Tatil, tabiat ve zaman

Elda SASUN Dünya
25 Ağustos 2021 Çarşamba

Sanırım bu sene her zamankinden daha fazla tatil yapmak, tabiata karışıp rahat bir nefes almak ihtiyacını hissettik.

Geçmişlerden eser kalmayan canım Marmara Denizine girmek cesaret istiyor. Denizde bugüne kadar hiç duymadığımız bir terim -müsilaj- varmış... Marmaramız yıllardır yuttuğu atıkları birden kusmaya başladı; konuşsa  kimbilir neler neler anlatırdı.

Geçen haftaki (15/08/2021) köşe yazısında Prof İlber Ortaylı, ‘Tabiatla oyun olmaz’ başlıklı yazısında şunları söylemiş:

“Birkaç gün dehşet içinde orman yangınlarını seyrettik. Ardından Karadeniz Bölgesinde 15-20 yıl evvel görülmeyen ve gittikçe şiddetlenen ani patlamalara şahit olduk. Bundan 40 sene evvel yeryüzünün ısınması diye bir problem dehşet verici boyutta değildi.

Bugün temel dert, dünyayı kirleten madencilik, göğü delen sanayidir; kısacası enerji kaynaklarının aşırı istismarı ve aşırı tüketimin yarattığı kirlenmenin yerkürenin denizlerini ve karalarını mahvetmesidir.

Aslında çevre kirlenmesi, takvim hesabıyla 200 seneyi buluyormuş. Endüstri İnkılabıyla dünya kendisine verilmeyen, gizlenen bir enerjiyi kullanmaya başladı. Bu kullanımla gelen rahatlık ve refah başka sonuçlar getirmek zorunda.

Tabiatla savaş o kadar kolay değil.”

İlber Hoca’nın yazısını okumakta yarar var…

***

Sayın Hahambaşımızla aynı konu ile ilgili yaptığımız sohbette, Rabi Haleva Tevrat’ın

Bereşit -dünyanın nasıl kurulduğunu anlatan bölümde- “Şmor al HaOlam / Dünyayı koru” yazdığını anlatırken שמור ‘Koruma’ emrinin önemini vurguladı. İbranice ‘Şmor’ aynı zamanda nöbet tutan koruyan anlamına geliyor. Tanrı bize alemi (olam) korumamızı emretmiş.

Demekki insanlar olarak vazifemiz dünyamızı, tüm bize verilen güzellikleri ve tabii kaynakları ile korumaktır.

Her geçen gün ormanlar, ağaçlar ve içindeki canlılar gözümüzün önünde yok olup gidiyor. Bir ağacın kökleri, meyvesi, dallarında barındırdığı canlılar ve gölgesi ile bizlere verdiği huzuru hissetmemek mümkün müdür? Kuşların gece olunca bu dallara konup uyduğuna hiç şahit oldunuz mu? Hayat ağacı tabiri de tesadüf değildir. Bizlerin de aynen ağaçlar gibi doğduğumuz topraklarda bir geçmişimiz, köklerimiz vardır. Daha sonra dallanıp aile kuruyor ve onların adeta meyveleri olan çocuklar gelişiyor. Bir ağacın bilinci ise bir insana göre çok daha olgun ve gelişmiş sayılabilir; zira ağaç “Ağaç olduğunu bilir ve kuş olmak istemez…” Tabiattaki canlılar içinde sadece insanoğlu sürekli bir şeyler olma çabasında olup kendi ile yarışır.

Halbuki tabiat bilinci bizden daha güçlüdür ve onunla savaştıkça birçok şekilde bize mesajlar vermeye çalışır: Virüsler, hava kirliliği, müsilaj gibi…

Zaman…

Zaman geçtikçe gelecek için kaygılar artıyor. Yaz tatilleri daha çok kıymet kazanıyor ve tabiata yakın olmak için yollara düşüyoruz.

Bu yaz tatil için gittiğim Ayvalık’ta, araştırmacı yazar, Anadolu kültür tarihi ile adeta tek bir yürek olmuş Sevgili Ali Canip Olgunlu ile yeni mekanında eşsiz bir dost kahvesi yudumlarken, kolundaki İstanbul resimleri çizilmiş saat dikkatimi çekti. Swatch marka bu saatin hikayesi oldukça sıra dışı. Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan İstanbul’u, Swatch saat firması, Olgunlu’nun ‘Ayasofya-Karadaki En büyük Yelkenli’ kitabı sayesinde bu şehre özel bir tasarımla taçlandırmış.

İstanbul’umuz, uğradığı sayısız değişimlere rağmen hala asil ve eşsiz güzelliği ile beni büyülüyor; adeta zamana hala meydan okuyan ermiş bir bilge gibi…

Ali Canip Olgunlu’nun zaman hakkında söylediği cümleler ise günümüzde nostalji ve eskiye özlem yerine apayrı bir bakış açısı sergiliyor: “İnsan zamanla gençleşmelidir. Neyin ne olduğunu bilenler zamana eşlik ederler. Herşeyi kategorize edenler ise, zamana eşlik edemeyerek gençleşemezler.” 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün