Koronavirüs sebebiyle geçtiğimiz sene gerçekleştiril(e)meyen Tokyo 2020 Olimpiyatları 23 Temmuz´da görkemli ancak seyircisiz olması sebebiyle biraz da buruk bir açılışla başladı. Ülkemizin takım sporlarında sadece kadın voleybol kategorisinde temsil edildiği oyunlarda (onları başarılarından dolayı buradan bir daha biz de tebrik edelim) ilgi alanım olan basketbolda maçlar tüm hızıyla devam ediyor.
Bu yazının yazıldığı gün itibariyle katılım hakkı kazanan 12 takımdan İtalya, Fransa, ABD, Arjantin, Avustralya, İspanya, Almanya ve Slovenya çeyrek finale yükselme hakkı kazanırken İran, Çekya, hazırlık maçında Amerika Birleşik Devletlerini yenip “acaba” dedirten Nijerya ve ev sahibi Japonya ise Olimpiyatlara veda etmek zorunda kaldı.
Grup aşamasında ilk sürpriz, Fransa’nın ABD’yi 83-76 yenmesiyle gerçekleşti. Her ne kadar Fransa’nın kadrosu da NBA yıldızlarıyla dolu olsa da, otoriteler Amerika’nın 2004 Atina Olimpiyatlarından beri 25 maçlık yenilmeme serisinin bozulacağını tahmin etmemişti. Hazırlık maçlarında da tökezleyen ABD, daha sonra İran ve Çekya’yı rahat yenerek hala favori olduğunun altını çizdi. Fransa ise aynı grupta diğer maçlarda hata yapmayarak liderliği ele geçirdi.
B grubunun favorileri Avustralya ve İtalya ise sürprize yer vermeden çeyrek finaldeki yerlerini aldılar. İki favorinin arasındaki müsabakada geçen kıran kıran mücadeleyi adı Anadolu Efes ile anılan Jock Landale’in 18 sayılık performansıyla Avustralya kazandı ve böylece liderliğe adını yazdırmış oldu. İtalya ise Fransa’yla çeyrek finalde eşleşmek zorunda kaldı.
C grubuna geldiğimizde Slovenya ve yıldız oyun kurucusu Luka Doncic’in tabiri caizse yaptığı şov ile geçildi diyebiliriz. Amerika’nın önünde şu ana kadar turnuvanın en çok sayı atan takımı olan Slovenya, ilk maçında 41’lik genç Luis Scola, NBA patentli kelepçeliliğiyle ünlü olan Facundo Campazzo gibi tecrübeli oyunculara sahip Arjantin’i 118-100 yenerken, Doncic maçı 48 sayı, 11 ribaund, 5 asistlik bir performansla bitirdi. Son çeyrekte kopan maçta kenarda oturmasaydı, Brezilyalı Oscar Schmidt’in 1988’de kaydettiği 55 sayılık rekor kırması işten bile olmazdı. Slovenya daha sonra ev sahibi Japonya’yı farklı yenerken gücünün asıl limitlerini dünkü oynanan İspanya maçında gösterdi.
Gasol Kardeşlerden, Sergio Llull’a, Sergio Rodriguez’e kadar buram buram tecrübe ve başarı kokan İspanya karşısında, en büyük yıldızının faul problemi sebebiyle ilk yarının ciddi bir kesimini kaçırmasına rağmen mücadeleyi bırakmayan Slovenya, maçın sonunda soğukkanlılığını göstererek üstün gelmeyi başardı. Bu arada faul problemi sebebiyle ilk yarıda sorun yaşayan Doncic ne mi yaptı? 12 sayı, 14 ribaund ve 9 asistlik performansıyla triple double’ın kenarından döndü. Ona en büyük destek ise kendi deyimiyle ‘daha birkaç ay önce haritadaki yerini bilmediği’ Slovenya’nın vatandaşlığına geçen Amerikalı Mike Tobey’den geldi.
Çeyrek final aşamasına geldiğimiz bu dönemde heyecanın artacağını söylememiz şaşırtıcı olmayacaktır. Örneğin, İspanya’nın grubunu ikinci bitirmesi sebebiyle çeyrek finaldeki rakibi Amerika oldu. ABD her ne kadar favori olsa da sakar bir tarafı olan bir ekip; İspanya’nın aradan sıyrılması çok da beklenmedik bir durum olmaz kanımca. Aynı şekilde İtalya-Fransa eşleşmesinin üstünde de gözlerin olacağı kesin.
Saat farkı ve maçlara erişimin görece zorluğu sebebiyle turnuvanın hak ettiğinden daha az dikkat çektiğini söylemek zorundayım şu ana kadar. Bu turnuvadan çıkan sonuçların hem Avrupa hem Amerika ekolleri üzerinde etkisi olacağı ve onları hem taktiksel hem de yeni ortaklıklar kurulması açısından bir adım daha yaklaştıracağını düşünüyorum. Az önce dediğim gibi bu aşamadan sonra rekabetin bir üst seviyeye çıkacağı ve bizi yine uykusuz bırakacağı günler yakın, dört gözle bekliyoruz!