Straford Festivali´nde 2015-2016 sezonunda Genel Sanat Yönetmeni Antoni Cimolino´nun yönetmiş olduğu ´Hamlet´, bir Shakespeare festivaline dönüşmüş olan 12 oyunluk dizinin altıncısı.
Oyunun sahne ve kostüm tasarımlarını üstlenen Teresa Przybylski’nin çalışmasına bakıldığında Cimolino’nun oyunu iki ana kavram üzerine oturtmaya çalıştığı görülür. Dekor küçükleri mezar taşlarını, en büyükleri savaşta ölenlere adanmış bir anıtı çağrıştıran çeşitli boyutlarda siyah, cilalı, mermer görünümünde elemanlardan oluşur. Çok amaçlı bu parçalar epey karmaşık bir mekân duygusu oluştururken ancak mezarlık sahnesinde her şey yerli yerine tam oturduğunda, aslında tüm olayların mezarlıkta geçtiği ve birinci kavramın ölüm olduğu ortaya çıkar. Kostümler ise, farklı dönem ve tarzları yansıtır. Ön oyun I. Dünya Savaşı giysilerinde askerlerle başlar, ardından Fortinbras bir II. Dünya Savaşı üniformasıyla gelir. Aynı Fortinbras finalde bir 21. yüzyıl üniforması kuşanır. Hamlet oyun boyunca değişik dönemlerden giyinirken Gertrude’un kostümleri ve saç modeli dönem değiştirdikçe farklılaşır. Claudius’un resmi ve sivil giysileri günümüze aitken, Horatio, Rosencrantz ve Guildenstern Edward dönemi redingotları giyerler. En beklenmeyeni ise boynuna asılı haçı dâhil Polonius’un papaz giysisidir. Anlaşılan bu kostüm çeşitliliği Cimolino’nun oyun için düşündüğü ikinci konseptin Danimarka Prensinin öyküsünün zamansız ve her dem güncel olduğunu belirtmek amaçlıdır. Ancak bu çeşitlilik giderek bir karmaşaya hatta bir kaosa dönüşür. Örneğin, iki çocuk babası Polonius ancak bir Protestan papazı olabilir. Hamlet’e kardeşi tarafından katledildiğini söyleyen babasının hayaleti intikamı alınana kadar arafta kalacağına göre, Protestanlıkta araf olmadığına göre kesinlikle Katolik’tir. Bugün bile Katolik ve Protestan ayırımı geçerli olduğuna göre Danimarka sarayında bu derece iç içe olmaları pek de akla yakın değildir. Hele, çocuklar da babalarının dinine mensup olduklarına göre, Katolik Hamlet’in Protestan Ophelia’ya manastıra gitmesini söylemesi hiçbir mantığa sığmaz.
Bu ipin ucu biraz kaçmış güncellemeye karşın Antoni Cimolino, Hamlet’i bildik, klasik hatta dümdüz yorumla sahneler. Görsel ve duygusal dorukların ustası Cimolino’nun oyunda alıştığımız düzeyine ulaşabildiği tek sahne hem görselliği, hem akıcı temposu hem oyunculuklarıyla mezarlık sahnesiydi.
Oyunculuklara gelince, Jonathan Goad son derce enerjik, hatta neşeli bir Hamlet’tir. Ancak karakterin ikilemini, duygusal ve zihinsel yolculuğunu yansıtamayan, derinliksiz bir yorumla oynar.
Oyunun başından beri işlediği cinayetin açığa çıkmasından endişe duyan tetikte ve güvensiz Claudius ile Geraint Wyn Davies ve giderek yolunu şaşırmaya başlayan Gertrude’a getirdiği parlak yorumla Seana McKenna kanımca tüm yapımın en iyi oyuncuları.
Ekibin geri kalanı eli yüzü düzgün ancak aşırı heyecan vermeyen bir takım oyunculuğu ile yetiniyorlardı.
Sonuç olarak, bu Hamlet, Michael Walton’un her zaman olağanüstü olan ışık tasarımının haricinde, dizinin beni en az heyecanlandıran oyunu oldu. Tabii ki karar siz seyircilerin.
Birkaç bizden…: BOA KISALAR
‘Sezon Hayatta Kalmak’
Pandemiden bir yıl önce Aytekin Atabey tarafından Kadıköy Bahariye Caddesinde hayata geçirilen Kadıköy Boa Sahne, açıldığından beri hem kendi yapımlarını sundu hem de, yerleşik mekânı olmayan sanatçılara ev sahipliği yaptı. Black Box tekniğiyle tasarlanan sahnesi, 140 kişiye kadar arttırılabilir koltuk kapasiteli değişken izleme bölümü, modern ses ve ışık sistemleriyle rahat bir seyir imkânı sağlayan Kadıköy Boa Sahne, salgın sebebiyle tüm gösterimlerine ara vermek zorunda kaldı. Bağımsız tiyatroların yaşamlarını oyunların gelirinden sağlayan elemanları, sadece oyuncular değil, yönetmenler, oyunların mutfağında çalışan ekipler ve tiyatroların yöneticileri gerçekten de hayatta kalma mücadelesi vermekte. Televizyon dizilerine kapılanabilenler bile, hem zor çalışma şartları hem her an hastalık kapma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Bu fiili felâket ortamında sanat sevmez yönetimlerden hiçbir destek alamayan topluluklar başlarının çaresine bakarken birçok topluluk direnme yolunu çevrimiçi gösterimlerde arıyor. Kadıköy Boa Sahne de, 11 yazar, 7 yönetmen ve 16 oyuncunun gönüllü olarak bir araya geldiği ‘Sezon Hayatta Kalmak’ başlığı altında kısa oyunlardan oluşan bir çevrimiçi tiyatro projesi geliştirdi. Projenin tasarımcısı Murat Mahmutyazıcıoğlu, danışmanı Kayhan Berkin, yapımcısı Gökhan Gürün, koordinatörü Cansu Canaslan. Proje sorumlusu Kerim Urun, sahne ve kostüm tasarımcısı Meltem Çakmak, kreatif direktör Alper Kurbaloğlu, ses tasarımcısı Barış Hamarat, ışık tasarımcısı Osman Onur Can. Aytekin Atabey projenin sanat yönetmenliğini de üstendi. Şu ana kadar sahneleyip yayınlananlara kısaca değinelim.
#Heşteg: Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı, Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği oyun, ilk sokağa çıkma kısıtlamaları sırasında yaşanan marketlere hücum oluşumunu hem hınzır hem sevimli bir dille eleştiriyor. Cemal Toktaş ile Nergis Öztürk, markette karşılaşan iki kişiyi başarıyla canlandırıyorlar. Süre: 12.49 dakika.
Her Şeyin Her Şeyle Bir İlgisi Varmış Gibi Geliyor: Kişisel tarihimizin yaşadığımız yerin tarihiyle bir ilgisi olabilir mi? Bir futbol maçı ya da bir yaz tatili hayatımızı ne kadar değiştirebilir? Emre Yüksel’in yazdığı, Kayhan Berkin’in yönettiği, Her Şeyin Her Şeyle Bir İlgisi Varmış Gibi Geliyor’da Erdem Kaynarca ile Melis İşiten iletişimlerini bilgisayar aracılığıyla internet üzerinden sürdüren bir çifti canlandırıyorlar. Süre: 14.29 dakika.
Lan!: Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp yönettiği, Görkem Kasal’ın başarıyla oynadığı ‘Lan’ tutunduğu her şeyin yok olma kâbusuyla ertesi sabah hatırlamak istemediği bir gece geçiren genç bir adamın evin içinde yavaş yavaş çıldırmaya başlamasının öyküsü.
Süre: 10.29 dakika.
Sarmal: Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği Meltem Yılmazkaya’nın yazıp Serkan Altıntaş’la birlikte oynadığı, ‘Sarmal’, pandemi döneminde evde daha çok zaman geçirmek zorunda kalan bir çiftin kendileri ve birbirleriyle yüzleşmesini konu ediniyor. Süre: 20.10 dakika.
Neme Lazım: Taksim’den Şişli’ye tekinsiz sokakların ve saatlerin sahibi Samir, vitrinde gördüğü bir mankenin peşinde gergin, coşkulu, bol kavgalı bir takibe girişir… ‘Neme Lazım’. Yazan: Alper Kurbaloğlu, Yöneten: Murat Mahmutyazıcıoğlu, Oynayan: Gökhan Gürün. Süre: 17.14 dakika.
Yoğurt Çorbası: Özge Korkmaz’ın yazdığı Burçak Çöllü’nün yönettiği ‘Yoğurt Çorbası’ annesiyle yaşayan, bir kuaför dükkânı çalışanı Elif’in pandemi günlerinde sıradan bir sabahını anlatır. Çöllü, müthiş gerçek, hem komik hem acılı bir Elif canlandıran Ceren Taşçı’nın parlak yorumuna kamera arkasını da katar. Süre: 21.29 dakika.
Filiz: Zeynep Kaçar’ın yazıp oynadığı, Senem Cevher’in yönettiği ‘Filiz’ sağlam bir karakter olmak isteyip de yeteneksiz yazarı yüzünden sorunlu devrimci Yusuf’un, âşık olup evlendiği, Evde koca yolu bekleyen, hüzünlü, işsiz (eczacılık mezunu oysa), çocuksuz, ağzı var dili yok bir süs bitkisine dönüşen bir kızın öyküsü. En keyifli yanı Filiz’in roman bitince gerçek ve güçlü bir insana dönüşmesi. Süre: 13.58 dakika.
Zürafalar Yüzemez: Aslı Ceren Bozatlı’nın yazdığı, Kayhan Berkin’in yönettiği ‘Zürafalar Yüzemez’, emniyet amirliğinde getir götür işleri yapan Züro’nun, eylemcileri sorgulamaktan yorgun düşen komisere muz almasının öyküsü. Berkin ustalıkla, yumuşak, neredeyse trajikomik tonlamayla başladığı hikâyeyi, vahşeti ve sorgusuz infazı sadece anlatıcının sözcükleri üzerinden yansıtarak ürkünç ve tokat gibi sert bir oyuna dönüştürüyor. Karanlığı başarıyla kullanan siyah beyaz çekimlerle muzu altın sarısının karşıtlığı çok başarılı. Oynayanlar: Aytaç Uşun, Aytekin Atabey. Süre: 21.23 dakika.
Yüzüklerimizden Kalan Son Kuruşumuzla…: Bu distopik oyunda, küresel ekonomi çökmüş, bunalımın içinde kaybolmuş yeni evli iki karakter çaresizliklerini farklı şekilde yaşarmakta, birbirlerinden kaçmakta, ama her şeye rağmen birlikte kalmaya çalışarak zorlu bir mücadele vermektedirler. Sisteme direnip varlıklarını sürdürmeye çalıştıkça, sistem onların yaşam alanlarını daraltıp, konforlarını sarsar, duygularıyla oynar.
Yazan: Günay Ertekin, Yöneten: Bilge Emin, Oynayanlar: Aslı Altaylar, Yunus Emre Yıldırımer. Süre: 18.37 dakika.
Kişisel olarak üç favorim var: Birincisi, görselliği, sahnelenmesi ve oyunculuklarıyla küçük bir başyapıt olarak gördüğüm ‘Zürafalar Yüzemez’. Diğer ikisi birbirinden çok farklı ama ikisi de müthiş etkileyici birer kadın hikâyesi, ‘Yoğurt Çorbası’ ve ‘Filiz’. Tabii ki son karar sizlerin. Oyunların tamamı, haziran boyunca çevrimiçi olarak gösterimde olacak. Hepsinin de ilginç ve etkileyici tarafları var. Tamamını seyretmenizi öneririm.
Herkese sağlıklı ve huzurlu seyirler dilerim.