Bir erkek çocuğu babasına sevgisini nasıl dile getirir? Belli bir neslin insanları bunun zor olduğunu ve “Seni seviyorum” kelimelerini babalarının yüzüne hiç söylenmediğini gayet iyi bilir. İzzet Pinto da farklı değil ancak sonunda bir yolunu buluyor…
‘Babam İçin’ adlı Stella Trevez’in son biyografik romanını elime aldığımda üç aşağı beş yukarı beni ne beklediğini tahmin edebiliyordum. Son günlerde inanılmaz bir basın ve reklam kampanyasıyla kitabın İzzet Pinto’nun yaşam öyküsü olduğunu duymuştum.
Pinto’yla nerede, ne zaman ve hangi vesileyle tanıştığımı hatırlamıyorum. Ancak aklımda kalan, inanılmaz güçlü bir enerjiye sahip olduğu, kocaman gülüşü ile insanın içini ısıttığı ve duyduğum kadarıyla dokunduğu her şeyi altına çevirdiğiydi. Nitekim hayatın bu kadar basit olmadığını, doğarken altın kaşıkla dünyaya gelenlerin bile sınandığını bilen biri olarak yaşadıklarını okumak için gün sayıyordum. Nihayet beyaz bir kutu ve kelebek eşliğinde kitap elime ulaştı.
Filmleri izlerken ya da romanları okurken “Gerçek hayattan esinlenmiştir” yazısına denk gelmek beni çok etkilemese bile pek çok insan bundan farklı haz alır. Bir hikâyenin gerçek olduğunu bilerek o kişiye ya da yaşadıklarına daha çok yakınlık duyduklarındandır diye düşünüyorum.
İzzet Pinto’nun TedTalk konuşmasını dinlediğimde onda bir başka tılsımın olduğunu fark edecektim. Doğal konuşması, anlattığı hayat hikâyesinin sıcaklığı ve espri kabiliyetiyle daha ilk dakikalardan beni içeriye doğru çekmişti. Bir insan nasıl bin bir farklı hayatı yaşar, nasıl pes etmeden ilerler sorularına cevaplarımı Trevez’in kitabında bulacaktım. Tatlı dil dışında farklı yabancı dillere vakıf olan Pinto’nun sözlüğünde bazı sözcükler eksik kalmış; “İmkânsız, vazgeçmek ve keşke.” Açlık, parasızlık ve neredeyse yüzünün kızardığı macera dolu belli günler sonrası kırmızı halıda ağırlanacak bir mevkiye gelmesi ve kendi sektöründen ‘Onur Madalyası’ almasına kadar uzanan bir yolculuğa tanıklık ediyor okuyucu.
Tipik Musevi bir ailesinin yaz aylarını Büyükada’da geçirdiği dönemlerde Pinto arkadaşları gibi uzun tatiller yapmak yerine işe girmeyi ve ticareti öğrenmesi gerektiğini babasından öğreniyor. Biraz olsun kafayı dağıtmak istese de “Yangın zamanı eğlence mi olur?” cevabıyla karşılaşıyor.
Herkesin üniversite okuduğu bir dönemde o liseyi bitirdikten sonra hayata atılmayı seçiyor ve sürekli ailesinden destek görüyor. Başarının para ile özdeşleştiği arkadaş çevresinde parası olmadığından sürekli kendini sorguluyor. Başarının gerçek sırrı nedir diye arayanların birçok cevap bulacağı bu kitapta azim, deli cesareti ve heyecan dolu bir yürek en önemli unsurlar oluyor. Kendisiyle yarışan İzzet çoğu zaman bunun farkına varmıyor. Sevgi ortamında büyürken anne ve babasının birbirine hiç isimlerle hitap etmediklerini hatırlıyor. Kullandıkları sadece aşk sözcükleri… “Canım, aşkım ya da kuzu’m.”
İşler ters gittiğinde pes etmeyen Pinto işler yolunda gittiğinde ilahi bir gücün ona yardımcı olduğunu hissediyor. “Yukarıda koca Allah var, kimin ne olacağına sadece O karar verir” diyen babası da onun inancını yer yer tasdikliyor. Ardından da “Hayatta korkuya yer verme çünkü kaçarsan cesur olamazsın” diye de yeni bir hayat dersi ekliyor.
Birçok farklı sektöre girip iniş çıkışlarla geçen heyecan ve nefes kesici anlarla dolu bir hayat hikâyesinin detaylarını okurken gözyaşlarımı tutamadım.
Sokak kadınlarına komşu tek gözlü bir evde yaşamaktan Four Seasons Oteline yüzlerce davetliyi helikopterle taşıyacak bir yolculuğa çıkan Pinto’yu okumak lazım. Çünkü ‘Babam İçin’ aslında benim için, senin için yazılmış. Öğrenecek ve uygulayacak çok ders var içinde.
Sürekli olumlu düşünen biri olarak insanlar onu elbette hayalperest olarak görüyor fakat kendi tavrı “Hayal kurup onları gerçekleştirmek için çalışan ve bu uğurda ciddi adımlar atan biriyim” oluyor.
Her şey ters gittiğinde, tuttuğu bütün dallar eline kaldığında “Hayatımı sonlandıracağım bir düğme olsa belki ona basardım” diye bir düşünce kafasından geçmesine rağmen günah olduğunu bilip pes etmeden yoluna devam ediyor Pinto.
Babasının hastalanması hayatının en büyük darbelerinden biri oluyor. “Oğlumun başarılı olduğunu görmeden beni alma” diye Azrail’le pazarlık eden baba bildiklerini oğluna anlatırken çektiği acılara rağmen yüzünden gülüşünü hiç eksik etmiyor.
Aşkını, kendi çocuğuna olan sevgisini ve aile değerlerini de okuyacağınız bu sürükleyici romanda kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Bir erkek çocuğu babasına sevgisini nasıl dile getirir? Belli bir neslin insanları bunun zor olduğunu ve “Seni seviyorum” kelimelerini babalarının yüzüne hiç söylenmediğini gayet iyi bilir. İzzet de farklı değil ancak sonunda bir yolunu buluyor… Geç olmadan söylemekte fayda var benden söylemesi.
Duygularını saklamayı kendisine öğreten Pinto “Çok iyi bir evlatsın” sözlerini duyduğunda ne yapacak bilmek isterseniz okuyun bu romanı. İyi bir evlat, kardeş ve eş olup nihayetinde iyi bir baba olmanın ayak izlerini göreceksiniz.