Bu yaza damgasını vuracak hit parça yayınlandı. Suzet Baycu´nun ilk single´ı ve klibi YouTube ve radyolarda dönmeye başladı. Dünya Alem Gezerken, bir gün dünya turnesinde, sahnelerinde yer alacak bir potansiyelle pek yakında Şalom´daki röportajı ile buluşacağız.
Yasaklardan sonra ekonomilerde tam açılmalar başlamışken, ne olursa olsun kıvamında maskesiz, aşısız günleri yaşayanlarla delta varyantının sonbaharda yasakları geri getirmesinin ve okulların açılmasını geciktirmesinin toplum ve ekonomi üzerinde ileride yaratacağı hasarları göz ardı etmek mümkün değil. Daha okumayı sökerken ilkokulun yarısını evde geçiren çocuklar çarpım tablosunu bilmeden ortaokula başlayacaklar. Lisede fizik, kimyayı ekranda gören çocuklar seneye üniversite sınavına hazırlanacak. Meslek yüksekokulunda kayıtlı öğrenci bu sene kampüsü göremeden mezun oldu. Bu akademik takvimi pas geçersek Y, Z kuşağını bilmeyiz ama ‘Kayıp Kuşak’ geliyor. Aşı yokken nerede bu aşılar diyenlerin aşı varken aşıdan kaçınmasının bedeli sadece vaka sayıları ile sınırlı değil. Eğer bir neslin eğitim kaybını ileride yine sadece rakamlarla ölçeceksek, şimdiden bilinmeli ki, bugün her dört gençten biri işsizken, bu kayıp kuşakta her ikisinden biri işsiz kalabilir. İnsan hayatı kadar insanın eğitim alma hakkını elinden alan bir kesimin bu vurdumduymazlığını ileride kendi çocukları ile beraber tüm gençlik bedel olarak ödemeye devam edecekler. Futbolda yıllarca tribünlerde yer alan birisi olarak, kapıda kimse son iki günde yapılan PCR testini filan kontrol etmez, edemez. Hayalleri bırakıp artık somut önlemleri almanın vakti geldi, geçiyor, geçti. Servisçisinden kantincisine, idari görevlisinden kırtasiyecisine bugün herkes aşı olmaya başlasa aşının ikinci doz sonrası koruması Eylül sonuna denk geliyor. Okulları ise eylül başında açmayı düşünüyoruz. Yazıktır bu gençlere, geleceğimize.
Tavşan Kaç, Tazı Tut
FED’in guvernörleri top çevirmeye devam ediyor. Birisi varlık alımları azaltılmalı deyip tavşana kaç diyor, öbürü daha ekonomiler tam toparlanmadı diye FED’e tut diyor. Powell kötü polisi oynarken Yellen iyi polis oluyor. FED varlık azaltacak diye piyasa kendini hazırlarken Hazine dolar saçmaya devam ediyor. Demokratlar 3,5 trilyon dolarlık yeni pakette anlaştı. ABD istihdam verileri iyi geldi, enflasyon yükseliyor varlık alımı azalmalı, faiz artışı erken gelebilir derken öte yandan ABD’de vaka sayıları tekrar 100.000 rakamını aşıyor ve delta varyantı dünyayı tehdit ediyor. Bir de geçen seferden tecrübe sabit. Bilanço hızla daralırsa başta ABD borsalarındaki rekorlar ters yönde kırılacak. Kendim ettim kendim buldum deseler neyse. Sorunu tüm dünyaya ihraç etmeyi başardılar. Üstelik üzerine de önünde sonunda gelecek olan enflasyonla. Ancak sorun pandemiden daha büyük. 2012’den bu yana medyan yüzde beş olan ekonomik büyüme yüzde üç bandına indi. 2018 sonrasında ise büyüme nominale döndü. Yani reel büyüme değil o yüzde üç, hormonlu, köpüklü büyüme. Şimdi ise yüzde sekize ve yüzde altıya yaklaşan ÜFE ve TÜFE ile FED’in kortizon tedavisi kendisini fiyatlarla şişkinlik yaparak ekonomik büyümede gösterecek. Üzerine altyapı projeleri ile ayakta tutulmaya çalışılan ABD ekonomisinin hazine borçluluğuna gelince, satınalma gücü zaten zemin seviyesinde olan ABD hane halkı daha fazla maaş zammı isteyecek. Saat başı ücretler iki katına çıktığında talep enflasyonu ile daha da fakirleşecekler, o kadar likidite ile dünyada yiyecek pasta bulamayınca mecburen uzaya daha hızlı gitmek zorunda kalacaklar. Üstelik Çin’in elindeki 3,2 trilyon dolarlık varlık yani alacak senetlerini de icra ile önlerinde bulunca, Yellen’in Kongre’den sürekli borçlanma için ek bütçe istemesi de yeterli kalmayacak. Şimdi yasak da olsa ABD Hazinesi el koyduğu FED’in bulyon altınlarını mecburen tedavüle sokmak zorunda kalacak. Koymak istemedikleri için tavşan kaç tazı tut ile piyasaları oyalıyorlar.
Serbest Dalgalı Faiz Rejimi
Brexit ile eş anlı başlayan LIBOR gösterge faiz oranının kademeli ortadan kalkışı, volatilite yerine dinginlik arayıp bir türlü bulamayan yatırımcıya Müge Anlı ile nerede bu portföyün betası dedirtiyor. Anaparasını korumak için üste faiz vermeyi kabul edenlerin tahvil stoku 16 trilyon dolar seviyelerinde. Neredeyse FED bilançosunun iki katı kadar. Haliyle enflasyonu bahane edip gitgelleri yaşayan tahvil faiz oranları ve getirilerinin sebebini artık anlamak daha kolay. LIBOR gidince dünya serbest dalgalı faiz rejimine girdi. 1960’ların sonunda yine ABD’de enflasyonun hızlı yükselişi, Nixon’a Smithsonian Anlaşması ile altın karşılığı dolar işlemlerini sona erdirme kararı verdirmişti. Bu şekilde Bretton Woods ile oluşan sabit parite, 1971’de serbest dalgalı kur rejimine geçişle dünyayı bugünkü seviyelerine getirmişti. Şimdi adı konulmamış bir döneme girdik. İstanbul Ekolü olarak bu dönemin adını işte tekrar buradan koyuyoruz. “Serbest Dalgalı Faiz Rejiminde” kimse bundan sonra işlerin daha iyiye gideceğini düşünmesin. Yine ABD ve hızla yükselen enflasyon oranları var karşımızda. Ve politika ve tahvil faizlerinde sürekli dalgalanma. Şimdi bu yeni ekonomik rejimde enflasyon ve faizde dinginlik arayanlar için, bunun artık mümkün olamayacağını buradan ilanen tebliğ etmek Şalom’da bu sayfaya düştü diye kimse kızmasın. Elçiye zeval olmaz. Tarih Nixon gibi Biden Hükümetini yazacak bu yeni dönem için.
İklim Değişikliği ve Ekonomi
Paris Anlaşmasına geri döndü ABD. Biden imzayı attı. Ama ne sel, ne yangın, ne hortum bitmiyor. Karbon salınımı, vergisi, yeşil tahviller diye işi finansal ekonomi ile yönetebileceğini düşünüyor merkez bankacıları, politikacılar. Eğer merkez bankaları bu işte samimi ise önce kâğıt para basmaktan yani emisyondan vazgeçmeliler. Dünya ekonomisini bugünlere getiren reel ekonomi ile finansal ekonomi arasındaki bağın uzun süre önce kopmasıydı. Finansal ekonomiyi yeşil tahvillerle zaten kopmuş serbest dalgalı faiz rejimi ile daha da koparmak dâhice bir fikir olmadan merkez bankaları bu işten hemen vazgeçmeli. Kendi enflasyonlarını ve bütçe açıklarını finanse etmek ve dışarıya ihraç etmek için karbon salınımı yüksek ülkelerden daha fazla vergi almaya çalışmak kapitalist finansal emperyalizmin yeni yöntemi olsa gerek. Kendi vatandaşına ve altyapısına hazine kanalı ile para aktar, refah dağıt, bütçe açığının finansmanını ise karbon salınımı diye başka ülkelerin vatandaşlarına yık. Geçmişte madenlere, altınlara çökmek için yapılan emperyalist sömürgeciliğin çağımızdaki yeni adı olacak gibi bu yeşil finansman. Yanlış anlaşılmasın fosil bazlı yakıtlara devam edilmeli, çevre kirletilmeli filan değil kasıt ettiğimiz. Spor ayakkabıyı, tekstili, otomobili, çipi, telefonu üç sente Uzakdoğu’ya ürettirirken iyiydi, şimdi Uzakdoğu kendisine rakip olunca mı akıllara geldi Paris İklim Anlaşması. Eğer samimiysek gerçekten buzdolaplarındaki gazı, arabalardaki benzin depolarını hemen yarın yasaklayalım. Trump en azından daha samimiydi. Açık açık Çin karbon salınımını bana karşı kullanıyor, o yüzden Paris İklim Anlaşmasından çekiliyorum diyerek ticaret savaşları ile Çin’e vergi koyacak kadar cesurdu. Yani sorunun kaynağını hedef almış, bedelini direkt sorumlusundan tahsil etme yöntemini tercih etmişti. Yeni model arabanın test sürüşünden sonra 2030’a kadar araçların yüzde 50’si elektrikli otolara geçecek diyerek yandan, yarıdan çalışmıyordu. Orman yangınlarının, sellerin bedelini işte bu anlayışla çözmek mümkün değil. 7 trilyon dolara varacak Keynesyen paketin bedeli yüksek.