Avram Galante'nin tarih sayfasından HEKİM YAKUP

Yusuf BESALEL Perspektif 1 yorum
30 Haziran 2021 Çarşamba

‘Türkiye’nin Hizmetindeki Yahudi Hekimler’ çalışmamızda Hekim Yakup’tan bahsettik. (s.6/8) Şimdiye dek Yakup’un kökeni bilinmiyordu. J. Yorga bizi bu konuda eğitiyor ve diyor ki Yakup veya ‘Mastro Janjacobe’, Gaetali’den gelen (İtalya’da bir kent) ve tıp kitaplarını (libri medicina) Venedik’te aramaya kalkışmış, ayrıca diplomatik tartışmalara girişmiştir.

Bundan sonraki satırlar ‘Tercüme-i Şakayık’ adlı çalışmadan tercüme edilmiştir. Eserin yazarı Medici Efendi olup, şöyle demektedir:

“O, meşhur ve becerikli bir hekimdi. Onun, tabii yeteneği Mehmet Han’ın (II. Mehmet) yanında bir makam sağladı. Bu kişi 1453’te İstanbul’u zapt etmişti ve onunla samimi oldu. İslam’a dönme şerefini elde etmeden Kraliyet Divanı’nda yer aldı. Daha sonra dinini değiştirdi… Bu büyük İslâm âlimleri ile teması sayesinde oldu ve Tek tanrılığa yönelen oluşumlardan istifade ettikten sonradır ki, vezir oldu.”

Bursalı Mehmet Tahir der ki, Hekim Yakup -Mehmet II’yi izleyen- Beyazıt döneminde başhekim unvanını aldı ve bilahare vezir mertebesine yükseldi. 889’da (1484) öldü.

Karamanlı Mehmet Paşa vezir-i azam olunca, bu kişi Mevlana’nın, Yakup Paşa’nın tercih ettiği bir kişiye göstermek istediği koruma eyleminde elde ettiği serbestiyi kıskanıyor ve ona diş biliyor. Tesadüfen de Sultan Mehmet Han hasta oluyor ve Hekim Yakup ona tıbbi ilaçlar vermeye başlıyor. Mehmet Paşa bu amaçla Hekim Lari’yi görevlendiriyor ve onu cesaretlendiriyor. Hekim Lari, Hekim Yakup’un verdiği ilaçlarda bazı hatalar saptıyor ve tedavi yöntemini değiştiriyor. Padişah, güçten düştüğünü görünce ve tabiatının bu tür ilaçlara alışkın olmadığını müşahede edince Hekim Yakup’u davet ediyor. Hekim Yakup, padişahın hastalığının Lari’nin yöntemiyle tedavi edilemeyeceğini anlayınca ve onun sağlığının ilaçlara tahammül edemeyeceğini ortaya çıkan semptomlardan saptayınca, Lari’nin yolunu izlemiyor. En nihayet ilahi takdir olarak padişah vefat ediyor.

Yukarıdaki ve müteakip satırların yazarı, üç garip iyileşme vakasını nakletmektedir.

1)    Bu devirde, ten rengi tamamen beyaz olan bir birey, baştan ayağa dek karardığını gördü ve bir dağ lalesi gibi simsiyah oldu. Bu kişi devrin hekimlerine müracaat etti ve bu feci durumunu açıkladı. Bunların hiçbirisi durumuna bir hal çaresi getiremediği gibi, teşhis dahi koyamadılar. Hastalık Hekim Yakup’a iletildiğinde, hekim bu hastalıktan, tıp kitaplarında bahsedilmediğini, ancak buna ‘Behk-i Hamil’ (Adison) adı verildiğini söyledi. Yakup, tedaviler ve ilaçlar ile hastayı iyileştirmeyi başardı ve onun ilk rengine kavuşmasını sağladı.

2)    Kan tüküren ve bütün yediğini ve içtiğini kusan birisi vardı. Tüm hekimler bu hastalığa bir çare bulmaya muvaffak olamadı. Söz konusu kişi Hekim Yakup’a müracaat etti ve ayrıntılı olarak durumunu açıkladı. Hekim ona pişmiş bir et parçası vererek onu yemesini söyledi. Hasta dedi ki: “Benim midem hiçbir şeyi kabul etmiyor. Bu eti yemekten hiçbir istifadem olmayacak.” Hekim onu bu eti yemeye zorladı ve ona bir şerbet (içecek) içirdi. Birkaç saat sonra o kişi midesindeki her şeyi, et de dâhil kustu ama bu sefer bunlarla beraber bir sürü solucan da vardı. Hekim ona iyi bir haber verdi: “Allah’a şükür, bu hastalıktan kurtuldun.”

Söz konusu hekimin talebeleri ona durumun nedenini sordular. O da şöyle cevap verdi: Bu kişiye kan kusturan, onun midesindeki solucanlar idi. Bu durum saptanınca, mideyi bu solucanlardan tahliye etmek için bir çare bulmak gerekiyor. Dolayısıyla köpek eti pişirttim, ona bunu yedirttim ve ona mideyi bulandıran bir şerbet de içirttim. O da kendisine yapışmış olan solucanlar ile birlikte eti kustu; böylece midesini boşalttım ve hastalığı tedavi ettim.

3)    Hamile bir kadın, yüksek bir yerden düştü, nefes alması ve nabzı durdu; ancak vücut ısısı hiçbir şekilde değişmedi. Hayret içinde kalan insanlar, kadının sağ mı ölü mü olduğu hususunda düşünce beyan edemiyordu. Hastanın anne ve babası, Mevlana Hekim Yakup’un yardımını talep ettiler ve Yahudi ırkından gelen bu adama müracaat ettiler. O da, kadına bir göz attıktan sonra bir iğne alıp onu kadının karnına batırdı. Allah’ın büyüklüğünün de yardımıyla, hasta hemen gözlerini açtı ve sanki hiçbir şey olmamışçasına yürümeye başladı. Bu kişinin vakasının tedavi edilemeyeceğine inanmış olan çevredekiler, bu ender mucize karşısında şaşırdılar ve bu iğnenin sırrını öğrenmek istediler. Hekim Yakup onlara yanıt verdi: Bu kadın yüksek bir yerden düşünce, bebek annesinin kalbine elini sertçe bastırdı ve bu da bu olaya sebebiyet verdi; ancak iğnenin batmasıyla beraber bebek elini geri çekti, kalp serbest kaldı ve dolayısıyla söz konusu hastanın hastalığı da son buldu.

Prof. Abraham Galante

La Boz de Türkiye (15 Eylül 1948)  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün