Eti Vitas
İstanbul Bilgi Üniversitesi olarak her sene düzenlenen Psikoloji Günleri bu sene de yedincisini 17-18 Nisan tarihlerinde gerçekleşti. Bu seneki Psikoloji Günlerinin teması ‘mutluluk’ olarak seçilmişti. Konuşmacılar mutluluk üzerine çeşitli alanlardan konuşmalarını gerçekleştirdiler. Zülfü Livaneli, Doç. Dr. Levent Küey, Prof Dr. Ebru Şalcıoğlu, Doç. Dr. İdil Işık, Prof. Dr. Yankı Yazgan gibi isimler konuşmacı olarak etkinlikte yer aldılar. Ben bu yazıyı yazarken de Levent Hoca'nın "İnsan Neyle Yaşar" başlıklı konuşmasından esinlendim.
Mutluluk denince gözlerinizi kapayıp biraz düşünmenizi istiyorum... Mutluluk dediğimiz şey aslında genel geçer kuralların olduğu ve onların gerçekleşmesiyle ona erişip mutlu olabileceğimiz bir durum değildir. Aksine, mutluluk sübjektiftir ve kişiden kişiye değişebilir. Kimisi için mutluluk şefkatli bir aileye sahip olabilmekken, kimisi için iyi bir okula gidebilmektir. Bir başkası için mutluluk karnını doyurmaktır, diğer bir kişi için belki de müzik yapabilmektir. Kimisi için istediği o ayakkabıyı alabilmektir belki de mutluluk, kimisi içinse huzuru bulduğu martı sesidir belki de veya özgürce dans edebilmektir… İnsan neyle yaşar peki? Hayatlarımızda ne ile yaşadığımız bizi nasıl etkiler? İnsan farkındalığıyla yaşar. Farkındalıkla birlikte olanak ve sınırlarımızı belirleriz, hayatı bunların kapsamında şekillendiririz. Bunun yanı sıra, insan olarak aslında ötekinin aynasında da kendimizi arayarak yaşarız, bir başka kişinin hakkımızda ne söylediğini çok düşünür, anlam çıkarmaya çalışırız.
İnsan anlam ile yaşar. Bireyin kendisi ve hayatıyla kurduğu bağlar üzerinden oluşan anlamlarla yaşar çünkü anlamlar hayatımızı yaratan, ona şekil veren şeylerdir. Zaten hayat tam da bu değil midir? Bir değişim hali vardır ve biz onun içinde kendi anlamlarımızla birlikte mutluluklarımızı bulmaya çalışıp dururuz. Hayattaki anlam ve değerlerimizle mutlu olmaya çalışırız. Bazen mutluluğumuzu anlamlara entegre etmeye çalışırız. Aslında olması gereken belki de mutluluğu anlamlara entegre etmeye çalışmaktansa, anlamlarımızı mutluluğa entegre etmeye çalışmaktır. Kimse şu an olduğu kişi olamaz, birey geçmişte farklı, şu anda farklı ve gelecekte de farklı olacaktır çünkü o zaman yaşadığı anlamları, deneyimleri ve değerleri hiçbir zaman aynı şekilde yaşamayacaktır. O yüzdendir ki; mutluluk her zaman o anlamlarla ve deneyimlerle örtüşmeyebilir. Anlamlarla birlikte mutluluk aranmalıdır, mutluluk anlamlar üzerinden kurulmamalıdır.
Bir de tabii ki, geçmişin izleri ve geleceğin bilinmezlikleri vardır. Bununla birlikte bazılarımız hala geçmişte yaşayıp pişman olurken, bazılarımız şu anda anı yaşarken, bazılarımız da gelecek için kaygılanır veya hayal kurar. Mutluluğumuzu da bu zaman dilimlerine bağlarız mesela. Bazen geçmişte çok mutlu olduğumuz anlardan kopamayız, bazense gelecekte mutluluğun bizi bekleyip beklemediğini düşünür dururuz. Sadece zaman dilimleri değil, hayatımızı aynı zamanda tercihler ve vazgeçişler üzerinden de değerlendiririz. Hayatta kendi irademizle yaptığımız seçimler dışında bir de vazgeçişler vardır; arzu ettiğimizi dile getirmek midir yük olan yoksa vazgeçtiğimizi silmek mi? Mutluluk bazen de bir vazgeçiştir. Size zarar veren, sizi artık üzen durumlardan uzaklaşmanız için bir alandır belki de. Mutluluk aynı zamanda umuttur, gelecek için bilinmez ve sonu görünmeyen bir yolda cesaretle beklemektir veya ona gitmektir. Olasılıkları dolu olan o yolda yeniden inşa edilebilecek şeylerin hayalidir. Şunu unutmamak gerekir ki; insan hayal edebildiği kadar vardır, insan umut dolu olabildiği kadar vardır. Kötümserliğin dermanı iyimserlik değildir, umuttur. Önce insanın kendine inanmaya ve kendini mutlu etmeye ihtiyacı vardır.
Hayatta hali hazırda zaten var olan sınıf, ırk ve cinsiyet eşitsizliği, önyargılar, basmakalıp düşünceler ve ayrımcılıklar... Mutluluklarımız aslında bu faktörlerden etkileniyor. Bu faktörler sadece tek bir birey üzerinden kişiyi etkilemekle kalmıyor, ayrıca toplumsal olarak da etkileyebiliyor. Zaten bu gibi faktörler mutluluğu etkiliyorken, onu şekillendiriyorken bunların dışında bir de pandemi gibi küresel bir sağlık tehdidiyle karşı karşıyayız. Durum böyleyken hepimiz kendimizi bir değişimin içinde bulduk, bazılarımıza göre çıkmazda belki de. Hayatımızda her zaman mutluluk kendini aktif olarak gösterecek diye bir durum maalesef olamaz. Olsa da o zaman mutluluğun değerini anlayamazdık zaten. O yüzden bazen mutsuzlukların olduğu o karanlık tünellerin içinde zamanla, cesaretle ve en önemlisi umutla beklemek gerekir. O tünelin ucundaki ışığı görmeye, o ışığa kavuşmaya ihtiyacımız var ve bunun için de çabalamak gerekir. Hayat umut ve sürprizlerle dolu! Tek yapmanız gereken sizin bunlara hazır olup kendinize inanmanız! Herkesin o tünelin ucundaki ışığı görebileceği günlere…