Eğrisiyle doğrusuyla, günahıyla sevabıyla 125. Roland Garros pazar günü oynanan erkekler finaliyle bitti. Bunca yıldır Grand Slam seyrederiz, seyredemediklerimizi okuruz. Bu kadar aksiyonu bol bir turnuvayı hatırlamıyorum. Aksiyon derken kavga döğüş değil de beklenmedik olaylar, gerginlikler ve sürpriz sonuçlardan bahsediyorum.
Turnuvanın kadınlar tarafında perşembenin gelişi çarşambadan kendini göstermişti zaten. Son toprak kort hazırlık turnuvası İtalya Açık başlamadan önce Roland Garros bahisleri açılmış; 1 numara Ashleigh Barty, 3 numara ve 2018 RG şampiyonu Simona Halep, 4 numara Aryna Sabalenka ve elbette geçen yılın şampiyonu 9 numara Iga Swiatek arasında kıran kırana mücadele bekleniyordu. Roma’da ikinci tur başladığında önce Simona Halep sakatlanıp Kerber maçını yarıda bırakıyordu. Çeyrek finale gelince Coco Gauff karşısında ilk seti alan Barty maça devam edemiyordu. Simona Halep ilk kontrolör ardından Roland Garros’tan çekildiğini açıklarken, Barty de Gauff maçını yarıda bırakma nedenini sakatlığının ilerlemesini önlemek ve Roland Garros’u risk etmemek olarak açıkladı. En azından dürüst davranmış, değil mi? “Sakatlığım falan yok ama sakatlanabilirim, çekileyim” dememiş. “Sakatlığım var, ağrıyı hissettim; daha ilerlemeden tedaviye başlayayım ve bir Grand Slam için hazır olayım” demiş. Roma’da Djokovic’i mağlup eden Nadal ile kadınlarda Swiatek artık Roland Garros’un iki favori sporcusu olarak Paris’e doğru yola çıkıyorlardı.
Osaka krizi
Paris’te ilk tur maçlarıyla ilk hareket başladı. Dört Grand Slam ünvanlı, peş peşe 2020 US Open ve 2021 AUS Open Şampiyonu, dünya 2 numarası Japon Naomi Osaka ayağının tozuyla açıklama yaparak maçlardan sonraki basın toplantılarına katılmayacağını belirtti. Gerekçesi gazetecilerin saçma soruları, yenilen ve zaten psikolojisi bozuk olan sporcunun bir de orada ‘tekmelenmesi’ ve adeta sorguya çekilmesiydi. “Akıl sağlığımı korumak amacıyla katılmıyorum, istediğiniz cezayı verin” dedi. Ortada bir kriz vardı ve akıllıca yönetilmesi gerekiyordu. İşin perde arkasında neler olduğunu bilmiyoruz tabii. Turnuva yönetimi “Kendisiyle sorunu çözmek için elimizden geleni yaptık ama ulaşamadık” diyordu. Sporcular meslektaşlarına destek oldu ya da olurmuş gibi yaptı. Açıklamanın hemen ardından RG yönetimi de yangına benzini döktü; “Sporcuların basın toplantısı mecburidir, uyulmazsa cezası var, hatta ihraç edilir” gibi saçma bir bildiri yayınladı. Buna diğer Grand Slam yönetimleri de destek verdi. Herkes ne olacağını beklerken, Osaka ilk tur maçını kazandı, basın toplantısını yapmadı, yönetim hemen 15 bin dolar cezayı yapıştırdı. Osaka da turnuvadan çekildi, evine döndü. Osaka diyordu ki “Kızgınlık anlayışsızlıktan gelir, değişim insanların rahatını bozar.” Sorun daha iyi yönetilebilir miydi? Belki. Spora medyanın kattığı değer tartışılmaz fakat karşına dünyanın en değerli sporcusunu oturtup sorguya çekmek, “hadi anlat bakalım nasıl yenildin” gibi soruları sormaya da kimsenin hakkı yok. Spora ve sporcuya katkısı var diye medya orada patron konumunda değildir. Elbette medya baskısından şikâyet eden profesyonel bir sporcunun ciddi mental destek alması da beklenir; bu baskıyı yönetemeyen bir sporcunun kariyeri de tehlikededir. Bakalım Osaka bu durumdan nasıl çıkacak? Şimdi gözler yaklaşan Wimbledon’a çevrildi. Osaka ay sonu başlayacak turnuva öncesindeki hiçbir çim turnuvasına katılmıyor. Wimbledon yetkilileri de harıl harıl Osaka’yı ikna etmeye çalışıyor ve Wimbledon ile birlikte bu basın toplantısı mecburiyeti kalkabilir diyorlar. Medya bir turnuva için önemli olabilir ama daha da önemlisi katılan yıldız sporculardır. Turnuvalar birer gösteridir ve bu gösterinin yıldızları da sporculardır.
Naomi Osaka
Bitmeyen sürprizler
Naomi Osaka vakası bir lanet gibi Roland Garros’a çöküyordu. İlk tur maçını kazanan 2011 ve 2014 Wimbledon Şampiyonu Çek yıldız 12 numara Petra Kvitova, basın toplantısından çıkarken merdivende düşüp sakatlanıyor ve turnuvadan çekiliyordu. İkinci tur maçları başladığında da 1 numara Ashleigh Barty, ilk turda sakatlığının nüksetmesi ile Magda Linette karşısında ancak bir set oynayabiliyor ve turnuvayı yarıda bırakıyordu. Fikstürün üst dilimindeki bu sakatlık Roland Garros’ta yeni bir şampiyonun çıkmasına neden oldu: 25 yaşında Çek Barbora Krejcikova.
Genel olarak bakıldığında ara turlarda sürpriz sonuçlar olsa da bir Grand Slam’e final maçlarının damga vurduğu görülür. Bu yıl RG tam tersini yaşattı bizlere. Erkeklerde olduğu kadar kadınlarda da yarı final maçları öne çıktı. Fakat öncesinde İsviçreli Roger Federer tenis kamuoyuna bir sürpriz yaptı. Çok zorlanarak da olsa 3 saat 30 dakikada kazandığı üçüncü tur Koepfer maçından sonra bir açıklama yaparak turnuvadan çekildiğini ilan etti. Gerekçe olarak da geçirdiği ameliyat sonrası kendisini fazla zorlamak istememesini gösterdi. Elbette sporcular kendini bizden daha iyi bilecektir. Turnuva öncesinde “Roland Garros’u kazanamayacağımı biliyorum” demişti zaten. Bu olaya birçok yorum geldi. “Federer yaptıysa doğrudur” gibi taraftar bakış açıları olduğu kadar “Federer’in kararına saygı duyuyorum ama hareketi beğenmedim çünkü bu bir major, bu Roland Garros, sıradan bir hazırlık turnuvası değil” diyen Patrick McEnroe gibi eski sporcular da vardı. Herkes Federer’in kariyerine saygısından olayı büyütmedi ama Wimbledon şampiyonluğu hedeflediği için Roland Garros’u harcadığını görmek isteyenler gördü. Elbette fikstür okumasını bizim kadar sporcular da biliyor. 39 yaşındaki Federer’in önünde dördüncü turda 25 yaşındaki 9 numara İtalyan Matteo Berrettini, onu geçmeyi başarırsa çok formda bir Djokovic çeyrek finali vardı. Koepfer maçında çok zorlanan Federer için Berrettini de kolay lokma olmayabilirdi fakat Novak Djokovic karşısında korttan silinmesi işten bile değildi.
Erken final
Yarı finalde Nadal-Djokovic maçını izleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Erkekler yarı finali hani klişe tabirle ‘erken final’ oldu. 19 yaşındayken kazandığı ilk Grand Slam turnuvası olan, yine klişe tabirle ‘toprak ağası’ Rafael Nadal, bu turnuvayı 13 defa kazanan rekortmen Nadal, son dört yılın şampiyonu Nadal karşısında 2016’daki şampiyonluğu dışında Paris’ten eli boş dönen, geçen yıl finali Nadal’a kaptıran dünya 1 numarası Novak Djokovic. Finalde 4 saat 11 dakika süren mücadeleyi Sırp yıldız sporcu 3-1 kazandı. Son yılların en büyük mücadelesi sayılır mı? Kimine göre hayır. İlk seti kaybeden Djokovic, üçüncü set dışında pek de zorlanmadı aslında. Korttaki mücadelenin büyüklüğü biraz da isimlerin büyüklüğünden geliyordu. Toprak kortun ustası Nadal gibi bir oyuncunun özel bir taktiği, oyun planı ya da stratejisi olmaz, doğal olarak kendi sahasında içinden geldiği gibi oynuyor. Halbuki Djokovic için işler farklı. Toprak onun zemini değil, Paris’te başarısı yok ve buradan yarı finalde eve dönmek istemiyor. Bu durumda özel bir çaba göstermesi şart. Öyle yaptı zaten. Özellikle son sette Nadal artık bitse de gitsek modundaydı, yoruldu, vuruşları yerini bulmadı, rakip çok diriydi. Zaten maçtan sonra da mental durumunun iyi olmadığından bahsetti ve Wimbledon için henüz karar vermediğini söyledi. İstediğin kadar profesyonel ol, istediğin kadar kupan ve paran olsun buradan kaybetmek, 14 yapamamak Nadal için yıkımdı. Hele de ezeli rakibine toprakta kaybetmek bir başka zordu.
Stefanos Tsitsipas
Yunanlılar tarih yazdı
Yarı finalin diğer ayağında 22 yaşında Yunanlı sporcu Stefanos Tsitsipas, Alman Alexander Zverev karşısında beş sette galip geliyor, Yunan tenisi adına bir tarih yazıyor, kariyerinin zirvesine çıkıyor, bir Yunanlı Grand Slam şampiyonu olmaya bir adım daha yaklaşıyordu.
Kadınlar tarafında da bir Yunanlı ülkesinin tenis tarihini yazıyordu, Maria Sakkari. Bugüne kadar oynadığı dört Grand Slam turnuvasında üç ya da dördüncü tur görebilen 25 yaşındaki 18 numara Sakkari, Paris’te çeyrek finale çıkma başarısını gösteriyor derken geçen yılın şampiyonu Iga Swiatek’i mağlup edip yarı finale yükseliyordu. Yarı finaldeki rakip Çek Barbora Krejcikova ise belki bu yıl değil ama 2020 AUS Open elemelerinden çıkan, o sırada ilk 100 dışında bir underdog sayılırdı. Bu yıla 65 numara olarak giren Krejcikova, teklerde kimsenin adını bilmediği, bütün başarısını çiftler üzerinde toplamış bir sporcuydu. 2018 RG ve Wimbledon çiftler, 2019 ve 2020 AUS Open karışık çiftler şampiyonu bir sporcudan bahsediyoruz. Sakkari-Krejcikova yarı finalini aslında Çek sporcu iki defa kazandı. Maçın karar setinde Sakkari’nin 7-8 30-40 gerideyken servis oyunu. Sakkari’nin baseline üzerine derin bir topu çizgi hakeminin aut seslenmesiyle maçı Çek sporcu lehine bitiriyordu. Krajcikova sevinçle kollarını açıp kutlayacakken sandalye hakemi koşup başka bir iz gösterdi ve içeride kararı verdi. Bu sırada TV ekranından, Hawk Eye olmamasına rağmen, bilgisayar görüntüsü topun dışarıda olduğunu gösteriyordu. Krajcikova dondu kaldı, maçı kazanmıştı ama iptal edilmişti. Hakemin bu büyük hatası maça mal olabilirdi, sporcunun morali gitmişti ve durum eşitlenmişti. Fakat ilahlar izin vermedi ve Çek sporcu karar setini oradan 9-7 kazandı. İlginç bir maç oldu; herhalde Krajcikova bu maçı iki defa kazandı dersek yanlış olmaz. Finalde Anastasiya Pavlyuchenkova karşısında çok zorlanmadı. Barbora Krejcikova tek kadınlar şampiyonu oldu ama vatandaşı Katerina Siniakova ile birlikte çiftler kupasını da aldılar. Yani çifte şampiyon diyebiliriz. Böylece 33 numara olarak geldiği, hiçbir şey umut etmediği Paris’ten çifte kupayla, 1,5 milyon Euro ve kariyer rekoru olan 15 numara olarak evine dönüyordu.
Kadınlar finali pek fazla dikkat çekmiyordu tabii çünkü finalde Osaka, Barty, Kenin ve Swiatek gibi yıldızlar yoktu. Fakat erkekler finali bambaşka bir gösteriye sahne olacaktı, bir gün sonra.
Bu defa korta başka bir Yunanlı Stefanos Tsitsipas çıktı. Rakip ise malum, kendisinden 12 yaş büyük, 48 saat önce Nadal’ı bu kortta 3,5 saatlik bir mücadelede mağlup etmiş, 1 numara Djokovic. Fırtına gibi ilk iki seti önde kapatan genç Yunanlı bir Grand Slam zaferine sadece bir set uzaktaydı. Set arasında tuvalet molası alan Sırp sporcu korta dönüp maça başladığında artık her şey çok farklıydı. Şampiyonluk baskısı altında ezilmiş genç adam karşısında ilk Grand Slam’ini kazandığında on yaşında olan Stefanos’un yeni turnuva oynamaya başladığı bir yaşlı (!) adam vardı. Maçı büyük tecrübe kazandı. Fakat şunu özellikle bir yere yazmak gerekiyor. Federer’i seven herkes onun kibarlığı, efendiliği ve sportmenliğini seviyor. Djokovic biraz alışılmışın dışında, biraz sokak çocuğu havasında, belki Federer kadar kibar ve sevimli değil, daha hırçın fakat gerçek bir atlet. Nadal maçındaki performansı, mental durumu, sakinliği ve 48 saatte dokuz saat maç yaptıktan sonra ödül töreninde sanki evden gelmiş gibi zinde olması dikkat çekiciydi. Djokovic bu galibiyetiyle, Açık Dönemde bütün Grand Slam turnuvalarını ikiden fazla kazanan ilk ve tek sporcu oluyordu. Federer’in artık emekliliğine çok az kaldığı ve Nadal’ın da toparlanamazsa zor yakalayacağı bir döneme girildiğinde gelecek beş yılda Djokovic bir daha zor kırılacak Grand Slam rekorlarına imza atabilir. Bu üçlünün ardındaki gençlerin en iyisi olan Tsitsipas için biraz daha yol olduğu görülüyor.
Bir Roland Garros daha böyle bitti. Önümüzde, iki hafta sonra başlayacak Wimbledon var. Bakalım bu kısa sürede oyuncular topraktan çime nasıl geçecek, Federer ile Djokovic belki de son bir karşılaşma yapacaklar mı, Nadal pas mı geçecek, Naomi Osaka ikna edilecek mi? Sorular çok, bakalım…