İki kaliteli 'ilk film'

40. İstanbul Film Festivalinin nisan seçkisinde ilk filmini yapan iki yönetmen vardı.

Viktor APALAÇİ Sanat
19 Mayıs 2021 Çarşamba

‘Son Banyo’, bir teyzeyle yeğeni arasında gelişen duygusal yakınlığı gerçekçi ve inandırıcı bir dille anlatıyor. Kadınlığını yaşamamış, bastırılmış cinsel arzuları uyanan bir rahibeye odaklanan film ensestin sınırlarında dolaşıyor. Film yoğun ve içsel bir tensel yolculuğu hassas bir dengede ele alıyor. İkinci film ‘Aşktan Sonra’, kocasının 20 yıl boyunca ikinci bir evlilik yaşadığını öğrenen bir kadını odağına alıyor. Aynı erkeği seven iki kadının, kültürleri farklı da olsa, uzlaşma kültürü ve olgunlukla birbirlerini anlamalarını film inandırıcı bir dille anlatıyor.

 

‘O ULTİMO BANHO’

Yön: David Bonneville

Sen: D.Bonnevile - Diego Rocha

Gör.Yön: Vasco Viana

Müz: Jonatan Blati

Kur: Nicolas Diesmaison

Oyn: Anabela Moreira - Martin Canavarro - Margarida Moreira - Angelo Torres - Jose M.Mendes

 

40. İstanbul Film Festivalinin nisan seçkisinde kalitesiyle öne çıkan Portekiz filmi ‘Son Banyo / O Ultimo Banho’, Manoel De Oliveira’nın yardımcılığından gelme David Bonneville’in kamera arkasına geçtiği ilk yönetmenlik denemesi. 33 yaşındaki Bonneville tıpkı ustası, 106 yaşında ölen De Oliveira gibi Oporto doğumlu.

‘Son Banyo’ ilk filmini yapan bir yönetmenden beklenmedik bir beceriyle işlediği ilginç temaların hakkını veren minimalist bir film. 40. yaşını kutlayan İstanbul Film Festivalinin bu hoş sürprizi umut vaat eden bir yönetmeni sinemaseverlerle buluşturuyor.

Ensestin sınırlarını zorlayan film 

Bir rahibenin bastırılmış duygularını, cinselliğini yaşamamış olduğunu keşfetmesini film izleyiciyi zorlayan bir tonla anlatıyor. Ensestin sınırlarında dolaşan senaryosunu David Bonneville, Diego Rocha ile birlikte ustalıkla ve incelikle yazmışlar. Senaryo, filmin iki başkahramanının gerçek benliklerini keşfe çıktıkları tensel ve içsel yolculuğu hassas bir denge içinde ele almış.

Film, çarpıcı finaliyle ensesti değerlendirmeyi izleyiciye bırakıyor. Akılda kalan ise David Bonneville’in izleyiciyi rahatsız etmekten hoşlanan, kışkırtıcı bir yönetmen olduğu.

Bir manastırda çalışan, son yeminini etmeye hazırlanan 40 yaşındaki rahibe Josefina (Anabela Moreira) babasının ölüm haberini alınca Porto’daki manastırdan D’Ouro’daki köyüne gider. Babasıyla kavgalı olduğu için evini ve oğlunu terk edip izini kaybettiren kız kardeşi Angelina (Margarida Moreira) cenaze törenine katılmaz.

Babasının kimliği kendisinden gizlendiği, sevgisiz büyüdüğü için isyankâr ve öfkeli oğlu 15 yaşındaki Alexandre (Martin Canavarro) cenaze töreninde olay çıkarır. Büyükbabasının ölümüyle tek başına kalan ve yetimhaneye verileceği endişesini taşıyan Alexandre’a, Josefina annelik içgüdüsüyle yardım etme ihtiyacını hisseder. Eli yaralı olduğu için yıkanamayan gencin bitlendiğini görür ve kendisini yıkamayı teklif eder. Bunu manastırda hizmet ettiklerine her gün yapıyordur.

Josefina’nın yeğeniyle aralarındaki yakınlığın sınırları çok muğlaktır. Kendini ifade etmede aciz, kendini çıkışsızlık içinde hisseden yeğeninin bakımını üstlenmek durumunda kalan Josefina mensup olduğu manastırdan izin ister. Film bu ikili arasındaki karmaşık ilişkilerini ilginç bir açıdan ele alır. Futbol meraklısı Alexandre’ın yarasını tedavi etmek, onu doktora getirmek, banyoda çıplak yıkamak durumunda kalan Josefina hayatında alışık olmadığı bir durumu yaşadığını fark eder.

Rahatsız edici, kışkırtıcı film

Film, ikili arasında gelişen duygusal yakınlığı gerçekçi, inandırıcı ve samimi bir dille anlatır. Kadınlığını yaşamamış, gizli ve bastırılmış cinsel arzuları uyanan ve onlardan kurtulmaya çalışan genç rahibe hayatının bir dönüm noktasına geldiğini hisseder. Kendiyle yüzleşirken, banyoda yıkadığı yeğenine bağlandığını ve cinselliğini yaşamadığı için pişmanlık duyduğu gerçeğine varır.

Alexandre’ın yıllardır ortada olmayan annesi Angelina’nın aniden köye gelmesiyle olaylar bambaşka bir kulvara taşınır. Son derece anlayışlı, sevgi dolu bir adam olan kocası Edgar (Angelo Torres) ile köy evine gelen sorunlu ve depresif kadın hem mirastan pay istemek ve oğlunu yanına almak için ortaya çıkmıştır. Ancak Josefina yeğeninden annesinin geldiğini gizler. Alexandre yetimhaneye düşmekten kurtulacağı için evi terk edip annesinin himayesine girer. Ancak Angelina kolay pes etmez.

Filmde çıplak uyumayı tercih eden rahibe, öğle uykusunda kanepeye sere serpe uzanmış, eteği sıyrılmış teyzesinin çıplak bacaklarını seyreden yeniyetme yeğen gibi erotik dozu ölçülü tutulmuş sahneler var. Manastırdaki göreviyle sorunlu yeğenine karşı sorumlulukları arasında bocalayan Josefina rolünde, oyunculuğu yanında senaryo yazarı ve yönetmen olan Anabela Moreira inandırıcı bir performans çıkarıyor. Gerçek hayattaki ikiz kız kardeşi Margarida Moreira da filmdeki esrarengiz kız kardeş Angelina’yı canlandırıyor.

 

AHMED’İN İKİ KARISI VAR

Cannes 2020 etiketli, Eleştirmenler Haftası Bölümü’nden ödüllü ‘Aşktan Sonra / After Love’, İngiltere (Kent) doğumlu, Pakistan asıllı, 36 yaşındaki Aleem Khan’ın ilk uzun metrajlı filmi. Dover ile Calais arasında sefer yapan feribotlarda çalışan Pakistan asıllı Ahmed’in her iki yakada evlilik yaşadığı iki kadına odaklanan film, yas, kimlik, aile, ihanet, sadakat, yüzleşme ve kültür çatışması gibi hassas temaların hakkını veriyor. Aleem Khan ilk kez kamera arkasına geçen bir yönetmenden beklenmedik bir beceriyle, sinematografisi aksamayan, oyuncuları iyi yönetilen, duygusallık tuzağına düşmeyen bir film yapmış. Ölümün arkasında bıraktığı boşluk, dul iki eşin ve babasına hayran yeniyetme bir gencin yaşadığı travma, filmde inandırıcı bir dille anlatılmış.

Film İngiltere’nin güneyindeki Dover’da mütevazı bir evde sohbet eden, Pakistan asıllı bir koca ile evlenince Müslümanlığı seçen İngiliz eşinin havadan sudan sohbetiyle başlar. Evlenirken Fahima adını alan Mary (Joanna Scalan) kocası Ahmed’e (Nasser Memarzia) sorduğu soruya cevap alamayınca, kocasının oturduğu koltukta aniden ölmüş olduğunu görür. Cenaze töreninin ardından acılı kadın kocasından kalan hatıraları karıştırırken Fransız bir kadına ait bir kimlik ve kocasının o kadınla mesajlaştığı gizli bir cep telefonu bulur.

Fahima, bu gizemi çözmek için kanalın öte tarafındaki Calais şehrine gider. Fahima, evinin sadece 34 kilometre uzağındaki bu şehirde, eşinin 20 yıl gizli tuttuğu bir başka ailesi olduğunu öğrenir. Fransız kadının kimliğinde yazılı adrese gittiğinde Genevieve (Nathalie Richard) adlı yaşıtı bir kadınla karşılaşır. Yeni bir eve taşınma telaşını yaşayan Genevieve, tesettürlü şişman kadını beklediği temizlikçi olduğunu sanıp evine alır. Şaşkınlığından kurtulamayan ve kendisini yüzleşmeye hazır hissetmeyen Fahima, yaşadığı şoktan kurtulup durumu kabullenir ve evin temizliğini yapmaya başlar.

Yeni temizlikçi kadından memnun olan Genevieve, taşınma sürecinde yardımcı olması için evin anahtarını Fahima’ya verir. Evde annesiyle sorunlar yaşayan, evi terk edip babası Ahmed ile yeni bir hayata atılmayı planlayan, sorunlu bir genç olan Solomon (Talid Ariss) da yaşamakta ve annesiyle sürekli kavga etmektedir. Olaylar geliştikçe anne-oğlu barıştırmaya çalışan Fahima’nın gerçek kimliği ortaya çıkar. Fahima, Ahmed’in ölümünü ikinci ailesine açıklamak zorunda kalır. Şok geçiren ana- oğulun saldırısına uğrayan Fahima onları sakinleştirip ülkesine döner. Bu üçlünün durumu kabullenmesinden sonra film bambaşka bir kulvara sapar...

Bir erkeğin 20 yıl sonra ortaya çıkan gizli ilişkisiyle yolları kesişen, biri İngiliz diğeri Fransız iki kadının, uzlaşma kültürü ve olgunlukla bu duruma katlanmaları, Aleem Khan’ın elinden çıkma senaryoda inandırıcı bir dille işlenmiş. Kültürleri farklı da olsa kaybettikleriyle birbirlerine bağlanan iki kadının özgün öyküsünü film, empati duygusunun öne çıktığı yalın bir sinema diliyle anlatıyor.

Film, konusuyla akrabalık taşıdığı Ferzan Özpetek’in ‘Cahil Periler/ Le Fate İgnoranti’si (2001) bir İtalyan çiftin bir trafik kazası sonrasında yıkılan mutluluğuna odaklanıyordu. Erkeği ölünce acılı kadının bulduğu gizemli bir tablo kocasının sağlığında kendisini aldattığı şüphesini getirir. Elde ettiği sonuç zannettiğinden de ilginç çıkar.

Tanıdığını zannettiği ama hiç tanımadığını gördüğünü, ancak kocasını bir yabancıyla paylaşma şokunu çabuk atlatan Fahima rolünde Joanna Scanlan (60) çok başarılı. İngiliz yazar- yapımcı -sinema ve TV oyuncusu, bu kompozisyonuyla Selanik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Rakibesi Genevieve’de, deneyimli Fransız aktris Nathalie Richard (58) evli olduğunu bildiği halde sevdiği erkeğe bağlanan kadını canlandırıyor.

Michael Haneke’nin iki filminde (‘Caché’ ve ‘Happy End’) oynayan N. Richard, James Ivory’nin ‘Le Divorce’unda ve Jacques Rivette’in ‘La Bande A Quatre’ında da rol aldı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün