Ekonomik antisemitizm

Perspektif
7 Temmuz 2021 Çarşamba

Emrah Cebecioğlu

Antisemitizm kavramı hepimizin ne yazık ki hepimizin tanıdığı bir kavram. Bu olgu genel olarak Sami ırklarını içeren bir nefreti ifade etmekle birlikte, pratikte sadece Yahudi toplumuna karşı ırkçı saldırıları, ayrıştırıcı tutumu belirtmek için kullanılıyor. Antisemitizm sebebiyle bin yıllardır ayrıştırılmış, soykırıma uğramış, dışlanmış olan Yahudi toplumunun her neferi ne yazık ki bu acıyı iliklerine kadar hissetti ve hissediyor. Özellikle aynı topraklarda yaşadığı, aynı suyu içtiği, aynı ekmeği, aynı acıyı, aynı sevinci paylaştığı komşularından gelen bu tutum Yahudi toplumunu derinden etkilemiş ve kimi zaman içine kapanmasına, kimi zaman yaşadığı bölgeden, evinden, yurdundan uzaklaşmasına sebep oldu. Fakat bu yazıda genel olarak antisemitizme değil, bir alt başlığı olan ekonomik antisemitizme değineceğiz.

Ekonomik antisemitizm kısaca tanımlanacak olursa; Yahudi toplumunun iktisadi sistem içinde yaptıklarının dünyanın geri kalan halklarını zarara uğrattığı ve bu sebeple Yahudilerin ekonomik açıdan soyutlanmaları gerektiği düşüncesi olarak adlandırmak hatalı olmayacaktır. Bu savın özünde Yahudiler ve para birbirine bağlanmıştır. Her ne kadar ekonomik antisemitizmin kökenleri 11. yüzyıla kadar gitse de, yaygınlaşması ve o acı soykırımda kullanılmasının temeli Henry Ford’un sahibi olduğu ‘Deabron Independent’ isimli yayında bahsi geçen ve ilk olarak Çarlık Rusya’sında basıldığı iddia edilen sahte ‘Siyon Protokollerine’ dayanmaktadır. Bu sahte Siyon Protokolünde Yahudilerin dünyayı ele geçirme planları arasında global finans piyasalarını kontrol etme gerekliliğinden söz edilmiş ve Nazilerin gerçekleştirdiği soykırım öncesinde bu argüman özellikle 1933 yılından sonra şiddetli bir şekilde kullanıldı. Ünlü Amerikan hukukçu ve aktivist Abraham Foxman ekonomik antisemitizmin tezlerini şu şekilde sıralar:

1)Tüm Yahudiler zengindir.

2)Yahudiler cimri ve açgözlüdür.

3)Güçlü Yahudiler iş dünyasını kontrol etmektedir.

4)Yahudilik kar elde etme ve materyalizmi vurgular.

5)Yahudilerin Yahudi olmayanları aldatmasında bir sakınca yoktur.

6)Yahudiler güçlerini kendi ırkına fayda sağlamak için kullanır.

Bu altı maddedeki düşünceler eğitimli daha doğrusu akıllı bir insan tarafından dikkate bile alınmayacaktır. Oysa bu iddialara inanan, benimseyen ve Yahudi nefretini körükleyen milyonlarca insan var. Özellikle ‘komplo teorisi uzmanları’ başta olmak üzere eğitimsiz kitle hayatını bu tezlere adamış durumda. Ekonomik antisemit tezlerin varsayımların tamamı aslına bakılırsa Orta Çağ ve Yakın Çağ Hristiyan dünyasının Yahudileri tanımlamak için kullandığı ayrıştırıcı iddialardan oluşur. Ne yazık ki zaman zaman bu ayrıştırıcı yaklaşımlar dünya sanatını ve kültürel mirasını oluşturan dâhiler tarafından da kasıtlı veya kasıtsız bir şekilde desteklenmiştir. Eminim hepinize şaşırtıcı gelecektir; ünlü İngiliz Edebiyatçı William Shakespeare’in ‘Venedik Taciri’ isimli oyunundaki ‘Yahudi tacir Sylock’ karakteri Avrupa Hristiyan dünyasında ‘Zalim Yahudi Tüccar’ imgesi yarattı. Bu oyunun düzinelerce prodüksiyonu 1930’larda Nazi Almanya’sı tarafından propaganda amaçlı kullanıldı. Başka bir sanatçıya daha değinelim… 19 Mart-7 Temmuz 2019 tarihleri arasında Londra Yahudi Müzesinde gerçekleştirilen bir sergide Yahudileri ve parayı birbirine bağlayan fikirler gösterildi. Bu fikirlere ve ayrıştırıcı mitlere ilişkin en dikkat çekici eserlerden biri de ünlü Hollandalı ressam Rembrandt’ın ‘Judas Otuz Gümüş Parçayla Geri Dönüyor’ isimli tablosuydu. Ne kadar acı değil mi? Rembrandt ve onun oluşturduğu Yahudi imgesi… İnsan kendine, acaba bu sanatçılar yarattıkları eserlerdeki ayrıştırıcı tezlerin, mitlerin tamamının Yahudi Soykırımı öncesinde Nazi Almanya’sı tarafından kullanıldığını ve bu sebeple dolaylı olarak da olsa soykırımda paylarının olduğunu bilselerdi yine de bu eserleri oluştururlar mıydı diye sormadan duramıyor.

Farkındayım, şu ana kadar hep batı kaynaklı antisemit yaklaşımlardan bahsettik. Peki ekonomik antisemit hareketler bizim ülkemizde hiç olmuyor mu? Güzel Türkiye’mizin Yahudi Türkleri ekonomik ayrımcılığa uğramıyor mu? Veya ekonomik açıdan tehditlerle karşı karşıya kalmıyorlar mı? Bu soruya hayır demek ne yazık ki mümkün değil. Bunun en temel örneğini geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinde Varlık Vergisini çıkaran yöneticilerin evlatlarından birinin vergiyi savunmasıyla ve neredeyse tekrarını istemesiyle gözlemledik. Kendi ülkesinde barış içinde yaşayan ve vatanına milletine sonuna kadar bağlı olan, vergisini kuruşu kuruşuna ödeyen Türk Yahudi toplumu Ortadoğu’da gerçekleşen her siyasi olayda hedef tahtasına koyuluyor. Oysa bizim Yahudilerin ne İsrail ile ne Filistin ile ne de onların karşılıklı yaşadığı sorunlarla hiçbir ilgisi yok. Ya da bizim toplumumuzda, yine İsrail ve Filistin arasında yaşanan herhangi bir sorun da hemen boykot edilmesi gereken Yahudi malları şeklinde dolaşımlar ortaya atılmıyor mu? İşin en trajikomik tarafı boykot listesine dahil edilen şirketlerin tamamı dünya devi ve halka açık, İsrail ile alakası olmayan şirketler. Boykotun yasal bir hak olduğunu düşündüğümden ilgili eylemi zararlı olarak bulmamakla birlikte, burada rahatsız edici olan hususun ısrarla üzerine basa basa söylenen Yahudi malları vurgusu olduğunu da belirtmem gerekiyor. Ülkemize ve toplumumuza ait olmayan bizleri ayrıştıran ve Türk Yahudileri rencide eden ekonomik antisemit söylemlerin bitmesi; ebediyen barış, kardeşlik, huzur ve farklılıklarımızın oluşturduğu zenginliklerimizle yaşayabilmemiz dileğiyle.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün