Viyana doğumlu Lily Renee Phillips, 1938 yılında Avusturya´dan kaçtı. Kindertransport ile İngiltere´ye gitti ve 1940´ta ailesiyle yeniden bir araya geldi. Çalıştığı şirkette kurşun kalem izlerini silmekten, kendi kahramanlarını çizmeye kadar yükselen Renee Lilly Philips´in yarattığı çizgi roman kahramanı Senorita Rio, gündüzleri bir Hollywood yıldızı geceleri ise Nazilerle savaşan gizli bir ajandı.
1930’lu yıllarda özellikle ABD’de çizgi roman yapan birçok Yahudi sanatçı vardı. Nedir ki bu çizgi roman yaratıcılarının hepsi de erkekti.
Yarattıkları çizgi süper kahramanlar gibi, Yahudi yaratıcılarının da çoğu kez gizli kimlikleri vardı. Eserlerini farklı isimler kullanarak yayına sokuyorlardı. Süpermen’in yaratıcıları Joe Shuster ve Jerome Siegel, Joe Carter ve Jerry Ess takma adlarını kullandı. Robert Kahn olarak doğan Bob Kane, Batman’i yarattı. Jacob Kurtzenberg (takma adı Jack Kirby), Captain America’yı yarattı.
Daha az bilinmesine rağmen Senorita Rio, gündüzleri Hollywood yıldızı Rita Farrar, geceleri Nazilerle savaşan gizli bir ajandı. 1940’larda Rio’nun aksiyon dolu karelerini çizen ve L. Renee olarak imza atan sanatçının kendisi de, bir tür ikili hayat yaşadı. Çünkü kendisi Yahudi’ydi fakat kadındı. Bu genç kadının gerçek adı Lilly Renee Philips’ti.
Sanatçı Lilly Renee Philips o sırada aldığı hayran mektupları için “Herkes benim erkek olduğumu sanıyordu. Her zaman Mr. Renee diye hitap ederlerdi” demekte. Hayranları Renee’nin ne cinsiyetini, ne de Senorita Rio’nun olay örgüsüne rakip olan inanılmaz yaşam öyküsünü bilmezdi.
Lilly Renee Philips kimdi?
Renee çalıştığı çizgi roman yayın şirketi ‘Fiction House’un New York ofisinde, kalem izlerini silmekten, kendi kahramanlarını çizmeye kadar yükselen, her işi yapan bir göçmendi. Bu işlerin dışında, 1938’de Nazilerin ilhakının ardından Avusturya’dan kaçan, Viyana doğumlu bir Holokost kurtulanı idi. Kindertransport ile İngiltere’ye kaçmış, 1940 yılında New York’ta ailesiyle yeniden bir araya gelebilmişti.
Çizgi roman dünyasının kötü adamlar ve adalet arayan kanun kaçaklarının arenasını gerçekten seven iş arkadaşlarının aksine, Renee her zaman yaptığı bir şeyi yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu; çizmek.
Bu çizimler 11 Mart-3 Eylül 2021 tarihleri arasında New York’un Amerika Kültür Forumunda düzenlenecek bir sergide yer alıyor. ‘Three With a Pen’, Viyana’da büyüyen ve 1938’den sonra hayatta kalmak için kaçan üç Yahudi karikatür sanatçısını ön plana çıkartıyor: Lilly Renee Philips, Paul Peter Porges ve Bill Spira. Bu sergi ilk olarak 2019’da Viyana Yahudi Müzesinde sergilendi.
Renee’nin çizdiği eskizleri, 17 yaşındayken kaçtığı Viyana’ya geri döndüler. 80 yılı aşkın bir zaman sonra gerçek evlerine varmışlardı. Sanatçı hâlâ hayatta ve bu ay 100. doğum gününü kutlayacak.
Herhangi bir gazeteci ile konuşmamasına rağmen, kızı ve meslektaşları onun imkânsız hayatından bahsetti. Renee’nin Viyana’da çocukken yemek masasının altından resim çizdiğini, tiyatroda gördüğü balerinleri ve kostümlü sanatçıları çizdiğini, on yıl sonra New York’ta, bu çizim becerilerini, tüm varlıklarını Avusturya’daki Nazi makamlarına teslim eden ve yukarı batı yakasında küçük bir apartman dairesinde yaşayan ebeveynlerini desteklemek için kullandığını anlatıyorlar. Genç kız, hediyelik eşya satan bir mağaza için ahşap kutular dekore etmeye başlamış, ardından Woolsworth’un büyük mağazası için tanıtım posterleri çizmişti.
Bir gün Renee’nin annesi, ‘Fiction House’un illüstratörler aradığını duyuran bir gazete ilanı görüp kızını başvurmaya teşvik etmiş. Renee’nin çizgi roman kariyeri kısmen doğru zamanda, doğru yerde olmanın bir örneğiydi. 1930’lardan beri patlama yaşayan Amerikan çizgi roman endüstrisi New York’ta yoğunlaşmıştı. 1940’lar aynı zamanda çizgi romanların altın çağıydı.
‘Three With a Pen’in eş küratörü Michael Freund, “II.Dünya Savaşı öncesinde kadın çizgi roman sanatçıları gerçekten çok ender bir türdü. Çizgi roman çizmek, çoğunlukla aç gençlerin alanıydı” diyor.
Renee’nin Fiction House’daki ilk görevleri, arka planda resim yapmak gibi basit işlerdi. Ama işinde yükseldi ve kendi başına çizmesi için aldığı tekliften sonra, çizdiği ilk kadın kahraman, cesur bir savaş hemşiresi olan ‘Jane Martin’ oldu. Sonraki önemli çizgi romanının adı ‘Senorita Rio’ olmuştu.
Bu seneki serginin eş küratörü Sabine Bergler, “Müttefik Kuvvetler için casus ve gizli ajan Senorita Rio’nun karakteri tam olarak, Renee tarafından icat edilmedi, ancak hikâyeye ve kahramanın kendine özgü özelliklerine katkıda bulundu ki bu aynı zamanda faşist güçlerle savaşma arzusunun bir yansımasıydı” demekte.
Meslektaşı Nick Cardy, Rio’yu tasarladı, ancak Renee onun görünüşünü şekillendirdi: Naziler ve Latin Amerika’daki müttefikleri ile savaşan, atletik, esmer bir kadın kahraman.
Renee, kendisine yapılan zulmü düşünerek, savaşan bu acımasız kadın casusu resmediyordu. Daha sonra kızına “Kâğıt üzerinde de olsa bir fanteziyi yaşayabilirdim, bu bir tür intikamdı” diyerek o günlerden bahsetmişti.
Renee’nin kızı Nina Philips, “Annem her şeyden önce bir sanatçıydı” diyor. Nina, annesinin resim yapmasını izleyerek büyüdü, ancak gençken ve annesinin eskiden çizdiği eskizleriyle dolu gizli çekmeceyi açana dek, çizgi roman illüstrasyonlarını öğrenmedi.
Nina Phillips, annesi için, “Çizgi roman çizmek düzgün bir meslek olarak görülmedi. Bunu gerçekten hayatından sildi ve başka yaratıcı çabaların peşinden gitti” açıklamasında bulundu.
Renee 1950’lerden itibaren serbest sanatçı ve tekstil sanatçısı olarak çalıştı. Ünlü yazar Philip Roth’dan yazma kursları aldı. Oyunlar ve çocuk kitapları yazdı. Fotoğrafçı Diane Arbus da dâhil olmak üzere çağdaş sanatçılarla arkadaş oldu, birkaç yıl öncesine kadar hâlâ çizim ve resim yapıyordu.
Renee kendini nasıl tanıtmış olursa olsun, çizgi romanın altın çağının birkaç kadın sanatçısından biri olarak, eşsiz konumu son yıllarda yeniden canlandı. Çizgi roman tarihçisi Tina Robbins, onu 2005 yılında yeniden keşfetti ve Renee’nin hayatını bir çizgi romana dönüştürdü. Renee, ‘Comic Con’ Karikatür ve Çizgi Roman panellerinde konuşma yapmak üzere davet edildi. Yıllar sonra ödüller aldı ve kısa bir belgesele konu oldu.
Ekranda daha fazla çizgi roman kahramanı arayan bir nesil için Renee, ‘Wonder Woman’dan daha az olmayan anaerkil bir süper gücü temsil ediyor. Nina Philips annesi için, “Feminist kelimesinden kaçınıyordu, ama o kesinlikle böyleydi” diyor.