Türk Yahudilerinin, Türk kültürüne ne derecede katıldıklarını tespit etmek için doğrudan doğruya halkın mahsulü olan halk edebiyatı türlerine bakmak kâfidir. Bu türlerin en renklisi, en eğlencelisi ve en bilineni Karagöz oyunudur.
Erdem Beliğ Zaman
Türk Yahudileri, bu coğrafyada asırlardan beri varlığını sürdüren bir topluluk olarak hem bu toprakların kültürünün tesirinde kalmış, hem de bu topraklara kendi kültürünün tohumlarını atmıştır. Bu tohumlar filizlenip fidan olmuş, daha da büyüyüp ağaç olmuş ve kozmopolit Türkiye’nin kültür hayatına kökler salmıştır. Türk Yahudilerinin, Türk kültürüne ne derecede katıldıklarını tespit etmek için doğrudan doğruya halkın mahsulü olan halk edebiyatı türlerine bakmak kâfidir. Bu türlerin en renklisi, en eğlencelisi ve en bilineni Karagöz oyunudur; can bulduğu yer de ‘Hayal Perdesi’dir.
Karagöz oyunu senelerdir, dünyadaki ve memleketimizdeki akademik terminolojide ‘gölge oyunu’ başlığı altında tasnif edilmiştir. Esasen Karagöz’ü oynatanlar ve hakkında malumat sahibi olanlar bu oyunun tam manasıyla bir gölge oyunu olmadığını bilir. Nitekim Karagöz ‘Ayna’ denilen, beyaz bir bezden yapılmış çerçevede; tasvirlerin, arkalarından verilen ışığın yardımıyla seyirciler tarafından daha net görülmesi suretiyle oynatılan bir oyundur. Işık, Karagöz oyununda gölge oluşturmasından ziyâde tasvirleri, seyirciye daha bariz bir şekilde göstermek için kullanılır. Dolayısıyla Karagöz oyununda, doğrudan doğruya bir gölge oluşturma gayesi yoktur; aksine Karagöz’deki gölge, gölgelik vasfından arınmış bir hayal gölgesidir. Belki bu özelliğinden sebeptir ki, Karagöz oyununa ‘Hayal Gölgesi Oyunu’; oynatıldığı perdeye de ‘Hayal Perdesi’ denmiştir. Karagöz’ün en meşhur perde gazellerinden birinde yer alan şu beyit, bu bilgiyi doğrulamaktadır: “Evvelâ resmeylemiş resmeyleyen resm-i zılâl, / Perde kurdum şem’a yaktım göstersem zıll-i Hayâl.”[i]
Karagöz oyunu deyip geçmemeli zira Karagöz, en parlak günlerini yaşadığı 19. asrın ikinci yarısından, 20. asrın ilk çeyreğine kadarki süre zarfında çokça rağbet edilen, büyük-küçük halkın merakla seyretmeye gittiği bir eğlenceydi. Bilhassa Ramazan ayında, her akşam ayrı bir oyun olmak üzere yirmi küsur farklı oyun oynatılırdı. Son oyun ‘Meyhane’ ile de artık Ramazan’ın bittiği ilan edilir; meyhanelerin açılacağı haberi verilirdi. Karagöz, halk nezdinde o derece dikkat çeken bir oyundu ki Ahmet Hamdi Tanpınar, sessiz bir filmi seyrettikten sonra Türkiye’ye henüz yeni gelen sinemayı Karagöz’le mukayese edecek ve bu sessiz ve renksiz sanatın Karagöz’ümüzün yanında ne kadar ilkel ve tatsız olduğunu yazacaktı!
İşte Türk halkının geleneğiyle, göreneğiyle ve zekâsıyla yarattığı bu ‘Hayal Perdesi’nin en çok yer verilen gayrimüslim misafiri Yahudilerdi. Karagöz’de, Yahudi tipinin tespit edilmiş kaç oyunda yer aldığını 5 Mayıs 2021 tarihli Şalom’da, ‘Yahudi Diyalektli Türkçe Kahkaha’ başlıklı yazımda yazmıştım. Bu yazımdaysa Karagöz oyunundan hareketle Türk Yahudilerinin memleketimizin kültür hafızasında nasıl bir yer bulduğuna değinmeye çalışacağım. Peki, bu topraklara diğer birçok zimmî tebaadan sonra gelmesine rağmen Yahudilerin, Türk kültüründe bu denli yer edinmesinin sebebi neydi?
Hokkabaz Yahudi, özel koleksiyon
KARAGÖZ’DE SEFARADLAR
Evvela şunu söylemek lâzım gelir ki Karagöz oyununda karikatürize edilip, tipleştirilen Yahudi tipi, Sefarad Yahudilerini temsil etmektedir. Buna Yahudi tipinin perdeye girerken söylediği, “Ande vamoz elde aki...” ve “Anda la vizo...” şeklinde başlayan Judeo-Espanyolca sözlü şarkılar delildir.
Karagöz oyununda, Türk Yahudileri perdeye girdikleri andan itibaren kültürlerini de beraberinde getirmektedir. Malumunuz, Karagöz’de her tip taklidi perdeye, tipine mahsus şarkıyı söyleyerek gelir. Yahudi tipi, perdeye genellikle “Balat kapusundan yirdim içeri (Ande vamoz elde aki)” şarkısıyla gelse de bu şarkı, perdeye gelirken söylediği tek şarkı değildir. Karagöz’ün musikisiyle alakalı en tafsilatlı çalışmayı yapan Etem Zeki Üngör, ‘Karagöz Musikisi’ isimli kitabında, Karagöz oyunları külliyatında tespit ettiği üzere Yahudi tipinin üç şarkısı olduğunu nakleder. Bu üç şarkının diğer ikisi meşhur bir Anadolu türküsü olan “Altın tasta gül kuruttum” ile Judeo-Espanyolca bir şarkı olan “Anda la vizo”dur. Yahudi tipi, Acemkürdi makamında okunan “Altın tasta gül kuruttum” türküsünü kendi diyalektiyle şu şekilde söyler: “Altin tasta yul kuruttum (aman) / Yari sinemde uyuttum / Yar suyledi ben unuttum...”[ii]. “Gönül eğlencesin buldum / Saçı Leylâ’ya vuruldum” sözlerine sahip nakaratı ise okumaz. Gene Yahudi tipinin, perdede “Anda la vizo! / Anda la vizo! / İmero nane kavizo!” sözlerine sahip şarkıyı bu şekliyle icra etmesi ise dikkate şayandır çünkü Yahudi tipi, ‘Hayal Perdesi’nde kendi lisanıyla şarkı söyleyen üç gayrimüslim tipten biridir. Diğerleri Rum tipi ve Frenk tipidir.
Haham, Alpay Ekler yapımı, Alpay Ekler koleksiyonu
OYUNLARDA YAHUDİLER
Türk Yahudileri ‘Hayal Perdesi’nde, sosyal hayattaki hemen her mesleğiyle beraber yer almıştır. Bu cephesiyle, Karagöz oyunlarından devrin Türk Yahudilerinin nasıl yaşadıklarını üç aşağı-beş yukarı çıkartmak mümkündür. Bazı oyunlarda mesleğinin yanı sıra yaşadıkları yerden dahi bahsolunur. Mesela Yalova Safâsı oyununda Yahudi, Yalova mesiresine kibrit satmaya gitmektedir. Bu oyunda seyyar satıcı olarak karşımızdadır. Aşçılık oyununda Yahudi, perdeye Külhani tipiyle beraber girer ve bu sefer dükkanın nevalesini taşıyan hamal olarak görünür. Yahudi tipi, Bahçe oyunundaysa Aşçılık oyununun tam tersine sarraf mesleğiyle seyircilerin karşısına çıkar. Karagöz oyununda her tasvir daima tip olarak canlandırılırken ve bu tiplerin özellikleri, meslekleri genellikle birbirinin aynıyken (mesela Arap laf anlamaz, Karadenizli çok konuşan, Kayserili uyanık, Frenk kültürlü yabancı dille konuşan gene her tipin mesleği de üç aşağı beş yukarı bellidir; Kürt bekçi, Hırbo oduncu vs.), Yahudi tipinin en fakirinden en zenginine perdeye aksettirilmesi, üzerinde konuşulmaya değerdir. Kayık, Eczahane gibi oyunlarda Yahudi tipi, meslek hüviyetinden tamamen arınmış bir şekilde, müşteri haliyle arzı endam eder. Bu tarz oyunlarda Yahudi tipi tamamen Yahudilerin tipleştirilmiş özelliklerine sahip şekilde davranır. İhtiyatlı, temkinli, nâracı, cimri ve münakaşacıdır. Karagöz’ü çileden çıkarmak hususunda eline Hacivat’tan başka kimse su dökemez. Karagöz’ün ismini hiçbir zaman doğru telaffuz edemez. Ya Karauyuz der, ya Kargayüz. Ödüllü yahut Karagöz’ün Pehlivanlığı oyununda ise Yahudi tipi, tamamen oyuna adapte edilir ve pehlivan adayı olarak Karagöz’ün karşısına çıkar. Hâlbuki Türk Yahudilerinin pehlivanlıkla uğraştıkları pek şahit olunmuş hadise değildir. Burada Yahudi tipi, tıpkı oyundaki diğer tipler gibi oyuna uydurulmuştur. Bazı kâr-ı kadim ve nev icâd oyunlarda da Yahudi tipinin oyuna adapte edilmesine rastlanılır.
Türk Yahudilerinin, bir Karagöz oyununun konusuna en çok müdahil oldukları oyun Salıncak’tır. Bu oyunda salıncakçılık yapan Karagöz, sallanmaya gelen bir Yahudi’yi bir yanda pazarlık edip bir yanda sallarken düşürür. Yahudi düştüğü yerde öylece yatar. Karagöz öldü sanır, korkar ve kaçar. Perdeye gelen Hacivat ise yerde hareketsiz yatan Yahudi’yi görüp Karagöz’ü göremeyince işkillenir ve vaziyeti Yahudi toplumuna haber verir. Biraz sonra Haham ve yanında gelen bir grup Yahudi, cenazeyi kaldırır. Bir Yahudi kocakarı da cenazenin arkasından dua eder. Fakat duanın uyduruk olmasından anlaşılır ki Yahudi ölmemiştir. Karagöz bunun farkına vardıktan sonra söylenerek perdeye gelir; öldü sanılan Yahudi tabuttan çıkar ve Karagöz’ün homurdanmaları arasında perdeyi terk ederler.
Yahudi tipinin, Karagöz’de yer aldığı en ilginç oyun ise Sünnet’tir. Bu oyunda Türk Yahudilerinin, Türkiye’ye bizzat kendilerinin getirdikleri hokkabaz suretiyle görünmeleri gayet mühimdir. Hakikaten Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde sahne almış birçok hokkabaz Türk Yahudi’si idi (Bu konu ayrı bir yazı mevzuu olduğundan kısa kesiyorum). Eskiden sünnet düğünlerinde sünnet olan çocuklara biraz olsun acılarını unutturmak için sünnet düğünü yapılır ve bu düğüne hokkabazlar davet edilirdi. Hokkabaz da yardağıyla beraber düğüne iştirak eder; birtakım tuhaflıklar, tekerlemeler, el oyunlarıyla beraber misafirlere ve bilhassa sünnet çocuklarına hoşça vakit geçirtirdi. Hokkabazların kendilerine mahsus şu şekilde bir tekerlemesi vardı: “Dağda bir keçi, / Sivridir kıçı, / Haspanın piçi, / Bunda bir iş var.” Aziz Nesin’in de beğenip bir oyununa aldığı bu tekerlemeyi oyunlarına başlamadan evvel söylerlerdi. Karagöz’ün Sünnet oyununda da zengin bir beyin konağında tertip edilen sünnet düğününe gelen Hokkabaz Yasef’in oğlu, yardağıyla beraber sünnet çocuklarını neşelendirir. Bu neşelendirme Karagöz’ün devamlı münasebetsiz bir şekilde araya girmesiyle bozulur ve en nihayetinde Hokkabaz ve yardağı Karagöz’e tahammül edemeyip perdeden çıkarlar.
Türkiye, muhtelif ırklardan ve milletlerden insanların asırlardır bir arada hoşgörüyle yaşadığı müstesna bir memlekettir. Kozmopolit tarafı ülkemize hiç de görmezlikten gelinemeyecek bir kültür hazinesi mirası bırakmıştır. Türk Yahudilerinin de bu kültür hazinesinde katkı sahibi oldukları yadsınamaz. Bu toprakların ‘Hayal Perdesi’nde silüet sahibi olan Türk Yahudileri; gerçek hayatta daimi bir kültürel iz sahibi olmuşlardır. Hem de halk kültürünün oyunlarına girip, hemen her türlü geleneğiyle yer alacak kadar!
“NOT: Verdiği bilgilerden ve paylaştığı tasvirlerden ötürü Hayalî Sayın Alpay Ekler’e ve gene paylaştığı tasvirlerden ötürü Sayın Akın Kurt’a teşekkürü bir borç bilirim.”
[i] Hayali Küçük Ali, Karagöz, sayfa 23 “Beytin günümüz Türkçesindeki karşılığı: Önce ‘Gölgeler Resmeyleyen’, tasvir etmiş. ‘Hayal gölgesi’ (Burada Karagöz oyunu manasında kullanılmış) göstermek için perde kurdum, şem’a yaktım.” Şem’a: Karagöz’de perdenin arkasında ışık vermek maksadıyla kullanılan kalın mum.
[ii] Karagöz Musikisi, Etem Zeki Üngör, sayfa 118