•Yesh Atid lideri kendi partisini ve siyasi hareketini Emmanuel Macron´un "En Marche" hareketiyle ve Hollanda Başbakanı Rutte´nin siyasi yönelimiyle eşleştiriyor. Lapid merkez siyasetin popülizme verilebilecek en güçlü yanıt olduğunun altını çiziyor. Esasında bu noktada söyledikleri çok da orijinal konular olmasa gerek. Orta-sınıf siyasetinin demokratik siyasal kültürün omurgası olduğuna dair çalışmalar bir hayli geniş. Fakat bunu İsrail özelinde gerçekleştirme çabası dikkat çekici. •DR GÖKHAN ÇINKARA – www.indyturk.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
POLİTİKA DEĞİŞMEZ, ÇÜNKÜ…Çünkü bu kadar birbirine zıt partilerin kurduğu hükümette Batı Şeria’daki durum, Filistin devletine yaklaşım gibi konularda her parti diğerinin görüşünü reddedecek. Bu kesin. İsrail toprak genişletmekten vazgeçsin” diyen Mertz’e ya da İşçi Partisi’ne “evet” der mi Bennnet ya da diğer sağcı ortakları? Anlaşılıyor ki bu koalisyonu Netanyahu’nun gitmesi dışında bir arada tutan bir şey yok.
Ama buna rağmen kurt politikacı Netanyahu’nun, koalisyonu “solcu” olarak tanımlayıp “ülke güvenliği için tehlikeli” olarak değerlendirmesi tipik sağcı refleksi elbette. Ama hala bu sözlerin İsrail’de işe yaradığı Netanyahu’nun ülkede önemli sayıda destekçisi olmasından belli. Bu nedenle beşinci bir seçim Netanyahu’nun çok daha fazla işine gelirdi. Bu, seçim sonrası hükümet kuruluncaya kadar aylarca iktidarda kalacak demekti. Yolsuzluktan yargılanan Netanyahu’ya ciddi bir dokunulmazlık sağlamayacağını da kim söyleyebilir?
Ama, ciddi bir kamuoyu desteği olmasına rağmen istikrarlı bir hükümet kurma konusunda üst üste yaşadığı başarısızlıklar kendi partisi Likud’da da Netanyahu’ya güveni sarsan bir etki yarattı. Parti üzerindeki hakimiyeti çoktan sarsılmaya başlayan (hatırlayın 2019’da Gideon Saar liderlik için ona meydan okumuştu) Netanyahu şimdi iktidarı da kaybederek zor bir sürece girecek gibi görünüyor.
Ancak, koalisyon kısa ömürlü olursa, Netanyahu’nun, - o zamana kadar yargılanıp hapse tıkılmazsa tabii- yeniden güçlü bir şekilde dönmesi olasılık dışı değil.
Mustafa K Erdemol
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/israilin-tuhaf-koalisyon-hukumeti-1844615
Türbülanslı ayların ardından ortaya bir koalisyon olasılığının çıkmasını sağlayan temel gelişme, Bennett’ın mutabakat çemberine dahil olması oldu. Bennett’ın, ideolojik olarak zıt kutbu olan Lapid’in tarafını seçmesi ezber bozan bir hamle oldu. Nitekim İsrail sağının kimi kesimleri tarafından Bennett’a “hain” suçlaması yapılıyor.
Siyasi kariyerine Netanyahu’nun partisinde başlayan iş insanı Bennett daha sonra farklı siyasi mecralara yelken açsa da, 2013-2019 yılları arasında Netanyahu kabinelerinde bakan olarak görev yapmıştı. 2019’da baraj altı kalarak kendini parlamentonun dışında bulsa da tekrarlanan erken seçimlerde yeni bir oluşumla mecliste yer bulmayı başardı. Bennett üç farklı sağ siyasi partinin yan yana gelmesiyle oluşan Yamina Partisi’nin başındaki isimdi. Yamina’nın ikinci ismi olarak dikkat çeken bir başka sağ siyasetçi de Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde yasalaşan Yahudi “ulus devlet yasasının” (2018) gündemde olduğu dönemde yaptığı sivri açıklamalarıyla ön plana çıkan, şahin kanadın temsilcilerinden Ayelet Şaked.
23 Mart’ta yapılan seçimde parlamentoda kazanılan yedi vekilin Bennett’a getirisi ise “kingmaker” (iktidarı belirleyen yan aktör) rolü ve bunun karşılığında başbakanlık unvanı oldu. Aslında Bennett genel siyasi panoramada Netanyahu’nun da sağında mevzilenen, bir Filistin devleti kurulmasına keskin muhalefetiyle bilinen ve işgal altındaki topraklardaki yasadışı Yahudi mevcudiyetinin taviz vermez savunucusu olan uç kanattaki bir isim. Geçmişinde Arap toplumuna karşı hakaret olarak kabul edilebilecek ifadeleri bulunuyor.
Tüm bu söylemsel sabıkasına rağmen bir Arap partiyle aynı cephede yer alması genel resimde put kırıcı bir hamle oldu. Nitekim aşırı sağcı Siyonist Yahudilerin beddua seanslarının ve basına da yansıyan ölüm tehditlerinin gölgesi altındaki Bennett, tercihiyle muhtemel yeni bir seçimin önüne set çekmiş oldu.
Aslında İsrail siyasetinin bu denli kördüğüme dönüşmesine sebep olan temel faktörlerin arasında masaya oturan her tarafın çekinceleri ve birbirlerine olan husumetleri yer alıyor. Örneğin seküler kanadın temsilcilerinden İsrail Evimiz Partisi lideri Avigdor Liberman’ın ultra-ortodoks (Haredi) partilerle ihtilaf noktaları bulunuyor. Aynı şekilde Yeni Umut Partisinin lideri Gideon Saar’ın Netanyahu’yla olan husumeti de koalisyon oluşumuna ket vuruyor.
Mevcut tabloda, Netanyahu’nun partisi Likud artık muhalefet sathında yer alıyor. Aynı şekilde yeni dönemde muhalefet sıralarında ultra-ortodoks partiler Şas ve Birleşik Tevrat Partisi ile aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi gibi kümeler yer alıyor. Bundan sonraki süreçte muhalefet kanadındaki sağ bloğun, her fırsatta ulusal güvenlik sorunlarını deşerek “Araplara verilen tavizler” temalı karşı propagandalarıyla seslerini yükseltmeleri mukadder reaksiyonları olacaktır. Nitekim Netanyahu, artık fiili lideri olduğu muhalefet bloğuna “sıkı disiplin” çağrısı yaparak yeni kurulan hükümetin düşünülenden daha hızlı bir şekilde çözüleceği iddiasında bulundu.
Ultra-ortodoks Yahudilerin hükümetten uzaklaşmalarının da siyasi karar alma mercilerine ne denli tesir edeceği bir başka merak konusu. Nitekim Harediler, 2013-2015 yılları arasında kısa bir dönem yürütme erkinden uzak kalmışlar ancak ardından yeniden koalisyonların parçası olabilmişlerdi. İsrail siyasetindeki dindar Siyonist fikirlerin ve bloğun, bu denli etkin olduğu bir iklimde bu akımların partilerinin meclis aritmetiğine takılıp hükümet dışı kalması da seçim sisteminin sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Emre Karaca
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-siyasetinde-netanyahu-sonrasi-dinamikler/2274350
Evet İsrail’de 12 yıllık Netanyahu başbakanlığı dönemi sona erdi.
Ortadoğu’nun en tehlikeli “popülisti” iktidar koltuğunu kaybetti...
Yerine bir koalisyon geldi...
Hem İsrail “Oh” dedi...
Hem dünya...
Gelin olanları alt alta yazalım ve biraz geri çekilip bakalım:
Sadece o gitmedi o da birlikte gitti
İsrail halkı ve parlamentosu, Netanyahu’nun “Ben gidersem İsrail batar” şantajına kulak asmadı.
İsrail halkı ve parlamentosu, “Gazze’de tehlikeli bir savaşın tam ortasındayız. Böyle kritik bir dönemde iktidar mı değişir” diyenlere itibar etmeyerek, “Demokrasi varsa savaş ortasında bile işler” kuralına itibar etti.
İsrail halkı ve parlamentosu, parlamenter sistemlerde her zaman bir çözümün mümkün olduğunu gösterdi.
İsrail halkı ve parlamentosu, Netanyahu’nun ayyuka çıkmış yolsuzlukları için parlamento içinde gerekenin yapılabileceğini de ispat etti.
İsrail halkı ve parlamentosu artık iyice dünyanın başına musallat olmaya başlayan popülist liderlerin seçim yoluyla değiştirilebileceğini de bütün dünyaya gösterdi ve umut verdi.
İsrail halkı ve onun seçtiği parlamento, artık bütün dünyada İsrail devletinin adını “teröriste” çıkaran bir lideri değiştirerek, halkının bu utançtan kurtulma yolunu açtı.
İsrail halkı ve parlamentosu, “bölücü” falan demeden, diyenleri dinlemeden, ülkenin Arap nüfusunun partisini de koalisyona sokarak, hem Ortadoğu’ya, hem dünyaya büyük bir uzlaşma mesajı ve umudu verdi.
Evet...
Geçen pazar günü Ortadoğu’da fevkalade hayırlı bir gelişme oldu...
Gırtlağına kadar yolsuzluklara, keyfi uygulamalara bulaşmış, siyasi hırsları ve koltuğu için gözünü kırpmadan bütün Ortadoğu’yu ateşe atmaktan zerre kadar çekinmeyen Bibi ve karısı gitti...
Bütün dünyanın başına bela olmaya başlayan otokrat popülizmin en önemli kalelerinden biri seçimle yıkıldı.
İnşallah, BAAS geleneğinden bir türlü kurtulamayan öteki Ortadoğu ülkeleri için de hayırlara vesile olur bu gelişme...
Ertuğrul Özkök
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/sadece-o-gitmedi-o-da-birlikte-gitti-41832318
Peki İsrail'de ne kadar Yahudi Kürt var? Dillerini ve kültürlerini özgürce yaşıyorlar mı?
İsrail'de yaşayan Kürtlerin sayılarına konusunda farklı rakamlar dile getiriliyor. Bunlar da tahmini rakamlar. Çünkü, şimdiye kadar resmi olarak ifade edilmiş bir rakam yok.
İsrail medyasına göre, bu rakam 200 binin üzerinde. İsrailli akademisyen ve araştırmacı Dr. Edy Cohen'e göre ise Kürtlerin sayısı 300 bin civarında.
Dr. Cohen, Yahudi Kürtlerin ülkenin hemen hemen her bölgesinde yaşadıklarını söyledi.
"İsrail'de yaşayanların hepsi Yahudi" diyen Dr. Cohen, "Dil, kültür ve geleneklerine çok bağlılar. Mesela evlerine gittiğinizde Irak ve Irak Kürdistan Bölgesi'ne (IKB) ait fotoğraflarına rastlarsınız. Hala çoğu nevruz gibi bayramlarını kutlarlar" dedi.
Ülkede birçoğunun yüksek mevkilerde görev yaptığını kaydeden Cohen, "Kürt mü değil mi bilmiyorum ama İçişleri Bakanı Irak asıllı. Ancak MOSSAD, Savunma Bakanlığı ve istihbarat kurumlarında çok sayıda Yahudi Kürt görevli bulunuyor ve vatanları Kürdistan'a bağlılar" diye konuştu.
...
Yahudi Kürtlerin müziklerinin de Türk Yahudilerinin müziğine yakın olduğunu dile getiren Sadi, Kürt ve Türk Yahudilerinin birçok ortak noktasının varlığına işaret etti.
İsrail'de devletin yüksek makamlarına gelenlere ilişkin bir istatistik kaydın mevcut olmadığını aktaran Sadi, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ülkede üst düzey görevlere gelenlerin kökenine bakılmaz. Zaten demokratik bir ülkede olmaması gereken bir şey. Herkes İsrail vatandaşıdır ve hangi ülkeden gelirse gelsin. Bu aslında bizim basının yanlış tutumundan kaynaklanıyor. Örneğin biri vergi kaçırmaktan yakalansa hemen ‘Yahudi iş adamı vergi kaçırmaktan tutuklandı' diye haber yapılır. Veya bilimsel bir ödül alsa Yahudiliğinden söz edilmez ve ‘Türk asıllı Mişon Efendi tıp ödülünü aldı' denir. Suçlu ise Yahudi ödül getirmişse Türk oluverir. Dolayısıyla İsrail'de kimin ne olduğunun önemi yoktur. İnsan olması yeterlidir."
Abdulhakim Günaydın
"Naftali Bennett var. Bennett eski bir binbaşı. Genelkurmay başkanlığı özel kuvvetler komutanıydı, altı sene. Yair Lapid, aslında en zayıf kişilikti. 17 milletvekili olmasına rağmen ne askeri geçmişi ne de akademik geçmişi çok zengin değil. Bir ara Netanyahu hükümetinde görev aldı. Yakışıklı ve sempatik bir adam, eski bir gazeteci, televizyoncu. Babası çok iyi bir politikacıydı. En büyük sıkıntısı, handikapı dindarlarla kapışıyor olması. Babasının da devamıdır. Maliye Bakanlığı, Liberman’da. Avigdor Liberman, gelmeden evvel dindarlara karşı cumartesi günleri otobüsler, dindarların askerlik yapmaması gibi şeyler söyledi. Ben buradayım siz de ordasınız. Ne zaman isterseniz geliriz, böyle bir şey yapamayacak. İsrail bir kişinin demesiyle sabahtan akşama yasaların değiştirilebileceği bir ülke değil. Palavra sıkıyor. İsrail’de Cumartesi günü otobüsleri Liberman’ın demesiyle kimse çalıştıramayacak. Çalıştırmayacak da, sabaha kadar konuşsun. O da bir kanal tutturdu, oradan yedi tane milletvekili çıkarabildi. Netanyahu’ya karşı olabilecek 30 milletvekilli koyamaz ortaya. Bütün bu tablonun içindeki en önemli adam Benny Gantz. Gantz, mavi beyazın patronu. Netanyahu hükümetinde savunma bakanı. Odası aynı kalacak. Patron o. Genelkurmay başkanı da var. Ama biz gazeteciler nereden bir kulp takabilirsek, ondan bir şeyler çıkartırız. Enteresan bir laf yakaladılar. Benny Gantz hala Netanyahu’nun yanında oturuyordu ve ona dedi ki: ‘Memleketi koruyacak olanı sen de ben de biliyoruz’. Bu lafı yakaladılar. Kim koruyacak, savunma bakanıyla genelkurmay başkanı, ordu koruyacak. Sanki Netanyahu’ya güvence veriyor. Sen canını sıkma, işin arkasında iskemlede ben oturuyorum dedi. Bu İsrail toplumu için de güzel bir laf. Herkesin ağzında ‘O vatan hainidir’. Ama bunların hepsi palavra. Üstelik bu tabloda hiç kimse ne vatan haini ne düşman. Düşman Arap dedikleri Mansur Abbas bile açıkça ben İsrail vatandaşıyım diyebilen bir adam.”
Rafael Sadi (Ceyda Karan Röportajı)
Yair Lapid'in yakınlarda yapılmış bir mülakatını okuma fırsatım oldu. Orada sizlerle paylaşmak istediğim birkaç anekdot var. Lapid'in zihninde pratik siyasetin neye karşı geldiğini anlayabiliyorsunuz.
Yesh Atid lideri kendi partisini ve siyasi hareketini Emmanuel Macron'un "En Marche" hareketiyle ve Hollanda Başbakanı Rutte'nin siyasi yönelimiyle eşleştiriyor. Lapid merkez siyasetin popülizme verilebilecek en güçlü yanıt olduğunun altını çiziyor.
Esasında bu noktada söyledikleri çok da orijinal konular olmasa gerek. Orta-sınıf siyasetinin demokratik siyasal kültürün omurgası olduğuna dair çalışmalar bir hayli geniş. Fakat bunu İsrail özelinde gerçekleştirme çabası dikkat çekici.
İsrail'de orta-sınıf siyasetini sadece ekonomik alanda değil bunu kültürel ve dinsel alana doğru genişleterek kurguladığı açık. Haredilerin dinsel alandaki otonomilerinin her geçen gün kamusal alana doğru genişleme eğiliminde olduğunu dile getiriyor.
Haredilerin geleneksel hayat tarzlarının katılığının kimliklerini besleyen temel dinamik olduğunun farkında olarak onları genel ekonomi içerisine çekerek kendi çıkarları peşinde koşan bireyler haline getirme çabasında olduğunu görüyor.
Sadece Harediler değil elbette. Aynı politik mekanizma İsrailli Araplar için de geçerli. Kimlik siyaseti izlemeden piyasacı ve faydacı bir alana genel toplum içerisindeki azınlık gruplarını çekerek uçları genelin içinde eritme stratejisini gözlemliyorum.
Bu ekonomik yapının istikrarlı olduğu sürece işleyecek bir model olarak görülebilir. Faydacı bireylerin piyasa içerisinde oluşturacağı bir harmonidense eşit yurttaşlık taleplerinin karşılık bulduğu işler bir demokratik siyaseti mümkün kılan kamusal alanı inşa etmek daha makul geldiğini de eklemek isterim.
Lapid, Haredilerin dinsel alandaki otonomilerinin tekel durumu yarattığının farkında. Bu sebeple Haredilerin din anlayışlarının Yahudiliği kodlama konusunda tek çıkar yol olmadığını ekliyor. Alternatif patikalar ise Muhafazakar (Conservative) ve Reform Yahudiliği.
Bunlar teolojik konular olduğu için şimdilik girmek istemiyorum. Bu iki Yahudi dini akımın Amerika Birleşik Devletleri'nde epeyce popüler olduğunu eklemek gerekir.
Lapid bu iki dini akımın önünü açarak hem İsrail'de sekülerlerin Yahudilikle iletişim içerisinde olmasını düşünüyor öte yandan Netanyahu döneminde dışlanan Reform Yahudiliğine İsrail'de statü vererek ABD Diaspora Cemaati'yle hakiki bir ilişki kurma niyetinde olduğunun mesajını iletiyor.
Bu noktada Haredi toplumunun yakından takip ettiği Kol BaRama Radyosu'nda İsrail siyaseti konusunda uzman olan Isachr Zalmanowitz'e Yair Lapid'in Haredi toplumuyla ilişkisine dair bir dizi sordum. Zalmanowitz Lapid'in Haredilere yönelik tutumunda büyük bir değişikliğin olduğunu söylüyor ve onun savaşı değil diyaloğu tercih edeceğini de ekliyor.
Zalmanowitz sanılanın aksine Lapid'in Haredi siyasetçilerle ilişkilerini yenilediğini, Haredilerin konferanslarına katıldığını ve Haredi toplumuna dönük politikalarını doğrudan anlattığını ifade ediyor. Lapid'in Haredi toplumunun genel toplumla entegrasyonunu zor kullanarak değil iyi niyet ve ikna yoluyla deneyeceğini düşünüyor.
Zalmanowitz, Lapid'in medyada Haredi toplumuna dönük mesajlarında bir dönüşümün gözle görülür olduğunun altını çiziyor. Lapid Haredilere yönelik eleştirilerini kamuoyu önünde yapmaktan kaçınıyor ona göre. Lapid'in yasa önerilerinde de Zalmanowitz'e göre bu değişikliği görmek mümkün.
Haredileri hedef alan yasalar Lapid'in gündeminde yok. Peki Harediler, Bennett-Lapid Koalisyonu'nda nelerden taviz verecekler diye sordum. Zalmanowitz, parasal meselelerde tavizlerin olacağını fakat Şabat'ta toplu taşımaya izin verilmesi veya Yahudiliğe Dönüştürme Kanunu (Hok HaGiur) gibi meselelerde Haredi siyasetçilerin geri adım atmayacaklarını söyledi.
Ayrıca Zalmanowitz, Yesh Atid içerisinde Haredi-Karşıtı bir bloğun oluşmasının mümkün olmadığını, partinin liderliğe bağlı olduğunu da ekledi.
Dr. Gökhan Çınkara
Türkiye, Filistin ile 25 Ekim 2018’de imzaladığı kritik bir anlaşmayı kutsal toprakların yeniden olağanüstü günlerden geçtiği bir dönemde onaylayıp 3 Haziran’da yürürlüğe soktu.
Adı çok havalı --Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşması-- içeriği de hayli geniş ve ciddi. Terör, uyuşturucu kaçaklığı, insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, yasadışı göç, silah, mühimmat, patlayıcı, nükleer, biyolojik, kimyasal, radyoaktif maddelerin yasadışı ticareti, kültür ve tabiat varlıkları kaçakçılığı, kara para aklama, sahte para basma, pasaport, vize ve resmi evrakta sahtecilik, bilişim suçları, gümrüğe tabi malların kaçakçılığı ve organize suçlara karşı eğitim ve teknik işbirliğini öngörüyor.
Türkiye bu başlıklar doğrultusunda Filistin polisi, jandarması ve sahil güvenlik güçlerini eğitip ve desteklemeyi hedefliyor. Terör eylemlerinin önlenmesi, bastırılması ve terörizmin finansmanını engellenmesinde teknik, bilgi ve istihbarat paylaşımı da öngörülüyor.
Bu kadar kritik başlıklar içeren anlaşmaya bakanlar değil Türkiye adına İçişleri Bakan Yardımcıları İsmail Çataklı ve Filistin adına General Muhammed Mansur imza koymuştu.
Kurumsal, teknik, fiziki ve siyasal altyapı olmadığından anlaşmanın fiili karşılığı sorgulanıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dışişleri Komisyonu’nun anlaşmayla ilgili raporunda hâlihazırda Filistin’le güvenlik işbirliği faaliyetlerinin gerekli yasal zeminin bulunmaması sebebiyle istenilen düzeyde gerçekleştirilemediği belirtiliyor.
Ancak sorun yasal çerçevenin çok ötesinde. En basitinden İsrail’in Gazze sularındaki mutlak kontrolü nedeniyle sahil güvenliğine dair herhangi bir planı icra etmek imkânsız. Gazze Şeridi’nde balıkçılar bile birkaç milin ötesinde denize açılamıyor. Batı Şeria’da her şey İsrail’in iznine bağlı.
Anlaşma özellikle pek çok alanda kaçakçılıkla mücadeleyi güçlendirmeyi hedefliyor. Paradoksal olarak abluka ve ambargo koşullarında yaşayan Filistinliler hayatta kalmak, kendilerini savunma, seyahat etmek ve İsrail’in radarından kaçmak için kaçakçılığın bazı türlerine muhtaç haldeler.
Hâl böyleyken CNN Türk iktidarın bakışını yansıtan şu yorumu yaptı: “Anlaşma kapsamında Mehmetçiğin Filistin'e eğitim amacıyla gitmesinin önü açılmış oldu. Filistin'deki kolluk güçleri Türkiye'de polis akademisi, jandarma ve sahil güvenlik akademilerinde eğitilecek. Türkiye ayrıca Filistin'le denizde kolluk görevi icra eden teşkilatla yakın işbirliğine gidiyor. Bu amaçla karşılıklı personel ziyaretleri ve ortak tatbikatlar yapılacak. Talep edilmesi halinde Filistin'e eğitim amacıyla asker gönderilebilecek.”
Fehim Taştekin
https://www.al-monitor.com/tr/originals/2021/06/turkeys-muddled-approach-palestine#ixzz6ySmPJavB
Takılan tweetler
Rav Nisim Behar'ın kurduğu yeşiva konusunda bilginiz var mı @MosheFarsi ?
@gcinkara adlı kişiye yanıt olarak
Rav Nisim Behar'ın hayatıyla ilgili çıkan kitapta bu yeşivayı kendisinin kurduğu söyleniyor. Başında Fransa'dan Habad Haham Rav Binyamin Gorodetsky varmış. Üst sınıfta yedi ve alt sınıfta da 10 öğrencisi varmış.
Dersleri de Rav Yitshak Haleva, Rav Eliyuau Koen, Rav Moşe Benveniste ve R. Yaakov Koen (anladığım kadarıyla hazan Yaakov Koen'den bahsediliyor) verirmiş. Mahazike Tora değil, ama oradan yetişmiş ve ileri öğrenim görmek isteyenlere yönelikmiş. Bu kadar.
https://twitter.com/mchitrik/status/1405637426979147782
TARİHTE BUGÜN - 21 HAZİRAN
Bir tuşuDokuz tuşuÜç tuşuDört tuşu (Trakya Olayları) Edirne, Kırklareli ve Çanakkale gibi Trakya şehirlerinde eş zamanlı olarak başlayarak Yahudileri hedef alan talan ve hakaret kampanyasının üzerine binlerce Yahudi Trakya’yı terk etmek zorunda kaldı.
https://twitter.com/etkinhaberetha/status/1406840045840044033
Balat'taki Magen David ya da Davud Yıldızı sembollü Yahudi evleri hızla yok oluyor ya da yok ediliyor. Oysa bu semboller bir zamanlar Balat'taki yoğun Yahudi yerleşiminden kalan yadigarlar konumunda. Şimdilerde bu sembolü taşıyan evlere tek tük tesadüf ediliyor. #balat
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1406911337523994628
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.evrensel.net/haber/435765/izmirin-yahudi-kulturu-canlaniyor
Yahudilerin İzmir hayatının önemli bir parçası olması kültürün yanı sıra sporda da oldukça belirgin. Avrupa ile etkileşimi sayesinde İzmir, Osmanlı topraklarında futbolun ilk oynandığı yerlerden birisi oldu. İkinci Meşrutiyet ve sonrası yıllarda; İzmir’deki bütün takımlar Rumlar, Ermeniler ve İngilizler tarafından kurulmuştu. Milliyetçi Türklerin İzmir’de kurduğu ilk takım 1912’de Karşıyaka oldu, Karşıyaka’yı 1914 yılında kurulan bir başka Müslüman Türk takımı olan Altay takip etti. O yıllarda İzmir Yahudileri ise Paninious, Appollon gibi Rum takımlarını tutmak yerine Türklerin kurduğu Altay’ı desteklemeyi tercih etti. Çünkü Altay birleştiriciliği temsil ediyordu, Karşıyaka gibi ittihatçı takımı değildi. Üstelik Yahudilerin kendi muhitlerinde kurulmuştu. 15 Mayıs 1919’da Yunanistan’ın İzmir işgali başladığında, tüm Kordon Yunan bayraklarıyla donatılırken, özellikle Rumlar bu işgali coşkuyla karşılamıştı. İzmir Yahudileri ise işgal yıllarında Türklerin direniş hareketlerine gizli gizli destek verdi. Yunan işgalini hiçbir zaman kabul etmedi. 9 Eylül 1922’de şehir kurtulunca, İzmir Yahudileri de Altay bayraklarıyla kutlamalara katıldı. Cumhuriyet yıllarıyla birlikte pek çok azınlık mensubu İzmir’i terk ederken, Yahudiler şehirde yaşamaya devam ettiler. Şehirde iki ana toplum kalmıştı: Müslüman Türkler ve İzmirli Yahudiler. Ancak 1948 yılında İsrail Devleti kurulduğunda ve 6-7 Eylül 1955 Olayları ile Varlık Vergisi’nden sonra İzmir Yahudilerinin nüfusunda da ciddi bir düşüş gözlendi. 1945’te 17 bin Yahudi’nin yaşadığı İzmir’de 1960’larda sadece 4 bin Yahudi kaldı. İzmir Yahudileri, yanlarına alabildikleri eşyalar ve Altay bayrakları ile birlikte İsrail ve ABD’ye göç etti.
https://www.haberturk.com/yazarlar/mehmet-acar/3104078-batili-bakis-acisiyla-oslo-baris-sureci
https://tr.euronews.com/2021/06/16/dubai-medeniyetler-kavsag-muzesi-nde-yahudi-soyk-r-m-sergisi
https://t24.com.tr/k24/yazi/sessizligin-ve-kayitsizligin-arasinda-bir-kusak-okuyucu,3258
https://odatv4.com/israilin-yeni-hukumetinin-onunde-neler-var-16062159.html
https://medyagunlugu.com/haber/sifir-kilometre-israil-hukumetinin-ilk-sinavi-49594
https://www.posta.com.tr/yazarlar/sadik-gultekinle-dogru-tercih/anlamli-bir-vefa-borcu-2342751
Bir Makale
Ebuzziya Tevfik, Jön Türkler diye adlandırılan ve 19. yüzyılda Osmanlı yönetimine muhalif olan, Batı yanlısı siyasi bir hareketin üyesidir. Aynı zamanda gazeteci kimliği ile kamuoyunu yönlendiren bir yazardır. Fikirlerinin geniş kitlelere ulaşmasında yayıncı olmasının payı büyüktür. Kendi adıyla anılan matbaası vasıtasıyla neşredilen Millet-i İsrailiyye, onun Yahudiler hakkındaki bilgi ve kanaatlerini paylaştığı bir eserdir. Kitap Yahudilerin tarihî ve dinî geçmişlerinin ana hatlarını sunar. Ayrıca yazarın perspektifinden Yahudilerin nasıl görülüp değerlendirildiğini anlamaya yarar. Sosyo-psikolojik yönleri göz önünde tutulursa,
kamuoyunu şekillendiren fikirleriyle bir Jön Türk’ün, algıladığı ve Osmanlı toplumuna takdim ettiği Yahudi imajının önemli olduğu düşünülebilir.
Yazar, Yahudilere birkaç farklı açıdan yaklaşır. Onların kanun ve medeniyet anlayışlarına eğilir. Sosyo-ekonomik cephelerini ele alır. Bu makale, 19. yüzyıl Osmanlı toplumunda, bir Jön Türk’ün, dinî ve millî cepheleri de olan her zamanın aktüeli olan bir konuya yaklaşım tarzını gösterir. Ayrıca henüz Latin alfabesine aktarılmamış olan bu kitap, Yahudiler gibi ilgi uyandıran bir mesele hakkında Türk basın hayatının tutumuna da ışık düşürür.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1193277
Kırmızı Köşe
https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/trol-gibi-sendikaci-6488894/
https://odatv4.com/bunlari-soyleyen-sendika-baskani-16062151.html
Türk Yahudi Toplumu, Sağlık-Sen Bayburt Şube Başkanı Cemil Kandermioğlu hakkında suç duyurusunda bulundu. Kandemiroğlu, Boğaziçi Üniversitesinde eylem yapan akademisyenler için “Hepiniz şerefsizsiniz. Hainsiniz. Yahudisiniz. Allah belanızı versin inşallah” demişti.
https://twitter.com/ALUSESRA/status/1405828540919128065
‘Achtung panzer’ stokları güncellenmiş, yoğun talep varmış, yeni bedenler eklenmiş! Satan ne sattığını, alan ne aldığını bilerek mi alıyor acaba? Bu Nazi hayranlığına dur demek kimin aklına gelecek acaba?
https://twitter.com/virnabanastey/status/1406820248053899266
Nazi panzerlerini tişörtlere basıp satıyorlar! Stoklarınız da yoğun talepleriniz de batsın. Ne utanmazsınız!