Dindar bir Yahudi’ye, bir sohbet sırasında, başka bir Yahudi şöyle bir cümle kullanmış: ‘’Şabat’a bakıp bakmamak bir tercih meselesidir. Sen bakmayı tercih ediyorsun, Şabat’ta evine kapanıyorsun. Ben tercih etmiyorum, çıkıyor geziyorum.” Dindar Yahudi hemen şöyle bir cevap vermiş: “O zaman trafikte kırmızıda geçip geçmemek de bir tercih meselesidir. Sen kırmızıda geçmeyi tercih eder misin?” ‘Etmem’ diye cevaplamış öteki tabi ki. “Peki neden geçmeyi tercih etmiyorsun?” diye sorunca, “Çünkü tespit edilirse bir sürü para cezası gelir, tekrarında ehliyetim de gidebilir” demiş. Demek bu kişinin normalde tercihini etkileyen şey, yaptığı yasak şeyin tespit edilmesi durumunda alacağı can alıcı cezalar. Görülme riski olmasa, bilmese veya alacağı ceza can acıtıcı olmasa, kırmızıda geçmeyi de tercih edebilecekti. Ona bir tez daha getirmiş bizim dindar Yahudi: “Kırmızıda geçince hemen ceza almıyorsun ki, ileride bir gün ceza geliyor veya ancak arabanı satacağın zaman karşına bu ceza çıkabiliyor. O zaman hemen almayacağın cezadan niye çekiniyorsun?” Diğerinin cevabı, “İleride de olsa, o cezanın geleceğini bilmek tercih etmemem için yeterli” olmuş.
Bu vakadan gerekli çıkarımları yapmadan önce, başka birisinin başından geçen hikâyeye de göz atalım. Bu kişi mağazasında kıyafet satıyor ve ara sıra bazı firmalardan kot pantolon satın alıyordu. Bir gün alım yaptığı bir firma, ona yeni gelen kotlardan bir miktar alıp satmayı denemesini öneriyor ve adam da bu kotlardan sipariş veriyor. Ancak kotlar mağazasına gelip onları vitrine astıktan kısa süre sonra, maliyeden gelip kotlara el koyuyorlar ve bu kotların, piyasada satılması yasak olan bir ihraç markası olduğunu söylüyorlar. Kendisine bu konuda dava da açılınca hâkim karşısına çıkıp kendini şöyle savunur: “Bu kotları alırken bu markanın yasak olduğu bana söylenmedi, bilmiyordum. Onun için bununla ilgili ceza almam mantıklı değil.” Hakimin cevabı kısa ve net olur: “Bu markanın satışının piyasada yasak olduğunu bilmiyor olman, ceza almaman için bir kriter değil, bunu öğrenmek ve bilmek zorundaydın.” Nitekim bu kişi, parasını ödeyerek aldığı kotlar elinden alındığı gibi, yüklü bir para cezası da ödemek zorunda kalır.
Bu iki vakanın sonuçlarından Torasal bir çıkarım yaparsak; Şabat’ı ihlal etmek Tora’nın en ciddi yasaklarından biri. Tanrı, Tora boyunca defalarca bu konuda Bene Yisrael’i uyarıyor ve cezasının da ağır bir ölüm şekli olduğunu bildiriyor. Şimdi bir Yahudi’nin bu yasağın ciddiyetini ve cezasını idrak etmemiş olması, “Ben bilmiyordum onun için cezadan muafım” demesi onu cezadan kurtarır mı? Veya Şabat’ın idrakinde olan bir kişi “Ben Şabat’a bakmayı tercih etmiyorum, Şabat’ ihlal etmeyi tercih ediyorum” diyebilir mi? Bu aşamada vakalarımıza geri dönersek, ikinci vakanın sonucundan hareketle ‘bilmemek cezayı ortadan kaldırmaz’. Ortada bir yasak ihlali varsa cezası kaçınılmazdır. İlk vakadan hareketle ise, insan kırmızıda geçme konusunda net cezasının olduğunu ve cezanın bir süre sonra ona ulaşacağını bildiğinden kırmızıda geçmeyi tercih etmiyor, yasağa uyuyor. Şabat ihlali gibi manevi bir konuda ise, ceza hemen başına gelmediği için ve ne zaman nasıl bir ceza geleceğini tam kestiremediği için bu konuda riske girebiliyor. Bu kişi aslında ya Tanrı’nın Tora’da verdiği sözleri yerine asla getirmeyebileceğini düşünüyor ya da daha iyimser bir bakışla Tanrı’nın büyük merhametine çok fazla güveniyor. Ne olursa olsun “Tanrı merhametlidir, affeder” diyor. Oysaki Şabat’ı ihlal etmenin Tora’da açıklanan cezası olan ölüm (idam) veya karet (ruhun kesilip atılması) cezası, Şabat’ı ihlal ettiği anda başına gelecek olsaydı böyle bir şeye insan cesaret edebilir miydi? Kaldı ki, mantıksal pencereden de bakınca -bilindiği gibi bazıları ‘ben mantığıma yatan kurallara uyarım, yatmayanlara uymam’ modundadır- trafik ışıklarının renklerini biraz irdelersek, normalde yeşil doğayı ve dinginliği simgelerken, kırmızı ise uyarıcı ve harekete geçirici bir renk olmasına rağmen, biz kırmızı ışıkta duruyor, yeşilde ise harekete geçiyoruz. Demek yasakları anlamakta mantığın da fazla rolü yok. Bir şey yetkili merci tarafından yasaklanmışsa yasaktır. Yapılması halinde cezadan kurtuluş yoktur. En yetkili merci ise, Tanrı’nın ta kendisidir. Her şey bir inanç ve güven meselesidir. Tanrı’ya inanmak ve güvenmek, sadece O’nun varlığını kabul etmekle sınırlı olamaz. O’nun her şeye kadir olduğuna inanmak ve Tora’da belirtmiş olduğu sözlerini bir gün mutlaka yerine getireceğine de güvenmek gerekir.
Manevi kurallara önem vermek fiziksel kazanç da sağlar
Bilindiği gibi, Tora’daki emirler esasen maneviyatla ilgili olmasına rağmen, fiziksel yaşamımız açısından da büyük önem taşır. Temizlik kuralları, kaşerut kuralları vb gibi kurallarda bariz olarak bunu görebiliyoruz. Aynı durum şemita kuralları için de geçerlidir. Tanrı toprağı ancak altı yıl ekebileceğimizi, ama yedinci yıl Tanrı adına Şabat olarak dinlendirmemiz gerektiğini emreder. Yani altı yılda bir tarlamızdan alacağımız üründen ve elde edeceğimiz gelirden feragat etmemizi istemektedir. Peki, bu emirde, fiziksel yaşamda elde edeceğimiz fayda nerededir? Cevap, nadas kurallarındadır. Toprakla uğraşan herkes, toprağın sürekli olarak ekilerek randıman alınamayacağını ve belli aralıklarla nadasa bırakılarak dinlendirmek gerektiğini bilir. Peki ne kadarda birdir bu nadas gerekliliği? Bölgenin yağış alma durumuna göre, iki-dört yıl arası toprağı nadasa bırakıp bir yıl dinlendirmek gerekir. Ancak biz Tanrı’nın sözünü dinlediğimizde, yedi yılda zaten iki-üç defa dinlendirmek gereken toprak, bir kez dinlendirilerek randıman vermeye devam edecektir. Fiziksel manada da kazançlı çıkacak olanlar, yine Tanrı’nın sözüne uyanlar olacaktır…
Askara neden olur?
Rabi Akiva’nın 24000 öğrencisi maalesef Lag Baomer’e kadar olan 33 gün içinde ölmüşlerdi. Bu ölümün şekli Rabi Nahman’a göre ‘askara’dır. Askaradan kasıt Raşiye göre difteridir, yani boğaz ve gırtlakta oluşan, öldürücü salgın bir hastalık. Birbirlerine gereken saygıyı göstermedikleri için, bir arada olduklarında adeta nefes darlığı hissediyorlardı ve sonuçta da nefessiz kalarak öldüler. Gemara’da, dünyada 903 çeşit ölüm şekli olduğu yazılıdır. Burada ‘ölümlerin skoru’ anlamında kullanılan ‘totzaot’ kelimesinin de gematriası 903’tür. Bu ölümlerin en kolayı ‘öpücük ölümü’ olarak tarif edilmiştir. Yani bazı ata-peygamberlerimizin Tanrı’nın öpücüğüyle adeta ruhları bedenlerinden kolayca sıyrılarak ölmesi. En ağır ölüm şekli ise askara olarak belirtilmiştir. Askara, boğaz ve gırtlağa hücum ederek nefessiz bırakan en zorlu bir ölüm şekli olarak açıklanmıştır. Talmud’da askaranın laşon ara, dedikodu ve iftira günahlarının sonucu olduğu vurgulanır. Rabi Nahman’a göre gerek Rabi Akiva’nın 24000 öğrencisinin de çöldeki on casusun da ölüm nedeni aynı ve askaradır…
Bunları biliyor musunuz?
* Paro’nun görevlendirdiği İbrani ebeler olan, aslen Miryam ve Yoheved oldukları öngörülen kadınlardan, dikkat ve tepki çekmeden erkek bebekleri doğum sırasında öldürmelerinin istendiğini. Ebelerin, doğacak bebeğin daha çıkmadan kız mı erkek mi olacağını anlamak için, rahimden çıkmakta olan kafalarının pozisyonuna baktıklarını. Bebeğin kafasının toprağa (adama) bakıyorsa erkek, yukarı bakar pozisyondaysa kız olduğunu anlayarak; ona göre o noktada öldürmeleri gerektiğini…
* Yosef’in ömrü 120 yıl olacakken, 110 yaşında yani on yıl erken öldüğünü. Bunun sebebinin de, kardeşleri kıtlıkta erzak almak için Mısır’a geldiğinde, onları karşısına çıkaran Mısır’ın veziri konumundaki Yosef’in, onu henüz tanımamış olan kardeşleri durumlarını izah ederken Yaakov için beş kez ‘kulunuz, babamız’ demesine rağmen, bu konuşma şekline sessiz kalması olduğunu. İbrani kardeşlerle, Mısırlı pozisyondaki Yosef’in tercüman aracılığıyla konuştukları için, bu tabiri aslında beş kez İbranice, beş kez de Mısırca duyduğundan, toplam on ettiğini…
* Yaakov isminin onun fiziksel dünyadaki ismi, İsrael isminin ise onun manevi dünyadaki ismi olduğunu. Yisrael’in gematriyası 541 iken, Yaakov’unkinin 182 olduğunu ve aradaki fark olan 359’un Satan’ın (Şeytan) gematriyası olduğunu. Yani Satan’ın fizikselliğimizle maneviyatımız arasında bir engel oluşturduğunu…
* Moşe’nin, Tora’nın verilmesini bir gün geciktirmesinin sebebinin, onu Şabat gününe denk getirmeye çalışması olduğunu. Bu suretle Tora’nın verilişini Tanrı korkusuyla bağdaştırmak istediğini. Şabat’ın ‘yirat şamayim’ yani Tanrı korkusunun sembolü olduğunu. Şabat’ı korumanın, Tanrı korkusunu ifade etmenin en yüksek seviyesi kabul edildiğini…
* Yahudilikte her yıl yedi oruç günü bulunduğunu. Bunlardan birinin (Kipur) Tora’da yazdığını, dördünün (Şiva Asar BeTamuz, Tişa BeAv, Tsom Gedalya, Asara BeTevet) peygamberler kitabında yazdığını. İkisinin de hatırlama ve mucizeyi anma amaçlı rabanik oruçlar (Ester Orucu ve Behorot orucu) olduğunu…
* Bene İsrael’i Kızıldeniz yarılışında kovalayan Mısırlıların atlarının da ölme sebebinin, Mısırlılara Bene İsrael’i öldürmeleri için yardımcı olmaları. Bu şekilde onların da suça ortak sayıldıkları. Kötüye hizmet edenin de kötü addedildiğini. Kabalaya göre söz konusu atların, daha önce Bene İsrael’e eziyet edip ölen Mısırlıların reenkarnasyonu olduğunu…
* 10 Emir’in ilk beşinin Tanrı ile insanlar arasında, ikinci beşinin ise insanlarla insanlar arasındaki emirler olarak dengeli olduğu gibi, Tanrı ile insan arasında olan korban Pesah kurallarının ve Mişpatim peraşasındaki emirlerin, yine eşit ve 53’er tane olduğunu…
* 10 Emir’in verilişi sırasında ilk iki emri Bene İsrael’in doğrudan Tanrı’nın ağzından duyduğunu ve bu deneyime dayanamayarak ruhlarının vücutlarını terk ettiğini. Ardından Tanrı’nın gökyüzünden canlandırıcı çiy yağdırarak onları dirilttiğini. Bu olay sayesinde Bene İsrael’in Mısır esareti sırasında tumadan (manevi kirlilik) etkilenen ruhlarının tekrar adeta ‘0 km’ haline geldiğini ve duydukları Tora sözcüklerinden keduşa (kutsiyet) kazandıklarını…
Soru ve yorumlarınız için: [email protected]