Yıktın perdeyi eyledin viran!

Bahar AKPINAR Perspektif
21 Nisan 2021 Çarşamba

Evlerimize kapanmaya başladığımızdan beri gölgesizleştik de. Dışarıya her çıkışımız aynı zamanda ayaklarımızdan bağlı olduğumuz kendi gölgemize kavuşup birlikte kısa bir molada buluşup yeniden ayrılmakla sonlanan zaman dilimlerine döndü. Fark ettik ya da fark edemedik… Ancak ikinci baharını yaşadığımız pandemide gölgelerimizi bile özledik. Bu özlem günden güne kendini büyütedursun ne zaman biteceğini artık hiçbir şekilde kestiremediğimiz bir gölge oyununun da içine düştük. Cevdet Kudret’in tanımıyla “Her zaman kişisel çıkarlarını göz önünde bulunduran, bunun sonucu olarak da, kurulu düzeni olduğu gibi kabul edip eleştirme ve direnme yollarına sapmadan nabza göre şerbet veren, alın teri ile çalışıp kazanmaktan çok aracılık yoluyla açıktan kazanmayı yeğ sayan, işsiz Karagöz’e iş bulup kendisi hiç çalışmadan kara ortaklık eden” Hacivatlarla, cefakâr Karagözler olarak bölündük. Yeterli tedbirlerin alınması, aşılamanın hızlanması gibi hayati adımların atılmasını beklerken giderek koyulaşan bir gölge içinde sessizleştirildik. Oysa oyunun kuralı eskiden böyle değildi.  

Sadece bir eğlence olmakla kalmayıp, Osmanlı toplumunun kamusal alan dinamiklerinden biri de olan Karagöz oyunları Ramazan ayında kahvehanelerde; evlenme, doğum, sünnet düğünü, vb. gibi zamanlarda saray, konak ve evlerde yapılan şenliklerde oynatılırdı. Yirmi sekiz farklı oyundan oluşan Karagöz oyunlarından ‘Meyhane’ adlı oyun arife gecesi perdeye düşer ve Ramazan ayında kapanan meyhanelerin bayramda açılacağı haber edilirdi. Osmanlı İstanbul’unda günlük hayatı anlatan kaynaklar, benzer bir hatırlatmanın meyhaneler tarafından da yapıldığına dikkat çekiyor. Bu kaynaklara göre meyhaneler de arife akşamı hatırlı müşterilerine birer meze tepsisi göndererek meyhanelerin bayramda açılacağını müjdelerdi[1]. Gölge oyunlarının toplumda daha etkili bir yeri vardı: Siyasi taşlama ve cinsel mizah.

Ünlü tiyatro insanımız Metin And’ın getirdiği kanıtlar, yöneticilerin Karagöz oyunları ile siyasal eleştiriden paylarına düşeni aldıklarını gösterir nitelikte... And’ın aktardığına göre, memurların yolsuzluklarına üzülen bir ‘hayali’ bu gerçeği sultana doğrudan söylemek yerine dolaylı yoldan anlatmayı tercih ederek yeni bir Karagöz oyunu hazırladığı, yeni oyunu merak eden sultanın oyunu seyredince vezirlerin ve valilerin yolsuzluklarını öğrenerek işlerine son verdiği söylenir. Bu olayın gerçeği ne derece yansıttığı bilinmez. Ancak Karagöz’ün Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi çürümeyi eleştirecek bir işlev yüklendiği ve hatta 19. yüzyıl başlarında Sultan Abdülaziz tarafından siyasal taşlama yasaklanıncaya kadar bu işlevini sürdürdüğü bilinmektedir.

Söz konusu bu yasağa kadar Karagöz oyunları her türlü kısıtlamadan uzak olarak siyasi taşlamalar ile donatılmıştı. Öyle ki, siyasi taşlamaların dozu, gösterilere tanık olan yabancı gezginleri bile şaşırtacak denli fazladır. Bir gezgin, Karagöz’ü, ‘pulu ve sorumlu yazı işleri müdürü olmayan günlük bir gazete’ye benzetir. Louis Enoult adlı başka bir gezgin müstehcenliğe de dikkat çekerek, ‘mutlak bir monark ve totaliter bir rejim tarafından yönetilen Karagöz’ü düzendeki çürümenin her zaman farkında olan, kandırılamayan ve kendi güvenlik alanı kaybolacak korkusuyla sessiz kalmayan biri olarak’ tanımlanır. Bu özelliklerinden dolayı Karagöz oyunları militan bir gazete görevi görmenin yanı sıra sadece Sultanın eleştiri dışında bırakıldığı cesur ve müstehcen revüler olarak da kabul edilirler. Öyle ki hiçbir siyasal konu veya figür olmasa bile oyunlarda yıkıcı bir etki söz konusudur. Zira oyunlar iktidarın kültürel normlarına ve giderek katılaşan dinsel kodlarına karşı çıkmaktadır.

Bugün kamusal alanlarda sıradan insanların siyasi otoriteyi mizah, taşlama, yergi ve cinsellik yönünden eleştiren bir tiyatro performansı ne yazık ki yok. Yaşanılanlara bakıldığında gösteri ve eylem yapma hakkı da pek varmış gibi görülmüyor. Üzerimize düşen gölgeler sevdiklerimizi birer birer yutarken daha ne kadar sessiz kalıp bu kadar Hacivat’la ne yapacağız iki gözüm? Canımıza kasteden gölgeler boğazımızı günden güne sıkarken nasıl nefeslenecek, bu gölgelerden nasıl kurtulacağız? Bu ülkenin yediği her kötekten sonra kendi kendine doğrulan cefakâr Karagözlerine yazık değil mi?

Bir hayali gibi gölge perdesine düşürdüğüm bu soruların cevaplarını içimden veredurayım, hazır kelimelerden örülü bir perde kurmuşken geçmiş gölgelerden güç alarak bu yazının sonunu da onlar gibi bitireyim. Yıktın perdeyi eyledin viran. Hadi bir şeyler yap artık, bak sana haber de verdik heman!

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

1- KUDRET, Cevdet, Karagöz, 1. ve 2. Cilt, YKY Yayınları, İstanbul 2004

2- AND, Metin, Başlangıçtan 1983’e Türk Tiyatro Tarihi, İletişim, İstanbul, 2004

3- Kudret, Cevdet, Ortaoyunu, Cilt 1, YKY- İstanbul 2007

4- SZERB, Antal, Dünya Yazın Tarihi, Dost Kitabevi Yayınları, Temmuz 2008 Ankara

5- Yrd.Doç.Dr. Öztürk, Serdar Gazi Üniversitesi İletişim Fak., Radyo, Televizyon ve Sinema  

     Bölümü, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kamusal Alan Dinamikleri, 2005

 

 

 

 



[1] KUDRET, Cevdet, A.g.e., Sayfa 18

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün