Günümüzde Beyoğlu´nun artık eski Beyoğlu olmadığının, devşirilen bir kültür karmaşasıyla gerek yapılarının gerek yaşam tarzının hızla yozlaştığının farkındayız. Bu hızlı yozlaşma sonrası Karaköy, Galata ve Beyoğlu´nu da içine alan bir Kültür Yolu Projesi gündeme getirildi.
Ben ‘İstanbul’un hâkimiyim’ dercesine kurulmuş yerine...
İstanbul manzaralarının en güzelini kendisine borçlu olduğumuzu biliyor. Yüzyıllardır ev sahipliği ettiği nice topluluğun birlikte paylaştığı kültürleri kaynaştırıp geleceğe kucak açmış Galata Kulesi.
Aslında Galata Kulesi, Galata ve Pera’ya atılmış bir imza gibidir. Geçmişten günümüze varlığını çeşitli değişimlerle farklı toplumlara kabul ettirmiş bu yapı artık Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilerek Beyoğlu Kültür Yolunun merkez adımı gibi yeniden konumlanmış olacak.
Aslında çocukluğumun geçtiği, adının sıkça meydanı ve çevre sokaklarıyla yaşadığım bölgeye Kuledibi demenin farklı ve bize özgü bir ruhu olduğunu hissederdim.
Her zaman için Kuledibi demeyi sevdiğim bu bölgenin Pera-Karaköy bağlantısını da içine alacak şekilde yapılacak olan düzenlemesinin yeni adı Beyoğlu Kültür Yolu.
Tarihin, kültürün ve sanatın bir arada yaşanacağı ilkesiyle el atılan bölgesel çalışma bakalım geçmişin yerleşimcilerinin otantik yapılaşması ve kültürel renkliliği ile korunacak mı?
Galata ve Pera’ya genellikle Beyoğlu denmesi çok da doğru bir betimleme değil. İstanbul’un bu güzel semti, ancak Levantenlerin yerleşmesi sonrası Yeni Osmanlının gözde semti olmuş, biraz da ironik bir tanımla adı Beyoğlu kalmış. Oysa Galata ve Pera her zaman İstanbul’un bir parçası değildi. Konstantinopolis Bizans’tan alınıp Müslümanların yerleştiği sur içinin Tarihi Saray Yarımadası olduğunda karşı yakası olan Galata ve Pera şehrin karşı kıyısı diye bilinirdi. Dolayısıyla Oryantalist gezgin ve yazarların 19. yüzyıl seyahat notlarında Haliç için İstanbul’u Galata ve Pera’dan ayıran körfez adını koymuşlardı.
Gelelim tekrar Kültür Yolu Projesinin kapsamına yapılmak istenenlere.
Günümüzde Beyoğlu’nun artık eski Beyoğlu olmadığının, devşirilen bir kültür karmaşasıyla gerek yapılarının gerek yaşam tarzının hızla yozlaştığının farkındayız.
Bu hızlı yozlaşma sonrası Galata Port’un tasarımlanma süreciyle birlikte Karaköy, Galata ve Beyoğlu’nu da içine alan bir Kültür Yolu Projesi gündeme getirildi.
Öncelikle Galata Kulesi, Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilerek kamulaştırıldı. Çevresinde yapılacak yeni kamulaştırmalar ile iskân edilecek alanlar yaratılacak, meydan genişletilecek.
Burada gerek açık alanlarda gerek yeni düzenlenecek mekânlarda bale ve tiyatro gösterileri, konserler düzenlenecek ve sergi alanları yaratılacak. Bu güzel fikirler uygulanırken olası kararlar popülist yaklaşımlara kurban edilmeden sürdürülmeli, akademik ve uzman görüşlerinin alınması gerekli. Şu ana kadar Galata Kulesi içinde uygulananların restorasyon kriterlerine uygunluğunun özellikle uzmanlar tarafından yeniden analiz edilmesi gereği kanaatindeyim. İç mekân düzenlenmesinde dijital efektlerle yaratılmak istenen imajın yeni bir Çırağan Sarayı restorasyonu örneği olmamasını dilerim.
Zira Kültür Yolu Projesi merkezine bir imza gibi alınan bu simgesel yapının tüm tasarım sürecinin de odak noktası olduğu unutulmamalıdır.
Kültür Yolu daha sonra Doğan Apartmanının olduğu Yazıcı Sokağı takiben, oradaki mülkiyetleri sorunlu ve kullanılmayan yapıların sokak dokusu korunarak restorasyonuyla ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezinin bulunduğu noktadan kısa bir yokuşla İstiklal Caddesine ulaşacak, içinde Atlas Sinemasının olduğu Atlas Pasajına doğru yol alacak.
Karşımıza tam İstiklal’e bağlandığımız noktada Narmanlı Han çıkar. Restorasyonu yeni bitirilen bu binanın gerek tarihi kimliği, gerek yaşanmışlığının kültür hayatımıza kattıklarına karşın detaylarını yok edilen, neredeyse niteliksiz ve tarihi kimliğini gölgeleyen sıva, boya ve yapım tekniğiyle, özellikle mağaza kullanımlarıyla orijinal yapısından oldukça uzak ve adeta çevre yapılarıyla çelişki yaratacak düzeydedir.
Umarım geliştirilecek olan Kültür Yolu Projesinde birçok yapıya ait koruma ve nitelik kazandırma kriterleri bölgenin tarihi dokusuna uyumlu geçmişte yaşanan nice olaylara ve yaşam kültürlerine saygın bir yapım ve tasarım süreci ile gerçekleştirilir.
Pera ve Galata tabii ki sürekli bozulmakta değil, değişmektedir de aynı zamanda. Bütün kentlerin değişim ve gelişim süreçlerinin yaşanan değerlere uyumlu varlıklarını sürdürdükleri gibi…
Ancak bu projenin bireysel gayretlerin dışında kurumsal bir altyapıyla, bakanlık destekli Kültür Yolu master projesi prensip ilkeleri dönüştürülmeden gerçekleşmesi halinde geçmişin bağları kopmadan nitelikli bir şekilde korunması ve kent belleğinin yaşatılması mümkün olacaktır.
Tıpkı İlhan Berk’in şiirindeki gibi.
PERA’NIN ESKİ BİR SOKAĞINDA
Kuşlar kalkıyor Aya İrini üstünden
Bir sap ot kulaklarının arkasında.
Ben sonunda burdasın işte diyorum kendi kendime
Burda eski bir atlasın kesiştiği yerde.
Bir kedi gözlerini dikmiş sana bakıyor
Ve aşağılarda gök ne kadar aşağılarda olursa.
Ve karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor bir kadın.
Ben seni düşünüp korkunç ince diyorum görmediğim boynu.
Önümden çerçiler askerler bıçak bileyiciler geçiyor
Ve asık suratlı kazmacıları dünyamızın.
Bir ses seninle aynı yarımadadayız diyor
Ve yitiyor sonra Pera'nın eski bir sokağında.
Pera'nın eski bir sokağını tepiyorum ben böyle her akşam
Her akşam tabanımda senin çamurun.