Ogeday Çuhadar
Acar Şalom muhabiri Ogeday Şirince'den bildiriyor.
Felsefe denen dinle bilim arasında duran insani faaliyetin doğduğu toprakların bir kısmının ülkemizde olduğu bilinen bir gerçek ve bir haber değeri yok. Ama asıl bomba haber şu: Kaotik evren fikriniz varsa tesadüf, yok efendim kozmos (düzenli evren) fikrini makul buluyorsanız 2.700 yıl öncesine benzer nedenlerle ve yine bu coğrafyada (Türkiye’de) felsefe ve mantıksal akıl yürütme tekrar filizleniyor.
Ne yani Herakleitos kırıntıları (fragmanları) kıvamında bir metin veya Platonik bir siyaset felsefesi yapıldı ve Aysun Kayacı hanımefendinin oy değeri ve demokrasi hakkındaki tarihi açıklmasının üstünde bir gerekçelendirme yazıldı da bizim mi haberimiz yok demeyin.
Şirince Köyünü bilen bilir, orada yine bir şeyler oluyor sayın okuyucular, yine birtakım zeytinliklerde, birtakım insanlar, sütunların altında toplaşıp, sorgulamaya, çok önce sorgulamış olanlarla ilişki kurmaya, üstelik bunu kişisel/toplumsal konularda değil kavramlar dünyasında yapmaya başlamışlar, yani tikelleri tüketmiş bu tipler, kimseyi takmadan tümellere çoktan yolculuğa başlamışlar efendim.
İyi de kim bunlar derseniz karşımıza ilginç bir profil çıkıyor.
Kimliklere baktığında hepsi Türk vatandaşı yalnız bir gariplikleri var, konuşulanlar Afganlar/doğal felaketler/beceriksiz yönetim vb yerel konular olmadığı gibi Beşiktaş’ın bıraktığı yerden doludizgin başlaması, bunun nasılı falan da değil. Bir ‘sorgulanmamış hayat yaşanmamış bir hayattır’ diye tutturmuşlar gidiyorlar. Sosyo-ekonomiye bakıldığında, lise ve üniversite öğrencileri, eski bankacı, müzisyen, borsacı, avukat, ayakkabı tamircisi, yelken sporcusu, sinemacı vs ne ararsanız var. (Önemli not: siyasete bulaşmış bir insanoğlunu henüz burada görmedim). Ayrıca gelenlerin profilini tarayan acar muhabiriniz, ekonomik güçlerinin ise bir Çeşme beach insanı olmalarına engel olmayacak seviyede olduğunu da hayretle tespit ederek tarihe not düşmüş durumdadır. Bu olguların hepsinin ayrı birer sosyal bilimler doktora çalışmasının konusu olmaya aday olduğu Şalom okurunun gözünden kaçmamıştır. (Önemli uyarı: yazılacak doktora çalışmasında bu habercilik çalışmasına atıf yapmanız tez danışmanınız tarafından eğlenceli bulunabilir ama bilimsel bulunmama ihtimali oldukça yüksektir ki bu onun vizyonuna dair olumsuz bir yargıya varmanıza ve kendisini değiştirmenize neden olabilir.)
Şimdi bu grup grup insan ne yapıyor orada derseniz, bunların ne dinin, ne de bilimin veremediği cevapların peşine düşmüş biçarelerken, birer keskin kılıç kıvamına gelmiş sorgulayıcı zihinlerini oraya buraya sallayıp eğrileri budayıp, kavramları yerli yerine oturtan külyutmazlara dönüştüklerini dehşet içinde izlediğimi söyleyebilirim.
Dinler aile kökeni itibariyle muhtelif (Müslüman/ Yahudi/ Gregoryen Ortodoks vs ne arasan var) ama gerek inanç alanına gerekse dünyevi olgulara bakışta bu bilinçler değişik bir yerde duruyor sayın okuyucu. O an mı uydurdular yoksa twitter’da falan mı felsefe kastılar1 bilmiyorum. Ama aralarındaki romantik ilişkileri bile (ki etrafta haylice yüksek bu durumu yaşayan veya yaşamaya teşne katılımcı gözledim) aşağıdaki şekilde dialoglarla yaşayan bu insan grubunun hangi kafayı yaşadığını2 varın siz tahmin edin.
Erkek: Seni seviyorum
Kadın: Kanıt göster.
Erkek: Hayır, kanıt inancı öldürür, ispat edersem seni sevdiğimi bilmiş olursun. Ben seni sevdiğimi bilmeni değil, seni sevdiğime inanmanı istiyorum.
Kadın: Demek ki beynime değil, kalbime yönelim içindesin ve kalple yapılan bir şeyi talep ediyorsun.
Erkek: Evet
Kadın O zaman öp beni.
Başka bir köşede, niye siyasetin ne dediğini dinlemiyorsunuz da bu sıcakta bir Platon tutturdunuz diye çıkıştığım bir katılımcının “Öznesi olmayan eylemlerin söz konusu olduğu bir siyasi arenada cümle kurulamıyor ki neyi dinleyeyim” diye yanıt vermesi beni tam derinden sarsıyordu ki, Platonik bir heyecanla hemen bir akıl yürütme yaparak konuyu size aktaracak kıvama getirdim. Karşımda cumbabanın ülkede tek yetkili olan, ama aynı anda kararlarının sonuçlarından hiç bir sorumluluğu olmayan tek kişi olduğu gerçeğine takılmış bir Şirinceli filozof olduğu açıktı.
Tanık olduğunuz gibi felsefe ile olan ilişki burada devlerin (Platon, Aristo vs) omzuna çıkan cüceleri oynamayı geçmiş, çoktan felsefe yapımının öznesi olmaya evrilmiş durumda. Buna yaklaşık 20 yıllık düşünsel bir çölleşme sonrası (merkeze cami konulan toplum modelinin tutmamasının da etkisi olabilir) tam olarak felsefi zihinlerin filizlenmesi diyebiliriz. Hani kötü bahçıvana rağmen bir çiçek ısrarla açar ve bu ısrardaki asalet, neşe ve derinlik anca Yaşar Kemal romanlarına veya Ahmet Arif şiirlerine konu olur ya, işte öyle bir şey (Erol Evgin Abimiz bizi andı).
Üstelik daha da tuhafı, bu felsefi filizlenme cumhuriyetimizin kurucu iradesinin yıllar evvel oldukça zorlu bir varlık-yokluk kavgasından sonra mecburen biraz tepeden inme ama vizyoner yaklaşımı ile değil, tam tersi önüne konulan tüm engellere rağmen bir taban hareketi olarak ve ne din ne de bilimin veremediği yanıtların yarattığı boşluğun doldurulması ile oluşuyor.
Elbette tüm bu olgulardan bir çıkarım yapmadan meraklı Şalom okurunu üzecek şekilde konuyu kapatmayacağım. Aktardığım olgular yoktan var olmuyorlar ve tabi ki bu toprakların ve vatandaşlarımızın mayasından yine yeni yeniden filizleniyorlar. Meraklısına “Ex Nihilo Nihil Fit” diyor ve perdeyi indiriyorum.
---
1 Felsefe Kasmak:30 altı yaş altı Türk vatandaşı insanımızın, sorgulayıcı motivasyonla başlayıp mantıksal akıl yürütmeler ile çözümleme yapmaya atfettikleri deyim.
2 Bir Şeyin Kafasını Yaşamak: 30 altı yaş altı Türk vatandaşı insanımızın, deyimin öznesi olan kişinin belli bir bilinç durumu yaşadığını anlatmak için kullandığı, aslında genel olarak karşı tarafı daha iyi anlama merakının tezahürü olan soru cümlelerinde biraz da muhatabının saçmaladığını ima eden deyim. Örnek “Neyin kafasını yaşıyorsun sen?”
Aynı deneyimi yaşamak isteyen okuyucu için not: https://www.archeprojesi.com/