Deniz Bensusan'ın son filmi Cannes'da gösterildi

´Bluebird Society´: Fantastik bir dünyada EFİL´in yolculuğu Adını, ailesinin izlerini sürdüğü ´The Final Hour´ ile duyuran yönetmen Deniz Bensusan´nın son filmi ´Bluebird Society´ (Mavi Kuşlar Ülkesi), 11 Temmuz´da Cannes Film Festivali´nde gösterildi. Bensusan´ın yazıp yönettiği, Eda Çarıkçı´nın yapımcılığını üstlendiği kısa filmde, Buket Gülbeyaz, mutsuzluğun olmadığı bir dünyada sorularının ve şüphelerinin peşinden giden Efil´e hayat veriyor. Deniz Bensusan ile son filmini konuştuk…

Dora NİYEGO Sanat
14 Temmuz 2021 Çarşamba

Kendinizi Şalom okurlarına tanıtır mısınız? 

1994 yılında İstanbul'da doğdum ve büyüdüm. Koç Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler ve Medya ve Görsel Sanatlar bölümlerinde okudum. Sanatı çok seven bir ailede büyümüş olmamın getirdiği bir şey olmalı ki, onlarca ilgi alanım oldu her zaman. Edebiyatı, felsefeyi, sinemayı, müziği her zaman çok sevdim. Üniversiteye girer girmez kendimi bulduğum setlerde, bütün bu sevdiklerimi bir meslek haline getirebileceğim yönetmenliği seçtim. Kendi filmlerimi çektim, başkalarınınkinin yapımcılığını üstlendim. Bu sayede Londra'da MetFilm School'da yönetmenlik üzerine master yapma hakkı kazandım. Mezun oldum ve Türkiye'de reklam, müzik klipi ve kısa filmler çekiyorum. 

Deniz Bensusan

İlgi alanlarınız olan felsefe, edebiyat, mitoloji ve edebiyatı yönetmenlik şemsiyesi altında topladığınızı söylediniz. Bunu nasıl yapıyorsunuz?
Bir hikâye üretmek, onu seyircinin önüne istediğim açılardan sunmak aslında hayatımda karşılaştığım her şeyin toplamı. Yönetmenliğin yüzde 98'i bana sorarsanız sete girmeden veya senaryo yazmak için masa başına oturmadan önce yaşadığınız hayattan ve seçimlerinizden ibaret. İyi bir seyir, keşfediş ve öğrenme süreci gerektiriyor. Birçok insana anlamsız gelen detaylara kafa patlatan bir çocukluk geçirdim. Çoğu zaman hayal kuran her çocuk gibi ‘dikkat dağınıklığı’ teşhisi konsa da, iyi ki de vazgeçmemişim bu huyumdan. Sette geçirilen günler hepsinin sonucu oldu. 

 Film yönetmenliği meslek olarak seçmeniz nasıl oldu?

Çok muğlak… Maalesef şu filmi izledim ve hayatım değişti gibi havalı bir hikâyem yok. Filmleri keşfettikçe, kendi filmlerimi çekerken seçim yapmanın ve üretmenin verdiği özgürlük beni zamanla “Tamam bu benim mesleğimdir” demeye itti. Hayatı sadece izlemek bana sıkıcı geliyor, ama onu yıkıp baştan yaratmak cezbedici. Film, bunu ses ve görüntüyü birleştirerek yapmamı sağlıyor. İstediğim her şeyi gösterip, her şeyi gizleyebilirim. Yalan da söyleyebilirim doğru da. Bana kalmış ve bence bu çok heyecan verici. Hayat küçücük bir zaman diliminde var. En keyifli şekilde yaşamaya çalışıyorum ki, zaman çabucak aksın. Oyalanıyorum bir nevi. 

 

“KADIN YÖNETMEN OLMAK AYAK BAĞI”

Kadın yönetmen olmak nasıl?

‘Kadın yönetmen’ olmak ayak bağı. ‘Yönetmen’ olmak çok keyifli. Bunu elbette içinde yaşadığımız erkek egemen düzeni veya sektörü yok sayarak söylemiyorum. Ona rağmen bir var olma biçimi. Sadece kadın veya erkek gözünden dünyaya bakmayı sıkıcı buluyorum. Daha cinsiyetsiz, daha dışarıdan, daha sonra içerinin en derinlerinden bakabildiğim zaman yönetmen olduğumu hissedebiliyorum. Örnek aldığım onlarca kadın yönetmen var. Onlar sayesinde sürekli mesleğimi yapmaya çalışırken hatırlatılan cinsiyetimi unutarak ama bir yandan da unutabildiğim için gurur duyarak işimi yapabiliyorum. Bana çok cesaret veriyorlar. İyi ki de varlar. 

 

Film yönetmenliği dışında ne yapıyorsunuz?

Mesleğim yönetmenlik ve yapımcılık. Reklam, müzik klipi çekimi gibi işler yapıyorum. Karşıma beğendiğim senaryolar veya fikirler de çıkarsa yapımcılığını üstleniyorum. İşim mesaili bir iş değil. Sürekli aklımda. Onun dışında dışarıda da yaşamayı seviyorum. Kalabalık gruplarımı da çok severim, evin içinde kendimi müzik, kitap veya bir filmle oyalamayı da. 

 

Son kısa filminiz ‘Bluebird Society’ ile yurtdışında ve yurtiçinde birçok dalda ödül aldınız. Son kısa filminiz de Cannes Film Festivali'nde gösterildi. Biraz bu filmin konusu hakkında bilgi verir misiniz?

Bluebird Society fantastik bir evrende geçen bir kısa film. Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler kitabı en çok sevdiğim kitaplardan biridir. Oradan aldığım bir cümle üzerine bütün filmi kitaptan bağımsız bir şekilde kurdum. 

“Hayal et ki, insanlara öyle bir toplum yaratıyorsun ki en sonunda kaderlerinde onlara mutlu bir son, huzur veriyorsun. Hayal et ki, bunu yaparken küçücük bir yaratığa her gün ölene kadar işkence etmek zorundasın. Yarattığını onun gözyaşlarında bulmak zorundasın. Bunun mimarı olmayı kabul eder misin? Söyle bana. Bana doğruyu söyle.” 

Film, bu durumu yüzyıllar önce kabul etmiş olan bir halkın hikayesiyle başlıyor. Kura çekerek bir genci büyücünün yanına işkence görmeye ve sonunda ölmesi için gönderiyorlar. İşkence edilen kişi öldüğü zaman büyücü onun bedenini ölü bir mavi kuş olarak köylerine geri gönderiyor. Ana karakter Efil, kurada çıktığını öğrendiğinde korkup köyden kaçıyor, ama büyücü ona yolunu kaybettirerek kendi yanına gelmesini sağlıyor. Büyücünün mağarasında Efil'le birlikte mutluluk ve etik üzerine hararetli bir tartışmaya giriyorlar. Efil sistemi yok edip kendini kurtarabilir ancak karşılığında hırs, açgözlülük veya savaşlar geri gelecek. Ya da mutluluk illüzyonunu kabul edip, herkesi kurtarabilir. 

“MAVİ KUŞ MUTLULUĞUN SEMBOLÜ”

Bu filmi yaparken de ilgi alanınız olan dallarından faydalandınız mı?

Fazlasıyla. İlk başta karakterleri Karamazov Kardeşler'deki üç kardeşi ele alarak düzenlemek istedim. Ancak yazım sürecinde bunun imkânsız ve bir kısa film için çok kısıtlayıcı olduğunu gördüm. Maksimum 20 dakikada konuyu paketleyip sunmanız gereken bir alan kısa film. Kitabın da bütün filmleri birbirinden kötü. Bu kadar dolu karakterleri üç-dört saatlik filmler bile kaldıramıyor. Sanırım her kitabın filmi olması gerekmiyor. Ben de büyücüyü Platon'dan ve onun Mağara Alegorisi'nden esinlenerek oluşturdum. Köydeki okulu Raffaello Sanzio'nun Atina Okulu tablosundan esinlenerek tasarladım. Efil'in kaçarken aldığı eşyalarda çeşitli mitolojik hikâyelere göndermeler var. Elbette bunları hikâyeden uzaklaşmadan uygulamak gerekiyor. Sonuçta 17 dakikalık bir film. Odağı çok fazla dağıtma lüksüm yok. Dolayısıyla gözlemlediğim bu hikâyelerle haşır neşir olanlar, filmi daha farklı seyrediyor ama bilmeyenler için de keyifli bir hikâye olduğunu düşünüyorum. 

 

Mavi Kuş neyin sembolü?

Mavi kuşlar Doğu Avrupa ve Asya mitolojilerinde mutluluğun sembolü. Filmin hikâyesinin sosyo-ekonomik düzene göre bir kapsayıcılığı yok. Her sınıftan, her ülkeden insan bu kandırmacaya  ve illüzyona bir şekilde kendini maruz bırakıyor veya bırakması öğretiliyor. Dolayısıyla dünyayı dolaşmış kapsayıcı bir mitolojik kahraman seçmek istedim. 

 

Okuduğum kadarıyla bu film mutsuzluğun olmadığı fantastik bir dünyada, sorularının ve şüphelerinin peşinden giden Efil'in yolculuğunu anlatıyor. Bu filmde de bir yolculuk var. Filmin sonunda Efil sorularına cevap bulabiliyor mu? 

Efil büyük ihtimalle hayatındaki ilk soruyu büyücünün mağarasında soruyor. Hayata karşı tecrübesiz, çünkü büyüyle tasarlanmış bir düzenden geliyor. Bugün aşamadığımız bütün barbar duygular bastırılmış. Sevgi yok, dolayısıyla nefret de yok. Mutluluk diye köyde ona yutturulan şeyin bir illüzyon olduğunun içten içe farkında, ama hiç yaşamadığı için bunu dile getirebilecek kabiliyete sahip değil. Efil'in bulduğu tek cevap, cevaplarını bulmak için soruları görmesi gerektiği olabilir. 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün