Fransa'nın COVID-19 mücadelesi, nefret suçları ve komplo teorileri ile yüzleşme

COVID-19 ile mücadelede Fransa, bilimin ışığında ve aşılanma oranındaki artışla düze çıkmış durumda. Fakat, bildiğimiz, inandığımız bütün değerler sarsılmaya devam ediyor. Geçmişten bugüne dek süre gelen nefret suçlarına, komplo teorilerine şahit olmaya devam ediyoruz.

Pınar Kılavuz EKERBİÇER / Paris Dünya
6 Ekim 2021 Çarşamba

Virüs ortaya çıktığı zaman hepimizin önceliği, henüz tedavisi olmayan bu hastalıktan hem kendimizi hem de sevdiklerimizi korumaktı. Geliştirilecek tedavi yöntemlerini Fransa’da heyecanla bekliyorduk. Aşı çıktığı zaman Fransa, dünyanın geri kalan ülkelerine göre en az aşılama yapan ülke olarak tarihe geçti. Her zaman şüpheci ve sorgulayıcı yaklaşımı ile tanınan bir halk için bu çok da şaşırtıcı olmadı. Hükümet tarafından öncelik yaşı ilerlemiş ve kronik hastalıkları olan vatandaşlara verildi. Genç nüfus ise ‘aşının yan etkilerini’ gözlemlemeyi tercih etti.

Zaman geçti, aşılama ivme kazandı ve günümüze kadar geldik. Fransa’da gün itibarı ile 44,7 milyon kişi iki doz aşı oldu. (Yüzde 66,3 oranına denk geliyor). Aşı için belirlenmiş merkezlerde, eczanelerde ve aile hekimlerinde aşı olmak mümkün. Alınan bu hızla beraber hastanelerde yatan hasta sayısı ve hayatını kaybeden insan sayısında da düşüş gözleniyor. Aşının halk sağlığı için, ‘eski normal’ hayatımıza dönmek için önemini insanlığın çoğu anlamış gözükse de buna maalesef karşı olanlar da var…

Aşı bulunduğu zaman, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron her ne kadar “Söz veriyorum, aşı zorunlu olmayacak” demiş olsa bile günümüzde aşı halk için “neredeyse zorunlu”. Bir yerde lokantalarda yemek için, sinema, tiyatro, spor müsabakalarını izlemek için, hayata karışabilmek için sağlık pasaportunu göstermemiz gerekiyor. Bunun için aşı karnesi ya da son 72 saat içinde yapılmış negatif sonuçlu PCR testini ibraz etmek gerekiyor. Eylül sonuna kadar Fransa’da PCR testleri ücretsiz yapılıyordu fakat insanları aşıya teşvik etmek için 15 Ekim’den itibaren ücretli yapılacak. (54 Euro).

Macron’un yaptığı bir diğer açıklama ise bazı sektörlerde çalışanlara getirilen aşı zorunluluğu üstüneydi. Hastanelerde, yaşlı bakım evlerinde, huzurevlerinde çalışan bütün personel, serbest olarak çalışan sağlık personeli, ihtiyaç sahiplerine eve yardıma giden, itfaiye çalışanları aşı olmak zorunda. Hükümet tarafından açıklanan karara göre aşılanmayı reddeden personel önce görevden uzaklaştırılacak, biraz zaman tanınacak. Fakat, bu süre zarfının sonunda hala aşı olmadıysa işine son verilecek. Esas tartışmalara ise bu karar neden oldu.

Fransa’nın aşıya ve halk sağlığına olan yaklaşımı için burada konuya bir ara verip, başka bir örnek üstünden ilerlemek istiyorum. Fransa’da çocuğunuzu okula kaydettirmek için (Kreşten itibaren) 11 zorunlu aşıyı yaptırmış olmanız gerekiyor. Okul müdürü ya da yetkili kişi sizden ilk olarak çocuğunuzun aşı karnesini istiyor. Belirli aralıklarla bunun güncellenmiş halini ibraz etmek zorundasınız. Maalesef sadece COVID-19 aşısına değil, çocuklar için yapılması gereken aşılara da karşı olanlar var. Fakat burada devlet, bencilliklerin ve bilim karşıtlarının önünde duruyor ve halk sağlığını ön plana alıyor. Unutmayalım ki, bu aşılar sadece kendi çocuğumuzu değil, diğer insanları da korumak için yapılıyor. Toplumsal sorumluluk bilinci, birlikte yaşamanın en temel kuralı.

Aşı karşıtları ya da ‘zorunlu asi karşıtları’ tam 12 haftadır, her cumartesi Fransa’da yürüyüşler düzenliyor. Destekçileri arasında radikal liderler, siyasetçiler, ünlüler de var. Ve bu yürüyüşlerde ırkçı, antisemit ve komplo teorilerini destekleyen pankartlar da sergileniyor. “Dünyayı yöneten sayılı Yahudi aileler var, bu onların işi” teorisini hepimiz defalarca duyduk. Bu hem sağlık hem de diğer toplumsal krizlerde önümüze çıkıyor. Fakat, bu komplo teorileri tarihe dayanıyor. Kara veba, kolera salgınlarının sorumluları Yahudiler olarak belirlendi. 1348 senesinde Yahudiler, Avrupa’da kuyu sularını zehirlemek ve insanların ölümüne neden olmakla suçlandı. Avrupa’nın bir ok ülkesinde Yahudiler yakılarak ve işkence ile öldürüldü. Yaşayanlar ise sürüldü ve mal varlıklarına el kondu.

2021 senesinde, teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir dönemde, Orta Çağ zihniyeti ile hareket eden, yanlışı ve doğruyu ayırt edemeyen, insanları hedef tahtasına oturtan insanlar maalesef her yerde.

Fransa’da aşı pasaportuna karşı olanlar yine tarihe gönderme yapan sloganları da ellerine alıp meydanlara çıkıyor. Bunlardan biri ise “QUİ?”, yani “Kim?”. Bu yürüyüşler esnasında, bir öğretmen, bir pankarta “KİM Hainler?” yazıp, hükümet içinden ve aşı taraftarı olan tanınmış kişilerden ‘Yahudi olduğunu düşündüğü soy adlarına sahip’ isimleri kalın harfler ile yazdı. Cassandre Fristot, 8 Eylül’de görülen davaya gelmedi, karar 20 Ekim’de açıklanacak.

Cassandre Fristot, 7 Ağustos tarihli yürüyüşte

Yine aynı yürüyüşlerde, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a, Hitler bıyığı çizildi, kendisi bir diktatör olarak tanımlandı. Dijital aşı pasaportu, II. Dünya Savaşı ve Nazi rejimi esnasında Yahudilerin takmak zorunda bıraktıkları sarı yıldız ile betimlendi.

Sarı yıldız üzerine yazılmış “Aşısız”

Dijital sağlık pasaportu karşıtı yürüyüşlerde gördüğümüz, radikal sağ merkezli bir antisemitizm. Cassandre Fristot, Marine LePen’in başında olduğu Front National (parti daha sonra isim değiştirdi), ‘Ulusal Cephe’nin eski bir üyesi, şimdilerde ise ‘Fransa’nın Partisi’ (Parti de la France) militanı.

Radikal sağ liderleri, Fransa’da yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine de adaylıklarını koydular. Bakalım, halkın cevabı ne olacak…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün