•Sosyal medyada da benzer ırkçı söylemlere maruz bırakılan Valansi, genel olarak İsrail politikaları ile Yahudileri özdeşleştirme durumu olduğunu ve Türkiye´de yaşayan bir Yahudi vatandaş olarak bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. •"Bir arkadaşım Golan Tepeleri ile ilgili bana çıkıştığında ortaokuldaydım. Anlayamamıştım ne olduğunu. Oradaki herhangi bir çatışmada ´Biz sizi kurtardık nankörlük etmeyin´ denebiliyor. Son zamanlarda buna bir de hem bazı medya organları hem de sosyal medyada aracılığıyla ´İsrail´i kınayın´ baskısı eklendi." Burcu Karakaş – www.dw.com.tr
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İsrail’in son dönemde başta Kudüs ve Gazze olmak üzere Filistin topraklarında uyguladığı saldırgan politikadan beklentisi, Gazze saldırısında taktik hedeflerine ulaştıktan sonra yapılacak bir ateşkes ile konunun yeniden sönükleşmesi ve gündemden düşmesidir. Fakat son dönem gelişmelerinin İsrail’in beklentilerini karşılayıp karşılamayacağı henüz net değil. Zira son şiddet sarmalında daha önce etkili olmayan farklı dinamiklerin de devrede olduğu görülüyor. Örneğin İsrail vatandaşı Filistinlilerin uğradıkları haksızlıklara ve İsrail’in işgal politikasına yüksek sesle itiraz etmeleri veya bu kesime yönelik sistematik saldırılar daha önce bu kadar yoğun değildi.
İsrail’in Filistin’deki işgal politikasında bu denli rahat hareket etmesi, her halükârda yukarıda ifade edilen antisemitizm tabusu, ABD desteği ve bölgede Filistin konusunda uyumlu ve tutarlı politikalar izlenmemesiyle yakından ilişkilidir. Bu faktörlerin tamamında veya en azından birinde meydana gelecek bir değişiklik, İsrail’in Filistin’de bundan sonra atacağı adımları da etkileyecek nitelikte olacaktır. Diğer bir ifadeyle, yaptığı eylemlerin maliyetinin artacak olması veya hesap verme ihtimali, İsrail’in Filistin’deki işgal politikasında eskisi kadar rahat hareket edememesi sonucunu ortaya çıkaracaktır.
Prof. Dr. Ferhat Pirinççi
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-in-kurgusal-mesruiyeti/2249654
İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına karşı geçen hafta Almanya’da düzenlen eylemlerin bir kısmında elbette radikal dinci, gerici, milliyetçi çevreler İsrail devletinin saldırısını Yahudi inancından bütün insanlara mal edecek sloganlar atıldı, İsrail bayrakları yakıldı, sinagoglara taşlı saldırılar düzenledi.
Bunların mutlaka mahkum edilmesi gerekiyor. Bu türden eylem ve saldırıların Filistin halkının haklı davasına hizmet etmediği ortada. Özellikle uluslararası desteğin sağlanmasının önünde engel oluyor. Zira yapılan dayanışmanın kriminalize edilmesine yol açıyor. Yahudi inancından insanlara karşı düşmanlık temelinde bilinçli bir politika yürütenler, aynı zamanda Müslüman ve Yahudi inancından emekçilerin bir arada barış içerisinde yaşamasına karşı çıkıyorlar.
İsrail devletinin her saldırısından Almanya’daki bütün Yahudileri ya da sinagogları sorumlu tutmak kabul edilebilir bir durum değildir. Belirtmek gerekiyor ki, Almanya’daki pek çok Yahudi, İsrail devletinin saldırılarını onaylamadığını ifade etmeye başladı. Hatta Berlin’deki eylemde Yahudilerin Sesi (Jüdische Stimme) derneğinin yöneticisi katılarak bir konuşma da yaptı. Asıl önemli ve değerli olan bu güçlerin sesinin daha fazla duyulmasını sağlamaktır.
Yücel Özdemir
https://www.evrensel.net/yazi/88754/almanyada-antisemitizm-tartismasi-ne-anlama-geliyor
Bu krizden hasar alarak çıkan aktörlerden biri de Biden yönetimidir. Yönetimin insan hakları ve demokrasi konusundaki söylemi bu krizde ciddi bir şekilde tahrip olmuştur. Yola koyulduğu günden bu yana dış politikayla ilgili her önemli çıkışında insan haklarını ana perspektifi olarak vurgulayan Biden yönetimi, İsrail’in başvurduğu orantısız güç kullanımı ve yol açtığı çocuk ölümleri karşısında bu kuvvetli tutumunu ortaya koyamamıştır. Muhatabı İsrail olunca eleştiri hakkından feragat etmek zorunda kalması, Başkan Joe Biden’ın insan hakları söyleminin tutarlılığına gölge düşürmüştür.
Görülmüştür ki, Netanyahu’nun ABD yönetiminin kendisini karşısına alamayacağı yolundaki hesabı büyük ölçüde tutmuştur. Başkan Biden, telefon diplomasisi yoluyla Netanyahu’yu ateşkese ikna etmeye çalışsa da bir hayli zorlanmıştır. ABD basınındaki haberlerden Netanyahu’nun Biden’ın da sabrını taşırdığı anlaşılıyor.
Başkan Biden, bu arada hiç hesapta olmayan bir şekilde İsrail karşısında zayıf kaldığı yolunda kendi partisi içinden yükselen eleştirileri göğüslemek durumunda kalmıştır. Bu tür eleştiriler, ABD cephesinde daha önce pek karşılaştığımız bir tablo değil. İktidardaki Demokratik Parti içinde, özellikle Kongre’de pek çok şahsiyet, Yahudi lobisi faktöründen çekinmeden İsrail’in hareket tarzıyla ilgili kuvvetli itirazlarda bulunabildi. Bunlar arasında yalnızca genç kuşak siyasetçiler değil merkezde olan, İsrail’e dost bilinen kıdemli siyasetçiler de vardı.
Bir bu kadar önem taşıyan gelişme, ABD basınında İsrail’i eleştiren seslerin de daha yüksek bir perdeden duyulmasıydı. New York Times’ın tanınan köşe yazarlarından Nicholas Kristof’un önceki gün yayımlanan “İsrail ile sarsılmaz dostluk bağları sallanıyor” başlıklı yazısı bu bakımdan bir hayli çarpıcıydı.
Sedat Ergin
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/israil-hamas-krizi-dunyaya-neyi-gosterdi-41815171
İsrail medyası ilk kez “Türkiye ile çatışma olasılığına” işaret etti.
Jerusalem Post gazetesinde yayımlanan şu satırlar düşündürcü:
“Türkiye, donanmasını Gazze’ye göndermek istiyor. İsrail, Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni savunmak için yeni Sa’ar 6 korvetler satın alıyor. Türkiye’nin Gazze’ye deniz yoluyla desteğini artırması, İsrail ve Türkiye’yi askeri bir çarpışma rotasına sokabilir.”
Bu “netameli” söylemin nedeni “Türkiye’nin, Gazze’ye Libya modeli uygulayacağı” kuşkusu ya da kaygısı...
Emekli Amiral Doç. Cihat Yaycı’nın başında bulunduğu BAU DEGS (Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi) tarafından önerilen “Filistin’e Libya modeli” projesi çok ses getirdi...
“Türkiye’nin Akdeniz kıyılarından Gazze kıyılarına uzanan deniz koridoru” iki tarafın kıta sahanlıklarını birleştiriyor. Münhasır Ekonomik Bölge oluşturuyor. Türkiye’nin “Mavi Vatan” alanını daha da genişletmenin yanı sıra Yunanistan ve İsrail arasında Münhasır Ekonomik Bölge’yi de kesiyor. Yunanistan’ın “Info Gnomon Politics”in yayınında bu proje için “Kuluçkadaki gri kurt mutludur” başlığı atılmış. (Herhalde “bozkurt” denilmek istenmiş.)
Bu projenin “İsrail’in Kıbrıs ve Yunanistan’la doğal gaz boru hattı planına darbe vuracağı” da iddia edilmekte.
Peki, hukuk açısından Gazze’yle böyle bir anlaşma mümkün mü?
Şöyle bir değerlendirme yapılıyor.
“Türkiye, KKTC’yi ayrı bir bağımsız devlet olarak tanımayı” planlamakta. Uluslararası tanınmasa da “bağımsız KKTC ile anlaşma imzalayabileceği” görüşünde.
Tayvan ve KKTC gibi, Filistin’de bir anlaşmanın tarafı olabilir.
Bu da -muhtemelen- “Hamas’la anlaşmak” anlamına geliyor.
Ayrıca...
“East-Med üyeliği”, Filistin’in Doğu Akdeniz’de başlı başına uluslararası bir birim olduğunun göstergesidir.
Güneri Cıvaoğlu
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/netameli-catisma-soylemi-6508905
İsrail'de yaşayan Araplar ve Yahudiler arasında ilişkinin derinliğini esasında bu tür kriz anlarında ölçmek kolay. Her şey süt liman giderken toplumsal ayrışmalar örtülüyor, yerine pragmatik/faydacı alışverişler ortaya çıkıyor.
Fakat bu sürdürülebilir değil. Çünkü iki toplum arasındaki ilişki ekonominin seyrine ve kurumların hizmet götürebilme kapasitesine endekslenmiş durumda.
Mesele ise başka yere gidiyor: İsrail'de vatandaşlık ne durumda?
Vatandaşlık önemli; çünkü bir ülkede yaşayan bireylerin iyi günde kötü günde yaşadıkları ülkelerinin yanında olması toplumsal istikrar ve devletin dayanıklılığı için önemli.
Fakat son gelişmeler İsrail'in Arap toplumunun Filistinli olmaya dair özlemlerinin hala diri ve somut olduğunu ortaya çıkardı.
Um El Fahm'de, Kudüs'te, Ramle'de ve sair birçok Arap nüfusun yoğunlukta yaşadığı yerlerde Filistin bayrağının dalgalandığını ve Filistinli olmaya ait marşların, sembollerin ve eylemlerin ortaya çıkışını gözlemledik.
İsrailli yöneticiler ise Filistinli olmaktan ayrı ve ona alternatif İsrailli Arap kimliğini desteklemekteydiler. Burada iki toplumlu bir ulus-devletin olabilirliğini tasarlıyorlardı.
Çoğunluğu Yahudilerden oluşan fakat Arapları da içeren İsrail devleti. Bu ise İsrail'in mevcut siyasi konjonktüründe tam anlamıyla hayata geçemeyen bir düşünceydi.
Yapılan bir dizi hukuksal düzenlemeler (2018 yılındaki İsrail Yahudi Halkının Ulus Devletidir Temel Kanunu), kurumsal ayrımcılık (Arap sektöründe devlet bütçesinden ayrılan payın düşük olması) ve iki-devletli çözüme dair uygulanabilir bir stratejinin yoksunluğu İsrail'deki Arap sektörünü öfkelendiren gelişmeler olarak kaydedilebilir.
(...) İsrail ve Filistinliler arasında etnik-ulusal hiyerarşinin kurumsallaşması ve görünürleşmesi gelecekte bu iki toplumun ortak yaşama veya iki ayrı devlet oluşturma stratejilerine yönelik telafisi zor darbeler indiriyor.
İsrail'de Yahudi ve Arapların birlikte yaşadıkları şehirlerden gelen görüntüler (Lod'da Yahudi ve Arapların birbirlerine saldırması; Bat-Yam'da Arap Linci) sadece siyasal dinamiklerle açıklanamayacak kadar derin ve yaygın toplum psikolojisini yansıtıyor.
Neticede bu gibi toplumsal karşılaşmalar iki toplum arasındaki güveni ve iletişimi kısa vadede zora sokabilir. Lod'da gördüğümüz manzaralar ve sonrasında olaya tanıklık edenlerin görüşleri bunu doğruluyor.
En yakın komşusundan, en yakın arkadaşından beklenmeyecek taşkınlıklarla karşılaşan Yahudiler ve Araplar için bir arada yaşamaya dair asgari medeni ilişki araçları (birbirlerini olduğu gibi kabul etme, kimliği ötekileştirmeme gibi) epeyce aşındı.
Bu tür kontrolsüz kitlesel patlamalar bana başka bir fenomeni de hatırlatıyor:
Arap toplumu üzerinde geleneksel liderliğin yokluğu ve Yahudi toplumu üzerinde milliyetçi ajitasyonun kolayca hâkim politik-psikolojik motor olması. Bu iki nokta üzerinde düşünülmeye değer.
Dr Gökhan Çınkara
İsrail'in Hamas ile karşılıklı olarak bu ateşkesi ilan etmesi, bundan sonraki süreç için bir zaman kazancı hesabına girdiğini düşündürüyor.
Hamas geçtiğimiz günlerde, İsrail'e en az 6 ay boyunca karşılık verebilecek mühimmata sahip olduğunu açıklamıştı.
İsrail ve Filistin'de kaldığım dönemlerde çokça defa şahit olduğum durum şu oldu; genelde İsrail tarafı bu gibi açıklamalardan sonra Hamas'ın mühimmatlarının yerini tespit etmek için zaman kazanıyor.
Zamanla yeri tespit edilen mühimmatların olduğu bölgelere ufak ufak nokta atışı operasyonları düzenliyor yani Hamas'ı tahrik ediyor.
Sonrasında Hamas İsrail'in nokta operasyonuna karşılık verince, büyük operasyon düzenlemek için kendinde "meşru müdafaa" hakkını görüyor ve bu defa büyük operasyona başlıyor.
Geçmişi referans aldığımızda Netanyahu'nun bir günde karar değiştirip ateşkes kararı vermesi, bu ateşkesin sürekliliği yönünde çok inandırıcı gelmiyor işin açıkçası.
Benan Kepsutlu
Peki Türkiye'nin Ortadoğu'ya ilişkin son çıkışları, İsrail'de nasıl yankı buldu? Son gelişmeler ikili ilişkilerde normalleşme çabalarını nasıl etkiler?
DW Türkçe'nin bu sorularını yanıtlayan İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli uzmanı Gallia Lindenstrauss, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik tutumunun "agresif" olarak değerlendirildiğini aktardı.
Lindenstrauss, "Erdoğan'ın son gelişmeleri hem iç politikada araçsallaştırdığı hem de Ortadoğu ve Müslüman dünyasında nüfuzunu artırmak için kullandığı görülüyor. Erdoğan iktidarda olduğu sürece Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerçek bir iyileşme olmayacağı görüşü hakim" dedi.
Müslüman ülkeler arasında İsrail'i ilk tanıyan ülke Türkiye. Ancak Lindenstrauss, Türkiye'nin yıllar içinde İsrail'e yönelik daha sert bir tutum takındığını, AKP'li isimlerin bazı söylemlerinde adeta İsrail'in var olma hakkını sorgulayan, bunu gayrimeşru gibi göstermeye çalışan ifadeler kullanmaya başladığını kaydetti.
ABD'nin Erdoğan'a "antisemitik söylem" suçlaması konusunda INSS kıdemli uzmanı Lindenstrauss, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Erdoğan'ın İsrail'e yönelik kimi eleştirileri, meşru. Ancak kullandığı kimi söylemleri antisemitik unsurlar içeriyor. Kullanılan dilin, daha geniş tarihsel bağlamda ne anlama geldiğine dikkat edilmeli. Erdoğan'ın Filistin meselesine içten bir yakınlık duyduğuna inanıyorum ama hem kendisinin hem Ankara'da diğer kimi yetkililerinin İsrail'e yönelik eleştirilerinde kullandıkları dilin, yapıcı olmadığı görüşündeyim. Uygunsuz ve tek taraflı dil, İsrail'in bunlara kulaklarını tıkamasına yol açıyor. Oysa Türkiye de İsrail gibi terör tehdidiyle karşı karşıya. Postmodern, sadece barışçıl araçların kullanılabildiği bir dünyada yaşamıyoruz ve en başta Türkiye kendisine yönelen terörle başa çıkmaktaki güçlükleri çok iyi biliyor olmalı… İsrail'in çok yanlış ve kötü şeyler yaptığını düşünebilirisiniz, ama en azından İsrail vatandaşlarını hedef alan roket saldırılarını kınayabilirsiniz. Ama Ankara bunu bile yapmıyor."
Diplomatik ilişkilerde krizin derinleştiği 31 Mayıs 2010'daki Mavi Marmara olaylarından bu yana Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerçek anlamda bir normalleşme sağlanamadı. Son gelişmeler de bu yolda ilerleme sağlanması konusunda umut vadetmiyor.
Gallia Linderstrauss da normalleşmenin güç olacağı görüşünde. İsrail'in son gerilim öncesinde Ankara'ya normalleşme için üç talep ilettiğini hatırlatan Lindenstrauss şöyle devam etti:
"İsrail'in öncelikle beklentisi Hamas'ın Türkiye'den silahlı unsurlar içeren faaliyetlerinin kısıtlanması. İkinci beklenti, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik kışkırtıcı söylemlerini sınırlandırması. Üçüncü beklenti ise Türkiye'nin Batı Şeria ve İsrail vatandaşı Filistinliler nezdindeki faaliyetlerinin daha şeffaf olması. Çünkü son yıllarda Türkiye'nin sadece Batı Şeria'da değil, İsrail içişlerine de müdahale ettiği gözlemleniyor. Erdoğan bunları kabul etse dahi, son gerilimler nedeniyle de herhangi bir İsrailli liderin buna inanması bir hayli güç olacak. Güven bunalımı çok derin."
Ankara'nın son dönemde sadece İsrail ile değil aynı zamanda Yunanistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri ile ilişkilerindeki normalleşme arayışı konusunda da şüpheler bulunuyor.
"Şu çok açık, kendisini izole edilmiş hisseden Türkiye ilişkilerini düzelterek bu izolasyonu kırmak istiyor" diyen INSS uzmanı Lindenstrauss, Erdoğan hükümetinin bu açılım manevralarını "taktiksel" olarak tanımlıyor.
Lindenstrauss, "Geçmişte statükodan yana olan Türkiye artık revizyonist bir aktör. Bu nedenle sadece İsrail değil bütün aktörler, Türkiye'nin açılımının samimiyetine güvenmekte zorlanıyor" dedi.
Değer Akal
https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan%C4%B1n-abdde-kredisi-t%C3%BCkendi/a-57606943
9 milyonluk ülkede 1.8 milyon İsrailli Arap yıllardır en küçük bir olayda kimliklerinin iptal edilmesi, mülklerine el konulması endişesi yaşardı. Bu kez sokaklara çıktılar. İkinci sınıf vatandaş olarak yaşadıkları topraklarda bir süre sonra sıranın onlara geleceği ve “yekpare bir Yahudi” devleti planının yaklaşmakta olduğunun farkına varıldı. Bir intifada değil bu. İntifadanın şartları, örgütlenmesi yok ortada. İntifada, Batı Şeria ve Gazze’nin öncülüğünde yaşanacak bir durum; toplumsal örgütlenme, pasif direniş, günlük hayatın devamının planlanması ve İsrail’in kilitlenmesi vb. gibi unsurları gerektiriyor. Ayrıca Filistin siyasetinde belirsizlik, hedefsizlik ve toplumun yorgunluğu söz konusu.
Bir ayaklanma yok ama önümüzdeki dönemde bir iç savaşın gündeme gelebileceği kolaylıkla söylenebilir. Özellikle İsrail vatandaşı Araplara yönelik linç girişimleri, ayrımcılık, Netanyahu ve aşırı sağ siyaset nedeniyle derinleşerek devam edecek gibi. Zaten istenen İsrail vatandaşı Arapların ya kimliklerinden vazgeçmesi ya da Batı Şeria’ya sürülmesi.
Ancak bu durum kritik bir noktayı beraberinde getiriyor: Böyle bir iç savaş İsrail için Batı Şeria ve Gazze’deki cephelere bir üçüncüsünü ekleme riskini taşıyor. Yeni bir çatışma alanı oluşuyor. Bundan böyle Filistin topraklarına yönelik saldırılarda, Doğu Kudüs’teki hak ihlallerinde sokaklara pek çıkmayan İsrail vatandaşı Filistinliler de dikkate alınacak. Sokaklara sürülen aşırı sağcı grupların ülke içindeki linç girişimleri yıllardır yan yana yaşayan iki toplumu daha da ayrıştıracak. Tıpkı dünyanın başka yörelerinde sağ ve aşırı sağ politikalar ve politikacıların kışkırtmalarında benzerlerini gördüğümüz gibi. İsrail’in kendi yarattığı ve düşünmesi gereken yeni tehlike de bu.
Döngünün diğer önemli cephesi Gazze Şeridi. Hamas’ın şaşırtıcı biçimde askeri kapasitesini arttırması hem örgüt hem de İsrail’in elini güçlendiriyor. Gazze’de bir araya gelen örgütlerin –ki aralarında El Fetih’in El Aksa Tugayları dışında, Halk Cephesi ve Demokratik Cephe’nin de bulunduğu ama Hamas ve İslami Cihat’ın baskın olduğu direniş cephesinin– ilk günlerde İsrail’in korunma kalkanı Demir Kubbe hava savunma sistemini sorgulanır hale getirdikleri roket yağmura ağır karşılık verildi. İsrail “tehdit altında” olduğu iddiasıyla orantısız bir saldırı için bahane buldu. İsrail savunma sistemi her şeye rağmen hâlâ başarılı. Ama Gazze’de verdiği karşılık her gün savaş suçlarına yeni sayfalar ekliyor.
İsrail onlarca sivilin hayatına mal olan saldırılarında Hamas’ın üst düzey yöneticilerini de hedef alıyor. Hamas’a bu anlamda darbe vuruluyor. Hamas kendi içinde bu durumu soruşturuyor. İsrail’in haber alma yöntemlerinin Gazze’deki Hamas kayıplarını nasıl arttırdığı merak ediliyor. Ama gelinen noktada İsrail, Hamas adına Filistin halkını, çocukları cezalandırıyor. Yani Hamas adına Filistin halkı cezalandırılıyor.
Bu döngü sonunda Hamas askeri zaferini ilan edecek, İsrail Hamas’a ağır darbe vurduğunu söyleyecek, sonuçta iki taraf da siyasi olarak bu durumdan güçlenerek çıkmaya çalışacak.
Mete Çubukçu
https://birikimdergisi.com/haftalik/10610/filistin-deki-donguye-alismamak-gerek
Peki yasaklı bir ideoloji nasıl oluyor da Kudüs Günü’nde kendine böyle geniş meydan bulabiliyor? Bu sorunun cevabı, Gazze’nin bugün neden kan gölüne döndüğünü de açıklıyor.
Nedeni, Netanyahu’nun siyaseten tükenmişliği. Son iki yıldır Likud liderliğinde koalisyon hükümetlerini sürdürebilmek için, Siyonist blokta toplanan aşırı sağın kucağında Netanyahu. Müttefiklerinden Yahudi Evi nispeten ılımlı bir sağ eğilimli parti. Neo-Kahanist “Otzma Yehudit”, yani Yahudi Gücü aşırı sağda konumlanıyor, Noam partisi ise LGBT düşmanı.
Yahudi Gücü’nün lideri İtamar Ben Gvir, haham Kahane’yi ruhani mentoru olarak anıyor, hahamın fikirlerini reddeden ana akım siyaset ve medyayı da karakter suikastıyla suçluyor. 1990’da New York’ta Mısır asıllı bir saldırgan tarafından öldürülen Kahane’nin ruhuna da suikast bir nevi.
Kahane hayranları geçen marttaki seçimde de Likud partisiyle ittifak halinde meclise girdi. Arapların sürülmesini ve Yahudi yerleşim birimlerini savunup Filistin’in bağımsızlığına karşı çıkan aşırı sağ partiler önemli bir çoğunluk elde etti. Onlar da aynı Netanyahu gibi İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Arap vatandaşları “beşinci kol” olarak yaftalıyor. Aşırı sağın yarattığı bu iklim Filistin’le ihtilafın ateşini iyice körüklüyor.
Kahane’nin sapkın fikirlerini birebir savunan aşırı sağ liderler ana akım medyada da yer buluyor ve zihniyet giderek normalleşiyor. Bir araştırmaya göre İsrail radyo ve televizyonlarına en fazla çıkarılan siyasetçi Netanyahu, hemen arkasından iki aşırı sağcı lider Naftali Bennett ve Ben Gvir geliyor.
Bu Ben Gvir, Kahane’nin müritlerinden kitle katili Baruch Goldstein’ın fotoğrafını evinin salonuna asan bir isim. Goldstein 1994’te Batı Şeria’nın El Halil kentinde bir camiyi basıp yaylım ateşiyle 29 kişiyi öldürdükten sonra cemaat tarafından linç edilmişti. O tarihte Kahane artık hayatta değildi, ancak takipçisi olarak hareket İsrail ve ABD tarafından terör grubu olarak yasaklandı.
Ayşe Özek Karasu
https://www.haberturk.com/yazarlar/ayse-ozek-karasu/3074708-evet-madimak-ama-otesi-var
Bir önceki Gazze saldırısından sonra, Erdoğan’ın Davos’ta Şimon Peres’le meşhur atışması ve hemen ertesi yıl Mavi Marmara gemisi baskını yaşanmıştı. Somut olarak İsrail’i zorlayacak bir tedbir alınamadı elbette ancak yine de sembolik de olsa bazı tepkiler verilmişti. Bunun da ötesinde Ankara ile Tel Aviv arasında doksanlı yıllarda tesis edilmiş olan pozitif hava dağılıp gitmişti.
Geriye dönük bir değerlendirme yaptığımızda, bu soğuk geçen sürecin İsrail’den çok Türkiye için sorunlar yaratan bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Arap Baharı’nın coşkulu erken dönemlerinde koşullar bizim lehimize gelişecek gibi görünürken ilerleyen yıllarda rüzgarın terse dönmesinden en çok istifade eden ülkelerden birisi İsrail oldu. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidardan darbeyle uzaklaştırılması, iç savaş sonucu Suriye’nin kalıcı olarak dağılması ve tehdit olmaktan çıkması, eli zaten güçlü olan Tel Aviv yönetimini daha da rahatlattı.
Biz ise İsrail’le ilişkilerin koptuğu bu sürede ne kadar zemin kaybedebileceğimizi hesaplayamamış görünüyoruz. Yunanistan, Doğu Akdeniz’deki çekişmemizde hem Mısır’la hem de İsrail’le sorunlarımızdan faydalanarak büyük mesafe kat etti. Arkasına Avrupa Birliği’nin de desteğini alan komşumuzu dengelemekte giderek daha fazla zorlanıyoruz. Bundan dolayıdır ki uzunca bir süredir hem Mısır’la hem de İsrail’le ilişkileri geliştirmemiz, dış politikamızı duygusal değil daha reel hesaplar üzerinden yapmamız çağrıları daha da duyulur oldu.
Geçen hafta işin Mısır’la ilgili kısmının bile iktidarın ideolojik bagajları yüzünden içerdiği güçlükleri tartışmıştık. Son saldırılarla beraber İsrail’le bir yakınlaşma planımız varsa o da Kaf Dağı’nın ardına gitti diye yorumlanabilir.
Zora giren iktidarını Filistinliler’e karşı sertleşerek İsrailliler’in güvenlik endişelerini ateşleyerek gidermek isteyen Netanyahu açısından ise Türkiye ile gerginlik çok sorun olmasa gerek. İsrail yönetimi, ABD ile ilişkilerinde Trump’tan sonra Biden yönetiminde de bir pürüz yaşanmayacağından emin, bölgede karşısına çıkacak bir güç olmamasının verdiği güvenle eli yükseltiyor. Fatura ise bir kez daha evinden yurdundan edilen, horlanan Filistinlilerin önüne geliyor. Pek kimsenin acılarına kulak vermediği, belki de bıkkınlık duyduğu bir sorunun talihsiz parçası bu toplum bir kez daha kısa çöpü çekiyor. Belli ki Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması sürecine, Batı Şeria’da işgalin daha da yerleşmesine ve ilhak girişimlerine yönelik tepkiler cılız kalacak, herkes kendi gündemine dönecek.
Bahadır Kaynak
https://www.diken.com.tr/atinalilardan-filistinlilere-dersler/
Bugüne kadar ortalama bir Batılının İsrail-Filistin çatışmasına dair algısı ana akım medyanın çerçevesini çizdiği kadardı. Bir yanda Arafat’ın ellerine tüfek verdiği 12-13 yaşındaki çocuklar, intihar bombacıları, diğer yanda da tarih boyunca baskı altında yaşamış ve var olmaya çalışan mağdur bir halk. Bu çerçeveleme İsrail’e yönelik her türlü eleştirinin Anti-Semitizm olarak değerlendirilmesinin yolunu açtı. Özellikle 9/11 sonrası dünyada Filistinlilerin hakkını savunmak da terörizmi, radikal İslam’ı desteklemek anlamına geldi. 2000’lerin ortasından başlayarak Avrupa’da yayılmaya başlayan Yahudi karşıtlığı efsane gazeteci Oriana Fallaci’nin “Avrupalılardan utanıyorum,” diye isyan etmesine neden oldu.
Bugün az da olsa Batı’da İsrail-Filistin çatışmasına yönelik rüzgar değişiyor, çünkü “wokeness” akımının başarıya ulaşması için mağduriyetler arasında ayrımcılık yapmaması gerekiyor. Gelir adaletsizliğine yönelik gösteriler, geçen yaz ülkeyi sarsan “Siyahların Hayatı Önemlidir” (BLM) protestoları, #MeToo, LGBT+, “Çin virüsü” yüzünden Asyalılara yönelik saldırılara karşı oluşan bilinç, Türkiye’nin hoşuna gitmese de “Ermeni Soykırımı” ifadesi derken sıra Filistin’e geldi.
Yükselen nefret söyleminin Filistin’in mağduriyetine katkısı olduğu söylenemez. Arap ülkeleri sesini çıkartmazken istikrarsız dış politikasıyla Türkiye’nin “one minute”la başlayarak, ardından da yardım gemisi kriziyle İsrail’le karşı karşıya gelmesi Batı’yla da köprüleri atması anlamına geldi. Türkiye’nin kendi demokrasisiyle ilgili sorunlar da başka davaları sahiplenmesiyle ilgili samimiyetini zedeledi.
Bugün yurtiçinde ne kadar yüksek sesle Filistin’in yanında yer alsa da dünya Türkiye’nin sesini duymuyor, Hadid ailesi kadar yankılanmıyor. Türk hükümetinin dünyadaki mağduriyetler arasında tercih yapması, sadece işine gelen konuda infiale gelmesi bunun bir nedeni değil mi?
Oray Eğin
https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/3076588-filistinlilerin-hayati-nasil-onemli-oldu
"Bazen belki satır aralarına baktığımızda, Erdoğan bir tane anekdot aktarmış. Orada 'Bana eski bir Yahudi başbakanı' diye, İsrail başbakanı diyebilirdi. Gerçi Amerikan hükümetinde böyle bir kanaat olduğunu tahmin ediyoruz. Erdoğan'ın İsrail karşıtlığının arkasında Yahudi karşıtlığı görüşü olabilir belki ama burada Cumhurbaşkanı'nın bire bir Biden'ı hedef alarak "Siz kanlı ellerinizle tarih yazıyorsunuz" deyince olay kişiselleşiyor. Bence Cumhurbaşkanının bu kadar sert bir dil kullanması, olayın özünün saptırılması konusunda Amerika'nın da işine yarayan bir yol açıyor diye düşünüyorum. Erdoğan'ın açıklamalarına bakınca, hepimizin Orta Doğu'dan gelen görüntülere karşı duygularımıza bir anlamda tercüman olduğunu söyleyebiliriz. Mesajın özüne baktığımızda bunlarla mutabık olmamak mümkün değil. Mesele bu mesajı nasıl verdiğiniz. Cumhurbaşkanı şöyle bir ifade kullandı "Haklının güçlü olduğu bir dünyayı kurmak için Türkiye var" diyor. Ama siz dünyaya adil bir tavır göster çağrısında bulunurken, kendi evinizde de adaleti sağlıyor olmalısınız.”
Barçın Yinanç - Metin Kaan Kurtuluş
https://t24.com.tr/video/ankara-nin-sert-soylemi-israil-in-isine-yariyor,38991
Gazze’nin tek hakimi konumundaki Hamas ise, çatışmalardan istifade etkinliğini tüm Filistin’e yayma derdinde. Tüm dünyada İhvan hareketlerinin marjinal hale geldiği bu günlerde Hamas da bu çatışmaların “ölüm-kalım” savaşında olduğunun farkında. ABD’nin yaşanan olaylar hakkında yaptığı açıklamalardan belli; Amerikan Dışişleri Bakanlığı “İsrail-Filistin çatışması” demiyor yaşananlar için, “Hamas-İsrail savaşı” diyor, cümlenin sonuna Hamas’ın bir “terör örgütü” olduğu ifadesini de ekleyerek.
Bu açıdan, Mısır’ın yürüttüğü ateşkes görüşmeleri Hamas için bir “meşruiyet” kapısı aynı zamanda. Bu arada ölen ölür, “şehit” der yolunuza devam edersiniz nasıl olsa.
İsrail’le “İbrahim antlaşmaları” çerçevesinde ilişkileri normalleştiren, karşılıklı büyükelçilik açan Arap ülkeleri de zorda; İsrail’in devlet gücüyle ezdiği –topraksızlaştırma hatta vatansızlaştırma- Filistin halkını görmezden gelmek kolaydı. Ama işin içine kan, ölen bebekler girince işin rengi değişti. Arap sokaklarındaki vicdanlı insanlar gözlerini güç savaşı hesapları yapan Arap ülkeleri liderlerine dikince, onlar da çaresiz kaldı. Gelsin o zaman bir kuru Arap Birliği kınaması, bir-iki sert ama etkisiz İslam İşbirliği Teşkilatı karar metni. Bir yandan da İsrail’e mesaj üzerine mesaj elbette; “Silah kullanmayı geri çek ki, biz de seninle ilişkimizi mutlu mesut yürütebilelim…”
Zeynep Gürcanlı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/guc-savaslari-ve-olen-insanlar/621405
İsrail’in karşı karşıya kaldığı sorun aslında basit: Kendisi bir dizi taktiksel askeri başarı sağlarken Hamas “zafer tablosunu” pekiştiren tarihi kazanımlar elde etti. Hamas Kudüs’e altı tane füze atarak İsrail parlamentosundaki oturumu böldü ve saklanmak için kaçışan vekillerin görüntüsü İsrail demokrasisini tüm dünyanın gözü önünde küçük düşürdü. Hamas ayrıca İsrail’in Arap ve Yahudi vatandaşlarını karşı karşıya getirerek günlerdir süren bir anarşiye yol açtı. Batı Şeria’daki Filistinliler arasında da İsrail karşıtı şiddeti tetiklemekte belli ölçüde başarılı oluyor. Tüm bunların üstüne bu ay yapılması planlanan ve yaygın beklentiye göre kendisinin kazanacağı Filistin seçimlerinin iptalinin öcünü almış oldu, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı gölgede bırakıp siyaseten zayıflattı ve İslamiyet’in en kutsal mekânlarından Mescid-i Aksa ile Kudüs’ün kurtarıcısı olmaya soyundu.
Kazananlar ve kaybedenlere dair ara değerlendirme, siyasi bekası için çırpınan Netanyahu’yu katmadan yarım kalır. Netanyahu siyasi kariyeri boyunca askeri maceralardan kaçınmaya çalışmıştı. Gazze’ye yönelik 2012’deki Savunma Sütunu Harekâtı ve 2014’teki Koruyucu Hat Harekâtı’na sürüklendiği zaman bile bunları bir an önce bitirme eğiliminde oldu. Ancak bu defa ilk kez operasyonu bitirmeye değil, sürdürmeye uğraşıyor.
Savaşın bu kez Netanyahu’nun siyasi amaçlarına hizmet ettiği aşikâr. Surların Muhafızı Harekâtı daha şimdiden Netanyahu hükümetinin yerine geçecek olan geniş tabanlı koalisyonun kuruluşunu baltaladı, başbakan olması beklenen Yamina Partisi lideri Naftali Bennett’i yeniden Netanyahu önderliğindeki sağcı kampa çekti ve Netanyahu’ya nefes aldırttı. Tüm bunlar, operasyonun siyasi hesaplarla başlatıldığı anlamına gelmez. Hamas’ın Kudüs’e roket atması İsrail’e başka seçenek bırakmadı. Ancak bu operasyondaki Netanyahu askeri harekâtlara bulaşmak istemeyen bildiğimiz temkinli Netanyahu değil ve bu da söz konusu siyasi sonucun doğmasını ziyadesiyle kolaylaştırıyor.
Ben Caspit
https://www.al-monitor.com/tr/originals/2021/05/no-victory-picture-israel-gaza#ixzz6vc4iiDWJ
Yakın geleceğe doğru biraz bakarak sözü bağlarsak, İsrail’de seçim sistemiyle işbaşına gelip, o meclis aritmetiğinden bir hükümet kurmayı başaracak hangi başbakan Filistin ve Kudüs konularında anlamlı bir adım atabilir, bilemiyorum. Böyle bir gelişme olabileceğini de sanmıyorum. İsrail’e eğer ABD’nin de katılacağı “BDS” (“boycott-divest-sanction”) baskısı olursa belki. Onun da olacağı yok. Netanyahu’nun içeride iktidarda kalmak, dışarıda diplomasi ağı kurmak yeteneğini teslim etmeli. Filistin’de ertelenen, İsrail’de beşinci kez yinelenecek seçimler herhangi bir umudu canlandırmıyor. BMGK üyelerinin Filistin konusuna yaklaşımları da yakın gelecekte bir diplomatik baskı ya da çözüm işareti vermiyor. Ölen öldüğüyle, evi başına yıkılan yerinden yurdundan olduğuyla kalıyor.
Aydın Selcen
https://www.gazeteduvar.com.tr/filistin-kazanan-kaybeden-degismeyen-makale-1523036
2007’den beri İsrail’i füze ile defalarca vuran Hamas ve onun kontrolü altında olup olmadığı tam da belli olmayan İslami Cihat, şu son hafta gönderdikleri roketlere harcayacakları parayı Filistin halkının yararına harcamış olsalardı ne güzel oldurdu? Oysa Hamas, bir yanda İsrail’e ders verme peşinde koşarken öte yandan Mahmut Abbas’a mesaj veriyor, Ramallah’a korku salıyor. Bunu da Gazze’de bin bir sefalet içinde yaşayan halkın sırtından yapıyor, ne yazık ki!
Doğrudur ki İsrail’de yükselen sağ bir görüş var. Doğrudur ki Araplar arasında da bugünkü çatışma ortamını istismar eden aşırı uçlar var. Ve doğrudur ki sokaklara taşan, daha önce yaşanmamış Yahudi – Arap çatışmaları görülmekte, İsrail kentlerinde. Hamas’ın roketlerinden çok daha vahim sonuçlar çıkartacak bir durumdur bu… Toplumsal barışın nasıl korunacağı, bitmek bilmeyen siyasi boşluğun buna ne kadar yansıdığı konusunu ayrıca irdelemek gerekir.
Burada altını çizmemiz gereken şiddetin şiddet doğurduğu ve her iki toplum içindeki aşırı uçların görüşlerini konsolide ettiği gerçeğidir. Yapılan hataları tekrarlayarak doğrunun bulunması mümkün değildir, şüphesiz.…
Son tahlilde, Filistin’de, savaş durumunu bitirecek ve halkına hak ettiği refahı sağlayacak güvenilir bir siyasi otoritenin oluşması gerekmektedir. Bu kalıcı barış için gerekli ancak yeterli olmayan bir adımdır. Gerisi için bundan böyle, önceden denenmemiş adımların atılması gerekir. Savaş halinin soruna bir çözüm olmadığı, ancak acı ve umutsuzluk getirdiği açıkça belli iken, barışı tesis etmenin yollarını aramak her iki halk için de geleceği teminat almak açısından elzem…
Marsel Russo
https://www.reportare.com/kose-yazilari/ortadogu-yeniden/
Yahudi cemaati, son yıllarda sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla, cemaatin resmi twitter adresi üzerinden antisemit olaylara karşı tutumunu açıkça göstermektedir. Böylelikle bir toplumsal baskı oluşturularak, antisemit söylemlerden ötürü bazı kişi ve kurumlardan -aşağıda önemli bir örnekte de göreceğimiz gibi- “özürlerin” gelmesi sağlanmaktadır.
2015 yılında, Edirne’deki tarihi Büyük Sinagog’un restorasyonunun tamamlanması sırasında, Edirne Valisi, İsrail’in 2014 yılının Temmuz ayında başlattığı Gazze’deki operasyonlarda Müslümanlarca kutsal kabul edilen bir yer olan Mescid-i Aksa’ya baskınını kamuoyu önünde lanetlerken Büyük Sinagog’un ibadethane olarak açılmasına izin vermeyeceğini sadece müze olarak açılacağı açıklamasında bulundu. Valinin; “Mescid- i Aksa’nın içinde savaş rüzgârları estiren, bizzat savaş tatbikatı yapan o eşkıya kılıklı insanlar, orada Müslümanları katlederken, biz de onların burada sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu” sözleri Yahudilerin tepkilerine neden oldu ve cemaat Vali’nin Yahudi vatandaşları ötekileştirdiği açıklamasında bulundu. Bu olaydan sonra yetkililer hemen Sinagogun ibadethane olacağının belirttiler, Vali de “sözlerinin yanlış anlaşıldığını” belirtip özür dilemek zorunda kaldı. Büyük Sinagog, Devlet desteğiyle restore edilip Mart 2015 yılında müze-sinagog olarak ibadete açıldı.
Yahudilerde söylem değişiminin en önemli göstergeleri, 1947 yılında kurulup bugüne dek yayın yapan, internette de yer almasıyla gittikçe daha geniş bir toplum kitlesine hitap eden cemaatin çıkardığı tek gazete olan haftalık Şalom Gazetesi’ndeki söylem değişikliğiyle genç kuşaktaki yeni Yahudilik anlayışının haber/yazı portalı olan, 2016’da yayına başlayan Avlaremoz’dur.
Son yıllarda yeniden güçlenen antisemitizmi besleyici siyasi söylemler, sosyal medyanın gelişmesiyle görünürleşen antisemitizm ve nefret söylemi, ana akım medyanın antisemitizmin bir insanlık suç olduğunu görmezden gelmesi Yahudi cemaatinde tepkiler oluşturmakta ve bu tepkiler “ılımlı eleştirellik” eksenli yazılar ile Şalom ve Avlaremoz aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmaktadır.
“Ilımlı eleştirelliğin” geliştiği bu süreçte One Minute ve Mavi Marmara olayları Yahudilerin söylemlerini “ılımlı eleştirelliğe” iyice yaklaştıran önemli gelişmeler oldu. Bu olayların ardından oluşan belirgin antisemit söylem 500. Yıl Vakfı ile başlayan geçmişin karanlık sayfalarını “görmezlikten gelme” “500 yıldır kendilerine hoşgörü gösterilen bir azınlık olduğunu gösterme gayreti” yavaş yavaş aşılmaya başlanarak cemaat başkanlarının da yönlendirmesiyle dışa açık bir şekilde Yahudi kimliğiyle tanınarak eşit vatandaşlık talebi oluşmaya başlamıştır.
Şalom’un genç yazarlarından Mois Gabay bir yazısında şöyle der: “Fransızların çok kullandığı “Pour vivre heureux, vivons caché!” [Mutlu yaşamak için, gizli yaşayalım] dönemi sosyal medyanın icadıyla Türk Yahudileri için sona ermiştir. Kırgınlıklarımızı içimize atmadan, suç işliyormuş kaygısına düşmeden sorunlarımızı anlatmalı ve yaşadığımız toplumla tüm gerçekliğiyle paylaşmalıyız. Aydınlık bir gelecek için… konuşmanın vaktidir. Bulundukları her platformda Yahudi aydınlarının fikirlerinin beyan edebildiği, ‘Türk Yahudi’si kimliğimiz ile gurur duyabileceğimiz bir gelecek dileğiyle…”
Dr. Süheyla YILDIZ - Doç. Dr. Hakan YÜCEL
https://www.norzartonk.org/tam-vatandaslik-pesinde-ermeniler-ve-yahudiler/
Peki bu ateşkes ile savaş bittimi. Kesinlikle bitmedi.
Hamas Batı Şeria ve Gazze’de hatta İsrail içindeki şehirlerde de HAMAS KAZANDI kutlamaları yaptı ve gerçekten de bu bölgelerde yaşayanlara bir kazanma hissi verdi. Kimse Gazze’deki durumun ne olduğunu düşünmedi bile.
İyi de Hamas gerçekten kazandı mı?
Fiili olarak Hamas’ın neredeyse bütün alt yapısı,metrosu ve silah fabrikaları imha edildi. 200 kadar terörist imha edildi. Muhammed Deff , İsmail Haniye ve Yahya Sinwar İsrail’in arananlar ve imha edilecekler listsindedir. Yani her an yokedilebilirler.
Ancak Hamas’ın kazandığı noktalar ise görmezden gelinemeyecek kadar önemlidir:
İsrail içindeki Arap toplumunu ateşleyebildi ve her an patlatılabilecek konuma getirdi. İsrail içinde oldukça büyük bir HAMAS sempatizanları ordusu tesis etti. Bunu da sosyal medya aracılığı ile halletti.
Aynı şekilde Batı Şeria yani YEHUDA VE SHOMRON bölgelerindeki gençleri İsrail ile savaş’a yönlendirecek bir motivasyon oluşturdu.
İsrail’in bu ateşkes kararı ile ateş kesemeyeceği en önemli iki sürtüşme noktası bu içerdeki Araplar ve Batı Şeria’daki gençlerdir.
Rafael Sadi
https://www.iyigunler.net/11-gun-sonunda-ateskes-makale,2698.html
Son çatışmaları değerlendirince, Hamas daha da güçlendi, Netanyahu can çekişen siyasi yaşamını biraz daha uzatma olanağı buldu. FKÖ ve Filistin yönetiminin silikleşme süreci devam ediyor. Arap ülkelerinde ve Türkiye’de Filistin’e sahip çıktığını iddia eden sesler, sık sık Yahudi düşmanlığı da sergileyen sesler olarak kaldılar. ABD yönetimi ve Avrupa devletleri “İsrail kendini koruma hakkına sahiptir”, “bir an evvel ateş kesilsin” gibi genellemelerle yetindiler.
Kısacası ilk bakışta “ortada farklı bir durum yok” denebilir. Ancak daha dikkatli bakınca kimi önemli değişimlerin işaretlerini görmek olanaklı. Örneğin, “Oslo barış süreci çerçevesinin”, “iki devletli çözüm” seçeneğinin artık öldüğü rahatlıkla söylenebilir. Diğer taraftan, İsrail ve Filistin halkları arasında güvensizlik, düşmanlık, hatta nefretin bugünkü düzeyi tek bir demokratik İsrail içinde Filistinlilere eşit haklar ve özgürlükler getirecek bir çözüm olasılığına izin vermiyor.
Netanyahu, iktidarda kalmaya çalışırken ırkçı, dinci, fanatik Yahudi akımların güçlenmesini, hatta silahlanmasını teşvik etti. Geçen hafta silah ruhsatı almak için başvuranların sayısı haftalık ortalamaların yedi katına fırlamış. Buna karşılık İsrailli Arapların da yaygın biçimde silahlandığı bilinmeyen bir şey değil. Bu yüzden son çatışmalar boyunca sık sık ve ilk kez, bir “iç savaş” riskinden söz ediliyordu.
Ergin Yıldızoğlu
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/ateskes-ama-bu-kez-farkli-1838651
"Bir Türk Yahudisi düşün. Belki hayatında hiç İsrail’e gitmedi bile. Ama sanki Türkiye'nin eşit bir vatandaşı değil, İsrail’in bir elçisiymiş gibi hesap sorulabiliyor."
Türkiyeli Yahudiler, son günlerde İsrail ve Filistin arasında yaşanan çatışmalar nedeniyle ırkçı söylemlere maruz kalıyor. Şalom gazetesi yazarlarından Karel Valansi de gerek geleneksel medya gerekse sosyal medya kullanıcıları tarafından tehditlere maruz kalan isimlerden biri…
Valansi, Mart ayında Takvim gazetesi tarafından "Türkiye'de çalışan Yahudi gazeteci" sözleriyle hedef gösterildi. Aynı gazete Mayıs ayında ise Valansi’yi "Siyonist terör devleti İsrail’i savunuyor" sözleriyle hedef aldı. Sosyal medyada da benzer ırkçı söylemlere maruz bırakılan Valansi, genel olarak İsrail politikaları ile Yahudileri özdeşleştirme durumu olduğunu ve Türkiye'de yaşayan bir Yahudi vatandaş olarak bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.
"Bir arkadaşım Golan Tepeleri ile ilgili bana çıkıştığında ortaokuldaydım. Anlayamamıştım ne olduğunu. Oradaki herhangi bir çatışmada 'Biz sizi kurtardık nankörlük etmeyin' denebiliyor. Son zamanlarda buna bir de hem bazı medya organları hem de sosyal medyada aracılığıyla 'İsrail’i kınayın' baskısı eklendi."
Hrant Dink Vakfı’nın "Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2019 Raporu"na göre, Yahudi vatandaşlar çoğunlukla İsrail-Filistin çatışmalarını konu alan haberlerde bütün bir toplum olarak şiddetle özdeşleştirilip düşmanlaştırılıyor. Haberlerde "Yahudi" kelimesinin hakaret ifadesi olarak kullanıldığına dikkat çeken rapora göre, "İsrail devleti" ya da "İsrail Savunma Kuvvetleri" gibi kurumları ifade eden sözcükler yerine Yahudi kimliği genelleme yapılarak kullanılıyor ve Yahudiler Türkiye'ye yönelik bir tehdit olarak gösteriliyor.
Valansi, "yabancı" olarak konumlandırılmaktan da rahatsız… Türkçe konuşmasına, Türkiye vatandaşı olmasına şaşıranların oldukça fazla olduğunu, hemen her seferinde anadilinin Türkçe olduğunu anlatmak zorunda kaldığını söylüyor. Valansi'ye din değiştirmesini tavsiye edenler bile oluyormuş.
"Din değiştirmeyeceksem neden İsrail’de kendi dindaşlarımla yaşamadığım sorulur. Bunda vatandaşlık kavramının tam anlaşılmaması, empati kuramama da rol oynuyor ve bunlar tedirginliği arttırıyor. Yahudi toplumu üyeleri daha içe kapanıyor. Böylece kendini bir nebze güvende hissediyor."
1927 nüfus sayımı verilerinde 81 bin olan Yahudi nüfusu şu an Türk Yahudi toplumunun tahminlerine göre 17 bin civarında… Ancak bu sayı, her geçen sene azalıyor. Nedeni ise, Türkiyeli Yahudilerin başta İsrail olmak üzere farklı ülkelere göç etmesi. Türkiye'de artan antisemitizm, göçe yol açan sebeplerden biri. Türkiye'yi Eurovision Şarkı Yarışması’nda temsil eden müzisyen Can Bonomo'nun Karel Valansi gibi maruz kaldığı ifadeler, antisemit söyleme örnek gösterilebilir. Instagram hesabından yaptığı paylaşımların altına Filistin bayrakları koyan ve "Keşke Yahudilerin yaptığına bir tepki verseydiniz" gibi sözlere maruz kalan Bonomo son olarak, "Sizler ırkçısınız çocuklar" tepkisi ile kamuoyunu gündemine geldi. Irkçı söylem ve eylemlere maruz kalanlar arasında Türkiyeli Yahudilere ses olan medya kuruluşları da var.
Burcu Karakaş
“Eski-yeni Türkiye ayrımı olmadan Türkiye’nin kendi fabrika ayarlarında olduğu zamanlarda Türkiye, İsrail karşıtı olmadan Filistin’in yanında olabiliyordu. Türkiye kendini merkeze alıp kendi çıkarlarını gördüğü zaman herkese faydası olur, bölgede böyle saçma şeylerin olması karşısında da en azından arabulucu veya insani olarak daha akılcı ve rasyonel girişimlerde bulunabilir. Bugün Türkiye bu alanı boş bıraktığı için Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, İsrail’le Filistin arasında mekik diplomasisine giriyor. Bu tamamen şu anki mevcut AKP hükümetinin yanlış dış politikasının sonucu. Türkiye'yi fabrika ayarlarından uzaklaştırdığınızda Türkiye’nin kendisine de faydası olmuyor, Ortadoğu’daki hiçbir ülke ve özelinde Filistinlilere de faydası olmuyor. Türkiye özelinde bence bunun defaatle altını çizmekte fayda var. Türkiye ve Türk halkı İsrail karşıtı olamaz, antisemitik olamaz. İsrail karşıtı olmadan Filistin’in haklarını koruyabilen bir Türkiye vardı. Ama insanlar şurada çok ciddi bir manipülasyona gidiyorlar. Biz ideal bir dünyada yaşamıyoruz ki. Bugün nasıl bazı açmazlar yaşanıyorsa geçmişte de yaşanıyordu, insanoğlu tarihçesi böyle bir şey. İdeal bir dünyada yaşamıyoruz, ne bizim hükümetlerimiz ne devlet yöneticilerimiz mükemmel insanlar değiller. O yüzden bu fabrika ayarı mevzusunu artık AK Parti kendisine ne kadar zarar verdiğini bizim bu gördüğümüz perspektiften görsün ve anlasın. Bu anlamda bir düze getirsin. Şu anda kısa bir zamanda İsrail ile ilişkiler normalleşmez. Ama uluslararası ilişkilerde mutlak düşmanlık mutlak dostluk olmuyor. O yüzden hiçbir zaman sayfayı kapatmamak gerekiyor.”
Tülin Daloğlu (Ceyda Karan röportajı)
Takılan tweetler
İsrail’e kızmak, Türkiye’deki Musevi toplumunu hedefe koymayı,
@karelvalansi gibi meslektaşlarımızı ırkçı saldırılarla taciz etmeyi mazur gösteremez. Ciddi olun, edepli olun.
https://twitter.com/asliaydintasbas/status/1395185737998426116
6 milyon Yahudi'yi sistematik olarak katletmiş, bu yüzden Yahudilere karşı tarihi sorumluluk duyan Almanya'da sinagog önüne Türk bayraklarıyla gidip "pis Yahudi" diye slogan atmanın kime ne faydası var?Türkiye'de normal görülüyor olabilir ama Almanya'da popülist sağcılara yarıyor.
https://twitter.com/TopcuElmas/status/1392782338745061376
19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
@SALOMgazetesi , 20 Mayıs 1970 tarihli ana sayfa.
Avram Leyon'un #Ladino olarak kaleme aldığı başyazının konusu '1919'dan 1970'e #19Mayıs'#Şalom
https://twitter.com/HalicPostasi/status/1395022137698697217
ABD’ye Osmanlı’dan göç eden Sefarad Yahudilerinin yerleştiği başlıca şehirlerden Seattle’da, İstanbullu Morris Tacher’in 1920’de açtığı “The Turkish Restaurant”.
Turizm web sitesi gibi restoran. Tarih var, kültür var, deniz var, yemek var... Daha ne olsun. @SephardicUW arşivi)
https://twitter.com/IsilAcehan/status/1393586385991389195
Dün İsrail'in Ankara'daki büyükelçiliği bünyesinde akademisyenlere ve basına verdiğim brifing.. #Gazze #Hamas #İsrail @IsraelinTurkey
https://www.youtube.com/watch?v=hGWkdI2v08s
https://twitter.com/hayeytan/status/1396063643243008003
Türkiye Cumhuriyetinin Lyon fahri konsolosu Albert Routier. Yahudilere gercek/sahte belgeler cikartip Nazilerin faaliyetlerine direnmis. Routier görevini dedesinden almis. Türk Disisleri tarihi yazanlar icin ilginc bir konu.
Osmanli´da/Türkiye´de dogmus Yahudilerin hangi kamplarda öldürüldükleri de ilginc bir konu. Örnegin Levy Aron 1898 Istanbul dogumlu, 1942´de Auschwitz imha kampinda öldürülmüs. Kendisinden kalan fotografa dikkat.
https://twitter.com/YesenDursun/status/1396154337303351296
Bu doğru değil. Öyle olsa normalleşmeye geçiş sağlanır mıydı? Ki çok haber oldu İsrail pandemiyi bitirdi vs diye. İsrail'de yaşayanlar aşı oldu. Filistin'dekiler sıkıntıda ne yazık ki.
https://twitter.com/dritaesadi2/status/1396861168401096706?s=27
Clubhouse'da İsrailli gençlerle Filistinli gençleri bir araya getiren bir oda var. Adı "Meet Palestinians and Israelis". 8 gündür duraksız yayın yapıyor. Taraflar kavga etmeden kendi görüşlerini dile getiriyorlar. Bir ara 159 bin dinleyiciye ulaşmış oda.
https://twitter.com/suleymanirvan/status/1396857923964391429?s=27
Tahran'da muhteşem Mikvah açıldı. Tahran Hahambaşısı @HaravGerami
Tebrikler ve Hazak Ubaruh!
https://twitter.com/mchitrik/status/1396876541460615168
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.birgun.net/haber/israil-i-elestirmek-antisemitizm-degil-345580
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57166785
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/o-kelime-6510571
https://yetkinreport.com/2021/05/22/gazzedeki-fuze-duellosunun-anlattiklari/
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57201887
https://www.gazeteduvar.com.tr/almanyanin-israille-iliskisi-turkiye-kadar-tarihsel-haber-1522577
https://www.gazeteduvar.com.tr/gorundugunden-daha-derin-israil-azerbaycan-iliskileri-haber-1522575
https://www.youtube.com/watch?v=CvtIdU3DA6w&t=1s
https://www.gazeteduvar.com.tr/hipokrasi-ile-karisik-filistin-fetisizmi-makale-1522583
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/israil-solunun-cokusu-1835929
https://www.uikpanorama.com/blog/2021/05/11/netanyahusuz-bir-israil-mumkun-mu/
https://www.acikgazete.com/israile-de-antisemitizme-de-karsi-olmak/
https://www.youtube.com/watch?v=LjMPBLWBu_0
https://www.youtube.com/watch?v=W9QZZpmCeqg&t=626s
https://www.biracemiyolcu.com/post/i%CC%87srail-den-lezzetler-i%CC%87srai%CC%87l-%C5%9Farabi
https://www.gazeteduvar.com.tr/yalansiz-tarih-hakki-polonyada-holokost-yasalari-haber-1523102
https://tarihdergi.com/ortak-dusmana-karsi-ayni-saflarda/
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-i-kim-durduracak/2252336
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57226373
https://www.gazeteduvar.com.tr/filistin-tesellisi-makale-1523222
Kırmızı Köşe
Filistin olayları ve Yahudilere değindiği vaazında müftü Soytekinoğlu, Selanik göçmenlerinin yüzde 90’ının Sabetayist olduğunu ve Müslüman olmadığını söyledi.
“Yüzde 90’ı Selanik göçmeni ve Sabetayist. Ne demek Sabetayist? Müslümanlığa girmiş gözüken Yahudiler. Aslında Müslüman değil” ifadelerini kullanan müftü, ardından Gezi olaylarıyla bağlantı kurdu.
Müftünün vaazında şu ifadeleri kullandığı duyuldu:
*Bunlar dünyanın neresinde olursa, şu an ses çıkarmadıklarına bakmayın, İstanbul’da gezi olaylarında otellerinde insanları barındıran kimdi? Gene Yahudiler idi. Şu an birisi bir takımın başında. Bunlar gücü, kuvveti eline geçirdiği zaman size de aynısını yaparlar.
Müftünün konuşması cami cemaati tarafından kayda alındı.
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/deniz-zeyrek/nankor-adam-6447043/