Lorena Franco
“Thérèse Raquin", Natüralizm akımından etkilenmiş, ünlü Fransız yazar Emilé Zola tarafından yazılmış psikolojik bir romandır. Birçok romanda olduğu gibi konusu yasak bir aşktır. Ancak bu kitabı diğer kitaplardan ayıran en büyük unsur âşıkların işledikleri cinayet sonucu bozulan psikolojilerinin anlatımıdır.
Bu romanla ilgili düşüncem; Emilé Zola, Thérèse ve Laurent'in psikolojilerini anlatmakla bırakmamış. Okuyucuya hissettirmiştir. Peki, Camille'nin psikolojisi? O neler yaşadı? Ya da geri dönebilse Therese ve Laurent'e ne söylemek isterdi? İşte benim gözümden Camille'nin katillerine mektubu:
Sevgili Thérèse ve Laurent,
Biriniz karım diğeriniz ise en yakın dostum. Hayatım boyunca güvendiğim üç insandan ikisi. Evet, zaten hayatımı yaşamak güçtü; evet, hastaydım. Thérèse özellikle de sen çok iyi bilirsin bunu, kaç kere ölümden döndüğümü. Ama içimde azıcık bile olsa o yaşama isteği olmasa yaşar mıydım sanıyorsunuz? Vazgeçebilirdim. Ama bu seçimi de benim yerime siz yaptınız. Eee, mutlu musunuz bari? Gerçi bilmiyormuş gibi soruyorum. Ben en azından rahat uyuyorum. Her akşam her gözünüzü kapattığınızda gözünüze hiç acımadan öldürdüğünüz adamın suratının gelmesi ve uyuyamamak, kâbuslar görüp uyanmak nasıl bir his? Veya uğruna adam öldürmeyi bile göze alabileceğiniz aşkınızı yaşayamamak, o nasıl peki? Ne olacağını sanmıştınız ki? Etme bulma dünyası derler, gerçi siz bu işten sıyrıldınız ancak görebildiğim üzere pekte fayda etmemiş, etmez. Bana ve anneme bu tür bir ihanet edip mutlu mesut yaşayabileceğinizi mi sandınız? Hayaller hayatlar... Peki, ben ne hissediyorum biliyor musunuz? Hiç. Koca bir hiç. Acı çektiğinizi görmek hoşuma gidiyor ne de olsa annemin oğluyum ancak yaşadığım şoku hiçbir duygu ya da his bastıramıyor. Hiçbir şey önemli değil. Ölüm böyle bir şey sanırım. Hayal etsenize, bir gün karım ve en yakın arkadaşımla bir gezintiye çıkıyorum. Gitmeden önce annem, zavallı kadın, bana dikkatli olmamı söylüyor olacakları hissedercesine. Günümü güzel geçirip hemen annemin yanına dönmek için can atıyorum. Ve canım dostum, Laurent’in teklifi ve güzeller güzeli karımın onayıyla nehirde bir sandal gezintisine çıkmaya karar veriyoruz. Benim için planlarınızın olduğunu bilmiyorum tabii. Sandalda gezerken etrafı inceliyorum. Havanın, suyun, günün ve ortamın ne kadar güzel olduğunu düşünürken aniden Laurent beni tutup kendine çekiyor. İnanır mısınız? O an ne olup bittiğini anlayamadım. Sonrasında canım dostum ağzımı tutup beni boğmaya başladığında o gün sağ kurtulamayacağımı anlamıştım. Laurent’e karşı güçsüz kalacağımı biliyordum çünkü. Karıma, Thérèse’e seslendim. Zavallı kadın diye iç bile geçirmiştim senin için Thérèse. Çünkü şoka girdiğin için bana yardım edemediğini ve Laurent’in benden sonra sana da bir şey yapabileceğini düşünmüştüm. Ah ne kadar aptalım, sonrasında anladım bunu. Suyun altındayken birine güvenmenin ne kadar korkutucu olabileceğini düşündüm ve bunu bana düşündüren tek şey lanet olası kocanın sarstığı güvendi. Pislik herif. Ama ölene kadar senden hiçbir şüphem yoktu Thérèse. Öldükten sonra iyice anladım kimseye güvenmemek gerektiğini ve geri dönebilseydim anneme de aynısını söylerdim. Sahi, anneme hiç mi acımadınız? Beni geçtim ama Thérèse, halana hiç mi acımadın? Her sabah hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek günaydın derken ona, hiç mi vicdan azabı çekmedin? Peki sen Laurent, her gün oğlunu öldürdüğün kadının suratını görmek hiç mi canını yakmadı? Benimki de soru, beni öldürdükten 5 dakika sonra Thérèse'in kahramanı rolüne bürünüp herkesin gözünü boyamış adamsın sen. Ama en azından o gün ben senin duygusal olarak olmasa bile fiziksel olarak canını yakmayı başardım. Umarım her aynaya baktığında, üstünü değiştirdiğinde beni hatırlarsın dostum. Anneme iyi bakın adiler tabi kendi acılarınıza dayanıp yaşamayı becerebilirseniz. Cehennemde görüşmek üzere.
Öldüğümden emin olmak için gelip ziyaret ettiğin morgdan Camille