Emrah Cebecioğlu
4 Ağustos tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ege ve Akdeniz bölgesindeki yangınlar sebebiyle ulusal bir kanal gurubunda vermiş olduğu röportajın bir bölümünde enflasyon ve faiz ilişkisine değinerek, “Enflasyon noktasında da ağustos ayını geride bıraktığımızda, biz ağustos ile birlikte enflasyonda da düşüşü göreceğiz ama bunun oranı ne olur? Şu anda bulunduğumuzun bir defa çok çok altında olur. Bunun sinyalini ben de belli yerlere herhâlde vermiş oluyorum. Çünkü bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil. Zira faiz oranlarında da bir defa düşüşe geçiyoruz ve yüksek faiz yok. Çünkü yüksek faiz bize yüksek enflasyonu getirecektir ama düşük faiz de düşük enflasyonu getirecektir. Ağustos ayı kırılma noktasıdır ve ağustos ayı ile beraber de artık düşük enflasyona inşallah geçeceğiz" sözleri ile faiz indirim işaretinin sinyalini yaktı. Sayın Cumhurbaşkanın kendi ifadeleri ile uzmanlığı ekonomi olduğundan bu teoriye dikkate almakta fayda bulunmakla birlikte genel olarak ekonomi teorisyenleri düşük faiz, yüksek kur, yüksek enflasyon ilişkisine dikkat çekmekteler. Aslında Erdoğan’ın savunduğu görüş ABD’li iktisatçı Irving Fisher’ın teorisine dayanıyor. Geleneksel ekonomi teorisinde faizin yüksek olması enflasyonu düşürücü bir etki yapmaktadır. Tabi ki Türkiye gibi değişken ve kırılgan ekonomilerde salt faizlerin bir enstrüman olarak kullanılmasının enflasyonu değiştirecek bir etkisi olduğunu söylemek reel ve politik gerçeklikten uzak olsa da; en basit tabiriyle genel kabul görmüş iktisat teorisi yüksek faiz enflasyonu düşürür, düşük faiz ise enflasyon artışına sebep olur diyor. Bunun nedeni olarak da basit bir şekilde izah edecek olursak, faizler düşerse kredi faizleri de düşer, bunun neticesinde harcamalarda artış olur, bunun sonucunda da artan talep enflasyona neden olur. Peki kuru bu denklemin neresine koyacağız? Sonuçta enflasyonla birlikte bir de yüksek kur gerçekliğimiz var, ki bunun etkisi de yine enflasyona sebep oluyor.
Ben aslında işin teorisinden ziyade sade vatandaş olarak pratik yönündeyim. Erdoğan’ın konuşması öncesinde 8,38’leri test eden TRY/USD kuru, konuşmanın ertesi günlerinde 8,56 seviyelerine çıktı; faiz indirimi beklentisi ile artan kur sanayici Moşe Amca’nın 1 milyon dolarlık makine yatırımından kaynaklı borcunu iki günde 180.000 TL arttırdı. Sanayisi ağırlıklı olarak ithalata dayalı olan, en azından enerji maliyetlerinin döviz ile güncellendiği güzel ülkemde artan kurun etkisi haliyle üretim maliyetlerine de yansıdı. Bununla birlikte Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesi uyarınca her tacirin basiretli iş adamı gibi davranması gerektiğinden; artan üretim maliyetleri sebebiyle domates satıcısı Mehmet Amca’da domatesin fiyatını ağustos ayında olmamıza rağmen arttırmak zorunda kaldı. En nihayetinde faiz düştü, kur yükseldi, enflasyon yükseldi. Üstüne üstlük kocasından kalan mirası bankada olan emekli Ayşe teyzenin faizden aldığı gelir de azaldı. Ayşe Teyze’nin torunu Danyel’in almak istediği bilgisayar parçasının fiyatı da artıp, babaannesinden alması gereken harçlık da düşünce ülkemde gencinden yaşlısına, sanayicisinden ev hanımına ekonomik açıdan darboğazda olan bir topluluk oluştu. Peki yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan? Hala bu sorunun cevabını düşünüyorum ben.