taahhütte bulunmadı. Bennett’in sol blokla işbirliği yapmasının zor olduğu ve nihai amacının Netanyahu’ya karşı pazarlıkta elindeki kozlarını artırmak olduğu yönünde genel bir kanı mevcut. Fakat mevcut kompozisyonda, yeniden Netanyahu ile işbirliği yapma kararını alması bile yeterli sayıya ulaşılmasını sağlamıyor. Tüm bu sağ-muhafazakâr bileşenlerin işbirliği yapması halinde bile erişebildikleri mevcut vekil sayısı 59, yani hükümet kuracak rakama ulaşılamıyor.
Emre Karaca
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-de-koalisyon-senaryolari-yeniden-yaziliyor/2187687
“İsrail tam anlamıyla karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmış vaziyette. Netanyahu ile koalisyon yapmak isteyenler ve yapmak istemeyenler olarak ikiye bölündü. Ancak ülke sağ ve sol olarak ikiye bölünmüş değil, tamamen siyasiler arasındaki ego savaşından kaynaklanan bir iktidar mücadelesi var.”
(...) “İsrail dünyada nüfusunu en hızlı ve en sistematik aşılayan ülke oldu. İsrail’in aşılama sürecinde bütün vatandaşlarına eşit davranması, Netanyahu’nun seçim kampanyasına da önemli katkı sundu. Aşı olan İsrailli Araplar belki de ilk kez İsrail hükümetine minnet duygusu içine girdi. Dolayısıyla bu şekilde bir güven ilişkisi tesis edilmeye başlandı. İbrahim Anlaşmaları ile İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi Arap ülkeleri ile normalleşmeye başladı. Bu gerçekten Ortadoğu’daki bütün dengeleri değiştiren bir adım oldu. Bir şekilde İsrail sağı, İsrail solunun en önemli şiarı olan barış konusundaki tekelini ortadan kaldırdı. Barış için yeni formül ortaya atılmış oldu. Böylelikle ekonomi de daha düzelmeye başlayacak.”
Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak (Turan Salcı röportajı)
İsrail dış siyasetinin, bölgede odaklandığı üst başlık İran konusudur, Netanyahu, bu konuda, en sert söylemleri kullansa da, kitlesel bir savaş olasılığı fiilen çok ötede gözükmektedir. Bununla birlikte, Lübnan’da Hizbullah, İsrail’e yönelik bir vekil güçtür, Suriye’de Esad, büyük müttefiki Rusya ile hareket ederken, bölgesel müttefiki İran’la, konumunu korumaktadır. Bununla birlikte, İsrail, tehdit hissettiğinde, Suriye’yi vurmaktadır. Hizbullah ile 2006’da “İkinci Lübnan Savaşı” yaşanmış, Hizbullah, Lübnan’da bu savaştan sonra, toplumsal-siyasal zeminde daha da güçlenmiştir.
Bu fotoğrafta, son yıllarda İsrail’in değişmeyen siyasal aktörü haline gelen Netanyahu, ABD ile daha mesafeli gözükse de, bölgede yine ABD’nin desteği ile politikalarını sürdürürken, Türkiye ile yeni kapılar açma potansiyeline sahiptir. Benzer yaklaşımlar Mısır temelinde de gözlemlenmektedir. Türkiye’nin 2016 sonrasında ulusal refleksleri ile daha da pekişen “stratejik otonomisi”nde, Doğu Akdeniz, Mavi Vatan, Libya, Kıbrıs’ta “iki devletli çözüm”, Güney Kafkasya siyasaları öne çıkarken, bazı başlıklarda İsrail ile olumlu, bazılarında olumsuz, bir “kompartıman siyaseti”, diğer ülkelerle olduğu gibi öne çıkacaktır.
Realist zeminde, Türkiye’nin, yaşanan tüm sorunlara karşın, İsrail’de “tanıdığı bir siyasi figür”ün olması, işbirliği-rekabet, kriz-fırsat denklemlerinde önem taşımaktadır. Netanyahu’nun 2021 modelinde, bazı işbirliği başlıklarının artma kapasitesi vardır. Biden döneminde, İsrail-ABD hükümetleri düzeyinde, liderler düzeyinde bir samimiyetin mütevazı koşullarda olması, bölgesel inisiyatiflere yol açacak, yeni formüller gündeme gelecektir. İsrail’de değişmeyen ise, Başbakan ve koalisyonun büyük ortağıdır.
Doç. Dr. Deniz TANSİ
http://politikaakademisi.org/2021/03/24/israilde-bibinin-bitmeyen-galibiyeti/
Ben maalesef böyle bir normalleşme sürecinin oluşabileceğinden çok şüpheliyim. İlgili bütün ülkelerde herhangi bir değişim yok iken oluşması hayal edilen normalleşmenin çok olası gözükmediğinin altını çizmeliyim.
Uluslararası ilişkilerin temelindeki uzlaşının belirli kavramları kabullenerek iletişim kurmak olduğunu hatırlatmak isterim. İsrail ile sorunlarımızın oluşmasının temelinde Hamas ve Filistin meselesi vardı. Buna paralel olarak Mısır meselesinde de benzer bir konu olan Müslüman Kardeşler’le yapılan iş birliği yatıyordu. Bu noktalarda herhangi bir değişim ya da değişim isteği olduğunu görmüyoruz. İlaveten Libya’da süregelen çatışma ve Türkiye’nin tercihi de açık olduğuna göre yakınlaşma taktiklerinin gerçekçi olduğunu düşünmek zordur. Görülen bütün aktörlerin iç politikalarına bağlı olarak katılaşması gibi duruyor. Bu da uzlaşı ihtimallerini azaltıyor.
Bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Eğer daha sağcı bir koalisyon oluşursa sertleşmiş Filistin yaklaşımları konusunda Türkiye müdahil olmak isteyecektir. Bu da beklenen yaklaşmanın ikliminin son bulmasına sebep olabilir. Her şekilde her iki ülkenin ilişkilerini yeni bir düşünsel düzleme oturtmalarını gerektiğini düşünüyorum. Bunu yapamadan günden güne 2 ülkenin birbiri ile ilgisinin gittikçe azaldığını görüyoruz.
Doç. Dr. Salih Bıçakcı (Şerif Karataş röportajı)
Küresel bir sorun olan antisemitizm’i tartışmadan önce onun ne olduğu konusunda bir dipnot eklemekte fayda var.Antisemitizm, Yahudilerin kendilerine yönelik nefret olarak da ifade edebilecekleri belirli bir anlayış biçimidir. Bunun sözlü ve fiziksel oluşumları ise Yahudi olan veya olmayan şahıslara ve/veya mülklerine, Yahudi cemaati kuruluşlarına ve dini etkinliklerine yöneltilmektedir.” olarak tanımlanır, ve bazı antisemitik yaklaşımları eklemekte de fayda var, örneğin ; Yahudilerin medyayı, ekonomiyi veya dünyayı yönettiği imasında bulunmak, antisemitizmdir.
Yahudi vatandaşlara ait sinagog, okul önünde protesto yapmak antisemitizmdir.
Yahudi olmayan birini eleştirmek için Yahudi olduğunu ima etmek de antisemitizmdir.
Türkiye’deki Yahudilerin vatandaşı olduğu Türkiye yerine İsrail ülkesine daha sadık olduğunu ima etmek antisemitizmdir.
6 milyon insanın katledildiği holokost üzerinden espri yapmakta antisemitizm’dir
Peki Türkiye’de bu durum nasıldır? Türkiye her ne kadar nazi katliamından kaçan yahudiler’e kucak açtığını söylese de bunun ardından gelişen gelişmeler katliamdan kaçanlar için Türkiye’ninde bir kurtuluş olmadığını gösterecektir.
(...) Peki Türkiye sol’u bu işin neresinde? Türkiye’deki bir çok sol hareket özgürlük, demokrasi ve eşitlikten bahsetsede konu yahudiler olunca biraz uzak duruyor yada gündemine bile almıyor desek yeridir örneğin en son kendisini sözde solcu olarak nitelendiren cumhuriyet halk partisinin(CHP) kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin Nihal Atsız gibi koyu bir antisemitikin ismini bir parka vermesi ve sözümona kendini demokratım diyenlerin ise sessiz kalması SOL’UN sınavdan kaldığının apaçık bir göstergesi ve Ekrem İmamoğlu’nunda çizgisini sorgulatmıştır, bununla beraber seçimlerde sol’un yahudi bir aday bile göstermemesi eleştirilecek bir noktaydı, 769 yahudi’nin struma gemisinin batırılarak katledilmesini Türkiye yahudi cemaati her sene bu konuda anma töreni düzenliyor ve dayanışma için hiç bir sol hareketin katılmamasıda sol’un ne kadar antisemitik olduğunu gösteriyor, şu nokta kabul edilmeliki antisemitizm ile mücadele edilmeden demokrasi ve özgürlük mücadelesi her zaman sakat bir insan gibi olacak ve sol hareketlerin hep meydanlarda haykırdığı “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganı bir slogan olmaktan öteye gitmeyecektir.
Serhat Demir
https://www.solmedya.com/2021/03/25/antisemitizm-kiskacinda-turkiye-ve-solun-antisemitizmi/
Takılan tweetler
“Bu manzara [Büyük Ada] her gün talim görürken gözlerim önündedir.”
İsrail’in ilk dışişleri bakanı ve ikinci başbakanı Moşe Şaret’in 1916’da askerliği sırasında İstanbul’dan Hayfadaki bir dostuna Osmanlıca yazıp gönderdiği kartpostal.
Kartpostalın arkasında kendini (muhtemelen içerik kontrolü yapanlar için) “Yafalı Musa” olarak tanıtırken notunun sonunda da “Moşe” olarak imza atmış.
https://twitter.com/ozgurcelaleddin/status/1373731330870104071
Almanya’nın tarihimize lüzumsuz bir saldırganlığı var. Taschen-Lexikon’da “Völkermord” (soykırım) maddesinde 20. yüzyıldan örnek olarak 1915, “Türklerin eseri” diye belirtiliyor ama Holokost denen iğrenç olay sadece "Nazi Partisi’nin antisemit gruplarına" mal ediliyor. El insaf!
https://twitter.com/35fearless58/status/1375311133834420224
Havra (Synagogue) Street, Izmir Turkey, 1954 @XilourisEfe
https://twitter.com/SonerCagaptay/status/1375829581580632065
bugun hamursuz bayrami.. eğer 150 sene önce yaşıyor olsaydık, bugün rumları zaptetmeye çalışıyor, yahudilerin üzerine yürümesinler diye onları oylamaya çalışıyor olurduk.. zira neredeyse her hamursuzda ama her hamursuzda olay çıkmış izmir'de ama en büyük iş 1872 yılında olmuş.. böyle bir cumartesi sabahi bir rum çocuğun cansız bedeni karataş sahiline vurmuş.. "kan iftirasına" tutunan rumlar da karataş'ı basmışlar.. 2 kişi ölmüş 20 kişi yaralanmış.. "le turquie" "şehrimize engizisyon geldi" diye hayıflanmış.
olay şuradan çıkıyor.. "matza" denilen bir yiyecek var, bugun hamursuz bayraminda/pesah'ta yenen.. bunun yapilmasinda "erkek çocuk kanı lazim gelir" gibi saçma salak, topluca yalan bir söylenti.. rumlar buna inanirmiş işte..
müslümanlar kan iftirasını pek atmıyorlar çünkü tee kanuni süleyman zamanından ferman var, bir kaç mollanın da kafası uçmuş ki, müslüman'a kan iftirası haram. osmanli müslümanlarıni ancak mollalar kötülüğe/iftiraya düşürebilmişler. onlar doldurmazsa ekseriyetle iyi insanlar.
Hülasa, kötülere mani olamadığımız, firavunların çenelerini kapatamadığımız için affedin dostlar.. mutlu bayramlar size, umarım binlerce yıl önce kaçtığınız gibi her kötülükten kaçabilirsiniz.. bu da ladino “dayenu” özlemişsinizdir “izmir’in” bu seslerini
https://twitter.com/XilourisEfe/status/1375726083480432640
İsrail'de seçim sonucuna dönük espriler havada uçuyor.
Nasıl başladı / Nasıl Gidiyor
https://twitter.com/Dora_Explors/status/1376220330457436166
https://twitter.com/gcinkara/status/1376504131930750977?s=27
72 yıl önce bugün 28 Mart 1949'da Türkiye İsrail'i tanımıştır.
Türkiye Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, İsrail Dışişleri Bakanı Levi Eşkol’e gönderdiği mektupta Türkiye’nin İsrail’i resmen tanıdığını ilan etmiştir. Bu karar ile Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
https://twitter.com/arastirmakudus/status/1376195342467751936
Türkiye'de ilk matbaayı (16. Asır sonu) Yahudiler kurmuştur. Sonra değişik vilayetlerde ve Avrupa kentlerinde bir çok kitap basmış olmalarına rağmen meslekte en az İbranice kitaplara rastlarız. İlginç bir alfabe, resim olmasa sayfanın neresi aşağı, neresi yukarı bilemeyeceğim!
Özgür Celâleddin@ozgurcelaleddin @bahtiyarim adlı kişiye yanıt olarak
Sefer HaZohar Al HaTora- Şimon Ben Yohai- Dördüncü Cilt
Bu kitap Tevrat’ın batıni bir tefsiri aslen. Bu cilt de Sayılar kitabı üzerineymiş kapakta yazdığı kadarıyla ve Kudüs’te basılmış.
https://twitter.com/bahtiyarim/status/1376594293029224448
israil devleti iki toplumsal grubu siyaset yoluyla merkeze çekmeye çabalıyor:
a- arap sektörüne sağcı bir rotanın da hakiki alternatif olabileceğini,
b- genç haredimlere de dini-siyonizmin fena bir tercih olmayacağını.
https://twitter.com/gcinkara/status/1376117631804133376
Il Kal Grande - Saraybosna Sefarad Sinagogunun içi, 1920. 1930'da Moorish Revival tarzında, mimar Rudolf Lubinski'nin bir tasarımı tarafından inşa edildi. Balkanlar'daki en büyük ve en süslü sinagog olarak kabul edildi, ancak 1941'de Naziler tarafından hasar gördü. @balkanguru
https://twitter.com/ahmetscksn/status/1376286091611934724
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56541273
https://www.aa.com.tr/tr/podcast/mahrec-dunya-israilde-secimle-gelen-koalisyon-krizi/2189949
https://kronos34.news/tr/polonyada-nazilerin-oldurdugu-29-yahudiye-ait-toplu-mezar-bulundu/
https://arkeofili.com/bulunan-kunyeler-cocuk-holokost-kurbanlarina-ait-cikti/
https://turkish.aawsat.com/home/article/2886321/husiler-son-yahudi-ailelerini-de-yemenden-kovdu
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/tarihe-kanal-acmak-6466475
https://ocakmedya.de/pesah-yokluk-sabir-ve-mutluluk/
https://t24.com.tr/yazarlar/lian-penso-benbasat/bir-bayram-ritueli-pirasa-koftesi,30384
https://www.youtube.com/watch?v=0Shl6GpqHmA
https://www.youtube.com/watch?v=v27GxQ5edsQ
Bir Makale
Bu çalışmada, Türk milliyetçiliğinin en önemli kalemlerinden biri olan Hüseyin Nihal Atsız’ın yazılarındaki antisemitist öğeler incelenmek istenmektedir. Atsız’ın yazılarında işlediği antisemitist öğelerdeki temel saik nedir? sorusu etrafında mevcut çalışma şekillenmektedir. Bu minvalde mevcut çalışmanın metodolojik çerçevesini eleştirel söylem analizi tekniği oluşturmakta, Atsız’ın eserlerinde yer verdiği, Yahudi, Mason, Sabetayist ve İsrail kavramlarını işleyiş biçimi tema analizi vasıtasıyla irdelenmektedir. Atsız’ın yazılarındaki antisemtizmin ideolojikırki bir nitelik taşıdığı görülmektedir. Yahudilik ve Yahudiliğe ilişkin kimlik ve ideolojiler –Mason, Sabetayist, Siyonizm ve Komünizm- düşman ve öteki olarak kodlanmaktadır. Ancak Atsız, milli ülkü çerçevesinde Yahudileri takdir etmeyi ihmal etmemektedir. İsrail örneği üzerinden Turancılığı meşrulaştırmasına rağmen Atsız, İsrail’i büyük bir tehlike olarak görmektedir.