´Güçlü kadın´ denildiğinde Türkiye´de hepimizin ismini sayacağı son derece modern bir iş insanı Leyla Alaton... Onu özel yapan sadece işindeki başarısı değil. Sosyal medyada da insanlarla paylaşma fırsatı bulduğu nev-i şahsına münhasır renkli kişiliği, hemcinslerine ve kadın mücadelesine olan daimi desteği, bunun yanı sıra özgürlüğünden aldığı güçle hiçbir koşulda bozulmayan samimiyeti. Hem iş, hem özel hayatındaki deneyimlerini bazen özeleştiri yaparak, bazen de mutlulukla paylaşan ve insanlarda farkındalık yaratmak adına attığı her adımı önemseyen Leyla Alaton, İshak Alaton ve Üzeyir Garih gibi iki bilgeyle büyümenin kendine kattıklarını, iş hayatında kadın olmanın zorluklarını nasıl aştığını, kendisini besleyen güven dolu ilişkisini ve hem özgün, hem özgür olduğu süreci ŞALOM´a anlattı.
Babanız İshak Alaton ‘Lüzumlu Adam’ isimli biyografisinde sizden “Dedesi Varlık Vergisi darbesini yemiş, II. Dünya Savaşını yaşamış, ekmek bulamayan bir anne ve parasızlık yüzünden lise tahsilini yarıda bırakmış bir babanın kızı… Yokluğu yaşayarak gelenler, savurgan tarzda yetişmezler” cümleleriyle bahsediyor. 20 yaşına kadar babanızın holding patronu olduğunu hissetmeden büyümüşsünüz. Bugünkü güçlü Leyla’ya katkıları ne oldu tüm bu hayat derslerinin?
Güzel bir soru, cevabı da çok gerçekçi. 20 yaşına kadar insanın karakteri oluşuyor ve o saatten sonra onu kolay kolay bozamazsınız. Ben aynı yetiştirdikleri gibi kaldım. Bugün bile çok zorlanırım bir şeyleri atmakta, özellikle yemeği. Bizim evde asla atılmazdı. Savaş sonrası zorlukları yaşamış bir anne babanın çocuğu olunca gayrı ihtiyari savurganlık olmayan hatta tutumlu olunan, her şeyin değerinin bilindiği bir atmosferde büyüyorsunuz. Çocuklarıma bile kendi tabaklarına yiyecekleri kadar almasını öğütlüyorum. Bugünkü dünyanın çöp kirliliği, zengin ve fakir toplumlar arasında oluşan gıdadaki dengesizlik beni ilgilendiriyor. Boş verip arkamı dönemiyorum. Çok mutluyum ki bu değerlerle yetiştirildim.
Bu yetiştirilme tarzının, size her koşulda mücadele etmeyi öğrettiğini düşünüyor musunuz?
Mücadeleci yetiştirildim çünkü hak etmeyi öğrendim. Bu şekilde daha dayanıklı ve değer bilir oluyorsunuz. Hayatımdaki zorlukları çok dayanıklı karşıladım ve üstesinden geldim. Çok daha büyük coşku, mutluluk ve kendimden memnuniyetle devam edebildim. Kendi özdeğerim, özsaygım ve özsevgim açısından uyanışım 50’li yaşlarımdır. Biraz geç gibi aslında ama bizim zamanımızda bu kadar öğreten bir sosyal medya yoktu.
ABD’de üniversite okurken de kendi girişimlerinizi yaratmaktan geri kalmadınız. Alarko Holding markasından uzak, kimsenin tanımadığı biri olmak size nasıl bir özgürlük sağladı? Babanızın “Eğer paranın sana kazandırdığı hudutlarla ve kısıtlamalarla, düşünceni ifade edemeyecek bir noktaya gelirsen, o paranın hiçbir kıymeti yok” diye bir tespiti var. Bugün tüm bu olgunluğunuz, deneyiminiz ve maddi gücünüzle, yeterince özgür olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ben 13 yaşımdan beri çalışıyorum. Yaz tatillerinde hediyelik eşya fuarında stantlarda durdum, İstanbul’da festivallerde konuklara çiçekler verdim, yer gösterdim. Bir şeyle meşgul olmak, verimli olmak ahlak ve terbiye anlayışım. Bir parazit olmamak… Her zaman özgürdüm, özgür hissettim. Soyadım bir yere kadar benim kişiliğimi oluşturdu. Arkadaşlarımın beni mütevazi bulmasını çok garipserdim. Ben paraya güç atfetmeyi öğrenmediğim için maddi şeylerle bir ölçüm yaşamadım ailemde. Fiyatı değil, değeri konuşurduk. Para başkalarını görme açısından da ajandamda yer etmiyor.
“İSHAK ALATON VE ÜZEYİR GARİH GİBİ İKİ BİLGEYLE BÜYÜDÜM!”
Türkiye’ye döndükten sonra meslek hayatınıza Üzeyir Garih’in asistanı olarak başlıyorsunuz, kendisinden neler öğrendiniz?
Üzeyir Garih’in asistanı olmam, Alarko’yu yakından tanımam için babalarımız tarafından yapılan gayet planlı ve programlı bir çalışmaydı. Üzeyir Garih, inanılmaz bir öğretmendi. Kıskanılacak bir şeyim varsa iki çok değerli mentor’a yani İshak Alaton ve Üzeyir Garih’e hayatım boyunca bu kadar yakın olmamdır. Çıtamı çok yukarı çıkardı ve beni ben yapan en önemli öğelerden. Düşünsene iki bilgeyle büyüyorsun ve devamlı o atmosferin içindesin. Kaldı ki şirketin DNA’sında bu bilgiler vardır, her toplantıda onları anarız. İsimleri, öğretileri mutlaka geçer. Zaman yönetimini dahi Üzeyir Bey’den öğrendim. Seyahatten dönerken raporunu uçakta yazar, döndüğünde o gün ya da ertesi sabah raporu masamızda bulurduk. Doğru mentorla hayata başlamak çıtayı belirliyor.
Sonrasında Dünya Ekonomik Forumu bünyesinde seçilen ‘Geleceğin Liderleri’, Fransız Legion d’Honneur nişanı gibi birçok onura sahip olduğunuz bir çalışma hayatını başarıyla yürüttünüz. Bu kadar iş odaklı olmak sizi besledi mi, yoksa hiç bir şeyler kaçırdığınızı düşündüğünüz oldu mu?
Hiçbir zaman bir şey kaçırmadım. Çünkü işimi o kadar zevkle yapıyorum ki, sosyal hayatımın devamı gibi görüyorum. İnsanın çalışma ortamı illa bir mecburiyet değildir. Hayat seçimlerden ibaret. Hata yapıyorsan da, bunu kendinde aramak cesaret ister. Bir şey kötüyse önce kendini suçlayacaksın. Ben de her konuda biraz acımasızım kendime. Zaten aynı hataları tekrar edersen orada kurban değil aptalsındır.
“İŞ HAYATINDA KADIN OLDUĞUM İÇİN SUÇLU HİSSETTİRİLDİĞİM ANLAR OLDU!”
Erkek hegemonyasının ağırlıkta olduğu bir iş dünyasında, Alarko Holding Yönetim Kurulu ve Alvimedica gibi kurumları temsil ediyorsunuz. Çalışma alanında kadın hakları ve güçlendirilmesi konusunda ilham ve motivasyon verici konuşmalar yapıyorsunuz. Bireysel olarak sizin kadın olduğunuzdan dolayı negatif ayrımcılığa maruz kaldığınız oldu mu?
Suçlu hissettirildiğim anlar oldu ama bütün bu altyazıları inanın 50 yaşından sonra anladım. Dönüm noktam boşanma oldu, yalnız annelik ve çocuk yetiştirme süreci. En büyük uyanmam, eğitimim ve farkındalığım 50 yaştır. Büyüdüğüm, küllerimden çıktığım, hayatımın en güzel dönemi 50’de başladı. Bütün bildiklerimi çocuklarıma rahatça öğretebileceğim, kadın olarak çok daha güçlü hissettiğim, iş hayatında kendimi daha az ezdirdiğim, daha az suçlu hissettiğim, daha az mobbing kabul ettiğim ve daha az tartaklandığım bir döneme girdim. Bir kadının yaşlanması lafını kabul etmiyorum ama olgunlaşması harika bir şey. Kendinden memnun olduğun dönem o zaman başlıyor. Bugün müthiş rol modelleri var. Türkiye’de de birçok üretken kadın var.
Leyla Alaton
Siz de ‘güçlü kadın’ olarak Türkiye’de rol model gösterilen bir isimsiniz. Sosyal medyadan da kendinizi daha fazla yansıtma fırsatı buldunuz.
Öyle hissediyorum ama paramdan dolayı değil, hakiki güç bu. Hakiki Leyla’yı yeni tanıdı insanlar. Sadece gazetelerin tanıttığı tarafımız çok limitliydi. Sosyal medya benim gülmeyi sevdiğimi, matrak olabileceğimi, makyajsız filtresiz resim verdiğimi de gösterdi. İnsanlar ‘celebrity’lere çok önyargıyla yaklaşıyor, onlar da herkes gibi çok kırılgan.
“YÖNETEMEYECEKLERİ BİR PARA VE ÜN BAZILARI İÇİN LANETTİR”
Sizin samimiyetiniz insanlara geçtiği için şanslısınız, bazı ünlüler de sosyal medyadan paylaştıklarıyla kendi kariyerlerini bitiriyorlar…
Hep söylerim: Ün ve para… Sindirimi o kadar zor ki… Yavaş yavaş gelirse kolaydır, lop diye yersen hemen kusma yapar. Bir gecede celebrity olmuş insanların hiçbirinin devamlılığı gelmiyor. Kendini kabul ettirme zaman alan bir şey, algıyı yönetmek ise hassas bir durum. Yönetemeyecekleri bir para, ün ve tanınırlılık bazı insanlar için bir lanet. İnsanlarda bir limit olmalı, yoksa başıboş gidersen anarşi. Zaman, para, ilişkiler hatta hayat bile limitsiz değil.
Bu kadar güçlü imajı olan bir kadının kendi içinde yaptığı en büyük özeleştiri nedir?
Hala bazı toksik insanlardan, yakınlardan, kendini arkadaşım zannedenlerden kendimi koruma becerisini tam kazanmamış olmam, kendimde gördüğüm en büyük eksiklik.
Ataerkillikle büyüdüğümüz bir kültürde, kadınların ekonomik bağımsızlıkları olmadığından evliliklerini yürütmeye devam etmek, şiddete-eşitsizliğe katlanmak gibi durumlara maruz kaldığını okuyoruz, belki de şahit oluyoruz. Özgür kadın birey, sizce en baştan hangi şartlar altında yetişmelidir ve hayata kendini nasıl hazırlamalıdır?
Amerika’dan 26 yaşında döndüm, o günden beri kendi paramı kazandım. Para kazanmanın ne kadar zevkli, özgürleştirici ve şahane olduğunu çok genç yaşta öğrendim. Onun verdiği özgürlük hissini hiçbir şeye değişmem. Ekonomik özgürlüğün varsa hesap vermiyorsun, seçimlerini kendin yapıyorsun, mutlu olmadığın yerde durmuyorsun. Bütün bunlar ne yazık ki paraya bağlı. Erkeklerin işine gelmiyor bizlerin uyanması. En hakiki özgürlük kimseye bağımlı olmamak. Kimsenin dikkati, ilgisi ya da zamanına bağlı olmamak.
“ERKEN YAŞTA EVLİLİK KARİYER YOLUNDA BÜYÜK BİR ENGELDİR”
İshak Alaton’un size “25 yaşına kadar evlenmezsen her yıl hesabındaki parayı ikiye katlayacağım, sana para vereyim evlenme. Özgürlüğünü sigortalıyorum” diye sıra dışı bir önerisi oluyor. Erken yaşta evlilikler, iş dünyasındaki başarıyı etkiliyor mu sizce, odak noktası mı değişiyor?
Babamın kitabında yazan şey doğru, ama büyük paralar değildi. Zaten bana verdiği aylıktı. Sembolik olarak söylediği sistem doğruydu. Dame De Sion’luyum, arkadaşlarım 17- 18 yaşlarında nişanlanıyordu. Liseyi bitirince evlenen arkadaşlarım vardı, babamın korkusu da bu yüzdendi. Benim niyetim yoktu ama zaten. 26 yaşında zaten evleniyordum ve vazgeçtim. İlk ve son evliliğim de 37 yaşında gerçekleşti. Erken yaşta evlilik kariyer yolunda büyük bir engel. Eğer beraber yürümeyi seven, kabul eden bir eşiniz yoksa tabii.
Bir röportajınızda “Ben boşandıktan sonra daha yaratıcı oldum. Çünkü canım en çok o zaman yandı. İş hayatında da öyle, canım yanınca çok daha kükreyerek çıktım. Ne kadar çok bastırılırsan volkan gibi o kadar yukarı doğru fışkırıyorsun” açıklamanız var. Evlilik kurumunu da artık çağdışı bulduğunuzu ifade ediyorsunuz. Size bunu düşündüren nedir?
Evlilik doğru kişiyle yapılırsa harika bir yolculuktur. Kaldı ki bugünün dünyasında anlaşan iki kişi olarak çocuk yetiştiriyorsan harika bir şey. Evliliği dışlamıyorum, çok saygı duyduğum bir kurum. Bu sürecin bitiminden çok büyük bir yara ve ders aldığım için, bilmediğim kadar önemli bir ortaklık olduğuna uyandım ve gençleri bu konuda da uyarmak için şeffaf konuşuyorum.
“GÜVEN DOLU BİR AŞK SİZDEKİ EN İYİYİ ORTAYA ÇIKARIR”
10 senedir mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşadığınız ilişkinizde, ayrı ülkeler ve ayrı evler faktörü anladığımız kadarıyla aşkı besleyen bir durum. Uzmanlar da hep son dönemlerde mesafeyi öneriyor aslında. ‘Çiçekler açtığınızı’ söylediğiniz ilişkiniz ve aşk size neler katıyor?
Dünyada hepimizin bir alanı var. Artık beraber yapılan şeyler daha limitli. Eskiden insanlar her şeyi beraber yapmaya şartlanmıştı. Bugün ise ‘Kendi sınırlarına sahip çık, daha mutlu olursun ve daha mutlu edersin’ görüşü var. Yakınlarımız için çok şey yapabiliriz ama kurban durumuna düşmek zorunda değiliz. Böyle bir ilişki mutlu ediyor, coşku katıyor, güven ortamında hissediyorum. Daha önemli bir his yok ki hayatta. Güvenli bir ortam sizi besler ve sizdeki en iyiyi ortaya çıkarır. Bütün coşkumu ve mutluluğumu da bir kişiye bağlayamam, o kadar kredi vermek istemiyorum. Bu bir salata, içinde her şey var. İnsanın hayatında tüm ilişkiler dengeli olmalı.
Sanatla nefes alıp moral kazandığınızı belirtiyorsunuz. Contemporary Art derneklerinin danışma kurulu üyesisiniz ve sizi her an bir sergide görmek mümkün. Sanatla iç içe olmanızın psikolojinize etkisi nedir ve koleksiyonerlik yönünüz var mı?
Koleksiyoner olduğumu söylüyorlar ama ben ona bir seçki diyorum. Koleksiyonumda da hayatımda olduğu gibi kimsenin tesiri altında kalmadan seçimlerimi yaptım. Hikayesi de benim için önemli. Mesela ofisimdeki eserlerden bazılarını Mor Çatı Derneği yararına yapılan bir müzayededen aldım. Çalıştığım ortamda renkli, evde siyah-gold renklerden oluşan bir seçkim var. Çünkü ofisim benim yukarıda olduğum, beni diri yapan bir yer. Evde ise yumuşayıp dozu indiriyor volume’ü azaltıyorum. Sanat müthiş bir şekilde duyguları harekete geçiriyor.
“TAKTIĞIN MÜCEVHER ŞAHSİYETİNİ GÖLGELEMEMELİDİR”
“Güzelliğe güç atfetmek, tüm paranı Bitcoin'e yatırmaya benziyor" göndermeniz fazlasıyla iddialı. Günümüzde özellikle kadınları tektipleştirmek üzerine inşa edilen moda akımları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hiç iddialı değil, çok gerçekçi. Bugün görüntüye, güzelliğe, mükemmel olmaya çok önem veriliyor. Doğduğumuzdan daha kalın dudaklı, yüksek elmacık kemikli, bol saçlı olmak mümkün değil. Buna odaklı yaşamak her şeyini Bitcoin’e yatırmaya benziyor. Çökerse bitersin. Güzellik bir gün çökecek, aynı kalması mümkün değil. Üzeyir Bey derdi ki “Dünyanın en güzel on kadınının en güzel on yerini bir araya getir, yine de güzel bir şey çıkmaz. Önemli olan ahenk.” Kişilikle görüntünün dengede olması. Annem, “Hiçbir zaman giydiğin kıyafet, taktığın mücevher senin önüne geçmemeli” der. Bunlar insanın şahsiyetini gölgelememeli, söyleyeceklerin ön planda olmalı. Ben bu terbiyeyle büyüdüm.
Babanız size vakit ayıramadığını hep üzülerek anlatmıştır, sizin çocuklarınız Alp Atlas ve Efe Eros ile iletişiminiz nasıl? Eğlenceli ve arkadaş canlısı mı, yoksa sert ve disiplinli bir anne misinizdir?
Ben en büyük eğitimimi çocuklarımı yetiştirmekten aldım, bunu hiçbir şeye değişmem. Çocuklarımla arkadaş değilim, zaten arkadaşları var. Hep kendim için tatlı sert derim. Zaten altı yaşında Eros’a “Nasıl bir anneyim?” diye sorduğumda “Sen çok şans veren bir annesin” demişti. Realist ve netim. Sert gözüktüğümü anlıyorum. Düşündüğünü karşındakini kırmadan, üzmeden ve kişiliğine saldırmadan konuşmak bana tabi geliyor.
“TÜRK YAHUDİ TOPLUMU GİTTİKÇE DAHA CESUR HALE GELİYOR”
Türk Yahudi Toplumu’nun yönetimsel, eğitimsel ve entelektüel durumunu değerlendirebilir misiniz?
Türk Yahudi Toplumu gittikçe daha cesur, varlığını hissettiren-koruyan ve katkılarını açıklıkla gösteren bir toplum haline geldi. Babamın her zamanki hayali buydu. Azınlık olmak susmayı gerektirmiyor. Yahudi toplumu çok faydalı, düzgün, vatansever bir topluluktur. Herkesi birleştiren bir Türk vatandaşı olmak bence yeterli bir ortak payda. Yahudi toplumunun değerlerinde kültürel açıdan eğitim bir numarada gelir. Elinizden tek alınamayacak şey odur, dünyanın neresine giderseniz gidin. İnsanı en özgür kılan kafasının içidir. Dünya vatandaşı olmak için dünya değerlerine sahip olmak gerekir, bu da bu kültürde var.
Şalom Gazetesi’nin yayın politikası ve Yahudi toplumuna katkısı hakkında nasıl bir yorum yaparsınız?
Şalom Gazetesi her okuduğumda çok beğendiğim, her köşe yazısının şahane olduğu, mutlaka yeni bir şeyler öğrendiğim, yeni bir bakış açısı yakaladığım çok keyifli, bilgi dolu ve eğitici bir yayın. Diyebilirim ki en favorim. Şalom Dergi de çok güzel ve değerli. Geniş toplumun, entelektüel camianın dini ne olursa olsun içindeki bilgilerden yararlandığını biliyorum. Paylaştığımda da teşekkür alıyorum.
“LİG DIŞI OLMAKLA KENDİMİ ÖZGÜR KILDIM!”
Leyla Alaton, önümüzdeki günlerde hangi çalışmalarıyla karşımıza çıkacak? Yeni projeleriniz nelerdir?
Alvimedica’nın halka açılması benim için önemli bir proje. Çok istediğim ve hayal ettiğim bir proje. Belki bir de kitap çıkarma söz konusu olabilir. Genç kızlara, kadınlara koruyucu bir başucu kitabı, sıkıştıklarında başvuracakları bir rehber gibi… Benim sesim çıkmalı, beni yüzde yüz yansıtabilirse yazacağım. Yeni şeyler söylemek, ilhamlar verebilmek lazım. Birlik beraberliği becermek çok büyük bir iyi niyet gerektiriyor. Ben bu zamana kadar kimseyle yarışta olmadığım için kendimi çok özgür hissediyorum. Her konuda lig dışıyım… Lig dışı olmakla kendimi özgür kıldım. Özgün ve özgür olmanın formülünü erken keşfettim ama kendim keşfettim.