Koronavirüs sebebiyle geç başlayan sezonda NBA playoffları doludizgin devam ediyor.
Yazıyı yazdığım gün itibariyle Batı Konferans final serisinin ilk maçı, Phoenix Suns’ın Los Angeles Clippers’ı 120-114 yenmesiyle geçildi. Doğu yakasında ise sezonun en büyük favorilerinden Brooklyn Nets’i 4-3 eleyen Milwaukee Bucks, bu sabah itibariyle rakibinin Atlanta Hawks olduğunu öğrendi. Atlanta ise baş altı takımlardan Philadelphia 76ers’ı deplasmanda geçerek bu hakkı kazandı.
Yarışta kalan dört takımın tarihlerine bakıldığı zaman kazandıkları şampiyonluk sayısının 1 (yazıyla bir) olduğunu görüyoruz. O şampiyonluğun kazanılma tarihi ise 1971. Yani NBA’de bu sezonun sonunda mutlu sona ulaşacak takımın modern zamanlarda ilk defa şampiyonluğa ulaşacağı kesin. Bu da son zamanlarda lige hüküm süren takımların hükümdarlığının bir seneliğine de olsa kırılmasının habercisi durumunda.
Ancak bu heyecana gölge düşüren bir gerçeğin de altını çizmek lazım, sakatlıklar. Geçen senenin şampiyonu Los Angeles Lakers ilk turda Phoenix tarafından geçildiğinde iki süper yıldızından biri Anthony Davis’ten tamamen yoksunken, Lebron James ise uzun bir sakatlık sonrasında takıma yeni katılmıştı. Normal sezonu zirvede bitiren Utah Jazz, playoff’un en başında yıldızı Donovan Mitchell’dan faydalanamazken, sonrasında tecrübeli oyun kurucusu Mike Conley’i kaybetti. Süper üçlüsüyle lige heyecan katan (kimileri için ise nefret edilecek takım hüviyetine bürünen) Brooklyn Nets ise önce eski lig MVP’si James Harden’ı sakatlığa kurban verirken, Milwaukee serisinde başka bir yıldızı Kyrie Irving’den faydalanamadı. Günümüze geldiğimizde ise Batı finalinde Phoenix’ten Chris Paul ve Clippers’tan Kawhi Leonard’ın yokluğundan bahsetmek gerekiyor.
Bunlar ve buraya yazamadığım birçok sakatlığın ışığında birçok oyuncu, koç ve izleyicinin, sıkıştırılmış sezondaki yoğun takvimin oyuncu sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olduğu çıkarımını yapması çok doğal. Her ne kadar bunu kanıtlayan bilimsel bir veri şu ana kadar su yüzüne çıkmamış olsa da, Lebron James gibi ligin “ağa babası” figürlerinden yükselen serzenişlere lig yönetiminin sessiz kalma şansı pek yok. Bu sezonun başında yazdığım yazıda da belirttiğim gibi normal sezonda oynanan maç sayısının azaltılması konusunda yapılan baskıların iyice artması bekleniyor. Tabii ki yapılan yayın hakları sözleşmeleri, ligin gelir havuzunun arttırılması için atılan diğer adımların buna ne kadar izin vereceğini zaman gösterecek.
Basketbol severler için bu sakatlıkların sıklığının artması sadece NBA özelinde değil, bu yaz Japonya’da yapılacak Olimpiyatlar konusunda da can sıkıcı bir durum haline geliyor. Geçtiğimiz Dünya Şampiyonası’nda hayal kırıklığına uğrayan Amerika Milli Takımının, koronavirüs öncesi açıkladığı kadro işleri çok ciddiye aldığını gösterir nitelikteydi. Hem ligin en kariyerli koçlarından Gregg Popovich’e potansiyel bir veda niteliği taşıması, hem de oyuncuların kendilerini Asya pazarına ‘hatırlatma’ istekleri sebebiyle Olimpiyatlara katılacak yıldızların listesi, 1992’nın Jordan’lı, Magic Johnson’lı, Larry Bird’lü Rüya Takımına taş çıkaracak bir görkeme sahipti. Son alınan haberlere göre önümüzdeki temmuz oynanacak turnuvaya katılacak oyuncu grubu yine çok güçlü olsa, o şaşaalı ekipten bir iki seviye aşağıda olacağa benziyor. Örneğin, Lebron James bu yaz oynamak yerine Space Jam 2 filminin çekimlerine katılacağını açıkladı bile.
Yazı boyunca sakatlıklardan bahsettikten sonra bu diyeceğime “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyebilirsiniz ancak onlara rağmen playoff heyecanınızı kaybetmeniz için bir sebep yok. Bazı yıldızların eksikliğinde yükselişte olanlar yıldız ve süper yıldız adayları kendilerini göstermeye başladı. Er meydanında iş başa düştüğünde sorumluluk alan bu genç ve tecrübeli oyuncular, ligin yetenek havuzunun ne kadar derinlere ulaşabildiğini kanıtlar şekilde. Dört yaka yarı finalinin üçünün yedinci maça kalması da rekabetin ne kadar üst düzeyde olduğunu gösteriyor. Bu yüzden diyebilirim ki biz basketbol severler için uykusuz gecelerin sonu daha gelmedi, orası kesin!