Bu yazımda dördü kadın 24 yönetmenin filmine yer veren 74. Cannes Film Festivali ana yarışmasında kaliteleriyle öne çıkan yedi filmden bahsedeceğim. Nanni Moretti, Wes Anderson, Paul Verhoeven gibi ünlü yönetmenler Cannes´a bağlılıklarını ispat edercesine filmlerini bir yıl beklettiler. Zira festival geçen yıl pandemi sebebiyle yapılamamıştı. İki aylık bir gecikmeyle Cannes Festivali tarihinde ilk kez Temmuz´da yapılacak.
Bir yıl bekleyenler
Hollandalı veteran yönetmen Paul Verhoeven (83) Cannes’da son olarak yarıştığı ‘Elle’den beş yıl sonra festivale ‘Benedetta’ ile dönüyor. Konusu itibariyle Cannes’da skandal yaratacak filmlerin başında yer alan ‘Benedetta’ lezbiyen bir rahibeyi merkezine alıyor. Yabancı Dilde En İyi Film Altın Küre Ödülünün yanı sıra İsabelle Huppert’e de bir Altın Küre kazandıran ‘Elle’den sonra, Verhoeven’in rahibeyi canlandıran Virginie Elfira’ya ödül kazandırıp kazandıramayacağı merak ediliyor. Judith C. Brown’un, konusu 17. asırda geçen bir dramı anlatan romandan, Verhoeven’in de dahil olduğu üç kişilik bir ekip tarafından senaryosu yazılan film, İtalya’da bir manastıra katılan, ilahi vizyonlara sahip bir rahibenin yaşadıklarını anlatıyor. Virginie Elfira Hollandalı yönetmen ile evvelce ‘Elle’de de birlikte çalışmıştı. Filmde Charlotte Rampling bir rahibeyi, Lambert Wilson bir rahibi canlandırıyor.
İtalya’yı Cannes’da altıncı kez temsil eden Nanni Moretti bu yıl ‘Üç Kat / Tre Piani’ adlı komedi-dramasıyla yarışacak. Aynı apartmanın üç dairesinde oturan üç burjuva ailesinin öyküsünde, Nanni Moretti fetiş oyuncusu Marguerita Bay ve Alba Rohrwacher ile birlikte oyuncu kadrosunda yer alıyor. Geçen sene filmi hazır olan Moretti, tıpkı Wes Anderson ve Paul Verhoeven’in yaptığı gibi, ertelenen Cannes Film Festivali’ni bir yıl bekleyip filmini 74. Festivale sakladı.
Roma’da geçen konusuyla filmde gelişen olaylar üzerinden Moretti ve senaryo yazılımına katılan üç yazar bir burjuva eleştirisine soyunuyorlar. Moretti, Cannes’a ilk kez 1978’de ‘Ecco Bombe’ ile katılmış, 1994’te ‘Sevgili Günlük /Caro Diario’ ile En İyi Mizansen Ödülünü kazanmıştı. Parlak kariyerinin başyapıtı olduğuna inandığım ‘Oğul Odası / La Stanza Del Figlio’ (2001) Cannes’dan Altın Palmiye ile ayrılmıştı. Bir aile bireyinin ölümünden sonra geride kalanların yaşadıkları travma konulu filmler arasında sinema tarihinde yapılmış en iyi filmlerden biri olan ‘Oğul Odası’nda, oğullarının ölümünden sonra karı-koca yollarını ayırmışlardı. ‘Bir Papamız Oldu / Habemus Papam’dan (2011) sonra Moretti otobiyografik draması ‘Annem/ Mia Madre’ (2015) ile beğeni kazanmıştı.
Üç iddialı film
Ünlü yönetmen Michel Audiard’ın oğlu Jacques Audiard, Cannes’ın müdavimlerinden sayılır. ‘Düşen Adamlara Bak/ Regarde Les Hommes Tomber’ (1994) adlı ilk yönetmenlik denemesiyle J. Audiard Cannes’da gün ışığına çıkmıştı. İki yıl sonra ‘Un Héro Tres Discret’ (2006) ile Cannes’dan En İyi Senaryo Ödülüyle ayrılan yönetmen, üç yıl aradan sonra, başyapıtı sayılan ‘Yeraltı Peygamberi/ Un Prophete’ (2009) ile ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülünü kazanmıştı. ‘Pas Ve Kemik/ De Rouille Et D’os’u (2012) Cannes’da çok beğenilen yönetmen nihayet hak ettiği Altın Palmiye’ye 2015’te ‘Dheepan’ ile kavuşmuştu.
Audiard bu yıl ‘Les Olympiades—Paris 13th District’ ile ana yarışmada büyük ödül için yarışacak. Altın Palmiye’yi kazanırsa, Cannes tarihinde bu ödüle ulaşan ilk Fransız yönetmen olacak. Ve ‘Çifte Altın Palmiyeliler Kulübü’nün dokuzuncu üyesi sayılacak. Paris’in güneyindeki orta direk halkın oturduğu (Çin mahallesiyle meşhur) 13. bölgede geçen konusuyla film aynı semtte oturan üç genç kız ile bir delikanlının aşk trafiğini anlatıyor. Son Cannes Film Festivalinde ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi / Portrait De La Jeune Fille En Feu’ ile En İyi Senaryo Ödülünü kazanan Céline Sciamma ve Audiard’ın elinden çıkan senaryo filmin bir artısı.
Kendi deneyimlerinden yola çıkarak yaptığı otobiyografik filmi ‘Eş Anlamlılar / Synonymes’ ile 2019’da Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’nü kazanan Nadav Lapid bu yıl Cannes’a ikinci kez katılacak. Ana yarışmaya terfi eden İsrailli yönetmenin filminin adı ‘Ahed’in Dizi / Ahed’s Knee / Ha’Berech’. Nadav Lapid bu yıl Berlin Film Festivali’nin ana yarışmasında, tümü Altın Ayı galibi yönetmenlerden oluşan jüriye başkanlık etmişti. Ödülü kazanan Rumen filmi Radu Jude’nin ‘Bad Luck Banging or Loony Porn’u 40. İstanbul Film Festivali programında yer alıyor.
‘Eş Anlamlılar’da Nadav Lapid, geçmişinde kendi hayatında yaptığı gibi, kahramanının kendisini ait hissetmediği ülkesinden ayrılıp Paris’te yeni bir hayat inşa etme çabalarını anlatmıştı. Lapid, kişisel ve mesleki serüveninin izini takip ederek, kariyerinin dördüncü filmi ‘Ahed’s Knee’nin merkezine çölde kaybolan bir film yönetmenini alıyor. Yönetmen kendini iki kaçınılmaz kavganın içine atıyor: ilkinde ülkesinde kaybolduğunu düşündüğü özgürlüğü, ikincisinde annesinin ölümünü sorguluyor. Nadav Lapid’in kariyerinin ikinci filmi ‘Anaokulu Öğretmeni /Haganenet/ The Kindergarden Teacher’ ile geldiği Cannes’da 2014’te Belirli Bir Bakış bölümünde yer almıştı.
Asghar Farhadi kariyerinin dokuzuncu filmi ‘A Hero’ ile Cannes Film Festivali’nde dördüncü kez yer alacak. İlk gelişinde Fransızca yaptığı ilk film olan ‘Geçmiş/ Le Passé’ (2013) ile Bénérice Bejo’ya En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü kazandırmıştı. İkinci gelişindeki, Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödüllü ‘Satıcı/ Forushande’de (2016) İranlı oyunculara yer vermiş ve Shahab Hosseini’ye En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazandırmıştı. Son olarak İspanya’da çektiği ‘Herkes Biliyor/ Everybody Knows’ ile ana yarışmaya katılmış, filmi Cannes’da soğuk karşılanmıştı.
Bu yıl yarışacağı ‘A Hero’, Farhadi’nin kariyeri boyunca yaptığı gibi modern toplumun birçok güncel sorununu ele alıyor. Filmin oyuncu kadrosu İranlılardan oluşuyor. İran’ın Abbas Kiorastami’den sonra yetiştirdiği en büyük sinema adamı olan Asghar Farhadi, insan ilişkilerini işlemedeki benzersiz hünerini, kendisine Berlin’de Altın Ayı, Oscarlarda En İyi Orijinal Senaryo ve Yabancı Dilde En İyi Film ödüllerini getiren ‘Bir Ayrılık’ta (2011) göstermişti. Orta direk İran halkı üzerine yaptığı filmlerdeki müthiş tespitleriyle Asghar Farhadi, çevre baskısı, gerçeğe ulaşma, aile namusu gibi temalar eşliğinde, toplumun ve bireylerin ahlak anlayışını otopsi masasına yatırmasıyla ünlendi.
Amerikalı iki Sean’ın filmleri
Sean Penn sinema dünyasında Oscar ve Altın Küre Ödülleri sahibi olup dünyanın en prestijli üç film festivali, Cannes, Berlin ve Venedik’te En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanan belki de tek figürü. 63 yaşındaki senaryo yazarı-yönetmen-yapımcı-oyuncu Sean Penn, kamera arkasına geçtiği dokuzuncu filmi ‘Flag Day’ ile Cannes ana yarışmasında yer alacak. Vatandaşı ve adaşı Sean Baker aynı dalda yer alıp ‘Red Rocket’ ile ödül listesinde yer almaya çalışacak.
Oyuncu olarak iki Oscar Ödülüne sahip olan Sean Penn ‘Flag Day’ ile Cannes’a yönetmen olarak dördüncü kez katılmış olacak. Kendisi yönetmenliğini yaptığı ‘The Indian Runner’ ile 1991’de, ‘The Pledge’ ile 2001’de, en son olarak da ‘Son Yüz / The Last Face’ ile 2016’da Cannes Film Festivali’ne katılmıştı. Gerçek bir hayat hikâyesini perdeye taşıyan ‘Flag Day’, çifte bir hayat yaşayan banka soyguncusu bir aile reisini odağına alıyor. Başrolünü oynadığı filmde Sean Penn dolandırıcı kızının geçimini sağlamak için suç dünyasına karışan bir babayı canlandırıyor. Filminde Sean Penn öz kızı Dylan Penn ile oğlu Hopper Penn’e rol veriyor.
‘Red Rocket’ Sean Baker’in senaryosunu yazıp yönettiği bir Amerikan komedi-draması. Filmin kahramanı olan eski bir porno yıldızı, yaşadığı Los Angeles’i terk edip doğup büyüdüğü Teksas’a dönme kararını alır. Amacı hayatında yeni bir başlangıç yapmaktır. Ancak Teksas’ta yaşadığı kasabaya dönmesi bölge sakinlerinin tepkisine neden olur. Tüm kasaba halkı onun geri dönmesine karşıdır. Sean Baker dört yıl önce senaryosunu yazıp yönettiği ‘The Florida Project’ ile ses getirmişti.