Tutkunu bul!

“Hayat kendini bulmakla ilgili değil; kendini yaratmakla ilgilidir.” Bernard Shaw

Aylin GERON Yaşam
7 Nisan 2021 Çarşamba

Üç günlük yoğun eğitimin son günüydü. “Tutkunu bul, Aylin!” dedi eğitmen gözlerimin içine bakarak. Ben ise şaşkın ve çaresiz “Nasıl bulayım? Nerede ki o?” deyiverdim.

“Onu bir tek sen bilirsin” diye de ekledi.

***

Tutkunu bul…

Tutku sanki, kaybetmişim de arayınca bulacağım bir şey.

Böyle dendikçe daha da ‘gizemli’ bir hal alıyor. Kesin bulmalıyım.

Biri bana fısıldasa keşke… Belki rüyamda görürüm.

Hay Allah ya! Öyle bildiğim baskın bir yeteneğim de yok… Olsa oradan yürürdüm.

Napıcam şimdi?

Kendimi, sevgilisi Dulcinea’ya ulaşmaya çalışan çakma şövalye Don Kişot gibi hissediyorum. Yeldeğirmenleri ile de savaşırım yeter ki şu ‘tutku’mu bulayım. Görev bana eğitmenim tarafından ulaştırıldı ve ben de her asil şövalye gibi göreve çıkmaya hazırım.

Arayışım uzun sürmedi.

Aradığının tam olarak ne olduğunu bilmeyen onu bulsa da bulduğunu bilmez ya... İşte tam da bu sebepten mentörlük aldım, terapistime danıştım, arkadaşlarıma sordum, kitaplar okudum, konuşmalar dinledim. Tutkuyu anlatanlara kulak verdim. Ve sizi cevaba götürecek soruları buldum.

(Olay zaten sorular. Her zaman sorular… Soruda kalmak önemli… O soruların uyandırdıklarına kulak kesilmek…)

Soru 1: Zaman kavramını unutarak yaptığın ne var? O kadar ki yemek yemek ya da tuvalete gitmek bile aklına gelmiyor?

‘Akış’ta* oluyorsun. O anda yapmakta olduğun her ne ise onun dışında hiçbir sorun, problem, dert, tasa aklına bile gelmiyor. Sadece yapmakta olduğun şey var.

Hepimiz gün içinde defalarca akışta oluyoruz. O anları tespit etmek önemli.

(Akış kuramı 1975’te Csikszentmihályi’nin sanatçıları ele alarak geliştirdiği bir teori. Pozitif psikolojini temelini de oluşturuyor bu kuram. Akış: Mutluluk Bilimi adlı kitabı okuyarak daha fazla bilgi sahibi olabilir ya da Youtube’dan Csikszentmihályi’nin videolarını izleyebilirsiniz.)

Soru 2: Küçük bir çocukken en çok ne ilgini çekerdi?

Çocuk gibi meraklı olmak ve yetişkinliğe evrilirken de yetişkin olduğunda da bu meraklı tarafını koruyabilmek çok önemli. Hiçbir şeyi merak etmeden yaşamak bıkkınlık, sıkılmışlık ve sıradanlık ve hatta bolca şikayet ve memnuniyetsizlik getiriyor. Yaşayan bir ölü gibi yani…

Çocuk gibi olmak, merakı taze tutmak ve beslemek senin için her ne demek ise o. Bir düşün, hatırla bakalım hayvanlara mı ilgi duyardın? Yoksa aletlerin nasıl çalıştığına mı? Gezegenler ve uzay mı seni etkilerdi yoksa arabalar mı? Çocukluğundaki bilgeliğe bağlanabilir ve seni sen yapan, seni doğalında çekenle buluşabilirsin.

Soru 3: Para ile işin olmasa ve başarısız olmayacağını bilsen ne ‘iş’ yapardın?

Başarı tanımı kişiye özel ama herkeste ortak olan bir yanı var başarının; o da herkes tarafından isteniyor olması. Başarılı olduğumuz alanlar da her zaman aşkla, akış* içinde olduğumuz aktiviteler değil. Ya başarısız olursam diye düşündüğümüz için hayallerimizden vazgeçebiliyoruz. Hele bir de maddi kaygılar eklenince hayallerimizi başkalarının hayallerini gerçekleştirmek üzere erteliyoruz, rafa kaldırıyoruz ve hatta yok sayıyoruz. Sosyal medya kanallarının birinde çok hoşuma giden bir paylaşım görmüştüm. Maaş kelimesinin tanımını şöyle açıklamıştı: Hayallerinden vazgeçmen için her ay sana ödenen para.

İlginç bakış açısı…

Soru 3 çok güçlü. O yüzden burada biraz kal.

Soru 4: Öldükten sonra seni en çok nasıl anmalarını istersin? Seni en iyi tanımlayan, anlatan üç ifade ne?

Bu soruyla da aslında değerlerini gözden geçirmen ve bu değerleri hayatında yaşatıp yaşatamadığına bakman gerekiyor. Bu noktada dünyaya sunmak ya da katmak istediklerini de gözden geçirmekte fayda var.

Ben bunu şöyle anlatıyorum genç danışanlarıma:

Bu dünyada eğer bir “……………..” (ismini söyleyerek) varsa dünyanın ona ihtiyacı olduğu için var. Hiç kimse boş yer tutmuyor. Görevini bitiren aramızdan ayrılıyor. Öyleyse sen bu dünyaya ne katmaya geldin?”

Bu dört güçlü soru anket yanıtlar gibi hızlıca yanıtlanabilecek sorular değil.

Doğru cevapları yok.

Cevap anahtarı yok.

Her biri üstünde derin düşünülmesi gereken sorular.

Cevap vermek değil, cevabı bulmak mesele.

O yüzden soruda kal.

Bazen de tutkunu bilirsin de anlam veremezsin. Ya da birden fazla alana dağılmış gibi durur ve aralarında bir ilişki, bağ kuramazsın.

Henüz.

Bu konuyla ilgili Steve Jobs’un Stanford Üniversitesinin mezuniyet töreninde yeni mezunlara yaptığı konuşmayı izlemenizi öneririm. İlk defa Jobs’dan duyduğum bir kavram; “connecting the dots backwards.” 

Türkçeye çevirsem “bağlantıları geriye dönük kurmak” gibi bir şey oluyor. O da çok anlamlı gelmiyor kulağa biliyorum.

Şöyle anlatayım:

Hayatta bazen neden yaptığını bilmediğin, bu benim ne işime yarayacak ki diye düşündüğün ama yapmaktan, öğrenmekten, ilgilenmekten kendini alamadığın şeyler vardır. Olaylar olurken bunu neden yaptığına anlam veremezsin. Anlam verebilmen ancak belli bir zaman geçmelidir. Hiç beklemediğin bir anda, bir ortamda işte o zamanında anlam veremediğin şey seni ‘farklı’ kılar. Katma değerin olur. Bu hayatın seninle kurduğu iletişim şeklidir. Yeter ki sen onu dinle. Her şeyi hemen anlaman anlamlandırman gerekmiyor olabilir.

Kendi iç sesine, merakına, kısaca kendi bilgeliğine alan ver.

Şimdi gelelim sevgili Bernard Shaw’un sözüne…

“Hayat kendini bulmakla ilgili değil; kendini yaratmakla ilgilidir.”

Bu sorular kendini bulmak için değil. Ben kendini bulmak ifadesinin küçük düşürtücü olduğunu düşünüyorum. Kayıp mısın ki bulasın?

Kendini yaratmak ne güzel bir ifade.

Yetki veren.

Cesaretlendiren.

Güçlendiren.

Sensin kendini yaratan.

Kendini inşa eden.

Üzerine koya koya,

Ekleyerek,

Renklendirerek

Ve her gün yeniden devam ederek…

Bu tutku meselesini gençlere nasıl sunacağız diye düşünen ebeveynlere de birkaç tavsiyem var:

  • Tutkusunu bulsun diye istemedikleri, ilgilenmedikleri alanlara sürüklemeyin. Sunun ama ısrarcı olmayın.
  • Merakını canlı tutun. Küçükken sorduğu meraklı sorulara karşı gösterdiğiniz tutum bile onun ‘merak’ ile ilişkisini şekillendiriyor. Unutmayın.
  • Hayatı onun için kolaylaştırmayın. Zorluklarla başa çıkmak, problem çözebilme becerilerini geliştirir. Her seferinde biraz daha zorlanarak kendi potansiyelini yaratması ve yaşatması için zorlanmasına tahammül edin.
  • “Yapamazsın”, “Bu ne işine yarayacak?”, “Çok saçma!” gibi heves kırıcı yorumlar yerine meraklı ve ilgili olun. Cesaretlendirin. Destekleyin. Size saçma gelen şey onun için hayatın tadı tuzu olabilir.
  • Yapabildiklerine odaklanın. Güçlü yanlarını fark ettirin. Olumluyu görün, gösterin.
  • Yeteneklere haddinden fazla önem vermeyin. Yetenek dediğin azimli bir çalışma karşısında çok yetersiz kalabiliyor.

Azim

Keyif

Israrcılık

Şevk

 

İşte A.K.I.Ş.

Hayatınıza katın.

Hayatına katmasına alan açın.

Tutkunuz eksik olmasın…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün