Çocuklarımız üniversite sınavına hazırlanırken fark ettiğimiz hayata dair bir gerçek, manevi yaşamımızın da anlamını bulmakta bize ışık tutar. Yoksa bu dünyada yaşanan fiziksel ömür de, aynı üniversite sınavındaki durum gibi, ileriki sonsuz yaşamda kaliteli bir hayat sürebilmemiz için bir sınav niteliğinde mi?
Çocuklarımız üniversite sınavına hazırlanırken fark ettiğimiz hayata dair bir gerçek, manevi yaşamımızın da anlamını bulmakta bize ışık tutmaktadır. Bugün hayata atılacak bir genç, ileride kaliteli bir yaşam sürmek istiyorsa, basit bir mantıkla iyi ve yüksek maaşlı bir işte çalışması lazımdır. Böyle bir işte çalışabilmesi için de, bugünkü koşullarda önce iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünü bitirmesi gerekir. Böyle iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünde okuyabilmesi için ise, önce üniversite giriş sınavında başarılı olması lazımdır. Demek ki bu bakış açısıyla, hayata atılan bir genç önündeki uzun seneleri kaliteli şekilde geçirmek istiyorsa, önce o birkaç saatlik üniversite sınavındaki sorulara başarıyla cevap verip yüksek bir puan alması gerekmektedir. Sınavda ne kadar çok soruyu doğru cevaplayıp yüksek puan alırsa, o kadar kaliteli bir üniversitenin seçkin bir bölümünü kazanır ve o üniversiteyi bitirince de, iyi bir işe girerek dolgun bir gelir elde ederek ileriki yaşamını kaliteli bir şekilde geçirebilir. Ama her halükarda önce o birkaç saatlik sınavdan başarıyla geçmek lazım.
Şimdi manevi hayatımıza dönelim ve bu bakış açısıyla bu dünyadaki yaşamımızın anlamını çözmeye çalışalım. Bu dünyaya ortalama 70-80 senelik bir hayat geçirmeye geliyoruz. Bu söz konusu zaman dilimini, evrenin yaratılışının ‘bilimsel bakış açısıyla’ milyarlarca yıllık geçmişiyle, hele ki öldükten sonra gideceğimiz ‘olam aba/ gelecek dünya’daki sonsuz yaşamla karşılaştırırsak, aslında çok kısa bir zaman dilimi olduğunu görürüz. Aynı 70-80 senelik yaşam yıllarına karşı o birkaç saatlik üniversite sınavının kısalığı gibi. Bu dünyadaki yaşamın üniversite sınavına benzerliği, sadece ileriki yaşama göre çok kısa bir zaman dilimi olması mı? Yoksa bu dünyada yaşanan fiziksel ömür de, aynı üniversite sınavındaki durum gibi, ileriki sonsuz yaşamda kaliteli bir hayat sürebilmemiz için bir sınav niteliğinde mi?
Şimdi de duruma, bir arkadaşın başına gelen bir vaka ile de birleştirerek bakalım.
Bu arkadaş, eşi ile evlilik yıldönümü kutlaması için bir haftalığına 5 yıldızlı bir tatil köyünde yer ayırmış. Ama bütçeleri de kısıtlı olduğundan, o tatil köyündeki en ucuz alternatifli yeri ayarlayabilmiş. Günü gelip de tatil köyüne gidince, görevli onları kalacakları yere götürmeden önce, tatil köyünü şöyle bir gezdirmiş. Gördükleri manzaralar, deniz, eğlence mekânları vs karşısında içleri eriyerek görevliyi takip etmişler. Ancak görevli giderek deniz ve ana merkezden uzaklaşarak arkalarda ücra alanlara gitmeye başlamış. Sonunda koca tatil köyünün en dibinde, tellerden önceki son müstakil evlere gelmişler. Üstelik bu evler diğer gördüklerine göre çok daha küçükmüş, özellikle de en baştakilere göre. Görevli, onları odalarına bırakıp gitmeden arkadaş ona sormuş; ‘neden onlara en arkadaki hiçbir manzarası da olmayan bu küçük yeri reva görmüşler’ diye. Görevli de “Maalesef sizin bütçeniz ve ödeyebildiğiniz para ancak tatil köyünde bu mevkide kalmanıza yetiyor” diye cevap vermiş. O zaman arkadaşım bu güzelim tatil köyünde, ancak burada kalabileceklerini anlayınca içinden şöyle geçirmiş; “Keşke daha fazla paramız olsaydı da burada daha iyi bir konumda kalabilseydik. Keşke zamanında daha çok çalışıp daha çok kazanıp daha çok para biriktirebilseydik de tatilimizi daha iyi bir konumda geçirebilseydik.”
Rabilerimizin öğretilerine göre, ‘olam aba / gelecek dünya’da alınan bir anlık zevk, tüm ömrümüz boyunca alabileceğimiz zevklerin toplamından da fazladır. Aslında cehennem ıstırabı da, öldükten sonra yukarı çıkınca Tanrı’nın bizden beklediği potansiyelimize ulaşsaydık, Tanrı’nın ve Tora’nın emirlerini yerine getirseydik alabileceğimiz ödüllerin bize gösterilip, bunları nasıl kaçırdığımıza yanmamızdır. Şimdi yazımıza konu olan iki vakayı harmanlayarak bu durumu daha iyi anlamaya çalışalım. Bu dünyadaki hayat aslında sadece sonsuz yaşama açılan bir koridordur. Bu manevi koridorda ilerlerken vereceğimiz sınavlarda toplayacağımız puanlar veya bonuslar, aslında sonsuz yaşamda hangi konumda, hangi kalitede yer alacağımızın belirleyicileridir. O kısacık sınav sürecini elimizi kolumuzu sallayarak bilinçsizce geçirirsek, sonsuz yaşamda alınabilecek sonsuz mutluluğa nazaran çok daha düşük bir konumda kalmaktan dolayı sonsuz pişmanlık duyarız. Şu anda hayattaysak, sınavımız da daha devam ediyor demektir. Bu da, daha toplayabileceğimiz çok puan ve bonus var anlamına gelir…
500 sayısının gizemi
500 sayısı, İbrani alfabesinde sadece kelimelerin sonuna gelen ‘sofit’ lakaplı harflerin ilki olan ‘Haf Sofit’in sayısal değerine karşılık gelir. Erkeklerde 248 pozitif mitsvaya karşılık 248 organ vardır. Ancak kadınlarda kendilerine özgü organlarla beraber 252 organ mevcuttur. Kadın ve erkek bir araya gelip çoğalma mitsvasını yerine getirdiğinde sayıların toplamı 500’e ulaşır. Nitekim Tora’da çoğalma mitsvası olan ‘pru urvu’nun gematriyası da 500’dür. Benzer bir durumu Şabat için yakılan iki mumda da görüyoruz. ‘Mum/Ner’in gematriyası 250’dir. Kadın ve erkek iki mumu yakınca sayı yine 500’e ulaşmaktadır. Kapılarımızı koruyan mezuzayı simgeleyen Şaday kelimesinin ‘miluy /dolgu’ açılımının gematriyası da 500’dür. Kabala’ya göre Tanrı’nın Tahtı fiziksel âlemimizden yedi kat yukarıdadır. Her bir katın boyutu 500 yıllık hareket mesafesindedir. Katların arası da her biri 500 yıl hareket mesafededir. Katların başı ve sonundaki kısımlarla beraber, toplam 15 tane 500 yıllık bölüm mevcut olur ki burada 15 sayısı, Tanrı’nın ‘YaH’ isminin gematriyasına karşılık gelir. 500’er yıllık bu 15 bölüm, ancak 500 + 15 = 515 (ki ‘tefila/dua’nın gematriyasıdır) dualarla geçilebilir. Nitekim karşılıklı dua etmenin sembolü Yitshak ve Rivka’nın isim gematriyaları toplamı 208 +307 = 515 olup, baş ve son harfleri olan Yud ve Hey’i (YaH: 15) çıkarırsak geriye ortada yine 500’lük bir bölüm çıkar.
Bene Yisrael’in tarihte yok olmamasının altında yatan sır
Tarih boyunca nice milletler, nice imparatorluklar gelip geçmiştir ve dünyayı yönetmiştir. Ancak bugün sadece tarih kitaplarında isimleri kalmıştır. Peki, neden bu kadar güçlü devletler ve imparatorluklar ayakta kalamamıştır? Çünkü en basit açıklamayla, hepsi Tanrının yolundan sapmış ve O’nu kızdırmışlardır. Peki, gelmiş geçmiş bu kadar imparatorluklara eşlik eden tek millet olan Bene Yisrael nasıl olmuş da ayakta kalmıştır? Onlar hiç mi Tanrı’nın yolundan sapmamışlar ve O’nu kızdırmamışlardır? Maalesef kızdırmışlardır. Nasıl olmuş da onlar da Tanrı tarafından yok edilmemişlerdir? Bunu anlayabilmek için Tora ve Tanah’taki bazı ipuçlarını incelemek gerekir. İlk ipucu, Tanrı’nın genel bakış açısını gösteren Bereşit peraşasındadır. Özetle, Adam ve Havva’nın yılanın tuzağına düşerek yasak meyveyi yemesi üzerine her birinin ayrı ayrı cezalar aldığını görüyoruz. Bu cezalarla ilgili dikkat çeken bir durum, Tanrı’nın Adam ve Havva’ya ciddi cezalar vermesine rağmen onlarla ilgilenmeye devam edeceğini göstermesi, buna karşın yılanı adeta kendi başının çaresine bırakıp onla artık ilgilenmeyeceğini ima etmesidir. Yani anlıyoruz ki Tanrı, değer verdiği kişileri, günah işlemeleri durumunda dahi kızıp cezalandırsa da, onları hiç terk etmemektedir. Başka bir ipucunu Mısır esaretinde görüyoruz. Tanrı Bene Yisrael’in Mısır’da kölelik yapmasına ve orada ıstırap çekmesine izin vermiştir. Ama onların, tumanın 49. seviyeye düştüğünü görüp 50. seviyeye düşerlerse yok olacaklarını bildiğinden, onları son anda adeta kendi eliyle hızla kurtarmıştır. Tora’daki üçüncü bir ipucu, artık mesajı netleştirmeye başlar. O da Teruma peraşasında, Tanrı’nın Moşe’ye Anlaşma Sandığı’nın üzerindeki keruvimlerin (melekler) arasından konuşacağını bildirmesidir. Söz konusu keruvimler, yüzü birbirine dönük çocuk yüzlü meleklerdir. Buradaki mesaj, Tanrı'nın Bene Yisrael’le iletişiminin onlarda gördüğü çocuksu yönle ilgili olduğudur. Bene Yisrael binlerce yıl geçip yaşlı bir millet olsa da, Tanrı’ya göre onların çocuksu ruhu kaybolmamıştır. Her zaman öğrenmeye ve gelişmeye hazır enerjik ruhları, onların binlerce yıl da geçse de öğrenme isteklerini devam ettirmekte ve bu sayede tarihsel yeniliklere çabucak adapte olabilmektedirler. Bu konudaki son ipucu da Tanah’ta Peygamber Oşea bölümünde ortaya çıkmaktadır. Tanrı orada Bene Yisrael’e sevgisini şöyle dile getirmektedir; “İsrael’i çocukluğuyla sevdim ve oğlumu Mısır’dan çağırdım.” Bir baba, küçük çocuğu ne yanlış yaparsa yapsın ve onu ne kadar kızdırırsa kızdırsın çocuğundan vazgeçmez. Çocuğa kızar, cezalandırır ama bir süre sonra onun çocukluğuna verip onu affeder. Tanrı da Bene Yisrael’i çocuğu gibi görmekte ve bu nedenle çocuksu özellikleri nedeniyle ona bazen kızıp cezalandırsa da, asla gözden çıkarmamaktadır. Bene Yisrael’in binlerce yıldır tarihteki tüm millet ve uygarlıklar yok olmuşken ayakta kalmasının en önemli sebeplerinden biri budur.
Bunları biliyor musunuz?
* Tora’da, 10 Emir’in verileceği sabah, halkın gök gürültüsü sesleri ve şimşeklerle uyandığının belirtildiğini… Normalde fiziksel dünyada, önce şimşek çaktığını, sonra gök gürültüsü sesi duyulduğunu. Ama bu deneyimdeki ters durumun, bunun manevi dünyalarla ilgili olduğunun işareti olduğunu… Nitekim söz konusu gök gürültüsü ve şimşeklerin hepsinin birer melek olduğunu…
* Midraşa göre, Moşe’nin kekeme olmasının, daha küçük yaşta Paro’nun sarayında oynarken başına gelen bir olay yüzünden olduğunu. Oyun sırasında Paro’nun tacını başına koyduğu için Paro’nun danışmanı Bilam tarafından krallığa göz dikmekle suçlanmasının ardından, bir meleğin Paro’nun bir bakanı kılığında konuşarak bir test yapılmasını istediğini. Bu bakanın, Moşe’nin önüne Paro’nun tacındaki gibi parlak değerli bir taş ve kor halinde bir kömür getirilmesini önerdiğini. Çocuk eline ilk kor kömürü alırsa, bilinçsizce davrandığının anlaşılacağını. Nitekim Moşe’nin, yine bir melek yardımıyla değerli taş yerine önce kor kömürü eline alıp, eli yanınca ağzına götürdüğünden dilinin de yanmasıyla kekeme kaldığını.
Buna paralel olarak Yitro peraşasının aftarasında da, bir meleğin peygamber Yeşaya’nın dudaklarına bir kor parçası ile dokunarak onun ‘laşon ara’ günahını kaldırdığını ve ancak bunun ardından insanlara konuşması için Yeşaya’nın Tanrı tarafından görevlendirildiğini. Belki de Moşe’nin çocukken ki benzer deneyiminin de amacının, onun ilerde Bene İsrael aleyhine konuşmasını engellemek olduğunu…
* Sözlü Tora ve Yazılı Tora’nın birbirinden ayrılmaz bir bütün olmasını gematriya ile de açıklamanın mümkün olduğunu. İbranice ‘bihtav/ yazılı’ kelimesinin gematriyasının 424 ve ‘beal Pe/sözlü’ kelimesinin 187 olduğunu. Bunların toplamı olan 611’in ise, ‘Tora’ kelimesinin gematriyasına eşit olduğunu…
Yorum ve görüşleriniz için e-posta adresim: hessiennekavi@gmail. com