13 Eylül akşamı TiyatroDEA´dan, Kadıköy Belediyesi Özgürlük Parkında gerçekleştirilen çok başarılı bir oyun performansı izledik. Mardin göçmeni Süryani bir aileyi anlatan tek perdelik oyunda her sahnesi görsel bir şölen olan, sizi bir duygudan diğerine sürükleyen, her karakterle ayrı ayrı empati kurabileceğiniz, hayatın ta içinden gelen trajik bir hikâyede, kâh hüzünlenirken kâh kahkaha atarken bulduk kendimizi.
Yapımcılığını Eser Zakuto´nun yaptığı, Sema Elcim´in kaleme aldığı ´Feramuz Pis!´ adlı oyunun içinden çıkartabileceğiniz çok değerli mesajlar var. İKSV Tiyatro Festivali´nde yer almaya hak kazanan Feramuz Pis! oyuncularından Çiçek Dilligil´in söylediği gibi, bu oyun bir sosyal sorumluluk projesi olarak da öne çıkmaya gönüllü. İzleyenler tarafından büyük beğeni ve alkış toplayan ´Feramuz Pis!´ oyuncularının oyunun sonunda seyirci selâmlama ritüeli ise, yönetmen Oğuz Utku Güneş´in imzası niteliğindeydi.
Oyun bitti; ancak etkisi uzun bir süre devam edeceğe benzeyen ‘Feramuz Pis!’in yetenekli oyuncu kadrosu ile tek tek konuşma şansımız da oldu. Birbirine sımsıkı kenetlenmiş bu ekip, yapımcı Eser Zakuto’nun ifadesiyle sanki bir Aile Tiyatrosu. Oyunun yazarı ve yapımcısı ile yaptığımız keyifli sohbeti okuyabilirsiniz.
Sema Elçim, Miryam Şulam, Eser Zakuto
Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Sema Elcim: Uzun süre radyo reklam sektöründe çalıştıktan sonra, çocukluğumdan beri sürdürdüğüm yazma çalışmalarımı ve tiyatro tutkumu daha fazla kenarda tutmak istemediğime karar verip profesyonel çalışma hayatımı sonlandırdım. Ardından birçok atölye ve workshop’ta tiyatro yazını üzerine eğitimler aldım. İlk oyunum ‘Gabriel’in Düşü’nün Devlet Tiyatroları repertuarına kabul edilmesi motivasyonumu arttırdı ve ardından sizin de izlediğiniz Feramuz Pis! adlı oyunu yazdım.
Eser Zakuto: Reklamcılığı benim gibi uzun süre yapıyorsanız bir süre sonra déjàvu yaşamaya başlıyorsunuz. Yeni arayışlara girdiğim bir dönemde, 25 yıllık arkadaşım Sema’dan yazdığı oyunun yapımcılığı teklifi gelince, ikiletmeden kabul ettim. Bir taraftan senelerdir biriktirdiklerimi kullanırken, bir taraftan da yapımcılık eğitimi alarak işin hakkını vermeye çalıştım.
‘Feramuz Pis!’un senaryosunu yazmaya nasıl başladınız?
SE: Feramuz Pis!, Galata Perform’un düzenlediği Yeni Metin Yeni Tiyatro atölyeleri sırasında yazdığım bir oyun. Yazım aşamasında, geçmişte etkilendiğim birçok şeyin bir araya gelmesi beni de şaşırttı aslında. Çocukluğumdan beri üzerine çok okuyup düşündüğüm göç, azınlık olma ve yalnızlık temalarını genel çerçevede tutarak, merkeze özel gereksinimli bir bireyi alma fikri birbiriyle yarışır şekilde belirdi düşüncelerimde. Feramuz Pis! içiçe geçmiş bir öteki hissetme hali aslında. Ataları Mardin’den göç etmiş Süryani bir ailenin İstanbul Feriköy’de yaşadığı ötekileşme hali, asimile olmama ve kendini kabul ettirme çabası, aile fertlerinden biri olan Feramuz’un da aynı çabayı aile içinde verdiği sarmal bir hikâyeye dönüşüyor.
Oyuncular rollerine çalışırken, karakterlerin özellikleriyle ilgili sizden destek ister mi?
SE: Aslında kendi çalışma sürecim boyunca başvurduğum detaylı karakter tanımlamaları yaparım. Her karakterimin çocukluğundan bugüne yaşadıkları bende saklıdır. Bu konuda konuşmak isteyen oyuncu olursa kendi tanımlamalarımı paylaşırım zevkle.
Sizce bu oyunun seyirci ile buluştuğu en can alıcı kavram nedir?
EZ: Feramuz Pis! için izleyiciye göre özelleşen bir oyun diyebilirim. Azınlık bir toplumun bireyi ve bir anne olarak ben, Feramuz ile annesinin ilişkisini ve asimilasyon çatışmalarını içselleştirdim. Geçen hafta oyunu izleyen üniversiteliler ise nesil çatışmalarından ve pop kültür göndermelerinden çok etkilendiklerini söyledi. Lisedeki oğlumun algısı ise hepsinden çok farklı olarak oyundaki esprili sahnelere odaklandı. Bizi en mutlu eden herkesin oyundan etkilenmiş şekilde ayrılması oldu.
Provalar esnasında yazdığınız metinle olan ilişkiniz nasıl seyretti?
SE: Açıkçası oyunun prova aşamasına geçildikten sonra yazdığınız metnin yeni sahipleri de belirmiş oluyor. Yönetmen ve karakterlere can veren oyuncular, o güne kadar belki de sadece bilgisayarınızla paylaştığınız bir dünyanın sizinle ortak sahiplerine dönüşüyor. Hem yönetmenin kurduğu paralel dünya hem de oyuncuların karakterlere kattıkları, metnin bir boyutunu daha ortaya çıkarıyor. Ben de provalar esnasında ortaya çıkan bu boyutu heyecanla gözlemledim. Feramuz Pis!, özelinde böylesi hiper gerçek bir metnin düş gözünün hem bu kadar şaşırtıcı hem de bu kadar uyumlu bir şekilde açılması, yönetmenimiz Oğuz Utku GÜNEŞ’in inanılmaz yaratıcılığının, oyuna olan katkılarından sadece birisi olarak sayılabilir.
Kaleme aldığınız hikâyeyi gerçek figürlerle can bulmuş olarak izlediğinizde yaşadığınız duyguyu ve oyuncuların rollerine yaptıkları katma değerlerden bahseder misiniz?
SE: Feramuz, benim yine çocukluk yıllarımdan bugüne taşıdığım bir karakter. Hikâyenin sonu ve Feramuz’un kaderini ise çok etkilendiğim bir yağlıboya tablodan esinlendim. Bir başka sanat dalındaki bir üretimden esinlenerek yeni bir eser yaratma fikri o dönem beni çok heyecanlandırdı ve bu konuda başka sanatçılardan da ilham alabileceğim çalışmalar yapmaya heveslendim. Bir tablonun ya da bir keman sesinin verdiği ilhamla neler yazılabileceğimi merak ettim bir süre. Ancak nereden ilham alırsanız alın, sizi besleyen şey her ne olursa olsun, sahne üzerindeki oyuncuların hangi duyguyla beslenip oynadığına bağlı oyunun kaderi. Bu noktada bu ekiple çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çağdaş’ın özel gereksinimli bir bireye bu kadar yalın ve gerçekçi ama bir o kadar da naif yorumu; Çiçek’in bu bireyin annesi, bir kız çocuğu ve bir kadın olarak ortaya koyduğu performans her defasında sarsıyor beni. Aslında tüm ekip, Aybanu, Batur, Melisa, Burak… Aylarca benimle fısır fısır konuşan karakterlerin onların vücudunda ete kemiğe bürünmesi, inanılmaz bir deneyim benim için.
Türk Tiyatrosu pandemi sebebiyle ciddi kan kaybetti diyebiliriz. Tüm zor şartlara rağmen bu projeye devam etmeniz için sizi motive eden neydi?
EZ: Pandemi nedeniyle maalesef birçok proje iptal oldu. Hepimizin ajandalarında öngörülmeyen boşluklar oluştu. Yapım ekibi ve oyuncularla birlikte bunu fırsata dönüştürmeye karar verdik. Oyunun üstünde aylarca çalıştık. Her hareketi, her cümleyi mercek altına aldık. Pandemi döneminde tiyatro kuran çılgınlar olarak ilk oyunumuzun bu kadar ince elenip sık dokunmuş olması bizi çok mutlu ediyor. Burada tüm yapım ekibine ve oyuncularımıza teşekkür ediyorum.
TiyatroDEA için aile tiyatrosu diyorsunuz; neden?
EZ: TiyatroDEA’nın kurucuları Sema ve Özgür ile aile gibi büyüdük. Düğünlerinde servis yapmışlığım var! Tiyatromuz ve oyunumuz tam bir ortak çalışma örneği. İsmi Sema ve oğlu Deniz buldu. Logoyu oğlum Aksel ve kız arkadaşı Zeynep tasarladı. Küçük oğlum Eytan toplantılarda bizimleydi. İlk provalar Sema’nın, Çiçek’in ve benim evimde yapıldı. Dekor ve kostümlerin bir kısmı bizim evlerimizden çıktı. Oyunun maskotu olan Hulk’u Melisa’nın anneannesi ördü. Bunun gibi sayabileceğim öyle çok şey yaşandı ki… Aile tiyatrosu demekte haksız değilim sanıyorum.
"Gerçek bir kahraman gücüyle değil, kalbiyle ölçülür"
‘Feramuz Pis!’ oyununda izleyicilere aslında aktarılmak istenen hangi değerler ve mesajlar saklı?
SE: Aslında Feramuz Pis! anlattıkları bakımından farkında olmadan yazarı, yönetmeni ve oyuncuları ajitasyona düşme ve mesaj kaygısı taşıyor görünme tehdidiyle sınayan bir oyun. Ben yazar olarak oyundaki hiç bir karakterin acınası, haksızlığa uğramış, suçlu ya da masum gibi sıfatlarla tanımlanmasını istemedim. Hayat akarken, bazen güçlü bazen güçsüz bazen haklı bazen de haksız oluruz. Ben sadece bir akış koymak istedim ortaya. Ve bunu, hiç bir olguyu karşıma alıp onu dövmeden yapmaya çalıştım. Tüm ekip de bu konuda çok hassas davrandı. Ancak bu ülkenin kadim sakinleri olan Süryani toplumu ya da özel gereksinimli bireye sahip bir ailenin yaşam dinamikleri hakkında seyirciyi düşündürmek belki de oyunun finalinde ortaya çıkan doğal bir durum olacaktır.
Yeni bir oyun üzerinde çalıştığınızı biliyoruz. Ondan da biraz bahseder misiniz?
EZ: Tabii. Feramuz Pis! prömiyerini geçen seneki İstanbul Tiyatro Festivali’nde yaptı. Ancak pandemi dönemine denk geldiği için geçmiş yıllardaki festival coşkusunu hissedemedik. Bunun burukluğunu yaşarken, Sema’nın yazdığı diğer oyun ‘Gabriel’in Düşü’, İKSV tarafından bu seneki festival programına alındı. Bizim için biraz hızlı bir adım olsa da ikinci oyunu yapmak için çalışmalara başladık. Şu sıra provalar son sürat devam ediyor. Midilli Adası’nda geçen, göçün bir şekilde bu adaya getirdiği insanların birbirine teğet geçen hikâyelerini anlatan bir oyun bu. Farklı bir sahneleme biçimi üzerinde çalışıyoruz. İyi bir iş olacağını söyleyebilirim şimdiden.
Son olarak, seyirci Feramuz Pis! oyununu yakın zaman içerisinde nerelerde seyredebilir?
EZ: 21 Ekim’de Oyun Atölyesi’nde ve 25 Ekim’de Moda Sahnesi’nde olacağız. Bekleriz...