Türkiye´de 2020 yılında doğrudan yabancı yatırımlar önceki yıla göre yüzde 15 oranında azaldı. Dünya genelindeki düşüş pandeminin de etkisiyle yüzde 35 seviyesinde. Ancak Türkiye´deki detaylara baktığımızda gelen yatırımların yazılım gibi sektörlerde ve birkaç şirkette yoğunlaştığını görüyoruz.
2020 yılı tüm dünya için oldukça zor bir yıl oldu. Yılın yarsını tamamlıyorken şunu görebiliyoruz, 2021 yılında da 2020 yılındaki yaralarının tamamını saramayacağız. Dünya ekonomisinin tam anlamıyla iyileşmesi en azından 2022 yılını bulacak gibi görünüyor. Tüm bu şartlar altında, döviz ve işsizlik problemleriyle boğuşan Türkiye’de yabancı yatırımcılar belki de hiç olmadığı kadar önemli. 2020 yılında yabancı yatırımlarda yaşanan görece iyimser düşüş, bazı teknoloji-perakende şirketlerinin pandemi sürecindeki olağanüstü performansı ile yurtdışından ciddi yatırımlar almasından kaynaklanıyor.
Türkiye’nin büyümesi ve kalkınabilmesi için, doğrudan yabancı yatırımlar olmazsa olmaz bir kalem. Tasarruf açığımız nedeniyle büyümek için yapılması gereken yatırımları kendi kaynaklarımızla ne yazık ki karşılayamıyoruz. Bu sebeple mutlaka yurtdışından kaynak çekmemiz gerekiyor. Üstelik yüksek faiz ve kazanç için ülkeye giren sıcak para yerine, doğrudan yabancı yatırımlar ülkede uzun süre kalıyor ve istihdam yaratıyor. Dolayısıyla doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) Türkiye’nin vazgeçebileceği bir alan asla değil.
Türkiye’de ciddi bir start-up kültürü oluştuğunun ve yazılım konusunda iyi bir ekosistemin varlığının sektör içerisindeki hemen herkes farkında. Fakat bunu yurtdışında muhakkak iyi anlatmamız gerekiyor. Türkiye’ye gelen DYY içerisinde bilişim teknolojilerinin oranı yalnızca yüzde 9. Finans yüzde 33 ile birinci, imalat sektörü ise yüzde 24 ile ikinci sırada. Yazılım sektörüne çekeceğimiz DYY ile ciddi büyüme rakamlarına ulaşmamız mümkün.
Ülke bazında en çok DYY aldığımız ülke yüzde 15,9 ile Hollanda. Bunu yüzde 7,8 ile ABD ve yüzde 7 ile İngiltere takip ediyor. Hollanda’nın Türkiye açısından önemi açıkça fark ediliyor. Tüm Körfez ülkelerinin DYY içindeki payı ise yalnızca yüzde 7. Yani aslında kamuoyunda bilinenin aksine, halen yatırımlarımızın büyük bir bölümünü Batı dünyasından ve özellikle Avrupa’dan alıyoruz.
Türkiye’nin Avrupa’dan aldıkları DYY miktarının artması ve büyüme/istihdam adına yapıcı çözümler üretebilmesi için politikacıların bu rakamların kesinlikle farkında olmaları ve politikalarını belirlerken bunları göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Aldığımız yatırımların büyük bölümü Avrupa kıtasından geliyorken, diplomatik ilişkilerimizde bunları muhakkak dikkate almalıyız.
Daha kısa vadeli olarak, borsadaki yabancı oranlarına baktığımızda da tablo iç açıcı değil. Birkaç aydır borsadaki yabancı oranı yaklaşık yüzde 42 seviyelerinde ve tarihin en düşüklerinde seyrediyor. Yatırım yapılabilir notu aldığımız 2013 yılının mayıs ayında bu rakamın yüzde 65 seviyelerinde olduğunu hatırlatmak isterim.
Sıcak para, uzun vadeli bir para girişi sağlayan DYY kadar cazip olmasa da kurun ciddi şekilde yükseldiği bu dönemde maalesef bizim için oldukça fazla önem teşkil ediyor. Sıcak para girişini kısmen artırarak, en azından kurun yukarı yönlü gidişini azaltmamız gerekiyor. Sıcak para girişi ile kuru dizginleyemediğinizde, ne yazık ki uzun vadeli olan DYY da azalıyor. Burada yabancı yatırımcıların prensibi, kur nedeniyle büyümesinden kayıp yaşamamak ya da makul oranda kayıp yaşamak oluyor. İki sene önceye göre Dolar/TL kuru neredeyse iki katına çıktı. Yanı iki sene önce dolar bozdurup TL alarak Türkiye’ye doğrudan yatırım yapan bir yabancı yatırımcı, tam iki kat büyümüş olsa bile, dolar bazında neredeyse zarar etmiş oluyor. Bu durumda yürüttüğü iş nedeniyle elde ettiği tüm karı, döviz yükselişi karşısında erimiş oluyor. Bu bazı spesifik dönemlerde ve sadece bir veya maksimum iki yıllık dönemler için özellikle risk almayı seven yatırımcılar için kabul edilebilir bir durum olabilir. Ancak 2013 yılından beri Türkiye sürekli olarak kur şoku yaşadığı için, artık yabancı yatırımcıların Türkiye ile ilgili ciddi soru işaretleri oluştu. Kuru stabilize etmediğimizde, DYY’lar büyük bir ihtimalle azalmaya devam edecek. Bu noktada kuru stabilize dahi edebilsek, reel efektif döviz kuruna göre de çok ucuzlamış olan Türk Lirasını değerlendirmek adına, yabancı yatırımcıların tekrar Türkiye’deki yatırımlarını artırması beklenebilir. Ancak piyasalarda TL ile ilgili olarak dip seviyelerin bir türlü tahmin edilememesi ve oluşan üst düzey belirsizlik, büyük bir ihtimalle Türkiye’ye gelecek bir kısım DYY’ı erteliyor olabilir. Diğer bir ifade ile, potansiyel yatırımcılar TL’nin biraz daha değer kaybetmesini bekliyor olabilir. Dolayısıyla burada, TL’de bu gidişatın artık sonlandırılacağına dair net mesajlar verilmesi gerektiğini sürekli anlatmaya çalışıyorum. İhracatın artık yukarı giden dövizden olumlu etkilenme katsayısının da oldukça düştüğünü ve bu seviyelerin ülke ekonomisine yarardan çok zarar sağladığını da önceki yazılarda anlatmaya çalışmıştım.
Türkiye her şeye rağmen eğitimli ve çok ucuz iş gücü ile, coğrafi avantajları ile yurtdışından yatırım alma potansiyeli her zaman yüksek bir ülkedir. Bu sebeple enseyi karartmayalım. Ancak politika yapıcıların muhakkak bu yazıda da bir kısmından bahsettiğim verileri dikkate alarak strateji oluşturmaları gerekiyor.