“Devler hala buradalar. Dünyayı mahvediyorlar. Kimse onlarla mücadele etmiyor.” Netflix-Ragnarok
Ulusal medya haberi “Görülmemiş felaket!”, “Marmara’nın tükenişi! Ölü deniz haline geldi! Çok az vakti var!” şeklinde duyururken, uluslararası basında haber manşetlere “Müsilaj (deniz salyası) kâbusu büyüyor! Müsilajın suyun altındaki sonuçlarından korkuyoruz” şeklinde yansıdı. Marmara Denizi, ‘müsilaj’ denilen aşırı kirlilikle boğuşa dursun uzmanlar bu konuda çarpıcı açıklamalar yapıyorlar: “Bu, denizlerin aşırı kirlenmesi ve tükenişinin göstergesidir. Bulaşıcıdır, yayılmacıdır. Marmara ‘ölü deniz’ haline geldi. Acilen tedbir alınmalı.” İstanbul’dan günde 1,2 milyon metreküp, Bursa’dan günde 0,3 milyon metreküp, İzmit’ten 0,2 milyon metreküp, diğer beş şehirden 0,4 milyon metreküp, bölge genelinde 2,1 milyon metreküp evsel atık su deşarj ediliyor. Deniz trafiğinin de toplam kirliliğe etkisi yaklaşık yüzde 10. Tarımsal ve endüstriyel atıkların büyük oranda arıtılmadan Marmara’ya dökülmesi müsilajlaşmanın temel nedeni. Yani anlayacağınız olanlar doğal bir felaket değil, maalesef bunun sebebi biziz! Peki, bu süreci tersine çevirmenin yolu nedir?
2020 yılında Netflix tarafından İskandinav Mitolojisi’ni konu edinen bir dizi piyasaya sürüldü, dizinin adı ‘Ragnarok’. Bu kavramdan ilk 13. yüzyılda Snorri Sturluson tarafından Edda Destanında bahsedilmiştir. Ragnarok İskandinav Mitolojisi’nde kıyamet kavramının karşılığıdır. Eski Norsça ‘Tanrılar’ın Kaderi’, ‘Tanrıların Alacakaranlığı’ anlamına gelmektedir. Bu destana göre: Tüm olaylardan önce Fimbulvetr denilen uzun sürecek olan kış yaşanacak. Bu kış yaşanırken insanlar kıtlık nedeniyle aç kalacak, öfkelenecek ve isyanlar başlayacak. Kardeşler birbirlerine düşman olacak, babalar oğullarıyla dövüşecek. Küresel çapta depremler olacak. Volkanlar patlayacak. Depremler yüzünden kıyameti getiren dev kurt Fenrir kendini bağlayan zincirleri Gleipnir'den kurtulacak. Dev Midgard yılanı Jormungand karaya yaklaşacak ve zehrini denize, havaya püskürtecek ve bu zehir nedeniyle tüm canlılar ölecek... Bunlar yaşanırken İskandinav Mitolojisi’nde tanrıların dünyası Asgard ve ölümlülerin dünyası Midgard arasındaki Bifrost köprüsünün bekçisi Heimdallr boynuzu Gjallarhorn'u üfleyecek… Tüm tanrılar uykusundan uyanıp Vigrid denilen savaş alanına gidecek… Tanrılar buz devleriyle savaşırken can verecekler…
İşte Adam Price imzası taşıyan ve Netflix’te izleyeneler tarafından beğeniyle karşılanan Norveç dizisi Ragnarok Aesir hanedanı mensubu savaşçı tanrılar ve kötülüğün temsilcisi devler arasında olacak bu son savaşı konu ediniyor. İnsanlığın iklimsel bir kıyametin eşiğinde olduğu yakın bir gelecekte geçen dizi, Norveç’in kurgusal bir kasabası olan Edda ve halkın yaşadıklarına odaklanmaktadır. Dizi kahramanımız Magne ve kardeşi Laurits’in kurgusal Edda kasabasına olan yolculukları ile başlar. Anneleri gençliğinin geçtiği bu sevimli kasabada iş bulmuş, çocuklarını da peşinden sürüklemiştir. Edda, ılık kışlara ve şiddetli yağmurlara maruz kalan bir kasabadır. Burada yaşayan insanlar, mevsim değişikliklerinden dolayı oldukça muzdariptir. Eğer kimse bu duruma müdahale etmezse, kıyamet çok da uzakta değildir. Fakat modern çağın tüketime odaklanan insanoğlunun zehri her yere bulaşmış durumdadır. Küresel ısınma ile eriyen buzullar İskandinav ülkeleri için oldukça büyük bir risk taşımaktadır. Edda kasabası küresel ısınmadan payına düşeni alırken, buna ek olarak fabrika atıklarının zehirlediği sular tüm halkı tehdit etmektedir. Suyu zehirleyen fabrikaya kimse müdahale edememektedir. Çünkü fabrikanın sahipleri kasabanın en tanındık ve en saygın ailesidir. Norveç ekonomisinde ilk beşte bulunan elitlere kimse söz geçirememektedir. Bu elit aileyi farklı kılan şey sadece ekonomik güçleri değildir tabi ki. Onlar dünyaya yıkım getirmek için çağlardır mücadele ettikleri tanrılara meydan okuyan devlerin soyundan gelmektedir. Bu soya karşı gelecek olan ve yaklaşmakta olan kıyameti engelleyecek kişi ise Aesir soyundan gelen ve Thor’un enkarnasyonu olan kahramanımız Magne’dir. İçindeki tanrıyı uyandırıp güçlerini tam kapasite kullanması gerekmektedir. Önündeki en büyük engel ise yine kendisidir. Kendine dair bilinçaltındaki olumsuz kodlar ve çevresindeki insanların zarar görmesine dair korkuları güçlerinin hayata geçmesini zorlaştırmaktadır!
Bizler Magne’den farklı mıyız? İçinde bulunduğumuz bu yıkım sürecinden bizi ve insanlığı kurtaracak olan kimdir? Toltek bilgeliğinin temsilcisi Mexico City’nin dışında “İnsanın Tanrı Olduğu” bir yer olarak bilinen Teotihucan Bilgeliği ustası (Nagual) Don Miguel Ruiz’e göre “Hepimiz ışığın yansımalarıyız ve hepimiz Tanrıyız!” Fakat en büyük engelimiz yaşamak için risk almaktan korkmaktır. Gerçekte kim olduğumuzu ifade ederek yaşayabilme riskini almaktan korkuyoruz. Sadece kendimiz olarak yaşamaktan korkuyoruz. Hayatımızı, başka insanların taleplerini karşılayarak yaşamayı öğrendik. Korku temelli zihinsel programlarımızın tutsağı haline geldik. Yapmamız gereken şey korku temelli zihinsel anlaşmalarımızı feshederek yeni bir başlangıç yapabilmektir. Bu yolda her birimiz bireysel olarak kendi programlarımızı değiştirmekten sorumluyuz! Yaklaşmakta olan yıkımı engelleyecek şey birbirimizin aynası olduğumuzu hatırlayarak içimizdeki Tanrı’yı yeniden uyandırmaktır. Yine Ruiz’e göre bunun yolu öncelikle Hindistan’da Maya ve Nagual Bilgeliği’nde Mitote olarak bilinen bir rüya dünyasında yaşadığımızın farkına varmaktır.
Peki, sen korku temelli programlarını feshedip, içindeki tanrıyı uyandırmaya hazır mısın? Esas soru bu!