•Bu mahallenin geçmişine bakıldığında aslında Osmanlı döneminde Musevi göçmenlere satılan topraklar üzerinde bina edildiği, 1948 yılında Doğu Kudüs Ürdün tarafından işgal edildiğinde Musevilerin orayı terk ettiği, 1967 yılında ise İsrail Doğu Kudüs´ü ele geçirdikten sonra ise İsraillilerin yavaş yavaş bölgeye geri dönmeye başladıkları ortaya çıkıyor. Yani toprakların gerçek sahibinin kim olduğu konusu muallakta ve İsrail Yüksek Mahkemesine intikal etmiş durumda. Tabii İsrail mahkemesinin Filistinliler lehine karar vereceği de şüpheli. Diğer taraftan Osmanlı döneminde Musevi göçmenlere toprak satılmadığı yönünde ülkemizdeki yaygın kanaatin en azından Şeyh Jerrah söz konusu olduğunda pek doğru olmadığı da bu suretle ortaya çıkmıştır. Selim Kuneralp - www.finansveticaret.com ---------------------------------------------------
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İsrail toplumuna bakınca, büyük aşiretlere ya da kompartmanlara bölündüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. İsrail toplumunda öncelikle seküler aşiret var, aşırı dindar aşiret var, Arap aşireti var ve bir de dindar milliyetçi aşiret var. Türkiye’deki aşiret gibi değil, kompartman demek belki daha doğru olur.
Aşırı dindarlar, dindar Siyonistler, Sekülerler ve Araplar olarak da nitelendirmek mümkün. Bu dört sosyolojik küme, İsrail toplumunun temel sütunlarını oluşturuyor. Bunların altında irili ufaklı çok farklı gruplar ve bölünmeler var. Bunları bölen temel iki hat olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi Siyonizm hattı, diğeri ise Siyonizm karşısında duran Filistinliler hattı. İsrail toplumunda Siyonizm, sağ ve sol hatlara bölünmüş durumda. Bu toplumsal ve siyasal öbekler, birbirlerine karşı oldukça şüpheciler ve de güvenmiyorlar.
İsrail dindarları, sekülerlerden hoşlanmıyorlar. Neredeyse her toplumsal ve siyasal öbek, kendi mahallesinde yaşıyor. Seküler insanlar İsrailli dindarların mahallelerinde yaşamıyorlar. Arapların da kendi mahallesi var, her toplumsal grup kendi gettosunda yaşıyor. İsrail toplumunun bu gruplarının kendi değerlerini kendi kurumlarını ve kendi liderlerini üstünleştirici bir tarafları var. Herkes kendisinin en iyi en ideal olduğunu düşünüyor. Zaten bu yüzden İsrail’de iktidar çok kolay bir şekilde kurulamıyor.
Sosyal bilimler açısından getto toplum modelinin İsrail’de güncel olduğunu söyleyebiliriz. Bunun tabi ki tartışmaya açık olduğunu da söylemek lazım. En nihayetinde İsrail’de her toplumsal grubun kendi sınırları ve kendi coğrafi alanları var. Bu gruplar birbirlerinin alanlarına girilmesini istemiyorlar. Bir tür de facto otonom bölgeler oluşmuş durumda denilebilir. Tüm bunlara rağmen vatandaşlık kurumunun olmadığı çıkarsaması yapılmamalı. Yalnız bu vatandaşlık Yahudiler için daha çok işliyor. Araplar açısından eşit, adil ve özgür bir şekilde uygulandığını söyleyemeyiz.
İsrail’de şu an gerginlik öncelikle İsrailli dindarların etrafında dönüyor. İsrailli dindarlar kendi kurumları olan, kendi dini ve siyasal özerkliği olan, hatta kendi ayrıcalıkları olan bir toplumsal grubu ifade ediyor. Özellikle aşırı sağcı Yahudiler, aşı olayından tutun, dini merasimlerine kadar birçok konuda özerk halde hareket ederek, ayrıcalıklarını genişletmeye çalışıyorlar. Dini kurumlara kamusal bütçeden büyük paylar aktarılır, askerlik hizmetinden muaf tutulmaktalar, bazı sektörlerde vergi muafiyetlerine tabidirler, dini merasimlerini otonom bir şekilde icra etmek istemektedirler. Tüm bunlar İsrail’de genel nüfus açısından oldukça rahatsız edici durum olarak karşılanıyor. Bu özerk alanları, siyasi partileri ve STK’larıyla aşındırmak istiyorlar. Bu aşındırmaya iki örnek vererek somutlaştırabiliriz.
Meron Dağı’ndaki izdiham sonrası 150 Yahudi vefat etti. İkincisi de Givat Zeev’de bir Sinagog’ta demir olan oturma standın çökmesi oldu. Bu iki olayın arka planında bu otonom isteklerinin yattığını görüyoruz. Bu aşarı Yahudiler kimseyi kendi dünyalarına almıyorlar, kendi kontrollerini kendileri yapıyorlar, kamusal otoritenin denetim mekanizmalarından uzak kalıyorlar, şeffaf değiller ve devlet içindeki bu otonom yapılarına dokunulmasını kesinlikle istemiyorlar.
Siyaset alanında, bu tür talepleri sıklıkla dile getiriyorlar. Çünkü İsrail siyasi sistemi buna oldukça teşne. Seçim barajı çok düşük. Önceleri seçim barajı %1 iken şu anda %3,25. Düşük olmasından dolayı, neredeyse her aşırı Yahudi grup ya da Siyonist dindar grup mecliste temsil ediliyor. Bu yüzden çok parçalı bir siyasi tablo var önümüzde. Siyasette bir tarafın tek başına iktidarı mümkün değil. Büyük partiler, küçük partileri iktidar ortağı yapmak için onların küçük tavizlerine kapı aralıyorlar. Tavizler birike birike İsrail’in genel kurucu değerleri dediğimiz ilkelere ve normlara tehdit potansiyeli taşımaya başlıyor. Son iki yılda yapılan dört genel seçimde, hükümet kurulamamasının nedenlerinden biri de bu parçalı siyasi tablodan kaynaklanmakta.
...
Türkiye-İsrail ilişkilerinin şu an dondurulduğunu düşünüyorum. Türkiye-İsrail ilişkilerinin olumlu veya olumsuz bir istikamete gitmediği söylenebilir. Ne ileriye dönük ne de geriye dönük adım atılacağını düşünüyorum. Bölgedeki jeopolitik gelişmeler, iki ülke arasındaki ilişkileri tekrar ısınma sürecine sokabilir. Fakat şunu eklemek lazım; Türkiye-İsrail ilişkileri eskisi gibi Ortadoğu merkezli olmaktan çıkacaktır.
İlişkilerin ortaklaştığı birçok alan yükseliyor. En önemlisi Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’ın yanında Türkiye ve İsrail’in çok net tavır takınmasında gördüğümüz olay gibi. Bu iki ülkenin Azerbaycan’a desteği sadece diplomatik değildi. Askeri ve teknik materyal desteğine uzanan derin ve geniş bir spektrumdan bahsediyoruz. Azerbaycan bu açıdan hem İsrail’i hem de Türkiye’yi stratejik aktörler olarak görüyor. Türkiye’yi bu gerçeklik, İsrail ile bu noktada Azerbaycan ve Kafkasya özelinde; Orta Asya özelinde, ortak politikalar izlemeye itiyor. Ortak strateji geliştirmeseler bile öyle bir süreç var ki; onları ortaklaştırıyor ve günün sonunda aktörlerle ilişkiye girdikleri için yakınlaşacaklarını düşünüyorum Türkiye ve İsrail’in. En nihayetinde temel mesele nedir; Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması ve dış tehditlerin engellenmesidir. İsrail de Türkiye de bunu istiyor. İşte bu mesele, onları ortaklaştırıyor bence. Fakat Türkiye ve İsrail ortak strateji izlemese bile jeopolitik gelişmeler Azerbaycan örneğinde gördüğümüz gibi ortak bir tutum almaya itebilir.
Dr Gökhan Çınkara (Mülakat: Naman BAKAÇ)
Bir tarafta, Kolezyum inşaatında köle olarak çalıştırılmalarından beri binlerce yıldır Avrupa halkları tarafından ezilmiş ve sonunda nüfusunun çoğunluğu Nazi Almanyası ve işbirlikçilerince “fiziki olarak yok edilmiş” Yahudi topluluğundan bahsetmekteyiz.
Böylesi bir kuşaklar arası mirasın açtığı ruhsal yaranın iyileşmesi için önce bireylerin sakin, güvenli bir yere geçmesi ve hayatta kalma (survival) modundan çıkması gerekir. Lakin İsrail’deki Yahudilerin çoğunluğu için böyle bir sükûnet mümkün olmadığı gibi, İsrail’in soykırımın unutulmasının önüne geçme çabaları mevcut şekliyle, Yishai Sarid’in de vurguladığı üzere, yaşanan vahşetin ruhsal anlamda işlenmesine değil, olumsuz duyguların ebedileşmesine yol açmaktadır.
Öte tarafta, Osmanlı’dan bağını kopardığından bu yana siyasi ideallerinin gerçekleşemediğini deneyimlemiş ve dünyaya derdini anlatamadığını hisseden bir Arap halkı var. Maalouf’un üzerinde durduğu gibi Nasır liderliğinde dahi aşağılanmaktan kurtulamamış, çaresizlik ve öfke arasında salınan bu insan topluluğunun kanayan yarası yalnızca son yüz yıldır yaşadığı acılar değil, aynı zamanda bu acıların kabul ve saygı görmemesidir.
Kötülük kötülüğü doğurur derler. Holokost’a İbranicede verilen isim “Şoa” yani “felaket”tir. Tıpkı 1930’lardan bugüne yaşanan tehcir ve işgalin Arapçadaki adı “Nakba” gibi. Bir halkın yaşadığı felaket diğer bir halkın felaketine yol açmıştır... Süregelen daha küçük boyutlardaki felaketler (re-travmatizasyonlar) İsrail ve Filistinli bireyleri bir kısır döngüye itmekte ve deneyimledikleri ya da sebep oldukları acılarla yüzleşmelerini engellemektedir.
Can KUSEYRİ
Adını ilk defa duydum.. Faruk Sabancı diye bir müzisyenmiş.. Posta'nın Pazar ekinde manşet olmuş..
"Asla konser vermeyeceğim tek yer İsrail'dir" demiş, hazret..
Yani çağırırlarsa Kandil'e bile gidip konser verirmiş, ama İsrail'e gitmezmiş..
"Irkçılık ve dinciliğin zirvesi" demem.
Çünkü bu delikanlı belli, ne dediğinin farkında değil..
Ona ve benzerlerine diyeceğim başka..
Sen hiç Tel Aviv ve Kudüs'e gittin mi? Ordaki yaşamı gördün mü? Ordaki Yahudileri, başta Türkiye'den göçenleri tanıdın mı?
İsrail'de başbakanlığı kıl payı güvenoyu alabilen koalisyonlarla ayakta tutabilen Netanyahu'nun özellikle Ortodoks Yahudi oylarına, (Hani o saç püskülleri örülü, baştan aşağı siyah giyimli ve pelerinli dolaşanlar) fena halde ihtiyacı var. Filistin olaylarını, oy için, daha da fazla dış siyaset için bilerek çıkarıyor.. Ama İsrail halkı nasıl Türk dostu bilemezsin.
Bir Türk konser verdi mi, gördük yaşadık, en büyük salon, merdivenlere kadar doluyor. 35 dakika bis yapıyor, bizimki..
Türkiye'den birinin gelmesini de beklemiyorlar.
15 günde bir, kurdukları alaturka fasıl heyetleri ve hazırladıkları Türk yemekleriyle Türkiye geceleri yapıyorlar.. Müzik dükkânlarında İsrail halk türkülerini aradım.
Başta da Modern Folk'un harika çalıp söylediği Jeruşalaym'ı.. Hiçbirinde yoktu..
Hepsinde ne vardı bilir misin?. Duvar boyu Orhan Gencebay ve İbrahim Tatlıses posterleri ve raflarda hep Türkiye'den gelen plaklar..
Bak Faruk!.
Aynı şeyleri Yunanistan'da da yaşadım ben. Atina en başta.. Aynı masa.. Aynı mezeler.. Aynı içki.. Aynı şarkılar.. Aynı oyunlar var Ege'nin iki yanında.. Ve nasıl dostlar inanmazsın.. Gidip yaşaman lazım..
Ama orda da politikacılar var.. Aşırı uçlar, faşist ölçüde milliyetçiler her yerde var.. Onların oyları koalisyon ülkelerinde önemli oluyor işte.. Hele günümüz Akdeniz dış siyasetinde..
Sakın Yunanlı ile Yunan siyasetçisini ve hükümetini, Yahudi ile de İsrail siyasetçisi ve hükümetini karıştırma..
Türk.. Yunan.. Yahudi.. Hep insanız. Yunanlı da, İsrailli de, yani halklar, Türk'ü çok severler.. Yaşadım içlerinde.. Bilirim..
İnsan kalmalıyız. Halklara dost kalmalıyız..
Hıncal Uluç
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2021/05/25/fatih-terim-ihrac-edilmeli
Musevi olduğu için Bonomo’yu hedef almanın, birini sadece Müslüman olduğu için terörle ilişkilendirmekten zihniyet olarak hiç farkı yok…
Terörün, zulmün, eziyetin arkasında hiçbir zaman bir inanç, bir din yoktur. Onu kullanmaya çalışan insanlar ya da kirli devlet politikaları vardır. İsrail’in bu zulüm politikalarına da yalnızca bizler ses çıkarmıyoruz.
ABD’de faaliyet gösteren Barış için Yahudilerin Sesi ve J Street adlı Yahudi sivil toplum örgütleri, Amerikalı Yahudi toplumuna İsrail işgalini durdurmaları için siyasilere baskı yapmaları için bir imza kampanyası ile çağrıda bulunmuş.
İsrail’in New York’taki başkonsolosluğu önünde yapılan protesto gösterilerine katılanlar arasında Siyonizm karşıtı Neturei Karta Ortodoks Yahudi grubu da varmış.
İnsanlığımızı kaybetmemek, sapla samanı, doğru ile yanlışı karıştırmamak için yalınlaşmalıyız… Vicdanının sesini dinleyerek zulme karşı pozisyon alan Musevi vatandaşlarımız ile Filistin halkına en ağır eziyeti yapan Netanyahu makulesini birbirine karıştırmamak için bu yalın bakış çok önemli…
Ali Saydam
https://www.yenisafak.com/yazarlar/ali-saydam/yalinlik-kolaylastirir-2058574
Bugün, Karel Valansi ile ilerleyelim… İslamofobi için çokça konuşan bizlere, buna dair, ama BENZER başka bir şeyler anlatsın istiyorum… Biraz EMPATİ yapalım, o masum kelimeleri bir araya getirirken de iki kere DÜŞÜNELİM istiyorum…
Çünkü durum öyle bir hale geldi ki, çocuk hallerimiz bile buna teslim…
Karel Valansi’nin, “Bir arkadaşım, Golan Tepeleri ile ilgili bana çıkıştığında, ortaokuldaydım… Anlayamamıştım ne olduğunu… Oradaki herhangi bir çatışmada, ‘Biz sizi kurtardık, nankörlük etmeyin’ denebiliyor ! Son zamanlarda buna bir de, hem bazı medya organları hem de sosyal medyada aracılığıyla, ‘İsrail’i kınayın’ baskısı eklendi” deyişi de bundan…
Instagram hesabından yaptığı paylaşımların altına Filistin Bayrakları koyanların, “Keşke, Yahudilerin yaptığına bir tepki verseydiniz” gibi sözlerine maruz kalan Müzisyen Can Bonomo’nun, “Sizler ırkçısınız” tepkisi de bundan…
Kullandığımız dili hangi ara bir NEFRET DİLİ haline getirdik sahi ?
Hrant Dink Vakfı’nın, Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2019 Raporu’na göre, Yahudi vatandaşlar, çoğunlukla İsrail-Filistin çatışmalarını konu alan haberlerde ‘bütün bir toplum olarak’ şiddetle özdeşleştirilip düşmanlaştırılıyor… Haberlerde, “Yahudi” kelimesinin HAKARET ifadesi olarak kullanıldığına dikkat çeken rapora göre, “İsrail devleti” ya da “İsrail Savunma Kuvvetleri” gibi kurumları ifade eden sözcükler yerine “Yahudi” kimliği, “genelleme yapılarak” kullanılıyor ve Yahudiler, Türkiye’ye yönelik bir tehdit olarak gösteriliyor…
1927 nüfus sayımı verilerinde 81 bin olan Yahudi nüfusu, şu an, Türk Yahudi Toplumu’nun tahminlerine göre 17 bin civarındaymış… Ancak bu sayının da her geçen sene azaldığını, Hatay’daki Yahudi Cemaati başlığında bizler zaten biliyoruz…
Tamer Yazar
https://www.antakyagazetesi.com/islamofobi-de-kotu-antisemitizim-de/
Selanik koskoca bir imparatorluk vilayetimizdi. Bugün o topraklarda üç tane cumhuriyet kuruldu. Göç etmeden kalanlar hâlâ sıkıntı çekiyor, göç edip gelenler de bu memleketi şenlendiriyor. Sayın Diyanet İşleri Başkanı, Ahmet Hamdi Akseki gibi, hâlen hayatta olan iftihar ettiğimiz Sait Yazıcıoğlu gibi büyük âlimlerin oturduğu bir makamdasınız, öyle soruşturma falanla uğraşmayın, adamı derhal ifta makamından alıp pasif bir göreve getirmeniz lazım. Belki orada Osmanlı coğrafyasını ve Türk milletinin ne olduğunu öğrenir. Müftü, Gezi olaylarında sığınacak yer arayan insanlara kim olursa olsun kapıları açan Divan Oteli’ni kastediyor. Koç ailesi diğer otelcilere ve sermaye sahiplerine benzemez, en azından aile terbiyeleri vardır, gerekeni yapmışlardır. Ali Koç da merhametli bir çocuktur. Annesi ve babası onu öyle yetiştirmiştir.
Bazı kasabalardaki bilir bilmez Yahudi düşmanlığı artık sıkmaya başladı. En azından fetva makamında oturan ve hutbelere çıkanların bazı şeyleri bilmesi ve imtihandan geçmesi gerekir. Birileri kendi cemaatinin iğvasına sığınıyor ve saçmalıyor. Durduk yerde laf attığı kişi seçim kazanmış, koskoca bir futbol kulübünün başkanı. Yurttaşların arasında bu gibi gerginlikler çıkarmanın bir manası var mı? Lütfen asayişe dikkat edelim!
İlber Ortaylı
Aslında olay maalesef son yıllarda gittikçe artan ölçüde yaygınlaşan, İsrail’in Doğu Kudüs’ün Filistinli nüfusunu kademeli bir şekilde yerinden edip yerine Musevi göçmenleri yerleştirmesi politikasının Şeyh Jerrah adlı bir mahalleye uygulamaya başlanmasıyla patlak vermiştir. Bu mahallenin geçmişine bakıldığında aslında Osmanlı döneminde Musevi göçmenlere satılan topraklar üzerinde bina edildiği, 1948 yılında Doğu Kudüs Ürdün tarafından işgal edildiğinde Musevilerin orayı terk ettiği, 1967 yılında ise İsrail Doğu Kudüs’ü ele geçirdikten sonra ise İsraillilerin yavaş yavaş bölgeye geri dönmeye başladıkları ortaya çıkıyor. Yani toprakların gerçek sahibinin kim olduğu konusu muallakta ve İsrail Yüksek Mahkemesine intikal etmiş durumda. Tabii İsrail mahkemesinin Filistinliler lehine karar vereceği de şüpheli. Diğer taraftan Osmanlı döneminde Musevi göçmenlere toprak satılmadığı yönünde ülkemizdeki yaygın kanaatin en azından Şeyh Jerrah söz konusu olduğunda pek doğru olmadığı da bu suretle ortaya çıkmıştır.
...
Bölge dışındaki güçlere bakacak olursak, kaybedenler arasında şüphesiz AB yer almaktadır. Orta Doğu ihtilafları söz konusu olduğunda alışılmış olduğu üzere, AB yine tek sesle konuşamamış ve herhangi bir inisyatif kullanamamıştır. Avusturya ve Çekya’nın gösterdiği aleni İsrail taraftarlığı, Macaristan’ın o ülkeyi eleştiren açıklamaları veto etmesiyle birleşince AB sessiz kalmıştır. Fakat, İsrail’in bombardımanlarının Gazze’de yol açtığı büyük tahribatın izlerini silmek ancak AB’nin sağlayacağı maddi destekle mümkün olacaktır. Dolayısıyla bir süre sonra şüphesiz dikkatler o tarafa dönecektir.
Maalesef Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu arbededen uluslararası arenada zararlı çıkmıştır. Sayın Erdoğan’ın içeride kendisine destek veren zümrelerin hoşuna gidecek ancak dışarıda tepkiyle karşılanan sözleri hem kendi imajının, hem de Türkiye’nin batı dünyasındaki algısının mümkünse daha da bozulmasına yol açmıştır. Kullandığı ifadeler ABD tarafından Musevi düşmanı olarak tarif edilmiş ve onu anti-semitizmle suçlayan resmi açıklamaya maruz kalmıştır. Bu söylemin ve maalesef iktidara yakın çevrelerin son senelerde gittikçe yükselen bir perdeden yaptıkları Musevi düşmanı beyanlar ülkemizde sayıları gittikçe azalan ve göçe zorlanan Musevi cemaatini ciddi bir şekilde rahatsız ettiği bilinmektedir. Bu söylemin değiştirilmesinde her bakımdan yarar vardır. Her şeyin dışında toplum içinde zaten gereğinden çok fazla kutuplaşmalar mevcut iken daha fazlasını yaratmanın kimseye bir faydası olmayacağı aşikardır.
Bu tecrübe, bir ülkenin başkalarının taraf olduğu ihtilafların çözümlenmesinde rol almak istediği takdirde, ihtilafa taraflar arasında eşit mesafe muhafaza etmesi ve söylemini de ona göre ayarlaması gerektiğini tekrar göstermiştir. Oysa iktidarımız başka hiçbir ülkenin yapmadığı ölçüde ağırlığını taraflardan birinden yana kullanmış ve kendini böylece denklemin dışında bulmuştur.
Diğer taraftan, Hamas’ın AB, ABD ve İsrail tarafından terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen bu örgüte en yüksek düzeyde ve aleni bir şekilde verilen desteğin bir bedeli olacaktır. Başkalarının terör örgütü olarak gördüklerine ve liderlerine kahraman muamelesi yaparsak, bizim de terör örgütü olarak gördüklerimizin başkalarının gözünde müsamaha ile karşılanmasına şaşmamak gerekecektir.
Selim Kuneralp
https://www.finansveticaret.com/2021/05/31/israil-hamas-arbedesi-kim-kazandi-kim-kaybetti/
Takılan tweetler
El Tiempo / Journal Israelite, Yahudi (Musevi) Cemaati İçin İstanbul'da Ladino Dilinde Neşredilmiş Gazete, 1925-1926 Yılları 1-95. Sayıları, Ciltli
#musevi #yahudi #galata #constantinople #ladino #neşriyat #israil #israel #şalom
https://twitter.com/rengelkitabevi/status/1378339344235253762?s=12
Auschwitz imha kampinda öldürülen dört Izmir dogumlu Yahudi. Kayitlarda vatandas olduklari ülkeyi göremedim- belli ki kurtarilamamislar. Yüzlerce baska örnek var, kamplarda Türkce bilenlerin durumunu arastirmali.
Auschwitz imha kampinda öldürülen iki Bursa dogumlu Yahudi. Dogum tarihleri ve ne zaman ayrildiklarina bir bakmali. Bazilari Cihan Harbinde askerlik yapmis da olabilir.
Raffaele Graziani, 1891, Canakkale dogumlu. 31/05/1944 Auschwitz imha kampinda ölmüs.
https://twitter.com/YesenDursun/status/1396856229767548933
Bir arkadaşımdan az önce alınan bir fotoğraf #Bosnia . Yıllar sonra #BarMitzwah sinagogda yer alıyor #Sarajevo . Bosnalı arkadaşınıza en iyi dileklerini ve mazel tov'unuzu kutlarken #Barmitzwah !
Ytzhak Martinčević ve ailesi
https://twitter.com/arminkahelic/status/1398336017585876995
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57260155
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/israil-ve-etik-6513706?sessionid=3
https://insamer.com/tr/ortadoguda-nukleer-gerginlik-iran-israil-guc-mucadelesi_3984.html
https://www.youtube.com/watch?v=O31mZCICbMM
https://medyagunlugu.com/haber/halklar-kaybetti-sertlik-yanlilari-kazandi-49504
https://www.youtube.com/watch?v=x8vQH4Gzuk4
https://www.aydinlik.com.tr/haber/foreign-policy-avrupa-nasil-israil-yanlisi-oldu-245866
http://www.platform24.org/p24blog/yazi/4864/uss-liberty---1---abd-gemisine-saldiri
http://www.platform24.org/p24blog/yazi/4866/uss-liberty---2---yalanlar-ve-deliller
http://www.platform24.org/p24blog/yazi/4871/uss-liberty---3---peki-niye
https://www.youtube.com/watch?v=QfucuKP2Tc4
Kırmızı Köşe
Antisemitizm ve yabancı düşmanlığı işte böyle yavaş yavaş insanların beynine nakşediliyor. Fetocu ile bir hahamı işbirliği içinde imiş gibi göstererek. Zaten, haberi okuyunca pek ilgilerinin olmadığı, hahamın sinagog açılışı için orada olduğunu anlıyorsunuz.
@Hurriyet
ishak ibrahimzadeh@ishak5723
Ayrıca daha hangisi papaz, hangisi haham dahi bilmiyor yazıyı yazan kimse ama ver nefreti ! ... Usanarak yüzünü kapatan adam
https://twitter.com/bbpinto/status/1398167277783113730
ABD'de bir şapka dükkanı, “not vaccinated (aşılanmamış)” yazan ve Holokost esnasında Yahudilerin takmak zorunda kaldığı Davud Yıldızı şeklindeki yamayı satmaya başladı.
Aşı olmak istemeyenleri, Nazi dönemi zorbalığına maruz kalan Yahudiler ile bir tutmak...
https://twitter.com/AlpEmec/status/1398940196448739329
Üzerinde "aşılanmamış" yazan Nazi rozeti infiale neden oldu