Lübnan, 1975-1990 arasında yaşadığı iç savaşın, 2005’e kadar süren Suriye ve 1982’den 2000’e kadar süren İsrail işgalinin yaralarını saramadan bir krizden bir diğerine yuvarlandı. İsrail özellikle Güney Lübnan’daki varlığını İran/Hizbullah tehdidi nedeniyle hep korumak mecburiyetinde hisseti. UNIFIL yani Birleşmiş Milletlerin Lübnan’a özgü barış gücü gözetimi altında, başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Lübnan’a yardım etmeye, bu ülkeyi yeniden inşa etmeye çaba sarf ettiyse de pek sonuç alınamadı. Suriye’nin bıraktığı ekonomik boşluğu körfez ülkeleri kısmen doldurmuştu. Ama zaten mezhep ayırımlarıyla bölünmüş ülkede, siyasi istikrarsızlıklar ve yolsuzluklar olanakların çarçur edilmesine neden oldu. Neyse ki geçen hafta neredeyse bir yıl sonra, Lübnan bir hükümete kavuşabildi. Bu bir krizin sonu mu? Yoksa bir yenisinin başlangıcı mı henüz belli değil. Ama görünümüyle göz dolduran deneyimli siyasetçi Necip Mikati’yi bekleyen yüzlerce sorun var. COVID-19 salgını yanı sıra, Suriye’den gelen göçmen ve mülteciler Lübnan için de büyük bir sorun. Coğrafi bakımdan adeta Suriye’nin doğal uzantısı gibi olduğu için, kuzeyden esen sert rüzgârların savurduğu insancıkların ağır yükü Lübnan’ı ezmeye devam ediyor. Dağların ardındaki verimli topraklarda, Bekaa Vadisinde yerleşip, toprağı ekip biçeceklerine, kıyı şeridine akan Suriyeliler, şehirlerin zaten sorunlu altyapısını iyice tıkamış durumda. Elektrik ve suyun yetersiz, yaşamın ahenksiz, yolların keşmekeş olduğu şehirlerde yoksulluk diz boyu, toplumsal adaletsizlik derin. Durum böyle olunca Lübnan tedirgin ve radikal akımlarla buna destek veren dış güçlerin pençesinde. Şimdi kurulan hükümet ivedilikle günü ve geleceği planlamak zorunda. Ne yapılacak? Nereden başlanacak? Nasıl bir yol izlenecek? Bunları dünya, Mikati hükümet programını açıkladıkça görecek. Ama Lübnan’ın bir an için düze çıkması, bölgede bir hatta birkaç sorunun da hafiflemesi açısından önemli.
Temel İki Soruna Uzlaşma ile Yaklaşım
Lübnan’da önce iç barışın sağlanması ve toplumun ortak bir hedefe odaklanması gerekiyor. Bunun olabilmesi için yoksulluğa geçici ve kalıcı çözümün sağlanması önemli. Geçici çözüm olan gıda (süt) ve yakıt desteği gibi kamu yardımlarını, keyfiliği nedeniyle IMF istemiyor. Lübnan’ın aynı dili konuşsa bile birbirine benzemeyen halkı, yeni hükümete şans vermek zorunda. Akdeniz’de kendisine etki alanı sağlamak için Lübnan’a el atan, elektrik kesintisi olmasın diye jeneratör bile sağlayan İran, geriye çekilmeli ki sistemle bütünleşen Hizbullah olduğundan daha fazla güçlenmesin. Bu yüzden İsrail ile tedirgin dengeler bozulmasın. Hatta ilişkiler ekonomik bir rasyonalite ile gelişsin. Lübnan yakın çevresinde bulunan ülkeleri imrendirecek bir tarım reformunu kalıcı çözüm planı olarak hazırlamalı. Arkeolojik alanların dışında kalan yerlerde entansif tarım etkinliklerini, İsrail ile başlatmayı denemeli. Tarımsal üretimin artması, Lübnan’ı kısmen kendine yeterli hale getirdiği oranda, nüfusunun üçte ikisi yoksulluk sınırında olan ülkenin önemli bir insani sorunu çözülecektir. Suyu kıt Levant bölgesinde, su kullanımı konusunda yanı başındaki komşu ile kuracağı iyi iş ilişkileri, iş adamı Mikati’nin başını yememeli. İsrail, Mısır, Ürdün, Birleşik Arab Emirlikleri, Fas ve Sudan arasında görünürde uyumla süren İlişkilerin Normalleştirilmesi (İbrahim) Anlaşmaları, İsrail ve Lübnan ilişkilerine de yordam olmalı. Zaten İsrail ile iş birliği, Lübnan’ın Deniz Yetki Alanı (DYA) belirlemedeki pürüzlerinin çözümlenmesi için de olmazsa olmaz. Kendi münhasır ekonomik alanından doğal gaz çıkarabilir hale gelecek Lübnan, zaten önündeki en önemli dar boğazlardan birini daha hızla aşabilir. İsrail ile arasındaki tartışmalı DYA’nın kullanımı için zaten lisans verme ve birim fiyatlama (unitization) girişimleri vardı. Şimdi Mikati hükümeti hızla Lübnan’ın enerji sorununu uzlaşma yoluyla çözmeli.
Ulusal Simgesi Ağaç Olan Ülke
Dağları arkasına alıp, gün batısına yüzünü dönmüş Lübnan’ın ortak değeri, bayrağındaki sedir ağacı ise, bu ülkenin çevreye verilmiş bir sözü olmalı. Çevre ve iklim sorunlarının başını alıp gittiği günümüzde, yaklaşık 10.500 kilometrekarelik bir alana yayılmış sadece 7 milyon nüfuslu Lübnan için, dünyanın bir pilot çevre projesi neden olmasın? Hükümetin kurulmasına önemli katkıları olduğunu iddia eden Fransa ve bayrağında akçaağaç (Maple) yaprağı bulunan Kanada, bu konuda öncü rol üstlenmeli. Lübnan 2001- 2020 arasında 4.62 kh’lik bir alanda ağaç örtüsü kaybetmiş (2000’den itibaren yüzde 7,1’lik bir orman alanı kaybı[1]). Kaybedilen ormanların çoğunun, çok değerli sedir ağaçlarını da içerdiği düşünülecek olursa, Mikati hükümetine yapılacak en önemli dış desteklerden biri, Lübnan dağlarında kaybedilen orman alanlarının ülkeye yeniden kazandırılması olabilir. Bu konuda dünya çevre gönüllüleri ile uluslararası kuruluşlar da samimiyetle Lübnan’ın bu açıdan yanında yer almalı. Nasır Yasin, Mikati’nin atadığı yeni çevre bakanı. Yetkin ve iyi bir isim olarak bilinen Yasin, eğer başta Lübnan dağlarındaki ormanların yeniden kazandırılması, Bekaa Vadisi ve Akdeniz’deki çevre kirliliğinin azaltılması ve ülkenin arkeolojik hazinelerinin korunması konularına el atarsa, sadece hükümetinin reform girişimlerine ciddi bir katkıda bulunmakla kalmaz, Zahle’ye, Cebel Lübnan’a yeniden turist çekmeyi de başarabilir. Açıkçası Zahle’de Arak yudumlama düşüncesi salgın sonrası pek çok turiste gastronomi ilhamı verebilir.
IMF Desteği, Borçlanma ve Hibe Beklentisi
Dünya Bankası Lübnan’ın içinde bulunduğu durumu 19. yüzyıldan bu yana dünyanın gördüğü en kötü ekonomik durum olarak tanımlamış[2]. Bu betimlemede mutlaka abartının bir hayli payı var. Ama 2020 itibarı ile toplam GSYİH sadece 19 milyar dolar, kişi başına milli geliri ise 2500 dolardan ibaret olan bir ülkenin, herhalde IMF’den ne kadar destek alacağı önemli. Bunun için ivedilikle IMF’ye başvurulacağına kesin gözle bakmak gerek. Açıklanması beklenen yapısal ve kurumsal reformların ne kadarının dört yıl içinde gerçekleştirebileceği hem Lübnan’ın kurtulması hem de IMF desteğinin artması için önemli olacak. IMF 2017 yılından beri Lübnan’ı denetlemekte ve önerilerde bulunmakta. Geçtiğimiz ağustos ayında bu ülkeye, yönetişim, güvenilir para ve mali sistem reformu yapılması koşuluyla 860 milyon dolarlık Özel Çekiş Hakkı (SDR) yardım paketi sunacağı açıklanmıştı. İçinde bulunduğu sıkıntılar düşünülecek olursa, bu devede kulak gibi bir meblağ. Ama Arap ülkelerinden ve Arap fonlarından da koşullu veya koşulsuz mali destek gelmesi halinde, yılın son çeyreğinde Lübnan’ın köhne teknesi yüzer hale belki gelebilir. Başbakan Mikati’nin ülkenin en zengin insanı olması ve yolsuzluklara geçit vermeyeceği konusunda verdiği olumlu izlenim, yurt dışından gelecek olanakların güvencesi. Ama Lübnan’ın asıl şansızlığı ülke dışında yaşayan Lübnan diasporasının, anavatanlarına karşı duyduğu küskünlük, güvensizlik ve yardım konusunda gösterdiği isteksizlik. İster Ortadoğu’da ister dünyanın başka yerlerinde yaşasın, zengini çok zengin olan Lübnanlıların bu tavrı, ülkelerine dünyada da itibar kaybettirmekte. Bakalım şimdi Necip Mikati, üçüncü kez göreve gelen başbakan olarak Lübnan’ı hem kurtarmayı hem de Lübnan diasporasına güven vererek, onları vatanlarına yardıma ikna etmeyi ne kadar başaracak?
[1] Global Forest Watch: Lebanon (18.9.21) https://www.globalforestwatch.org/dashboards/country/LBN/?category=summary&dashboardPrompts=eyJzaG93UHJvbXB0cyI6dHJ1ZSwicHJvbXB0c1ZpZXdlZCI6WyJ3a
[2] “Lebanon gets country’s richest man as PM amid economic turmoil”(11.9.21), https://www.wionews.com/world/lebanon-gets-countrys-richest-man-as-pm-amid-economic-turmoil-412310