Uzun yıllar, ailece çocukluğumun en neşeli ve renkli yazlarını geçirdiğimiz Caddebostan´ı, yeni yaşıma girdiğim bu haziran ayında, koca bir tebessüm ve aynı zamanda biraz da hüzünle andım. Daha biz çocukken, her sene, havalar ısınmaya başlar başlamaz, şehirden yazlığa taşınacağımız zamanı heyecanla beklerdik.
1960’lı yıllarda Plaj Yolu ve civarındaki sokaklarda geniş bir Yahudi toplumu yaşardı. Bu yazıyı okuyan birçok kişi, şimdilerde Büyükadalı olan ailelerin, o zamanlar Caddebostan-Suadiye arasındaki bölgelerde yaşadıklarını eminim hatırlayacaklardır…
Tüm yaz aylarını pırıl pırıl bir denizi olan plaj ve deniz kulüplerinde geçirir, yazın yaşam sanki koca bir aileymişiz gibi birlikte paylaşılırdı. Biz çocuklar, bisikletlerle dolaşır, sandallara denize çıkar, akşamları açık hava sinemalarına giderdik. Bahçeli evlerimizde kurulan kalabalık sofraların yanı sıra, hepimizi birçok vesileyle bir araya getiren, bir de Caddebostan Sinagogumuz vardı. Sinagog bayramlarda bahçesine kadar dolup taşar, genç - yaşlı, herkesin buluşma noktası olurdu. Rahmeti büyükbabam Marko, her cumartesi sabahı, birçok komşusu ile Yıldız Sokak’taki evimizden çıkar, sinagogdaki duadan sonra, sevgili büyükannemin yaptığı eşsiz patlıcanlı borekitaslarını yerdik. Daha sonra sofralar kurulur, komşularla nice, uzun sohbetli günler geçirirdik…
Caddebostan Sinagogu denilince, Mahazike Tora dersleri öğretmenimiz More (öğretmen) Ovadya ve değerli Rav Adoni’yi anmadan geçmek mümkün değil.
1982 yılından beri Bet Din üyesi ve açılışından bu yana Caddebostan Sinagogu’nun haham akaali yani dini lideri olarak görevini sürdüren Rav Adoni ile bizlere sinagogu anlatmasını rica ettiğim bir sohbet gerçekleştirdik.
Rav Yeuda Adoni Caddebostan’ı anlatıyor:
“Göztepe, Erenköy, Suadiye, Caddebostan pek çok Musevi ailenin, 1940 sonlarında sadece yazlık için gittikleri yerleriydi. Yazlığa gelenler arasında vasıtaya binemeyip, Kadıköy’e kadar gelemeyenler, Caddebostan’da bir ibadet yeri isteğinde bulundu. 1950’li yıllardan itibaren Haydarpaşa - Yeldeğirmeni yöresindeki Yahudi nüfusu, sahil boyunca uzanan semtlere yerleşmeyi, Avrupa yakasından gelen aileler de yaz mevsimini geçirmek üzere Caddebostan - Suadiye civarına taşınmayı tercih etti.
Cumartesi ve dini bayram günleri Yeldeğirmeni semtindeki ibadethaneye ulaşım, sorunlar yaratıyordu. Bunu takiben,1953’te bir sinagog inşaatına başlandı. Ben o yıllarda ailemle Yeldeğirmeni’nde yaşıyor, Kadıköy Sinagoguna gidiyordum.
Başlarda Caddebostan Sinagogu sadece yazları açık duran, bomboş bir salon ve birkaç iskemlelerden oluşan bir mekândı. Kardeşlerimiz dua için yine Kadıköy’e kadar giderdi. Plaj Yolunda ve onun civarda kalabalık bir Musevi topluluğu oluştuktan sonra, Caddebostan’daki sinagogunun açılması 1954 yılına rastlar. O seneler Şabat günleri, Kadıköy’den Caddebostan’a yürüyerek giderdim. Zaten o yıllarda sinagog sadece hazirandan eylül ayına kadar açık olurdu. Yaz gelince sinagoga da yaz gelir, insanlarla dolardı. 1973 senesinde Boğaz Köprüsü yapıldıktan sonra, sadece yazlıkçı olan aileler, artık yaz-kış oturmaya başladı. Bu vesileyle sinagog kışları da açık kalmaya başladı. Faaliyetlerimiz içinde pazartesi-perşembe günleri Talmud Tora ve Mahazike Tora eğitimleri olurdu. İstanbul’dan ‘more’ yani öğretmenler gelir, Tora dersleri verirlerdi.
Eli Aranyas bu dersleri idare ediyordu. Böylece, 13 çocukla eğitime başladık. Kışları henüz kalorifer olmadığı için çok üşürdük. Yıllarla birlikte, civarda oturanların sayısı çoğaldıkça ‘keila’mız, topluluğumuz da büyüdü. Bugün kalabalık bir topluluk olarak ibadetlerimize devam ediyoruz. Ben de, 1968 yılından beri oradayım.
Harika bir bahçe ve çardağımız vardı. Maalesef bu güzel alan güvenlik tedbirleri nedeniyle kapatıldı. Bayramlar çok neşeli geçerdi, harika bir suka kurardık. Zamanla iskemleler banklara dönüştü. Şimdi yepyeni muhitlerden ve uzaklardan da sinagogumuza gelenler var. Sinagogumuz her gün açık.”
Avi Alkas ile Caddebostan günleri:
Eski bir Caddebostanlı ve aynı zamanda mahalle komşum olan sevgili Avi Alkaş (Aranyas) ile çocukluk günlerimize uzanıp, hem değerli Rav Adoni’yle günlerimizi, hem de Caddebostan Sinagogunda yıllarca emeği geçmiş, rahmetli babası Eliyau Lia Aranyas’ı andık.
“Rav Leon Adoni’yi çocukluğumun Caddebostan hazanı, daha sonra da haham akaali olarak tanıdım. Yıllarca teva’da yanında oturduğum, her zaman saygılı, olgun, mütevazı, sakin, barışçı saygıdeğer Ravımız...
Kendisinin haftalık peraşa deraşaları hâlâ zihnimdedir. Kendinden yaşça küçük olduğum halde bana her zaman siz diye hitap eden Caddebostanlı güzel insan…
Plaj Yolu 9 numaralı evimizden yürüyerek, daha sonra bisikletle gittiğim sinagogun, bende çok hoş, çok farklı bir yeri var. Caddebostan Sinagogu, benim meslek hayatıma atılmadan evvel, aslında insanların arasına girerek, belki de okul dışında hayatla ilk tanıştığım, sosyal etkinlik alanı sayılabilir ilk mekândı. Ailemin muhafazakâr ve dine bağlı olmasından ötürü bu mekan, kendimi bulmaya, kendimi göstermeye, toplum önüne çıkmaya alışmamın ilk basamağıdır. Bu sinagog, ilk kez, henüz 9 yaşındayken teva’sında cuma akşamı okunan ve “Lehu Nera Nena”diye bilinen, cuma akşamı ilahisini okuyarak başlayan, dini hazanlık sürecimin ilk adımıdır. Caddebostan Sinagogu, dini eğitimi almak için gittiğim, Mahazike Tora’yı ilk öğrenmeye başladığım yerdir. Bu teva ve hemen yanındaki Midraş’tan şofar çaldığım yerde Rav Adoni’nin mezammeri olarak yanında bulunduğum anılar hep hafızamdadır.
Rahmetli babam Liya Aranyas da, çok büyük bir aşk ve sevgiyle bağlı olduğu Caddebostan Sinagoguna her türlü hizmet vermeyi hiç esirgemezdi. Liya Aranyas Alkaş, nam-ı diğer Ziya Bey ise, Caddebostan Keilası’nın her tür hizmetine koşan, bayram zamanları keila’nın hazırlanmasına fiilen yardım eden, fahri şamas gibi her işe şevkle koşan, dualara geç kalmama her zaman tepki veren, sinagogdaki idare ve disiplinin sağlanması için bende, babası çocukları kovalayan biri olarak da anısı vardır.”
Binanın mimarı Albert Arditi'dir. Sinagog, İstanbul'un Anadolu yakasında en çok ziyaret edilen sinagog haline geldi. Maalesef, İstanbul’un diğer sinagoglarında yaşanan terör saldırılarından sonra, yüksek bir duvar ve birçok koruyucu bariyerlerle çevrildi. Anılarımızda yer alan o güzel bahçesinden de artık eser yok.
Yıllar sonra bir konferans için davet edildiğim bu güzel sinagogun her köşesinde çocukluğumun bir resmini yakaladım. Ayrılırken de içimden bu şarkıyı mırıldandım:
“Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da o köy bizim köyümüzdür.
Orada bir ev var uzakta, o ev bizim evimizdir. Yatmasak da, kalkmasak da, o ev bizim evimizdir.”
(Ahmet Kutsi Tecer’in şiirinden)