Bir bilmecem var:
1986’da Limon dergisinde bir çizgi karakter olarak çıktı.
“Ömrünü dinlenmeye harcadı”.
Hepimizin ‘tembel’ ve ‘üşengeç’ tarafına dokundu ve hatta bu durumu anlatan bir ifade olarak dilimize girdi.
Kadıköy’e heykelini diktiler.
Bilin bakalım kim?
Bezgin Bekir!
Yıl 2021.
Pandemi ile sınavımız sürüyor. Ve ‘Bezgin Bekir’ yine sahnede!
Şartlar hepimizi ‘eve’ ve sınırlı iletişime zorlayınca fark ettim ki şu sıralar kiminle konuşsam ‘bezmiş’ durumda. İsteksiz. Motivasyonum yok diyor. İçimden gelmiyor. Erteliyorum. Üşeniyorum…
“LGS’ye sayılı günler kaldı… Bizimki koptu. Motivasyonu yok.”
“Benimki lisede. Derslere yataktan giriyor. Eskiden en azından masaya geçiyordu.”
“Bizde de durum fena. Öğretmen orada anlatıyor. Arka planda Youtube açık.”
Çocuklar, gençler, yetişkinler hepimiz bezdik!
Okula gitmiyoruz diye başta sevinen öğrenciler (en sevmedikleri) sınavlara rağmen okula gitmeyi heyecanla bekliyor.
Ortaokulu duygusal olarak kapatamayan çocuklar liseli oldu; liseye uyum sağlayamıyorlar.
Heyecanla liseden mezun olacakları yılı bekleyen gençler bir araya gelip doyasıya vakit geçiremiyor.
Üniversiteye başlayanlar ise ne kendiyle ne de okumak istediği bölümle bağ kuramıyor.
Yaz geliyor; tatil için hayal kuramıyorlar.
Gelecek de bir gün gelecek…
Sadece içi boş bir ifadeye dönüşüyor her geçen gün.
Bu iyi olma hali değil.
İyi değiliz.
Hasta da değiliz.
Net tanı konacak bir yerde değiliz.
Neşemiz yok.
Keyfimiz kaçık.
O kadar…
(Değil tabii; odaklanamıyoruz, yapmıyoruz, istemiyoruz!)
Tam bu farkındalıkla ne yapacağız, nasıl devam edeceğiz diye kafa yorarken karşıma Adam Grant’ın yazdığı ve The New York Times da yayınlanan makale1 çıkıyor. Bu durumun evrensel boyutunu okuyorum ve rahatlıyorum.
Bu ‘bezgin’lik hali 2021’in en baskın hissi diyor Grant: “Motivasyonu söndürüyor, odaklanma becerini dağıtıyor, iş verimliliğinin düşme ihtimalini üçe katlıyor.”
İnsan psikolojisinin dibe vurduğu yeri depresyon. Orada vazgeçmişlik, değersizlik, tükenmişlik halleri mevcut.
Halbuki bezginlik bu değil; boşlukta hissetmek gibi… Arafta kalmak gibi…
Bu durumda etrafımızda isteksizlikten motivasyonsuzluktan şikayet edenlerin - ve hatta belki kendimizin - aslında belki de ‘bezmiş’ olduklarını fark edebiliriz.
Bezgin Bekir ile nasıl başa çıkacağız?
Bezmiş olan halimizle mücadele etmeye harcadığımız enerjiyi her gün ateşimizi yakmaya harcayabilmek için barışmak gerek bu durumla. Yeni bir seçim yapabilmek için nerede olduğumuzu bilmek gerekir. Ne demiştik?
Hayat an ve tercihlerden ibaret. Her an yeni bir tercih yapabiliriz.
Bir gemi düşünün limandan ayrılıyor ama rotası yok. Bir yerlere varır elbet.
Ama vardığı yer gitmek istediği yer midir? Net bir şekilde ne istediğini bilmek bu yüzden önemli.
Motivasyon doğası gereği dalgalıdır. İner çıkar. Harekete geçmek için motive olmayı beklemek aynı Godot’yu2 beklemek gibidir. Biz bekledikçe Godot gelmez.
Amerikalı ünlü motivasyon yazarı Zig Ziglair de motivasyonun sürekli olmadığını güçlü bir metaforla anlatıyor: “İnsanlar sık sık motivasyon kalıcı değil diyerek şikayet ediyorlar. Banyo yapmak da öyle - O yüzden her gün yapılması tavsiye ediliyor.” Her gün banyo yapmak süreklilik ve kararlılığa işaret ediyor.
Süreklilik için gerekli olan kararlılık. Motivasyon harekete geçme isteği demek; istek kıvılcımı çaktıran. Ateşi yanar halde tutan ise kararlılık. Onun için her gün yeniden çakmak gerekiyor. Bruce Lee, her gün bin tekme çalışandan korkmam aynı tekmeyi bin kere çalışandan korkarım demiş. Bilinenin aksine, bizi yolda tutan, ayrıştıran kararlı olmak, pes etmemektir; motivasyonumuz değil.
Başardığınız her işe bakın etkin maddenin aynı olduğunu göreceksiniz: KARARLILIK
“Yapabilirim de dersen, yapamam da dersen her ikisinde de sen haklısın!” Henry Ford
Gençlerde nasıl olacak?
Bezgin baygın gençlerin silkinmelerini nasıl sağlayacağız?
Ebeveynlerin ya da gençlerle çalışanların önce kendilerini fark etmeleri gerekiyor.
Eleştiri dolu yargılayıcı ifadeler maalesef mesafeyi ve ilişkiyi daha da fazla açıyor. İletişimi baltalıyor. Kendi zayıflığımızla ve kırılganlığımızla buluşarak akıl vermeden, tavsiye vermeden, konudan konuya atlamadan, gerçekçi paylaşımlarda bulunmaya özen göstermek.
Ve en önemlisi belki de en zoru sessiz kalabilmek. Anlatıyorsa dinlemek anlatmıyorsa da sessizce ‘yanında’ durabilmek.
“Koltukta kal” diyen Bezgin Bekir gençlerin versiyonunda yatakta kalıyor olabilir.
Yataktan çıkması için sebepler yaratın. Bunu baskı kurarak ya da ben ebeveynim benim istediğim gibi olmalı gibi bir düşünce ve tutumla değil, kendinizdeki ihtiyaca sahip çıkarak yapın.
Ailece birlikte vakit geçirmek her ailenin bağ kurması için önemli.
Hep birlikte bu değere sahip çıkarak başlayabilirsiniz.
Ailece birlikte geçireceğiniz zamanı birlikte seçerek.
Bunun sizin için önemine ve anlamına sahip çıkarak.
Zorlayarak değil; sahip çıkarak.
Rutine dönüşmesini sağlayarak.
Birlikte gülerek, oyun oynayarak, sevdiğiniz şarkıları ailece birlikte dinleyerek…
Yaratıcı yöntemler bulmak ve yaratmak sizin elinizde… Niyet edin, sahip çıkın. Söyleyin.
Aranızdaki bağı sağlamlaştırdıktan sonra, kim bilir kaygılarını duyarsınız belki… Belki de daha önce ifade etmediği hayalini paylaşıverir. Belki arzusu biraz cesaretlendirilmektir. Ya da kendisinden kopmuştur, kendi kaynaklarına gidecek yolları konuşursunuz.
Son olarak pozitifliğin zehirli halinden3 bahsetmek istiyorum. Bir nevi Polyannacılık…
Her ne olursa olsun keyfimizi bozmayalım, olumlu bir bakış açısı ile devam edelim kafası.
“Ne bezginliği canım; kalk kalk kalk yok öyle şeyler!”
“Çok şükür sağlıklıyım. Bu bezginlik de neymiş? Hayır! şimdi buna hiç gerek yok!”
“Her fırtınanın bir sonu vardır. Her gecenin bir gündüzü…”
“Bu yaşadıklarımız da bir şey mi? İnsanlar savaş yaşamışlar!”
Eğer var olan durumu yok sayıyorsan, şimdi ve burada olanla buluşmaktansa hep olumlu sözlerle kendini umutta tutmaya zorluyorsan, olanları küçümsüyor, karşılaştırıyorsan yani olanın olduğu gibi olmasına izin vermiyorsan zehirlisin.
Kendine ve etrafına!
Bezgin hissediyorum.
“Ne bezginliği canım; kalk kalk kalk yok öyle şeyler!”
ya da
“Senin için çok zor olmalı.”
Hiçbir şey yapmak istemiyorum.
“Bu yaşadıklarımız da bir şey mi? İnsanlar savaş yaşamışlar!”
ya da
“Anlat. Dinliyorum.”
Hangisiyle ilerlemek istersiniz?
Kendince olumlu cümleler kuranla mı yoksa tarafsız dinleyen ve merakla soru soranla mı?
---
1 “That lockdown blah you’re feeling? It’s called languishing. Here’s how to beat it.”
2 ‘Godot’yu Beklerken’, Samuel Beckett’in 1949 yılında yazdığı absürd tiyatronun en önemli eserlerinden biri. Beklerken hiçbir şey yapamayan insanlar kendilerini kurtaracağına inandıkları Godot’yu beklemektedir.
3 Toxic positivity - good vibes only.