•Bir sahne var gözümün önünde… Tel Aviv´de plajda insanlar güneşleniyor. Çocuklar neşeyle dondurma yiyor, bazı kadınlar yüzüyor. Birdenbire başlayan bir füze saldırısı… Ortalık karışıyor. İnsanlar bikinileriyle, çıplak ayaklarıyla koşmaya başlıyorlar. Birkaç saniye önce yüzlerinde parlayan o gülümseme silinip giderken, korkuyla kendilerini yere atanlar, buldukları bir duvarın dibine çökenler… “Neyseki Demir Kubbe var” diyerek bir nebze olsun güvende hissediyorlar; yüreklerine gelip oturan kaygıyı çarçabuk savuşturuyorlar. Akşam geldiğinde Tel Aviv´de barlarda müzik çalmaya devam ediyor, insanlar arkadaşlarıyla yemeğe çıkıyor, ölümün kıyısında gençler dans ediyor. L.Deniz Ertuğ – www.politikyol.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Aslına bakarsanız, ODAŞ ve Arad Holding’in İsrail’in doğal gaz ve diğer enerji işleri konusunda ortaklıkları vardı. Burak Altay’ın (Korkut Özal’ın oğlu, Turgut Özal’ın yeğeni (*) Abdülkadir Bahattin Özal ile birlikte yönettikleri) ODAŞ ağırlıkla enerji ve madencilik işindeydi. Nimrod Arad’ın şirket merkezi Tel-Aviv’de olmakla beraber, LinkedIn sayfasına İstanbul olarak da görünüyordu. Enerji, inşaat ve kriptopara gibi alanlarda çalışan Arad Holding’in internet sayfasında amaçları arasında Türkiye-İsrail ilişkilerini geliştirmek görülüyor.
Kendisiyle telefonda görüştüğümüz Altay, hükümet yangınla mücadelede uluslararası yardım çağrısı yaptığında girişimde bulunma fikrinin kendisinden çıktığını söyledi. Bu işe Türker Sigorta ve Reasürans Brokerliği AŞ ortağı ve yöneticisi Eray Türker ile girip “Koç Üniversitesi 1999-2000 mezunu, iş yaşamında belli olanaklara sahip” bir grup arkadaşlarını seferber etmişler. Söylediklerine göre, İsrail Büyükelçiliği Twitter yayını yapmasa kendileri bunu reklam aracı gibi duyurmayacaklarmış.
Altay da Türker de özel olarak İsrail’e yönelmediklerini özellikle söylüyor. Türker, ABD, İngiltere, İspanya, Portekiz’de de uçak aradıklarını söyledi. Ama Altay’ın Arad bağlantısı sonuç vermiş, o nedenle İsrail’den kiralamışlar. Verdikleri bilgi bu. Türker, “Keşke mesela Portekiz’den alabilseydik bu tartışma çıkmazdı” dedi.
Altay, “Hiç kazanmadık, tamamını cebimizden verdik, devlete bir kuruş yükü olmadı” diyor, Türker doğruluyor. “Tamamını ODAŞ olarak bir ödedik” diyor Altay, “Ama iş dünyasından çok destek vardı, pek çok iş insanı katkıda bulunmaya hazırdı”.
Enerji ve madencilik alanında yoğuşan ODAŞ ortakları Burak Altay (solda ) ve Abdülkadir Bahattin Özal. Altay, uçak ve pilotları kiralama masrafının tamamen şirketleri tarafından karşılandığını devletten tek kuruş almadıklarını söyledi.
Ne kadar harcadıklarını ise söylemiyorlar ama “fahiş fiyat ödemişler”; son dakikada devreye girildiği için.
Normal olarak kiralanan Trush 510P tipi uçakların, bir yaz sezonu için kiraları 400-500 bin dolar imiş. Şimdi günlük kiralama tarifesinden bunun birkaç katına çıktığı anlaşılıyor.
Bu tip uçaklar yaz sezonluk kiralanırmış, çünkü bunlar aslında daha çok zirai ilaçlamada kullanılan küçük uçaklar. Yangın söndürme amacıyla da kullanılıyor ama daha çok yangının ilk çıktığı anlarda büyümesini önlemek için. Zaten su depoları küçük; 1930 litre. Karşılaştırmak için söyleyelim, AK Parti hükümetinin 100 litre üstünde ihale şartnamesi yazarak ihaleye almadığı Kanada üretimi CL-215 uçaklarının depo hacmi 4900 litre. Kanada, ya da Rus uçakları gibi deniz, göl, ırmak gibi su kaynaklarından su alamıyor, suyu boşalttığında piste dönüp su doldurması gerekiyor. Yangınla mücadele eden personelin de kullanımı için su depoları ve benzeri araç gereç de İsrail’in Ankara Büyükelçiliği tarafından satın alınmış. Aşağıdaki fotoğrafta İsrail’in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı İrit Lilian, uçaklar için satın alıp Milas havalimanına gönderdiği depolarla görülüyor.
Murat Yetkin
https://yetkinreport.com/2021/08/08/israilden-yangin-sondurme-ucaklari-dosyasini-aciyoruz/
https://odatv4.com/herkes-ucak-ararken-israilden-yardim-eli-nasil-uzandi-08082137.html
Ben, İsrail ve Yunanistan dâhil yardım niyetini ortaya koyan bütün çevrelerden destek alınması gerektiği görüşündeyim. İsrail 1999 depreminde yardıma koşmuştu, biz de 2016 yılında İsrail depremi için yangın söndürme uçakları gönderdik.
Geçmişte benzer yardımlaşmalar Ankara ve Atina arasında oldu. Ülkeler arasındaki ilişkilerde sorunlar yaşanması, afet ve felaketlerde işbirliğine engel değil.
Hakan Çelik
https://www.posta.com.tr/yazarlar/hakan-celik/yangin-uzerinden-kavga-yakismiyor-2358454
Terörle mücadele literatüründe, “resilient” yani “dirençli” toplum diye bir kavram vardır. Basit bir şekilde tanımlarsak, bu sıfat, terör eylemlerinin ardından çabucak toparlanıp, günlük hayatına devam edebilen toplumlar için kullanılır. Hem İsrail, hem de Türkiye için bu yakıştırma yapılıyor. Daha yitip giden can parçalarımızın yasını tutmadan, hemen başka bir mücadeleye başlamamızdan, hiç yıkılmayıp, durmadan devam edebilmemizden dolayı bizleri böyle nitelendiriyorlar.
Bir sahne var gözümün önünde… Tel Aviv’de plajda insanlar güneşleniyor. Çocuklar neşeyle dondurma yiyor, bazı kadınlar yüzüyor. Birdenbire başlayan bir füze saldırısı… Ortalık karışıyor. İnsanlar bikinileriyle, çıplak ayaklarıyla koşmaya başlıyorlar. Birkaç saniye önce yüzlerinde parlayan o gülümseme silinip giderken, korkuyla kendilerini yere atanlar, buldukları bir duvarın dibine çökenler… “Neyseki Demir Kubbe var” diyerek bir nebze olsun güvende hissediyorlar; yüreklerine gelip oturan kaygıyı çarçabuk savuşturuyorlar. Akşam geldiğinde Tel Aviv’de barlarda müzik çalmaya devam ediyor, insanlar arkadaşlarıyla yemeğe çıkıyor, ölümün kıyısında gençler dans ediyor.
(...) Kendimizle ilgili hep “Türk halkı çabuk unutur” diye bir klişe söyleriz. Bunun sebebi de acılarımızla yüzleşmememiz değil mi? Alelacele acıyı geçiştirip yeniden yola koyulmamız. Bir türlü o acı dolu sayfaları okuyup sindiremiyoruz, hemen bir sonraki sayfaya geçiyoruz. O yaşadığımızdan bir şey öğrenemediğimiz, iyice konuşup anlatamadığımız, anlayamadığımız için olaylar birbiri ardına gelip geçiyor ve biz oradan oraya sürükleniyoruz. Bunu da yıkılmamak, ayakta kalmak, “güçlü halk” mantığıyla yapıyoruz. Hiçbir olayla hesaplaşamadığımız ve altını kalın çizgiyle çizemediğimiz için aklımızda da yer tutmuyor hiçbir şey, geçip gidiyor. Taa ki bir sonraki acıyla sınanana kadar.
Yahudiler bizden daha farklı bir tecrübe yaşadılar kuşkusuz. Tarihin en büyük zulmüne uğradılar: Soykırım. Theodor Herzl’ın Avrupa Yahudiliği’nin Avrupa’da bir geleceğinin olmadığı kehaneti yıllar sonra acı bir şekilde kanıtlanmış oldu. Arkasından bir telaşla, can havliyle İsrail’i kurdular. Bu arada soykırım sonrası ABD’ye yerleşmiş olan Yahudi psikiyatristler de travma meselesini kavramsallaştırıp, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) üzerine ilk önemli çalışmaları yaptılar. Bu duruma pek şaşırmamalı. Çünkü o kalp yarasına, o yıkıma bir çare aradılar. Fakat İsrailli Yahudiler soykırımdan sonra aynı varoluşsal kaygıyla Ortadoğu’da yaşamaya devam ediyorlar hala.
Her gün anaokullarının bahçelerine bombalı oyuncaklar atıldığını düşünün. Yine de her sabah kalkıp o okullara çocuklarını gönderiyorlar. Veya bir gün önce dans ettikleri, yemek yedikleri bir arkadaşlarını bombalı bir saldırıda kaybediyorlar, onun paramparça olmuş bedenini unutmaya zorlayıp, kayıplarına, kanayan yaralarına sırtlarını dönüp, yürümeye ve gülümseye devam ediyorlar.
L.Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/yas-tutamayanlarin-ulkesi/
Oslo Anlaşması’na kadar böyle söyleniyordu. O tarihe kadar Ortadoğu’nun en büyük problemi buydu. Kamuoyu bu meseleye göre şekillenir, insanlar buna göre harekete geçerdi. Fas’ta, Tunus’ta, Filistin için binlerce kişilik gösteriler yapılırdı. Evet, Oslo Süreci’ne kadar İsrail-Filistin barışı olmadan Ortadoğu’da barış olması mümkün değildi. Oslo Anlaşması, paradoksal olarak, İsrail-Filistin sorununu Ortadoğu’nun geri kalanından kopardı. Önceden bunun adı İsrail-Filistin değil, İsrail-Arap çatışmasıydı zaten.
Evet. Bu yüzden artık İsrail-Filistin sorunu diyoruz ve o bölgeye indirgiyoruz. Hiç kuşku yok ki Oslo Anlaşması Filistin’e değil İsrail’e yaradı. Filistinlilere “Oslo Anlaşması’ndan faydalanmayı bilmediniz” diyebiliriz. Evet, Yaser Arafat bir muhaliften devlet adamına dönüşemedi. Ve bugünkü Filistin otoritesi tam bir devlet karikatürü. Yozlaşma ve yolsuzlukta rekabet ediyorlar. Ama neticede Oslo Anlaşması Filistin’in yönetimini İsrail’e bıraktı. Ve bunu kimse umursamadı. Bu yapıldığından beri, -ki 2000’de ikinci intifadadan sonra gördük bunu-, Arap kamuoyu Filistin için harekete geçmeyi bıraktı. Arap Baharı’nda ne Tunus’ta ne Cezayir’de Filistin’in adı geçti. Bu tamamen yeni bir şeydi. Birden bire Arap otoriteleri uluslararası menfaatlerine göre bir reel politik izlemeye başladılar. Ama İsrail-Arap çatışmasının sonu, Arap dünyasının da sonudur. Artık siyasi olarak bir Arap toplumu yok. Kültürel olarak bir Arap dünyası var elbette, dil olarak da var. Ama siyasi olarak bir Arap toplumu yok artık. Ulus devletler, Körfez ülkeleri gibi tamamen yapay olsalar da artık kök saldılar. Bugün Arap dünyasına hükmedenler, ki büyük çoğunlukla otoriterler, dış politikada tamamen sinmiş durumdalar. Çoğu zaman ülke menfaati diye rejimin menfaatleri takip ediliyor. Zaten Fas’ın uzun zamandır İsrail’le ilişkisi olduğu biliniyordu. Suud’un İsraillilerle konuştuğu biliniyordu. Ama bunlar gizliydi. Şimdi gizlilik de bitti. Arap ülkeleriyle İsrail arasında giderek genişleyen bir normalleşme görüyoruz.
Olivier Roy (Kürşad Oğuz röportajı)
25 Şubat’ta İsrailli RAY’e ait Helios-RAY Umman Denizi’nde, 24 Mart’ta İsrailli XT Management’e ait ticari gemi MV Loriwas Hint Okyanusu’nda, 13 Nisan’da İsrailli PCC şirketine ait Hayperion Ray adlı ticari gemi Umman Denizi’nde, 3 Temmuz’da İsraillilere ait Tyndall adlı gemi Hint Okyanusu’nda vuruldu. Bunlar gürültüsüzce geçiştirilirken iki mürettebatın öldüğü 29 Temmuz’daki saldırı işin rengini biraz değiştirdi. İran’ın Arapça kanalı El Alem’e göre 29 Temmuz’daki saldırı İsrail’in Suriye’nin Dabaa Havalimanı'na yaptığı saldırıya misillemeydi. Kuseyr bölgesindeki havalimanına 22 Temmuz’da düzenlenen saldırıda İran bağlantılı iki kişi ölmüştü.
Saldırılar İsrail’in içine de taşındı. 21 Nisan'da Ramle yakınlarında Tomer füze ve mühimmat fabrikasında büyük patlamalar oldu. İsrail’e göre patlama rutin bir testten kaynaklandı. 22 Nisan’da Dimona nükleer tesislerinin yakınına bir füze düştü. İsrail’e göre düşen füze rotasından sapan Suriye hava savunma sistemine ait bir S-200/SA-5 füzesiydi. Yine de gözler İran’a çevrilmişti.
İran saldırıların sorumluluğunu reddetse de Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami haziranda fotoğraftaki buzlanmayı çözen bir açıklama yaptı:
"Siyonistlerin nükleer endüstrimiz için sorunlar yaratmasının üzerinden 2 yıl geçti. Siyonist rejimin ulusal güvenlik yapısının zarar görmeyeceğini sandılar ama bir anda ortam değişti. Gemileri saldırıya uğradı, Natanz'da sabotaj eyleminden sonra füze fabrikaları yıkıldı, Hayfa rafinerisi havaya uçtu ve Rafael adlı en büyük savunma kompleksi yangına maruz kaldı. Siyonist rejimin güvenliği sonsuz bir yenilgiye uğradı.”
İran muhtemelen bu saldırılarla İsrail’e bir sınır çizilmesini hedefliyor. ABD de tersinden Tahran’ı sıkıştırmak için gerekçe bulmuşa benziyor. Ki BM silah ambargosunun yenilenmesine hayıflanan ABD şimdi saldırıları kullanıp Güvenlik Konseyi’ni ikna etmeye hazırlanıyor.
Fehim Taştekin
https://www.gazeteduvar.com.tr/iran-son-sansina-oynuyor-makale-1530784
İsrail’in 36. Hükümeti’ni diğer tüm hükümetlerden ayrıştıran radikal sağ partiden, radikal sol partiye kadar geniş bir ideolojik yapıyı içinde bulundursa dahi, İsrail’in değil Filistin’le ikili ilişkilere dahil, kendi vatandaşlarına dair bile bir değişiklik beklemek çok da olası değil. Özellikle geçtiğimiz günlerde İsrailli Araplarla evlenen Filistinlilerin vatandaşlık ve seyahat süreçlerini Filistinlilerin aleyhine düzenleyen kanunu meclis onayına sunan hükümetin bir parçası olması Abbas’ın yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının sınırlarını nispeten netleştiriyor. Benzer şekilde Mansur’un koalisyonu kabul şartları içinde olan Bedevi bölgelerindeki evlerin yıkılmasının dondurulması ve üç Bedevi köyünün devlet tarafından tanınmasına dair ortaklarından söz almış olsa da yine geçtiğimiz günlerde Bedevi Arap yerleşkelerinin İsrail devleti tarafından yıkılması konusunda çok da fazla ses çıkartamadı.
Ayrıca koalisyon ortaklarının Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Filistinlilerle ilgili duruşları oldukça sert. İsrail merkezini temsil eden ve koalisyona en büyük partinin lideri olarak giren Yair Lapid’in seçim öncesi verdiği bir demeçte İsrail’in Filistin’den ayrılması gerektiğinin önemini vurgulamış, bunu iki-devletli çözüm çizgisine oturtarak belli koşullara bağlamıştı. Bu koşullardan biri Filistin’in 1948 öncesi topraklarına geri dönme talebine atıfta bulunarak, “Geri dönüş hakkı” diye bir şeyin Filistinliler için gerçekleşmeyeceğiydi.
Bir diğer konu da Doğu Kudüs meselesini de içerecek şekilde Kudüs’ün statüsüydü. 1949’daki ateşkes hattı şehri İsrail ve Ürdün arasında ikiye bölmüş, Haziran 1967’de İsrail, Doğu Kudüs’ü Ürdün’den geri almış ve neredeyse anında ilhak etmişti. 1980’de ilhakını yeniden onaylamıştı. İsrail devleti Kudüs’ü İsrail’in “ebedi başkenti” olarak görmeye devam etmiş, Trump Hükümeti’nin bölge için sunduğu barış planının bir parçası olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını söylemişti.
Her ne kadar Trump-Netanyahu işbirliği içindeki “barış planı” Netanyahu’nun muhafazakâr kesimlerdeki popülerliğini kısa bir süre için arttırsa da Amerika Birleşmiş Devletleri’ndeki hükümet değişikliği ve İsrail’in içinde bulunduğu siyasi çıkmaz bu planın askıya alınmasıyla sonuçlanmıştı.
Araplar içinse durum tam tersi. Filistinli Araplar Eski Şehri (Old City) de içine alan Doğu Kudüs’ü işgal altındaki Batı Şeria’nın bir parçası olarak tanınıyor. Olası bir devletleşme sürecinde Kudüs’ün Filistin’in başkenti olmasını istiyorlar. Lapid yaptığı bir başka açıklamada Kudüs’e dair pozisyonunu özetlerken, “ülkeler kendi başkentlerini bölmediği için” Kudüs’ün de bölünemeyeceğini ve İsrail’in başkenti olarak kalmasını savunuyor. Bu da Filistin Otoritesiyle İsrail’in 1990’dan beri anlaşmazlığının merkezindeki sorunun devam edeceğini gösteriyor.
Son iki ay boyunca yeni hükümetin gündeme taşıdığı kanunlar ve demeçlerine bakıldığında Abbas’ın gerek seküler merkez gerekse muhafazakâr ortakları geçmiş dönemlerden çok daha farklı bir İsrail siyasetinin habercisi gibi durmuyorlar. Tüm bu dinamikler bir araya geldiğinde Mansur Abbas’ın İsrail hükümeti içindeki pozisyonunun hali hazırdaki ikili ilişkiler üzerinde çok ciddi bir etki yaratacağını, İsrail’in yerleşkeleri boşaltacağını, ya da Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması meselesini bir kenara koyacağını düşünmek oldukça naif bir yaklaşım oluyor.
İlkim Büke Okyar
Takılan tweetler
Synagogue in Oghuz
https://twitter.com/shafiyev_farid/status/1423661025040162823
1944'te Budapeşte'den Yahudi bir kadına verilen hayat kurtaran nadir Türk vizesi.
https://twitter.com/ourpussports/status/1422959988436312064
Budapeşte'de verilen hayat kurtaran Türk vizesine bir başka örnek, bu 1943'ün sonlarından. Diplomat, Budapeşte Başkonsolosu Abdülhalat Birden'ti (1942-1944).
https://twitter.com/ourpussports/status/1423310843937165312
Bugün bir rüya gerçek oldu: Yıllarca Türkiye'de 1880'lerin sonlarında Akhisar'da kurulan bir Yahudi çiftçi okulu hakkında okudum ve yazdım. Adı Or Yehuda'ydı ve Osmanlı Filistin'indeki Mikveh İsrail'in kardeş okuluydu. Terk edilmiş binanın hala İbranice/Osmanlı levhası var.
Okul, Rus Yahudilerini dünyanın dört bir yanına yerleştiren ve II. Abdülhamid'in Yahudilerin Filistin dışındaki bölgelere yerleşme teklifini kabul eden Yahudi Kolonizasyon Derneği'nin bir parçasıydı (yine de Filistin'de yerleşimleri vardı). İşte okul ve yurtlardan bazı fotoğraflar.
https://twitter.com/Istanbultelaviv/status/1423316169595949061
Kültür ve Turizm Bakanlığımızın ve Bergama Belediyesinin destekleriyle restore edilen Bergama Sinagog’unun eski ve yeni hali… Türkiye nereden nereye…
https://twitter.com/abetulkayahan/status/1422299069507067907
#İsrail, #Atina’nın kuzey bölgeleri dahil olmak üzere, #Yunanistan’da yaşanan #yangın felaketine yardımcı olmak için itfaiye ekipleri yolladı. Bölgede bir çok kişi, yangın nedeniyle evlerini terk etmiş durumda.
https://twitter.com/IsraildenKisa/status/1423938395684884481
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://odatv4.com/izmirli-dario-moreno--08082122.html
https://altyazi.net/yazilar/elestiriler/miss-holokost-survivor-bes-cumlede-holokost/
https://www.yoair.com/tr/blog/tortuous-tales-of-the-holocaust/