İstanbul’un semt ve ilçelerini gezip tanıma adına başladığımız “İstanbul’da yaşıyoruz da İstanbul’u yaşıyor muyuz?” sloganlı gezilerimizin üçüncüsünü, çocukluğumdan beri yazlık için geldiğimiz, evlendikten sonra devamlı yaşamaya başladığımız Göztepe-Caddebostan semtinin şirin ilçesi Kadıköy’e ayırdık. Kadıköy’ü gerek tarihi, gerek kültürel açıdan detaylı tanımıyorduk. Bu nedenle programa Kadıköy-Yeldeğirmeni-Moda turunu aldım.
Şalom yazarı, profesyonel turizmci ve rehber Mois Gabay’ın desteğiyle, güzergah, başlama noktası ve tarih belirleme ile ilgili yazışmalar sonunda harika bir sonbahar sabahı 14 kişilik BTS grubu üyeleri Kadıköy Sinagogu önünde 9.30’da buluştuk.
Sinagogun yan kapısından sessizce bahçesine geçtik. Önce kısaca Yeldeğirmeni semti hakkında bilgiler aldık. 1900’lü yıllardan beri var olan bu semtte bir hayli kalabalık Yahudi nüfusu yaşarmış. Sinagogun bahçesine duvarı olan bu semtin en eski eczanelerinden Soryano Eczanesinin kurucusu ve ailesini anlatarak başladı Mois turumuza. Samimi ve keyifli bir açılış olmuştu. Şabat duası bitiminde, saat 10.00 gibi, sinagogun içine girip mekân hakkında geniş bilgi aldık. 1899 yılında ibadete açılan sinagoga, Padişah Abdülhamit’e de minnet duygularının ifadesi olarak şefkatli anlamına gelen Hemdat İsrael ismi konduğunu öğrendikten sonra tavandaki devasa avize, oturma grupları, Tevrat rulolarının saklandığı Ehal dolabı, kadınlara ayrılan bölüm hakkında detaylı bilgiler aldık.
Yeldeğirmeni’nde binalar
Sinagog çıkışı Yeldeğirmeni turuna başladık. Adeta bilgi bombardımanına tutulduk. Yazar Maryo Levi’nin evi, Keribar Apartmanı, altında dehlizler bulunan Valpreda Apartmanı (İtalyan Apartmanı da denirmiş), Menase Apartmanı (Ankara Apartmanı), Doktor Benoziyo’nun evi, Alman ve İngiliz okulları -ki bunların altında da dehlizler bulunurmuş, eski Fransız okulu (şimdiki Kemal Atatürk Anadolu Lisesi), yanında bulunan eskiden şapel olarak kullanılan Eglise ND du Rosarie (şimdi Yeldeğirmeni Sanat Merkezi), Fransız ilkokulu, St. George (Aya Yorgi) Kilisesi gezip gördüğümüz mekan ve sokaklardı. Bir taraftan binalar, aileler, kişiler hakkında bilgiler alırken adım adım tarih kokan Yeldeğirmeni mahallesini keyifle gezdik.
Buradan yürüyerek Paris Sokağına geldik. Bu sokak eskiden genelevlerin bulunduğu sokakmış. Yapışık düzendeki tek katlı evlerin rengârenk boyalı dış yüzeyleri hâlâ o günlerin izlerini taşıyor. Evlerin karşısındaki mezarlık tezat teşkil etse de kabristanın, Karaca Ahmet Mezarlığının uzantısı olduğunu öğrendik. Semtin en bilinen ve sık kullanılan hamamı Aziziye Hamamı önünde bilgi aldık. Katılımcı bazı arkadaşlar, birkaç yıl öncesine kadar bu hamamda yıkandıklarını anlattı.
Derken Kadıköy Vapur İskelesinin bulunduğu meydana geldik. Burada Kadıköy’ün eskiden isminin Kalkedon yani körler ülkesi anlamına gelen mitolojik hikâyesini dinledik. Eski hal binası olan konservatuar ile yanındaki Haldun Taner Şehir Tiyatrosu Sahnesinin bilgilerini dinledik. Eski Şehr-i emini (Belediye binası) şimdiki Kaymakamlık binasının dış çinilerinin 1.Ulusal Mimarı Akımın üslubu olduğunu, aynı çinilerin Büyükada Vapur İskelesinde de bulunduğunu öğrendik.
Meydandaki diğer bir eser de İskele Camii. III. Mustafa tarafından 1760’da yaptırılmış. Yıllar sonra harap olmuş, 1858’de Abdülmecid, kagir olarak yeniden inşa ettirmiş. Yanında bir de sübyan mektebi olduğu biliniyorsa da artık bulunmuyor. Caminin, Selatin cami (sultanlar tarafından yaptırılmış anlamına gelir) olduğu, III. Mustafa’nın şahsi serveti ile yaptırdığı söylenir. Buranın yan sokağında bulunan tarihi Baylan Pastanesi ile saray şekercisi ve lokumun mucidi Hacı Bekir Efendi’nin hâlâ hizmet veren tatlıcı dükkânı önünde tarihçe ve günümüzdeki durumu hakkında bilgiler aldık. Trafiğe kapalı bu sokağı bitirip çarşı içine çıkan alanda, yan yana bulunan Ermeni Surp Takavor Kilisesi ile Rum Aya Efimia Kiliselerinin tarihçelerini dinledik.
Turumuzun ilk bölümünü dört saatte tamamladık. Güzel ve akıcı anlatımı, engin bilgisi ve bizlere “sevgili dostlarım” diye hitap eden sempatik rehberimiz, öğlen yemek molasını Çiya Lokantasında verdi. Güneydoğu Anadolu’nun meşhur mutfağını dünya gurmelerine sunan lokantada gerçekten damak çatlatan lezzetleri tatma imkânı bulduk. Kaşer yiyen arkadaşlara, yoğurtlu vejetaryen kebabı sunulması da günün lezzet sürprizi oldu. Yemeğin ardından demli çaylarımızı yudumlayıp turumuza kaldığımız yerden devam ettik.
İbadethane ve köşkler
Bahariye Caddesi üzerindeki Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ile eskiden sinema, şimdilerde ise opera binası olarak işlev gören Süreyya Opera Binasına geldik. İçerisini gezmek için önceden izin alan rehberimiz bina hakkında bilgi verirken bölgeye ilk sinemayı kuranların buraya yerleşen Yahudiler olduğunu anlattı. Bahariye Caddesinde ayrıca Rum Ortodoks Metropolitliği ile Aya Triada Rum Kilisesini ziyaret ettik. Kilisenin ilginç mimari özelliklerinden biri de kubbeli tavana sahip oluşu.
Buradan Cem Sokak’ta bulunan, duvarlarından ötürü dışarıdan kilise olduğu bile anlaşılmayan Eglise De L’assomption Latin Katolik Kilisesine geldik. Görevli rahibe ile Fransızca konuşan rehberimiz bu kez topu rahibeye atıp bilgileri kendisinin aktarmasını istedi. Şirin, tipik Fransız rahibe günün ikinci sürprizi olarak kilise turunun sonunda, orijinali Latince olan bir ilahiyi Türkçe söyleyerek bizlerden büyük bir alkış aldı.
Köşkleri, yalıları, villaları ile ünlü Moda’dan birkaç köşkü de ziyaret etmeden geçemezdik. İçlerini gezemezsek bile hikâyelerini dinleyerek hayallerimizde yüz yıl öncesine gittik. Friedrich Köşkü, şimdiki adıyla Sarıca Paşa Köşkü Piyanist Ayşegül Sarıca’nın ailesine ait ve tüm ihtişamıyla ayakta. Köşkler diyarı Moda’da karşılaştığımız diğer bir köşk ise, Mahmut Muhtar Paşa Köşkü. Diğer adı Mermer Köşk olan bina şimdi Kadıköy Kız Lisesi olarak hizmet veriyor.
Koço Meyhanesi ve Barış Manço Müzesi
Sonraki durak olarak, Moda’nın bir başka simgesi olan Koço Meyhanesi ile altındaki Aya Ekaterina Ayazmasını ziyarete gittik. Ayazmada dua edenler, mum yakıp adak adayanlar vardı. Ben ise lokantadan buram buram gelen anason kokusunun izini takip edip hayallere daldım. Çocukluğumuzda babamlarla Koço’ya geldiğimizde Rum garsonlar servis yaparken meyhaneciliğin tüm inceliklerini sunardı. Muska böreğinin şekli ve malzemesinin bolluğu, Arnavut ciğerinin lezzeti, patlıcan salatasının beyazlığı ve kıvamı, beyin salatasının tadı bugün dahi eski akşamcılar arasında anılır. Turu burada sonlandırıp bir kadeh rakı eşliğinde bir parça peynirin ayrılmaz dostu kavunla keyif yapmak istediysem de arzularıma gem vurdum. Koço’nun kapısında durup Moda burnundaki eski vapur iskelesini izledik. Günümüzde iskele, muhteşem manzarası ile İstanbullulara kafe olarak hizmet vermekte.
Ölümünden sonra müze halinde getirilen, büyük müzisyen, gezgin, Barış Manço’nun villası da duraklarımızdan biri oldu. Kıyafetlerinin, yüzük, kolye, kemer gibi aksesuarlarının sergilendiği, gitar ve piyanosunun bulunduğu çalışma odası, gezgin kimliği ile TV’de bizlere dünyayı gezdirdiği ‘Yediden Yetmiş Yediye’ ve ‘Adam Olacak Çocuk’ programlarının arşivlerinin bulunduğu üç katlı evi gezdik. Bugün birçok kanalda gezi programlarını elimden geldiğince izlemeye çalışırım. İnanın onun hazırladığı gibi programa rastlamakta hâlâ zorlanıyorum. Tüm arkadaşlar hemen hemen aynı duyguları paylaşarak müze evden ayrıldık.
Turumuzun sonunda Mühürdar’daki Haldun Taner Büstü önünde fotoğraf çektirdik. Sekiz saatten fazla süren, gezimizi, yorgunluktan adım atacak halimiz kalmamasına rağmen aldığımız bilgilerin keyfiyle mutlu bir şekilde, Kadıköy çarşısındaki bir kafede Türk kahvelerimizi yudumlayarak sona erdirdik. Teşekkürler Mois Gabay, senin rehberliğinde gezmek keyifli idi.
Bir Tutkudur Seyahat…