COVID-19 aşısı olurken hayatını anlatan Holokost kurtulanı

Holokost kurtulanı Mira Rosenblatt COVID-19 aşısını olurken bile, kendini anlatmaya adadığı Holokost öyküsünü paylaştı.

Sara YANAROCAK Dünya
28 Nisan 2021 Çarşamba

98 yaşındaki Yahudi büyükanne Mira Rosenblatt, şubat ayında Brooklyn’de bulunan Mount Sinai Hastanesine, aşı randevusu için geldiğinde, hemşirelik öğrencisi Sylvie Jean Baptiste oradaydı. Baptiste’nin görevi aşılamadan sonraki 15 dakikalık süre boyunca hastaları izlemeyi içeriyordu. Genellikle onlara atıştırmalıklar sunuyor ya da gerginlerse onlarla sohbet ediyordu.

Baptiste, ahududu rengi bir bere takan ve parlak mavi bir yürüteci iten yaşlı kadını görünce aşıdan sonra iyi olup olmadığını anlamak için yanına yaklaştığında, yaşlı kadının hiç de gergin olmadığını gördü. Kadın ona, “Bu bir şey değil, ben çok daha beterini yaşamıştım” dedi.

98 yaşındaki Mira, bir Holokost kurtulanı olduğunu söyleyerek inanılmaz hayat hikâyesini paylaşmaya başladı.

1968’den beri aynı apartman dairesinde yaşayan Brooklyn sakini Rosenblatt, üç çocuk annesi, sekiz torun ve dört torun çocuğu sahibi bir büyükanneydi. Bu her insan için büyük bir başarı, fakat Holokast’tan kurtulmuş bir kişi olduğunu düşünürsek bu daha da önemli.

Mira Rosenblatt kim?

Mira 1923 yılında Polonya’da dünyaya geldi. 1942’nin 12 Ağustos günü onun yaşamının tümden değiştiği gün olarak zihninde takılı kaldı. O gün genç kız, Naziler tarafından toplanan ve sanayi kentine sürülen Polonya’nın Sosnowie Gettosunda yaşayan 30 bin Yahudi arasındaydı. Hepsinin bir arada toplandıkları stadyumda, ebeveynlerinden ve üç kardeşinden ayrıldı, çalışacak kadar güçlü olduğu düşünülen bir gruba seçildi.

Mira ayrıldığı gruptan çıkıp tekrar ailesinin yanına süzüldü, annesi ona üç kardeşini alıp kendi grubuna sokmasını söyledi. Diğer gruba ulaşmaya çalışırken Mira, ablası Vida Malka, küçük kız kardeşi Etusha ve erkek kardeşi Natan’ı, yan gruba doğru itti. Bir Nazi muhafızı omzuna bir silah dayayarak onu onlardan uzaklaştırdı.

Kardeşler bir süre hayata tutundu ancak savaştan sağ çıkamadılar. Ebeveynleri Helena ve Shlomo Rosenblatt da aynı akıbete uğramıştı.

Çok iyi bir insan

Kısa bir süre sonra Mira, kamp müdürlerinin mahkûmları zorla ölüm yoluna çıkardığı, Ocak 1945’e kadar çalıştığı Almanya’nın Silesia kasabasındaki Gross-Rosen Toplama Kampı kompleksinin bir parçası olan Gruenberg’e sürüldü.

Şubat ayında, iki haftalık bir yürüyüşün ardından, Nazi gardiyanı başını çevirdiğinde kaçabileceğini düşündü. Şansını denedi ve koştu. Başka bir kız onu takip etti. Dondurucu soğukta, ormanda üç-dört gün geçirdiler. O sırada yanlarında dört kaçak kız daha vardı. Kızlar karla kaplı çukurlarda gizlenip uyuyorlardı. Mira açlıktan ölmemek için karıncaları ve solucanları yediklerini anlattı. Bir gün büyük bacalı bir eve rastladılar ve Mira kişisel olarak bir risk daha aldı: “Kapıyı çaldım, bir kadın açtı. Kadın, ‘Tanrım sen ölü bir insansın!’ diye dehşetle haykırdı.” Mira kadına kaybolduğunu ve ailesini aradığını söyledi. Sonra kadın “İçeri gel, sana yiyecek bir şeyler vereceğim” diyerek Mira’yı evine aldı.

Alman kadına kendini Polonyalı bir Hıristiyan olarak tanıtan ve adının İrina olduğunu söyleyen Mira üç hafta boyunca kadının çiftliğinde kaldı, evini ve değirmenini temizledi, domuzlarını besledi ve diğer işlere yardım etti. Mira ahırda saklanan diğer dört kız hakkında hiç konuşmadı, ama onlara yiyecek götürerek yaşamalarını sağladı.

Bir gün Polonyalı bir kadın, Alman komşusunun evini ziyaret ettiğinde, Mira’yı gördü. Mira’nın belgeleri olmadığını öğrenince, polisi aramakla tehdit etti. Alman ev sahibi, “Onu görmezden gelin, buraya Polonya’dan geldi” dediyse de Mira korkmuştu, gitmeye karar verdi. Kadın Mira’ya giderken bir bohça içinde bir somun ekmek ve iri bir parça füme et verdi. Kıza “Tanrı seni korusun, umarım anneni-babanı bulursun. Eğer bulamazsan geri dön, hiç çekinme” deyip öperek gönderdi. Mira, “Bu kadın iyi bir insandı ve beni gerçekten sevmişti” diye anlatıyor. 

Evden ayrılan Mira ahırda gizlenen kızları da yanına alarak yola çıktı. Mira ekmeği ve eti beşe bölerek paylaşmıştı; böylece herkesin yiyeceği olacaktı, ormanda muhtemelen ayrılacaklarını düşünüyordu.

Kızlar üç kilometre kadar yürüdükten sonra bir çiftliğe ulaştı. Gruptan biri, “Üçümüz buraya giriyoruz, ama ikinize yer yok” dedi. Çiftlikte sadece üç kişiyi barındırabileceğini söyleyen bir adamla konuştuktan sonra üç kız bu karara varmışlardı. Mira ağlamaya başlamıştı, “Her zaman çalıştım, size yemek getirdim, şimdi beni istemiyorsunuz, öyle mi?” diye isyan etti. Yapacak bir şey yoktu. İki kız yine ormana daldı ve yalnız başlarının çaresine baktılar. Mira çok zekiydi, biraz da şansın yardımı ile hayatta kalabildi.

Yolda giderken yanından bir araba geçiyordu. Arabayı yakasında ‘P’ harfi dikilmiş genç bir adam sürüyordu. Mira’ya Polonyalı olduğunu söyledi. Mira Lehçe “Kayboldum, belki yanında kalmam için bir yerin vardır” dedi. Bolek adındaki genç, iki genç kızı, bazı Polonyalıların toprağı işlediği bir kalenin içine götürdü. Mira ve arkadaşı diğer kişilerle tanışarak orada çalışmaya başladılar. Mira kendini yine İrina olarak tanıttı.

Sonunda ailesinin yaşadığı yere bir mektup göndererek hayatta olduklarına dair bir umut besleyerek cevap beklemeye başladı. “Büyükbabamın inşa ettirdiği ve 42 kiracısı olan bir evimiz vardı” diye anlatıyor.

“Onunla gitmeye karar vermiştim”

Savaş bittiği zaman, genç bir adam onu aramaya geldi. Kaledeki Polonyalılardan biri “İrina, bir adam sokakta yürürken elindeki mektubu sallıyordu, zarfa bakınca yazının sizinkine benzediğini gördüm” dedi. Mira caddeye koşunca uzaktan gelen amcasının oğlu Henry Rosenblatt’ı tanıdı, heyecanla sarıldılar.

Kuzeni yeşil bir pantolon ve yeşil bir ceket giyiyor, askere benziyordu. “Polonyalılar, onun Amerikalı olduğunu düşündükleri için korktu. Yahudi olduklarını bilmiyorlardı, kendilerini öldürecekler diye dehşete kapıldılar. Mira onlara “Lehçe konuşalım, cevap verirse demek ki bizdendir” dedi. Testi geçen kuzeninin akşam yemeğinde yanlarında kalmasına izin verdiler.

Mira kısa bir süre sonra Henry ile birlikte ayrıldı. Savaşın bitiminden sonra evlendiler, Almanya’ya yerleşerek bakliyat sattıkları bir dükkân açtılar. Helena adlı ilk kızlarını 22 aylıkken kaybettiler. Daha sonra ABD’ye göç ettiler. New York’a yerleşen çiftin üç çocukları oldu.

Mira’nın 1939’da Rus cephesinde Lember’e kaçan ve Özbekistan’a giden iki ağabeyi Herschel ve Monick Rosenblatt savaştan sağ kurtuldu. Eşi Henry 2017 yılında öldü. Bir kalp-damar uzmanı olan oğlu Mel, iki yıl evvel vefat etti.

Mira’nın sekiz torunu ve dört torun çocuğu var. Pandemi sırasında, evde tek başına kapalı kaldığı dönemde, kızının yardımıyla hatıralarını kaleme aldı ve ‘Metanet-Anılar’ adı altında bir kitap olarak yayınladı.

Mira’nın kızı Belinda bir gazeteye verdiği bir röportajda “Annem Mira her zaman mutlu ve neşeli olmaya gayret ederdi. Biz bütün kardeşlerin hayatı çok eğlenceli geçti. İçindeki onulmaz acıya ve anılarına rağmen yaşamayı seviyordu, bu yüzden bu darbenin altında hiçbir zaman kalmadı ve yıkılmadı. Bize ve babama harika zamanlar yaşattı” dedi.

Başkalarına, yaşadığı Holokost dehşetini ve kendi dayanaklığını anlatarak yaşama bağlandığını söylerken belki de COVID-19 aşısını yaptırmakla daha uzayabilecek yaşamı ile bir süre daha hikâyesini anlatmaya devam edecek.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün