Bir Theresienstadt mahkûmu olan piyanist Alice Herz-Sommer’i birçoğumuz 109 yaşındayken çekilmiş, yaşama dair çok önemli mesajlar veren röportajı ile tanıyoruz. “Benim dünyam müzik” diyor o röportajda ve “başka hiçbir şey beni ilgilendirmiyor” diye ekliyor manidar gülümsemesiyle…
Alice Herz-Sommer, Almanca konuşan Yahudi bir ailenin kızı olarak Prag’ta dünyaya gelir. Ailesinin kültürel sosyal yaşantısı içerisinde henüz küçük bir kızken Franz Kafka, Gustav Mahler, Sigmund Freud ve daha nice güçlü isimlerle tanışır. İlk piyano derslerini ablası verir. Daha sonra, piyano eğitiminde ekol olmuş, -benim de Londra’da öğrencisi olmuş hocaların hocası Maria Curcio’nun öğrencisiyken Maria vasıtasıyla çok derin müzik anlayışını öğrendiğim- usta piyanist Artur Schnabel, küçük Alice’in piyanistlik yolunda ilerlemesi için aileye cesaret verir. Böylece Alice, Prag Alman Konservatuarı Piyano Ana Sanat Dalı öğrencisi olarak piyanistlik yolunda ilk ciddi adımını atmış olur. 1931 yılında evlenir ve bir oğlu olur. Artık yoğun bir konser programı olan önemli bir konser piyanistidir.
II.Dünya Savaşı gelip çattığında, ailenin birçok ferdi Çekoslovakya’dan kaçmayı başarır ancak Alice 72 yaşındaki annesini yalnız bırakmak istemez ve Prag’ta kalır. Sonucunda annesi bir konsantrasyon kampında hemen öldürülür, kendisi de 1943 yılında Theresienstadt’a gönderilir. Savaş bittiği için şans eseri yaşamda kalır…
Aşağıda yer alan Viktor Ullmann’ın Theresienstadt yaşantısına önemle ışık tutan müzik eleştirisinden de görebileceğimiz gibi Alice Herz-Sommer orada bile yüksek piyanistik kalitesinden hiçbir şey kaybetmemiş. Bu beni çok etkiliyor ve hayran bırakıyor. Çünkü konser programı olarak seçtiği Chopin’in 24 etüdünün her biri oldukça zordur. Birini çalabilmek bile günlerce, saatlerce çalışma ve eser ortaya çıktıktan sonra bile elde tutmak için epey çalışma gerektirir. Şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum; günlük (o da bulabilirlerse!) 184 kalorilik yemek, son derece kötü yaşam koşulları ve piyano çalışılamayan bir ortamda bu yüksek başarı nasıl oldu? Titizlikle, disiplinle, müziğe, piyanoya adanmış bir yaşamdan ve o dönemin yüksek kültüründen başka bir cevap bulamıyorum… Bu yüksek kültürün büyük ölçüde kesintiye uğramış olması ne yazık, ne büyük bir kıyım…
Frederic Chopin
ALICE HERZ-SOMMER’İN 24 CHOPIN ETÜDÜ TEMSİLİ1
Viktor Ullmann
George Sand, Chopin’in yaratım sürecini anlatır: Kendini odaya kapatır, çalar, yazar, karalar, aşağı yukarı koşar, yeniden başlar, tekrardan fesheder -namütenahi bir süreç, müzikal fikirlerle umarsız bir savaş hali ve Chopin her seferinde galip gelmez, ertesi sabah yeniden başlamak adına çoğunlukla el yazmasını parçalar. Böylelikle momentum ve melankoli arasında gidip gelen bu ses dünyası, klasisist gözlerdeki madde ve nitelik arasındaki rezil yanlış anlaşılma ortaya çıkar: basit, melodik düşüncelerin etrafına, onları neredeyse nefessiz bırakan gümrah süslemeler sarılır- Mozart için düşünülemez, Schumann’da rastlanması oldukça güç, ki onun piyano tümcesi melos2 ve armonik süs arasında dengededir. Buna karşın -belki de bu nedenle- Chopin, piyanistlerin ve müzikseverlerin büyük kısmının sevgilisidir. Virtüöz olabilen -hünerlerini sunar, arabeskin parıldayan yüzeyini ve genellikle primitif ama enfes temel fikrin etrafında dolanan ve onu alt eden kaprisli ve parlak süslemeleri bir sevinç kaynağı olarak görür. Chopin, böylece eski ve yeni nesnelliğe tezat düşer. Fantastik, hırçın, marazi varlığı, rahat durmayan Fransız-Polonyalı kanı, kadınsı erkek doğası, özellikle virtüözitesi: Bunların hepsi, çok sevilen ve çok da eleştiri alan bu eserlerin üslubunu ve talihini belirler. Mazurkalar, polonaiseler, etütler, valsler, baladlar, prelüdler, vesaire, piyanistin ihtirasının buluşma noktalarıdır. Bir keramet değildir ki, sanatçılarımız parlamak adına, Frederic Chopin’in eserleriyle yarışırlar.
Tüm 24 etüdü tek bir akşamda çalmak hem fiziksel hem de estetik bir riskti. Sonuçta hepsi etüt idi, yani romantik piyano tekniğinin eğitimine özel alıştırma parçaları. Debussy’nin etüdleri gibi konser parçaları oldukları doğrudur; ne var ki bu, hepsini tek bir akşamda, adeta bütünsel bir sanat eseriymiş ve birbirleriyle ilişki içindeymiş gibi temsil etme hakkını doğurmaz. Dikkatli dinleyiciye, alıştırma parçalarının ilişkisiz, yan yana durmalarına, asıl sıralamadaki değişikliğin neden olduğu gösterilir; iki, üç, altı, on iki ya da tüm Chopin etütleri art arda veyahut sondan başa çalınabilir. Ortada bir bağlantı yoktur. Tasnif ne kadar zekice olursa olsun, tekdüzelikten kaçış yoktur. Buna, fiziksel gerilim, hatta aşırı gerilim içeren tarif edilemez teknik zorluk eklenir, ki bunun sonuçları maalesef la bemol majörde belirir.
Bu kadar eşsiz çalınmıştır bazı etütleri Alice Herz-Sommer’in, bu yüce küçük sanatçı ve haklı nedenlerle rağbet gören piyanistin -birkaçını dile getirmek gerekirse, aklımda olanlar do minör, mi bemol minör ve do diyez minördür- bu programın bütününe bakıldığı takdirde kabul edilmemesi gerekir. Lamond birkaç akşam boyunca Beethoven çaldı, burada Beethoven’ın etüdünden bahsedilmez, ve Chopin’in etütleri -Alice Herz’e tüm narin, asli sihrini ödünç veren coşkulu ve bundan dolayı cazlaşmış mi majöre rağmen- sonuç olarak isimlerinin ima ettiği anlamda kalırlar: Etütler, yani piyanist talimi.
George Sand
GEORGE SAND, CHOPİN VE MAYORKA
Renan Koen
Asıl ismi Amantine Aurore Lucile Dupin olan Fransız yazar, anı yazarı ve gazeteci George Sand, 1804-1876 yılları arasında yaşadı. Yaşadığı dönemde bir kadın yazar olmak imkânsız olduğu için George Sand ismini alır. Çok önemli eserlere imza atmış Sand, yaşadığı süre boyunca da çok tanınmış bir yazar olmuştur. George Sand daha çok büyükannesi ile büyür. Sonraki yıllarda ölümü ile çok sarsıldığı büyükannesinin hayatı üzerinde koruyucu, kollayıcı ve olumlu etkileri olmuştur. Sand, ileriki yaşlarında yazdığı ‘Hayatımın Hikâyesi’ adlı otobiyografisinde büyükannesini ve kaybını geniş bir biçimde kaleme alır. Mürebbiyesi Deschartres’tan gramer, Latince, bilim öğrenirken büyükannesi Dupin’den müzik öğrenimi görür. Geri kalan zamanında köylülere karışır; insana, doğaya olan merakı ve sevgisi daha küçük yaşlardan kendisini belli eder. Büyükannesinin ölümü ile girdiği bunalım ile evlenir ve bu evlilikten oğlu Maurice doğar. Daha sonra ise kızı Solange doğar. Bir süre sonra, boşanmasıyla birlikte, Sand’ın edebiyat hayatı başlar. Latouche, Balzac, Piat gibi çok önemli yazarlarla ahbaplık kurar ve Figaro, Revue de Paris gazetelerinde çalışmaya başlar. İşte George Sand ismini de o zaman alır. Kısa bir süre içinde ‘Pembe ve Beyaz’ ve ‘Indiana ve Valentin’ adlı romanları basılır ve büyük başarıya ulaşır. Aylık basılan Revue des Deux Mondes dergisinde yazmak üzere bir anlaşma yapar. Ardından ‘Lelia’ adlı romanını yazar. Bu romanını birçok roman takip edecekti. İçlerinden en önemlileri 7 Ağustos 1837’de basılan ‘Mauprat’, 18 Şubat 1837’de cilt halinde topladığı ‘Bir Yolcunun Mektupları’ ve ‘Lettres a Marcie’dir.
1838 yılı Sand için zor bir yıldır, bu dönemde insancıl mistisizme yönelir. Boşanmasını takiben birkaç mutsuz ilişkisinin ardından George Sand, 1836 yılında Romantik Dönem bestecisi Polonyalı Frédéric Chopin ile tanışır. Sand ve Chopin birlikteliği 1838 yılında başlayarak 1847 yılına kadar sürecektir. Sand ve Chopin bir süre Mayorka Adasında yaşarlar. Yazar orada birçok roman yazarken, Chopin de piyano edebiyatına çok önemli eserler kazandırır.
Chopin’in Mayorka’dayken bestelediği eserlerin tam bir listesini bir araya getirmek zor, çünkü birçoğuna adaya gitmeden önce başlamış ve adada bitirmiş, bazılarını adada bestelemiş ve bazılarını ise orada başlayıp daha sonra bitirmiştir. Sağlık sorunlarına rağmen, 1838 yılının ekim ayı ile 1839 yılının şubat ayı arasındaki dönemde, ‘Op. 28, 24 Prelüd’ü, bir ‘Mazurka’ ve ‘Polonaise’i Mayorka Adasında besteler. Op. 39, No. 3 Scherzo’suna ise burada başlar. Sand ve Chopin, Parisli arkadaşlarına gönderdikleri mektuplarda o sırada İspanya’da olan duruşmaları yazarken, barınmanın zorluğundan ve yerel halkın düşmanlığından bahsederler. Sonunda, yakındaki dağlardan gelen yağmurlara karşı savunmasız bir yer olan Palma şehrine bakan yüksek bir platoda inşa edilmiş ıssız bir taş manastıra yerleşirler. Bu manastır maalesef Chopin’in sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir.
Bir akşam Sand yürüyüşten döndüğünde, Chopin’i piyanonun yanı başında korkudan kaskatı kesilmiş bulur. Hayatımın Hikâyesi adlı otobiyografisinde o akşamdan şöyle bahseder: “Kendisinin3 bir gölde boğulduğuna dair bir rüyası olduğundan bahsetti. Rüyasında, ağır, buzlu su damlaları kalbinin üzerine ritmik bir şekilde düşüyormuş ve ona, aslında düzenli bir şekilde çatıya damlayan yağmur damlalarını dinlettiğimde, duyduğu seslerin bunlar olduğunu kesinlikle reddetti.” Chopin, 24 prelüdün içinde yer alan ‘Yağmur Damlaları’ prelüdünü o akşamdan sonra tamamlar. A-B-A formunda olan prelüd, tatlı, sakin yağan yağmuru anımsatan Re bemol Majör tonundaki A bölümü ile başlar. A bölümünü rüyasında gördüğü, kalbinin üzerine ritmik bir şekilde düşen ağır, buzlu su damlalarını betimlediği Do diyez minör tonundaki B bölümü takip eder. Ağır, buzlu su damlaları ve yarattığı korku hissi, crescendo nüansı ve armoninin gitgide yoğunlaşması ile insanın kalbine oturarak doruğa ulaşan B bölümü ferahlık hissine doğru giden bir köprü ile tekrar tatlı, sakin yağan yağmuru anlatan, huzurlu A bölümüne bağlanır.
George Sand-Chopin birlikteliği bittikten sonra Sand eserlerini vermeye devam etmenin yanı sıra, 1847 yılında kısa bir süre için politikaya girer. Büyük besteci Chopin ise 1849 yılında yaşama veda eder.
1Almancadan Çeviri: Maide Çebi
2 Antik Yunancada “melodi” anlamına gelen kelime, müzikolojide müziğin melodik temeline verilen isimdir. (ÇN)
3 George Sand Hayatımın Hikayesi kitabı