• İsrail´de sorunun diğer bir yönü, büyük siyasal blokların koalisyon hükümeti oluşturmada gösterdiği başarısızlık. Aslında bu da İsrail´in geleceğine yönelik vizyonda taraflar arasında uzlaşmaz çelişkiler ve ayrışmalar olduğunu gösteriyor. İsraillilerin gündelik hayat pratiklerini güçleştiren birçok konuda tutarlı bir siyasi program ortaya konulamıyor. • Dr Gökhan Çınkara – www.aa.com.tr
Sombart, modern kapitalizmin öncüsü gördüğü Yahudileri ayırdı:
İspanya ve Portekiz'den kovulan Sefarad Yahudiler, Aşkenaz gibi Yahudilerden
hep birkaç adım öndeydi. Zenginlikleriyle kimse baş edemezdi.
Osmanlı'ya 90 bin Sefarad gelirken, İtalya'ya 9 bin, Fransa'ya 3 bin, Hollanda,
İngiltere, Almanya'ya 25 bin ve Amerika'ya 5 bin Sefarad gitti.
Sompart'ın “yaratıcı deha” gördüğü Sefarad Yahudiler, Batı'da (kimi meslekleri
yapması yasaklanmasına rağmen) modern kapitalizmi inşa ederken, kalabalık
nüfusuna rağmen Osmanlı ekonomisini neden geliştiremedi?
Sombart'ın yakın arkadaşı Max Weber, geleneksel ekonomik hareketlerin nasıl
değiştiğini yazdığı “Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı” çalışmasında İslam'ın kapitalizme aykırı olduğunu belirtti. Bu tez tartışılır.
Ancak “çileci yaşam”, “muhafazakâr ahlakçılık” vs. anlayışların kapitalizmin
önünde engel oluşturduğu gerçek…
Evet Yahudiler, Osmanlı'nın salt fethe/ganimete dayanan ekonomi anlayışını feodalizmi neden aşamadı? Ne oldu yaratıcı ticari yeteneklerine? Ne oldu mucit Yahudilere? (Keza: Fas'a 20 bin, Cezayir'e 10 bin, Mısır'a 2 bin Sefarad gitti; ve bu Müslüman ülkelerde de kapitalizm inşa edilmedi!)
Bunun cevabını Somart'ın şu cümlesinde buldum:
“Yahudilerin temel özelliği, gittiği yere uyum sağlamasıdır.”
Yani… Yahudiler Osmanlı'yı/Müslümanları değil; Osmanlı/Müslümanlar Yahudileri kendine benzetmişti anlaşılan! (Yahudi tarihinin en büyük “çileci mistik” Mesih hareket/ Sabetayistlerin Osmanlı'dan çıkması tesadüf mü?)
Yoksulluğu lanetleyen, zenginliği yücelten Talmud'u unutmuştu sanki Osmanlı
Yahudileri!
Ya da: Batı'yı dönüştüren Yahudi'yi Osmanlı türlü yasaklarla ticaret yapamaz
hale getirdi…
Soner Yalçın
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/soner-yalcin/ticareti-yasaklamak-6413707/
İsrail’de sorunun diğer bir yönü, büyük siyasal blokların koalisyon hükümeti oluşturmada gösterdiği başarısızlık. Aslında bu da İsrail’in geleceğine yönelik vizyonda taraflar arasında uzlaşmaz çelişkiler ve ayrışmalar olduğunu gösteriyor. İsraillilerin gündelik hayat pratiklerini güçleştiren birçok konuda tutarlı bir siyasi program ortaya konulamıyor.
Bunun kaynağı olarak İsrail’de seçmen cephesindeki birkaç eğilim dikkatimizi çekiyor. Öncelikle seçmende yüksek bir volatilite/oynaklık mevcut. İkincisi ise seçmen büyük/toplayıcı partilere oy vermekten kaçınıyor. 2006-2015 yılları arasında İsrail’de parlamentoya giren büyük partiler yüzde 50’nin altında (60 sandalyeden daha az) sandalye sayısına sahip oldular. İsrail seçmeninde görülen bu yeni eğilimler dar çıkarların hâkim olduğu siyasi organizasyonları meclise sokuyor ve onları koalisyon süreçlerinde taviz vermekten çekinen konuma itiyor. Kısacası İsrail’de siyasi tıkanmışlık her ne kadar siyasi liderlerin davranışlarında görülse de esas itibarıyla bunun kaynağı politik yapıyı besleyen ve şekillendiren toplumsal döngülerde yatıyor. İsrail bir süreliğine etnik/kültürel kimliğin esas unsur olduğu bir siyasi kültüre ve onun hâkim olduğu bir sürece girmişe benziyor. Bu toplumsal yapıyı şekillendiren ise şüphe yok ki İsrail’in değişen ekonomik yapısı, demografik bileşenlerde öne geçen toplumsal gruplar ve daha da önemlisi halkın coğrafyaya bir savaş alanı olarak değil, işbirliği derinleştirme imkanı olarak bakması. Ölçeği büyüyen ekonomi geleneksel grupları kimlik koruma dürtüsüne itiyor. Bu süreçte itilmiş ve mağdur olmuş sosyo-ekonomik sınıflar ise öfkelerini politize ederken çıkar yolu etnik/kültürel kimliğe tutunmakta buluyorlar. Kültürel olarak farklı grupların farklı endişe ve hoşnutsuzlukları onları bir arada tutacak bir lider arayışına itiyor; bu da haliyle Netanyahu oluyor. Fakat bu toplumsal eğilimin devam etmesi sadece İsrail iç siyasetindeki aritmetik oyunda avantajlı olmakla mümkün değil. İsrail’i yönlendiren ve değerlendiren bir güç olarak diasporanın rızasının alınması ve mevcut siyasete oradan tahkimat yapılması çok önemli. Diasporanın İsrail’de yükselen siyasal ve toplumsal eğilimleri merkez-siyasette konsolide etme arzusunda olduğu görülüyor. Merkez siyasetin ise bu noktada hiç olmadığı kadar pragmatik ve Makyavelci davranmaya teşne olduğu anlaşılıyor. İsrail’in devlet kimliğinin Yahudilik lehinde sürekli cilalanması ve demokratik niteliğinin ise Netanyahu tipi siyasetle aşınması temel politik gündem olarak öne çıkıyor.
İsrail’de siyasi seçimlerde öne çıkan liderlerin, fikirlerin ve partilerin niteliği ve gücü sadece İsrail iç siyasetinin konusu değil bu ayrıca küresel siyasetin bütün olarak ne gibi eğilimleri beslediğinin de göstergesi. Bu açıdan da anlamaya çalıştığımız şey sadece İsrail’in değil tüm kürenin hikayesinin belirleyici bir parçası olsa gerek.
Gökhan Çınkara
"İsrail’de tarikatçılık veya dini yönetim, dinin siyasete alet olması, karışması yasak değil. Laik bir ülke olmadığı için. Türkiye’de yasak da ne oluyor, aynı şeyler devam ediyor. İnsanların inançlarına gem vurmak, sınır vurmak kolay bir şey değil. Herkes ben yaparım diyerek kendi yolunu çiziyor. Tahtakale mantığıyla işi paraya dayandıracağım. Bu mekan senede 2 milyon ziyaretçi kabul ediyor, İsrail çerçevesinde çok büyük bir rakam bu. 8 milyonluk bir ülkede 2 milyon ziyaretçi. Bu en çok ziyaret edilen ikinci dini mekan. Birincisi 4 milyon ziyaretçiyle Ağlama Duvarı. Hesabını daha çıkaramadılar ortaya. Bu mekanda satılan kandillerin, mumların ve ticari emtianın boyutları daha çizilemedi bile. Bir de köşe başında bir sadaka kutusu var, para bağışları vs. Bu mekanı kim işletiyor, bu soruları soruyorlar. Mesela Ağlama Duvarının işletmesi devlet yönetiminde. Devlet oraya giriş çıkışı kontrol ediyor. Devlet oranın yöneticisi. Peki, Meron Dağı'ndaki türbenin yöneticisi kim? 4 değişik tarikat. O tarikatlar bu pastayı yiyor ve kimseye de bir şey bırakmıyor.”
...
“23 Mart’ta yapılan seçimlerden bir gün sonra iddia etmiştim, beşinci seçim yolda diye. Aynısını söylüyorum. Süleyman Demirel’den öğrendiğimiz kadarıyla hükümet kurmak bir meclis matematiğine dayalıdır. İstediğiniz kadar şapkadan tavşan çıkartın yeterli sayı yoksa kimse kuramaz. Karşı tarafta 6 milletvekiliyle Smotrich liderliğinde aşırı dinci bir milliyetçi parti var. O da Araplarla bir arada olmam diyor, olsa bile yetmeyecek. 45 milletvekili desteği olan Yeş Atid-Gelecek Var Partisi’ne Cumhurbaşkanı’nın hükümet kurma yetkisi söz konusu. Bunu verirken de Naftali Bennett’e sorulacak, ‘Sen de bu hükümette var mısın diye?’. O zaman 45+7 ile 52 olacak. Yanına da Arapların RAAM partisi 4 milletvekiliyle katılırsa o da yetmiyor. Bir de Birleşik Arap Listesi, o da 6 sandalye. O zaman belki olur. Ama tabii ki kendi içlerinde de büyük çelişkiler var; o bununla olmaz, o varsa ben yokum gibi. Şu anda ortalık yanık kokuyor. Muhtemelen beşinci seçim olacak. Olursa fazla bir şey değişmez. İki senede 4 tane seçim, memlekette değişen bir şey, yürümeyen bir şey fazla yok. Olmasa daha mı iyi olur diye bir şey düşünmeye başladım. Emeklilik, işsizlik, bayram paraları ödeniyor. Milli güvenlik bütçesi devam ediyor. Hükümet olmasa da devam ediyor. İsrail koronayı bile yendi. Hükümet olsa ne olur, olmasa ne olur gibi bir durum var."
Rafael Sadi (Ceyda Karan röportajı)
Ama asıl vahşet Beyoğlu’nda yaşanmıştı. 1955 yılının 6-7 Eylül günleri, İstanbul’un birçok semtinde gayrimüslimlerin evlerine, dükkanlarına, kilise ve havralarına saldırılmış ve yağmalar yapılmıştı. Bu olayların nasıl başladığı, bu yağmanın ve vahşetin nasıl planlandığıyla ilgili Konumuz bu değil, detaya çok girmeyeceğim. Ancak, adını aldığım büyükbabamın (İsak Debehar) anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Büyükbabamın Beyoğlu’nda bir terzi atölyesi vardı. Dikiş makinelerinin ayakla aşağı yukarı ittirince çalışan platformuna basıp makaraların dönmesini, iğnenin hareketlenmesini izlemek çok hoşuma giderdi. Bir de makinenin çıkardığı ses… O meşum olayların yatışmasının ardından atölyesine giden büyükbabam büyük bir şok yaşamıştı. Her taraf talan edilmiş, kırılmadık, dökülmedik yer kalmamıştı. Akşam adaya döndüğünde bize, “Nasıl olsa emekli olacaktım. Bu olay vesile oldu. Bir daha dükkânı açmam. Ama daha yeni aldığım, giymeye fırsat dahi bulamadığım gıcır gıcır bir çift ayakkabını almışlar yerine dikişleri atmış, köselesi delik bir ayakkabı bırakmışlar, atölyeden çok buna üzüldüm” dedi. Yaşadığı süre boyunca atölyeden pek bahsetmedi ama her fırsatta o ayakkabıları anlattı… İşte bu zor günlerde de ailenin direği Frida’ydı. Babamdan haber alamadığı için korkmuş, endişelenmişti. Yine de bu duygularını bizlere pek yansıtmadı. Babam akşam vapuruyla eve döndüğünde, yağmacıların Tahtakale’ye giremediğini öğrendik. Çünkü oradaki İşhanlarında Kürt hamallar çalışırdı. Hamalların başında da Kolbaşı denilen bir nevi amirleri olurdu. Sanıyorum bunlardan çekindikleri için yağmacılar Tahtakale’ye uğramamış ve bizim dükkân büyükbabamınkiyle aynı akıbetten kurtulmuştu. Annem de rahatlamıştı bu kader kötü haberin yanında gelen bu iyi haberle…
İsak Nino Debahar
https://www.muhalif.com.tr/makale/burgaz-ada-yillari-325
İsrail basınına göre, Mescid-i Aksa saldırısının ardından çıkacak Yahudi-Müslüman geriliminin iç politikaya yansıması, en çok Netanyahu'nun işine yarayacak. Keza İsrail bürokrasisinin –elbette Netanyahu hükümetinin teşvikiyle- Şeyh Cerrah’ta yaşanan kanunsuzlukları görmezden gelmesi de aşırı sağcı partilerin Lapid yerine, Netanyahu'nun yanında kümelenmelerinin önünü açabilecek. Hesap bu.
Netanyahu ise 2009’dan beri oturduğu Başbakanlık koltuğunu kaybetmesi halinde, başına gelebilecekleri farkında. Hakkında açılmış ve devam eden yolsuzluk davaları var. Koltuk gittikten sonra Netanyahu için hem siyaseten, hem de adli olarak çok zor günlerin uzak olmadığı yorumları yapılıyor. Hapse girmesi bile ihtimal dahilinde.
Türkiye ise yaşanan gelişmeleri uzaktan izleyip, sadece kınayabilecek pozisyonda. Türkiye’nin 2000’li yılların başında kullandığı, hem İsrail, hem de Filistinli liderlerle diyalog kurup, arabuluculuk yapma yetisi yıllar içinde kayboldu gitti. Mevcut durumda İsrail’de Büyükelçisi bile olmayan Türkiye, Filistinliler arasındaki siyasi rekabette Hamas’a verdiği büyük destek nedeniyle Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı da –en hafif deyimiyle- kırmış durumda. Dolayısıyla çatışmaların yatışması için Ankara’nın sözünü dinletebileceği pek bir muhatap yok bölgede.
Zeynep Gürcanlı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/mescid-i-aksaya-saldirinin-arka-plani/620859
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Terör devleti İsrail, Kudüs’teki Müslümanlara vahşice ve ahlaksızca saldırmaktadır” diyerek; hem Müslüman ülkelere hem de uluslararası topluma İsrail’e karşı etkili adımlar atılması çağrısında bulundu. Bu çağrının yine yanıtsız kalacağını; bırakın etkili adımı, adım atılmayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye İsrail-Filistin sorununda bugüne kadar haksızlığı daima yüksek sesle dile getirerek, tüm dünyada yalnız da kalsa hep cesur davrandı. Bununla birlikte son dönemde “yeniden diyalog” politikası çerçevesinde arka kapı diplomasisi yürütülen ülkelerden biri de İsrail idi. İki ülke arasındaki arka kapı diplomasisinin ayrıntılarını daha önce kaleme almıştım. İsrail’in Türkiye’den beklentisini İsrailli kaynaklarım şöyle ifade etmişlerdi:
Hamas ve faaliyetleriyle ilgili sıkıntıların giderilmesi
İsrail hükümetine karşı kullanılan siyasi dilin yumuşatılması
Sorunları olan ülkeler arasında kurulan masalarda karşılıklı taleplerin sıralanması doğaldır. Taraflar bu talepler doğrultusunda karşılıklı adım atarlar. Atarlar da cami basıp, haksızlığa ve hukuksuzluğa devam edip, çocukları yaralayıp sonra da “Türkiye yumuşak dil kullansın” isteği pek gerçekçi değil... Bununla birlikte İsrail-Filistin arasında yaşanan bu son olayların Türkiye-İsrail arka kapı diplomasisine etkisinin ne olacağı da önemli. Arka kapı görüşmeleri bitecek mi, ara mı verilecek yoksa tüm gerginliklere rağmen diyalog zemini oluşturabilmek için sürdürülecek mi? Sorunun yanıtını önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Hande Fırat
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/hande-firat/kudus-ey-kudus-41808343
Bu seride aldığım notlardan faydalanaraközetleyeceğim.
1- Şeyh Cerrah asıl ismi Hussam El-Din El-Cerrahi 12.yy'da yaşamış birisi. Selahaddin'in kişisel doktorluğunu yapmış.
2-Mahalle ismini bu kişiden alıyor. Kendisi adına türbe inşa ediliyor.
3- 19.yy'da kendi ismiyle anılacak Şeyh Cerrah Camii'si inşa ediliyor aynı yere.
4- Zamanla aristokrat Filistinli aileler bu türbenin etrafına evler inşa ediyorlar (Hüseyini ve Naşhaşibi Aileleri gibi).
5- 1905 Osmanlı nüfus kayıtlarına göre 167 müslüman aile burada yaşıyor.
6-Zamanla bu bölgede önemli binalar inşa ediliyor.
7- 1876'da iki Yahudi vakıf buradan arazi alıyor.
-Sephardic Community Council
-Ashkenazi General Council of the Congregation of Israel
8- Bunlar 2.Tapınak döneminin önemli din adamlarından Shimon HaTzadik'in türbesini, Sanhedrin Mağarasını ve 17,5 dönüm araziyi alıyor ve tapuda tescil ettiriyorlar.
9- 2 mahalle oluşturuyorlar:
-Shimon HaTzadik
-Nahalat Shimon
10- Bu mahalleleri 1948'de boşaltmak durumunda kalıyorlar çünkü Ürdün Doğu Kudüs'ü kontrolü altına alıyor.
11- Ürdün buradaki mülkleri "Jordanian Custodian of Enemy Property" / Hasım Mülkün Ürdün Egemenliğince Vasiliği adı altında düzenliyor.
12- 1956'da Ürdün ve UNRWA ortak bir proje yapıyorlar. 28 Filistinli aileyi buraya yerleştiriyorlar.
Aileleri Nablus Yolu'na ve Shimon HaTzadik Türbesi'nin güneyine iskan ediyorlar.
Ailelere 60 metrekare ev, 300 metrekare bahçeden oluşan konutlar veriliyor.
13- Fakat bu evler kiralanıyor. Mülk oturanlarda değil. 3 yıl oturacaksın, sonra 30 yıl tekrar kira yenilenecek deniyor.
14- 6 Gün Savaşları/ 1967 ile İsrail Doğu Kudüs'ü kontrolü altına alıyor.
15- İsrail Doğu Kudüs'te mülkelerin yeniden ele alınması için Adalet Bakanlığı altında Custodian General/Umumi Kayyım oluşturuyor.
16- 1970'de Hukuki ve İdari İşler Düzenleme Hukuku oluşturuluyor.
17- Başta bahsettiğim 2 Yahudi Vakfı bu araziler bizlerindi, 1948 Savaşı çıktı biz buraları terketmek zorunda kaldık, buraları tapuda bize yeniden tecil ettirin diye dava açıyorlar.
18- 1972'de İsrail bu arazileri Land Registry/Tapu Kayıt'a devrediyor.
Aileler ise biz burada oturuyoruz, duyuru yapmadınız, uyarı olmadı, idare bizi bilgilendirmedi, düzgün yolla idari işlem tesis edilmedi diye dava açıyorlar.
19- 1982'de 2 Yahudi Vakfı 23 aileye direkt dava açıyor. Shimon HaTzadik'i, Sanhedrin Mağarası'nın güneyini bize geri verin diyorlar.
20- Arap aileler ve Vakıflar anlaşmaya varıyor.
Aileler vakıfların arazilerinin sahibi olduklarını kabul ediyorlar.
Vakıflar da ailelerin burada korunmuş/muhafaza edilmiş kiracı olduklarını kabul ediyorlar.
21- Aileler sonra mahkemeye tekrar başvuruyorlar, bizler kandırıldık, hataya sevk edildik, yanlış yönlendirildik bu anlaşma iptal edilsin diyorlar. Ayrıca bazı aileler bunu kabul etmedi diye ekliyorlar.
22- Mahkeme bunu reddediyor. Anlaşmanın düzgün yapıldığını ve tarafların uzunca müzakere ettiğini ekliyor. Mahkeme kiracıların uzun dönemli kira haklarının olduğunu ama mülk sahiplerine kira ödemelerini yapmaları gerektiğini karara bağlıyor.
23- Ayrıca mülkün kullanım sorumluluğunun kiracıda olduğunu, ekleme/çıkarma gibi işlemlerin mülk sahibinin izninde olduğunu ekliyor.
24-1993'te 2 Yahudi Vakfı yeniden dava açıyor. Bu dava kiracılar ödeme yapmadı ve evlere bizlerden izinsiz yapılar yaptılar diyorlar. Kiracıların evlerden çıkarılmasını talep ediyorlar.
25- 1997'de Arap aileler aslında bu alanın kendi mülklerinde olduklarını söylüyorlar. Süleyman Derviş Hicazi Osmanlı ve Ürdün arşivlerinden belgeleri mahkemeye sunuyor ve kendilerine tescil edilmesini gerektiğini söylüyor. Mahkeme bunu reddediyor.
26- 2001'de Kudüs Sulh Mahkemesi 2 Yahudi Vakfın taleplerin kabul ediyor. Arap ailelerin arşiv başvurularını temelsiz diye reddediyor.
27- 2001'de 2 Yahudi Vakfı arazilerini satıyorlar. Bu süreçle uğraşamayacaklarını ekliyorlar. ABD merkezli Nahalat Shimon International 3 milyon dolar karşılığında vakıf arazilerini alıyor.
28- Bu vakıf dinci-siyonistlerle işbirliği içerisinde olan bir vakıf. 2008 yılında bir plan öne sürüyorlar.
Planlama ve İnşaat Bölge Komitesi (Kent İmar Planı 12705)'ne sundukları konu 500 Arap ailenin evlerinin yıkılması, yerlerine 200 Yahudi yerleşiminin inşa edilmesi.
29- Dini bir vakfın arazilerini yerleşimci bir örgüte devretmesi süreci içinden çıkılamaz bir hale sokuyor. Yerleşimcilerin psikolojik baskıları, tacizleri ve dışlamaları Şeyh Cerrah'ı sürekli hareketli kılıyor.
30- Makul talep ise şu an İsrailli merkez elitlerin çözüm önerisi: tartışmaya konu olan 1-2 dönümlük bu araziyi devlet kamulaştırsın. Nahalat Shimon'a kamulaştırma bedeli ödensin. Bu arazi ya devletin elinde kalsın kiracılık hakkı korunsun ya da Arap ailelere satılsın.
31- Çok karmaşık ve teknik mesele. Arazi meseleleri doğası itibariyle öyledir.
Benim anladığım bu, eksiklik/bilgi yanlışı varsa lütfen yorum kısmına paylaşınız.
https://twitter.com/gcinkara/status/1391300283209297921
Ülkede, İsrail-Filistin Çatışmasını, objektif ve sloganlara dayanmadan konuşacağım bilim insanı o kadar az ki...
Herkeste bir heyecan, fevrilik ve özür dileyerek söylüyorum; laf sokma telaşı...
Böyle bir tartışma ortamı ya da nezaketi olabilir mi?..
Dinlemek, iletişimin temeli...
https://twitter.com/remzzicetin/status/1391127220823932937
Mescid-i Aksa'da Neler Oluyor??
https://www.youtube.com/watch?v=IjS85xuQ6P0
https://twitter.com/remzzicetin/status/1390997010342465541
Antisemitizme, ırkçılığa mahal vermeden Filistinlilerin yanında durmak gayet mümkün. İsrail ve Netanyahu’nun sistematik şiddet ve ayrımcı politikalarını, Filistinlilerin ve Falaşaların yaşadıklarını aklamaya hiçbir teknolojik gelişme, yazılımcı başarısı yetmez. Utanç verici.
https://twitter.com/yunuserdolen/status/1391718565829562369
"İsrail İç Savaşa Sürüklenmek İsteniyor"
Sağı işaret etmek İsrail ve Filistin Taraflarının, Her Zamankinden Daha Çok Sağduyulu Olması Gerekmektedir.
https://www.youtube.com/watch?v=alFEkRnsi7w
https://twitter.com/remzzicetin/status/1392054546394923009?s=27
Kudüs'te olanları Siyasal İslam malzemesi yapan içerikleri ve dezenformasyonu gördükçe; Filistin'de etnografik saha araştırması yapmış, beş ay bir mülteci kampında çalışmış bir sosyal bilimci olarak durumu değerlendirme ihtiyacı hissediyorum.
Tamamı : https://twitter.com/iremxyd/status/1391660125866369025
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56975875
https://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/felakete-mikroskop-tutmak-i-23186
https://www.istanbulberlin.com/ulker-gokberk/
https://www.youtube.com/watch?v=uowDL9S12A0
https://www.muhalif.com.tr/makale/anne-frankin-hatira-defteri-324
https://odatv4.com/natanyahuya-diktator-demesinin-ardinda-neler-yatiyor--08052141.html
https://odatv4.com/yazar/rafael-sadi/tek-mansette-iki-gorus-09052141.html
Mireille, Bella, Aron ve Gracia kardeşler; Yesilköy Atatürk Havaalanı’nda
http://nilayornek.com/istanbul-ya-aron-angelin-tasarladigi-gibi-olsaydi/
https://medyascope.tv/2021/05/10/hamaset-filistinlilerin-yaralarini-saramiyor/
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57072458
https://www.youtube.com/watch?v=s_XSVb3Xca4